Travmaların nesiller arasında aktarımı, son yıllarda psikoloji, nörobilim ve epigenetik alanlarında yapılan araştırmalarla giderek daha fazla kabul gören bir gerçeklik haline geldi. Bu aktarım, yalnızca psikolojik ve davranışsal düzeyde değil, aynı zamanda biyolojik düzeyde de gerçekleşebilmektedir. Özellikle epigenetik alanında yapılan çalışmalar, travmatik deneyimlerin gen ifadesini değiştirebildiğini ve bu değişikliklerin sonraki nesillere aktarılabildiğini ortaya koymaktadır. Örneğin, Holocaust mağdurlarının çocuklarında ve torunlarında, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) benzeri semptomların daha yüksek oranda görülmesi, bu durumu destekleyen önemli bir bulgudur. Benzer şekilde, savaş mağduru ailelerde ve göçmenlerde de travmatik deneyimlerin nesiller boyunca aktarıldığına dair kanıtlar mevcuttur.Psikodinamik yaklaşım ise, travmaların bilinçdışı süreçlerle aktarıldığını öne sürer. Freud’un bilinçdışı kavramına dayanan bu yaklaşım, ebeveynin kendi çocukluk travmalarını farkında olmadan çocuklarına yansıttıklarını savunur. Bu durum, özellikle bağlanma teorisiyle de desteklenmektedir. John Bowlby’nin bağlanma teorisi, erken çocukluk döneminde kurulan bağlanma stillerinin yetişkinlikteki ilişkileri ve ebeveynlik tutumlarını şekillendirdiğini öne sürer. Güvensiz bağlanma yaşayan bireylerin, kendi çocuklarıyla benzer bir bağlanma stili geliştirme olasılığı daha yüksektir. Bu da travmaların nesiller arasında nasıl aktarıldığını anlamamıza yardımcı olur.
sinem Boduk
Eğitim