Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Ayrımcılığa Karşı El Ele | Müge Akgün | Radikal
Sabah sabahın dokuzu. Yüzlerce kadın İstanbul Kongre Merkezi’nde toplanmış.
Kimi muhafazakar, kimi liberal, kimi sağcı kimi solcu, kimi sivil toplum aktivisti kimi ev kadını, kimi işçi kimi patron. Kimi CHP’li kimi MHP’li kimi HDP’li kimi de AKP’li.
Kadınların erkeklerden farkı futbol takımı tutar gibi kamplaşmıyor. Hepsi farklı geleneklerden gelseler farklı düşünce ve inanca sahip olsalar da bir araya gelebiliyorlar.
Bu kez de ‘Haklı Kadın Platformu kurucu Üyesi’ Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı ev sahipliğinde İstanbul Kongre Merkezi’de bir aradayız. Partilerin kadın milletvekilleri ve milletvekili adayları kadın erkek eşitsizliği ve kadına karşı her türlü ayrımcılığa karşı neler düşündüklerini, nasıl bir dayanışma içinde olacaklarını anlatacaklar.
Daldan Dala, Telden Tele… | Aydın Engin | Cumhuriyet
Hayır, bu gündem patlaması ile hiçbir kalem erbabı başa çıkamaz. Ben hiç çıkamam...
Bakın rasgele birkaçını sıralayacağım:
Cumhurbaşkanı AKP adına oy istiyor. Anayasa cumhurbaşkanını açıkça tanımlıyor ama o yine de AKP adına oy istemeye devam ediyor.
Yine o konuşmasının AKP’ye oy istemediği bir bölümünde “ Diyanet’le ilgili bir müjde vereceğim ” diyor. Ertesi gün müjde anlaşılıyor. Mercedes, ama bu defa zırhlı.
Ondan bıkıyorsunuz, ekrana bir haber düşüyor. Valinin biri valilik kenefinin klozetini altınla kaplatmış…
Silahla Alınan Oyun Kıymeti Yok | Serpil Çevikcan | Milliyet
›› Seçmenin yoğun ilgi gösterdiğini ve HDP’nin barajı aşacağından hiç şüphe duymadığını belirten Demirtaş, “Seçim beyannamemizin Türkiye’nin aleyhine olmadığını CHP’lisi de, MHP’lisi de görüyor. Kendini MHP’li olarak tanımlayanlardan ‘HDP’ye oy vereceğim diyenler’ var bana” dedi...
›› 8 Haziran’da aynı söylemleri kullanmayı sürdüreceklerini vurgulayan Demirtaş, “Deniyor ki ‘HDP zorla oy istiyor.’ Eğer birileri silahla, tehditle HDP’ye oy verdirmek için faaliyet içine giriyorsa bizimle asla alakası yok ve reddediyoruz. Kimse korktuğu için bize oy vermesin” diye konuştu...
Demirtaş Florya’daki Atatürk Deniz Köşkü’nde Ankara Temsilcimiz Serpil Çevikcan’ın sorularını yanıtladı.
Demirtaş’ın küçük kızı Dılda ise partinin barajı geçmesini istemiyormuş. HDP lideri, “Baraj aşılsın mı aşılmasın mı emin değil. Büyüğü barajı aşalım diye çalışıyor ama küçüğü baraj aşılırsa herhalde bir dört yıl daha babasının olmayacağının farkında” diyor.
Üzerinde Muhabbet Etmek mi, Savaşmak mı: Zemin... | Markar Esayan | Yeni Şafak
Ülkemizin demokrasisi inşa halinde. Yedek evimiz olmadığı için başka bir yere gidip bu inşayı gerçekleştiremeyiz. Yani hem evimizde oturacağız, hem de onu depremlere (darbe, koalisyon ve iç çatışma risklerine karşı) dayanıklı hale getireceğiz. Bu durumda azami dikkatli, çalışkan, cesur ve kararlı olmak durumundayız.
