Belirsizlikle Mücadelede Çevik Kültür İşe Yarar mı?
Her şeyi hızlıca tüketmeye alışkın olduğumuzdandır belki, akademi ve iş dünyasında da sürekli yeni kavramlar peşinde koşarız. Bunlar sıklıkla bir yerlerden uyarlanan, bazen de yeni gibi sunulan kavram denemeleri olur. Bir kısmı dilimizde yerleşik bile değildir.
Kavramsallaştırma denemelerinden biri olan “çeviklik” bu yazının konusu.
Belirsizlik içinde nasıl yol alırız?
Yeni bir yılın başlangıcındayız. Çoğumuz için sıradan bir takvim dönümü olmuyor, yeni umutlara sığınıyor, beklentiler içerisine giriyoruz. Ekonomik zorluklar başta olmak üzere çeşitli güçlükleri aşma beklentisi içerisindeyiz. Esasen birbirinden farklı birçok güçlüğün temelinde belirsizlikle baş etme kavramı bulunur. Hızlandıkça hızlanan yaşamlarımıza son yıllarda özellikle pandemiyle birlikte eklenen ve kalıcı hale gelen önemli bir konu ‘belirsizlik’ oldu.
Değişim ve dönüşüm hızının artması doğal olarak beraberinde belirsizliği sıkı bir eşlikçi yapar. Bir sonraki adımı görebilmek ve hatta bundan kendince emin olarak ilerlemek biraz gerilerde kaldı. İş dünyasının master planları bir zamanlar kendinden daha emindi, kendi yaşamının planlarını 30-40 yıllık öngörülerle yapma alışkanlığının olduğu bir dünyadaydık. Şimdi ise buralardan çatırdama sesleri yükseliyor. Öngörme süreleri oldukça kısalmış durumda. Yarını pek kestiremediğimiz ve anlaşılan o ki, hepimizi rahatsız eden bir hayaletle karşı karşıyayız. Nereden, nasıl ve ne zaman geleceği asla belli değil. Belirsizlik insanın tahammül etmekte en zorlandığı konulardan biridir. Belirsizlik kaygı yaratır. Çoğumuz için huzursuz edici olabilir. Uzman yardımı gerektiren yüksek düzeylerdeki kaygıyı bir tarafa koyarak burada felsefi zeminde bir tartışma yürütelim. Bir durumla baş etmenin ön koşulu, onun varlığını kabul etmek olsa gerektir. Adeta hayali bir kavram gibi duran belirsizlikle bir yolculuğumuz olacaksa işe buradan başlayabiliriz.
Baş edebilmenin ön koşulu kabul etmektir.
Öncelikle şunu kabul edelim; zaman algımız gittikçe daha da hızlanacak ve belirsizlik yaşamın her alanında her an mevcut olabilir. Her şeyi kontrol etme imkânımız bulunmuyor. Böyle bir yaşam isteği gerçek dışı ve ütopiktir. Doğal afetler, savaşlar, krizler, salgınlar… Hangisinin hemen bugün olmayacağını garanti edebiliriz? Hadi o kadar radikal olmayalım, kendi küçük dünyamızda bugün hasta olmayacağımızı, oturduğumuz yerden taşınmak zorunda kalmayacağımızı, yarın bambaşka bir güne uyanmayacağımızı da garanti edemeyiz. İş yaşamında ise her gün taşların yerinden oynayabildiği bir döngüde her mesai günü belirsizliklerle doludur. Bu cümleleri arka arkaya sıralamak dahi yorucuyken, kabule geçmek oldukça rahatlatıcı görünüyor. Şunu da kabul edelim ki, belirsizlikle gelen değişimler genellikle korkutucu bulunabilir ve olumsuz algılanmaya daha meyillidir. Oysa, her değişim ve dönüşüm bizi farklı bir algılama ve yaşama biçimine yönlendirir. Olaylara bakış açımızı daha yapıcı bir yöne çevirmek, kabulle birlikte dayanıklılığımızı artırır. Şimdi, baş etme denemelerine hazırız.
Çemberden çıkarak bakmak görmeyi kolaylaştırır.
Çevik kültür değerleri ne anlatıyor?
Manifestoda yer alan yaklaşımlarla ve belli değerlerle hareket edilen bir çerçeve çizildiğinde ve buna sadık kalındığında görevini yerine getiren bir anlayışı özetledik. Görev, belirsizlik içerisinde yol almak. Sürekli iyileşmenin ve gelişmenin taahhüt edildiği bu kültürde, Kaizen, İkigai, Shu Ha Ri gibi öğretiler de zaman zaman çerçeveye dahil edilmeye çalışılır. Kaizen, daha iyiye gitmek için sürekli bir değişimi ifade eder. Küçük adımlarla ilerlenen değişime itimat edilir. Bu kültür içerisinde İkigai, benimsenen değerlerin içsel bir istekle takip edildiği ve tatmin duygusu veren anlayışı yansıtır. Shu Ha Ri, derin öğrenmeyi esas alan bir öğretidir. Öncelikle konunun özünün öğrenildiği ve sonrasında üzerine yeni deneyimlerin eklenmesiyle ustalığa doğru gidilen bir süreci anlatır.
Çevik kültür için özetle, etkileşimli, iş birliğine dayalı, değişime her zaman açık, değişime karşılık veren, esnek, değerlerine bağlı, doğru ve derin öğrenmeyi esas alan bir çerçeve diyebiliriz. Bugün bir insandan ya da bir kurumdan daha ne isteyebiliriz ki! Bu özellikleri taşıyan bir varlık, doğası gereği sürekli daha iyiye gidecektir. Belirsizlik ve değişim iç içedir demiştik. Belirsizlik geldiği vakit, bir şeylerin değişeceği hissine kapılırız. Alışkanlıklarımızı ve konforumuzu bozma ihtimalini düşündürerek kaygı yaratan durum da esasen budur. Burada yol ikiye ayrılıyor. Bildiğim şey, kötü olsa bile bilmediğimden daha iyidir diyerek değişime direnecek miyiz? Yoksa kültürel çerçevede söz ettiğimiz özelliklere ve 'an'ın getirdiğine uyumlanarak değişimin iyi tarafına kollarımızı açacak mıyız?
Yorum Yazın