Evde hem yaşar hem onu köklü bir tadilattan geçirirken de sanki tadilat bitmiş de evimiz zaten mükemmelmiş sanrısına kapılamayız. Hukuk, yargı, işdünyası, medya, bürokrasinin tamamı, içinde yaşayan bizler, hepimizde sorunlar var. Bunlar zorluklarımız. Ama bu zorlukların işlevi de, bizde evimizin çürük olduğu bilincini açığa çıkarması... Engeller ve itirazların diyalektik bir anlamı var. Herkes halinden memnun veya herkes aynı fikirde olsaydı yönümüzü tayin etmekte zorlanacaktık. Sanırım Kolakowski şöyle demişti: Bugün Avrupalılar soru sormayı değil, soru sormanın kendisini bile unutmuş durumda...
Ayşe Tükrükçü'nün Akıllara Durgunluk Veren Hikâyesi | Ayşe Arman | Hürriyet
9 yaşında amcasının tecavüzüne uğradı, kocası tarafından geneleve satıldı, 7 genel evde çalıştı, şimdi bir sivil toplum kahramanı, her gece evsizlere çorba dağıtıyor.
O, tek kelimeyle müthiş bir kadın! Onca acıyı yaşadıktan sonra hâlâ ayakta durabiliyorsa, işte ona müthiş kadın denir. Hikâyesi gerçekten akıllara durgunluk veriyor. Ayşe Tükrükçü, bir gurbetçi ailesinin kızı. 9 yaşında amcasının tecavüzüne uğruyor. Ne annesi ne babası ilgileniyor. Vücudunda 72 darp izine rastlandığı için, Almanya'da ailesinden alınıyor, yetiştirme yurduna veriliyor. Tecavüze uğradığı ancak 11 yaşında anlaşılıyor. Felaketler bununla da bitmiyor, dayaktan, aile baskısından kurtulmak için önüne çıkan ilk adamla evleniyor... Ama kocası onu geneleve satıyor! Başına gelmeyen kalmıyor. Günde 70 adamla yattığı oluyor.
Kütahya'da genelevde çalışırken bir müşterisi onunla evlenmek istiyor, içeriye olan borcunu ödeyip, düğün yapabilmek için ekstradan 700 küsur kişiyle yatmak zorunda kalıyor. Türk filmlerinin çok da hayal ürünü olmadığının bir kanıtı Ayşe'nin hayatı...
Bakalım Erdoğan'ın Ayaklarını Yıkamaya Kim Talip Olacak? | Hakan Aksay | T24
2013 Haziranı’nda AKP’nin Kazlıçeşme mitingindeki o kadının dediğini hatırlıyor musunuz?
“Ben Erdoğan’ın g..ünün kılıyım!”
Ve söyleşiyi yapan Beyaz TV muhabiri kızın yüzündeki tiksintiyi?
Geçen gün de Kayseri’de bir adam ekranlarda sürpriz yaptı:
“Isırırım Erdoğan’ı... Yalarım bir de... Aslan aslan... Ah yavrum ah!..”
Doğrusu, benim gibi bu “aşk”ın derinliğini anlamayanların midesini kaldıran iltifatlar bunlar.
Ama halkımızın kültüründe, sevgi ve bağlılık duygularının bu tür ilginç ifade biçimleri var işte...
Yüzde 52-54 ile Cennet! | Umur Talu | Haber Türk
Bu istatistiklere güvenirsek, iki basit gerçek var:
1. AKP döneminde, öyle böyle büyümenin de etkisiyle, gelir dağılımı adaletsizliğinde “birazcık” gerileme yaşandı; alt-üst gelir farkı ve adaletsizlik tabii yine dünyanın en dengesizlerinden.
AKP’nin arkasındaki “sosyal destek” yanında, özellikle bu “ekonomik destek ve umut” da hep var oldu; özellikle son iki yıla kadar.
Bu ritmin bozulmasından ve “daha kötü şeyler olmasından” endişe, o desteği hep diri tuttu.
Büyümeden kitlelere düşen şuydu: Çoğu zaman borçlanarak, krediyle vesaire de olsa, “gelir”, daha doğrusu “tüketim-gider” artışı veya gelir illüzyonu.
2. AKP döneminde, , gelir dağılımı adaletsizliğinin çok çok ötesinde bir servet dağılımı adaletsizliği azdı; bu açıdan Türkiye dünyanın en amansız ülkelerinden biri oldu.
İ.K.’ya Ne Diyelim? | Merin Sever
Balıkesir’de 51 yaşında evli bir ilkokul öğretmeni olan İ.K., daha önceden öğretmenliğini yaptığı bir kız çocuğunu babasından “isteyince” ve “kızı teslim almak üzere” babayla buluşma ayarlayınca, babanın polise haber vermesi sonucu yakalandı ve çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Olayın detayları, medya diliyle söyleyecek olursak “kan dondurucu” nitelikte: Aile, öğretmenin çocuklarına olan “ilgisi” yüzünden şikâyetçi oluyor, öğretmen iki aylığına göstermelik bir uzaklaştırmadan sonra bir başka okula atanıyor. Atandığı yer küçük bir köy ilkokulu, artık oradan ses çıkması beklenmediği için mi oraya atanıyor, atandığı yer bir köy ilkokulu olunca öğretmenin ilkokul çağındaki öğrencilerine “ilgi duyması” bir sorun olmaktan çıkıyor mu, Milli Eğitim Bakanlığı ve konuyu inceleyenler bu soruları hiç sormadılar mı? Orası meçhul. Neticede İ.K., bir gece rüyasında öğrencisiyle nikâhlandığını gördüğü, onun artık kendisine helal kılındığı gerekçesiyle babayı aradı ve buluşma yerinde polislerce yakalandı; bu haberin medyada yer bulmasıyla da “pedofili” ve çocuk yaşta evlendirilme mevzuları yine canlandı.
Yüksek Ökçeler Cannes'ı Fena Vurdu | Yavuz Baydar | Bugün
Cannes deyince eskiden aklımıza gelen ilk şeylerden biri, plajda üstsüz hatta çırılçıplak poz veren, aktris olma heveslisi genç kızlardı. Festivalin bu sansasyon kısmı sonradan hız kesti, film gene ağır bastı, 70'lerin 'her şey serbest' rüzgarı dinince her şey 'sanki' normale döndü.
Demeye kalmadı, bu kez gözler kadın topuklularına döndü. Bu yıl festivalde onca ilginç film yarışırken, günlerdir topuklu ayakkabı mecburiyeti ve kadınların topukluya karşı isyanını konuşuyoruz.
Festivalin kırmızı halı açılışında belli ki epey kadının canını sıkan olaylar olmuş. Topuksuz ayakkabıyla gelenler engellenmiş, tatsız konuşmalar geçmiş. Bunun ardından, başta Eva Longoria olmak üzere pek çok ünlü babetlerle çekilmiş ayakkabı fotoğraflarını Twitter hesaplarında yayınladı. Tartışma, içine cinsiyetçilik ve ayrımcılık temaları üzerinden böyle uzayıp gitti, hâlâ da devam ediyor.
Var Mı Nükleer Gibisi! | Müge İplikçi | Vatan
Kamu reklamlarını izliyorsunuzdur. Özelikle takip ediyorum. Bu diyalogları kimler yazıyor, merak içerisindeyim, ama bu ayrı bir konu elbette. En son nükleer santral reklamında koptum. İki adam konuşuyor, dersin ki bir vatan haini bir vatanseverle konuşuyor... Vatansever kim? Elbette nükleer sevici olan. Ötekisi? Şu çapulcu takımının düşünceleriyle kafası karışmış biri!
Nükleer santrale karşı olmak demek ülkeyi sevmemek demek! En azından hükümet destekli nükleer santral hevesi, bu aksı izleyerek kendi destekçilerine ve diğer insanlara tam da bu ruhla ulaşmayı deniyor. Vatanını seviyorsan nükleer santrali de seversin. Neden? Çünkü diğer ulusları yakalamamız şart. Neden? Onlarda var, bizde yok. Neden? Türkiye enerji konusunda geride kalacak ülke değildir!