onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Özlem Gökbel Yazio: Bu Yaşamdan Göç Edenin Ardından Neden Üzülürüz? Ve İlhan İrem’e Kısacık Bir Veda…

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

etiket Özlem Gökbel Yazio: Bu Yaşamdan Göç Edenin Ardından Neden Üzülürüz? Ve İlhan İrem’e Kısacık Bir Veda…

Özlem Gökbel
29.07.2022 - 22:05

Tam başka bir konudaki yazımı tamamlamak için bilgisayar başına geçtiğim dakikalarda gençliğimizin, anılarımızın hisli sesi İlhan İrem’in göç haberi geldi. Küskündü giderken, tahmin ediyorum. 67 yıllık ömrüne 10 plak, 13 albüm, 7 kitap, yüzlerce şiir, onlarca konser, soyut resimler ve sarkazma çok iyi örnek olacak köşe yazıları sığdırmış bu ‘modern derviş’in, ‘ışık ve sevgiyle’ felsefesini hayatlarına geçiren dinleyicileri tarafından kurulan “İrem Bağı” isimli birliktelik dahi onu yeterince heyecanlandırmamıştı.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Çünkü ona göre işin aslı, sanatçı hiçbir şey olmak istemezdi; sadece ruhunu dökerdi. Onun; meselesini çözmekten, yaratarak rahatlamaktan başka bir amacı yoktu.

Çünkü ona göre işin aslı, sanatçı hiçbir şey olmak istemezdi; sadece ruhunu dökerdi. Onun; meselesini çözmekten, yaratarak rahatlamaktan başka bir amacı yoktu.

Derin bir üzüntü hissettim. Uzun süredir hastaydı. Muhtemelen onu da hasta eden; toplumumuzda ayyuka çıkan bayağılaşma, ucuzlaşma, değerbilmezlik, liyakat yoksunluğu gibi mecburen solumak zorunda kaldığımız kavramlardı. İsyanı bile yumuşacıktı 

“Güle güle ağlıyoruz / Gülüyoruz... Yaş dolu gözlerle / Bile bile özlüyoruz / Arıyoruz... / Böyle her şeyi bilmezcesine...” derken şarkısında… Ve fikrimce, 2017’de Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği bir röportajında; “Başka bir dünyada yaşıyorum. Kalabalıkların içinde boğulduğu diğer dünyadan hiçbir beklentim yok. Çocukluğumdan beri buralara benzemeyen içimdeki uzaklıklardan paha biçilmez güzellikler akıyor,” diye duygularını samimice aktarırken zaten göç etmeye karar vermişti. 

Şimdi bu özel ruhun bu bedenden ve kendi ifadesiyle 'içtenliksiz, soluk, günü yaşayan ve anlamsız kalabalıklar” olduğuna karar verdiği insanlardan ayrılıp, yeni bir yolculuğa çıkışını hüzünle mi yoksa neşeyle mi anmalıyız?

Gerçekte, Ölenlerin Ardından Neden Üzülürüz?

Gerçekte, Ölenlerin Ardından Neden Üzülürüz?

Sıklıkla kendime hatırlattığım bir cümle var: Yaşam hakkında düşünmek için önce ölüm üzerine kafa yormak gerekiyor! Ben özellikle Babacığımı yolculadıktan sonra ölüm üzerine gerçek anlamda düşünmeye başladım. Dedeleri, nineleri, dayıları uğurlamıştık ama işte hep arkanda olduğunu bildiğin biricik “dağın” gidince bir başka oluyor insan. Öfkemi, isyanımı, üzüntümü her birini yaşayıp, yas sürecini sağlıklı atlattığımı düşünüyorum. Özlem ise her daim baki. Yas konusu bambaşka bir yazının önemli bir konusu. Burada İlhan İrem’in gidişiyle yeniden içine çekildiğim ‘ölüm üzerine hissettiklerimiz’ konusuna odaklanmak istiyorum izninizle.

İlhan İrem’in o anti-emperyalist, duyarlı, derinlikli duruşunu hep takdir etmişimdir. Lakin ne bir cümle etmişliğim ne bir kitabını ne de köşe yazısını okumuşluğum vardır. Müzikal seslenişine kulak vermişimdir sadece. Gizli mesajlarını bestelerinden, bazı demeçlerinden almışımdır, siyaseti narince etikleştirme uğraşını sevmişimdir. Hepsi bu. Peki neden bu kadar üzüldüm? Bildiğim, tanıdığım pek çok duyarlı insan niye bu kadar üzgün? 

Sosyal medya etkileşimin insanların o anlık hislerinde etken olduğu gerçeğini göz ardı etmiyorum, ancak hakkında hemen hiçbir şey bilmeyen bir arkadaşımın bugün benim minik bir paylaşımım ardından beni ağlayarak araması çok manidar. “Keşke daha yakından tanısaymışım onu” diyordu, hıçkırırken telefonda. İnsan evladı sevmiyor ‘keşke’leri. Ve ölüm, ardında ‘keşke’lerin buluştuğu koca bir okyanus.

Önce Kendimize Üzülüyoruz

Önce Kendimize Üzülüyoruz

En yakınımız, biriciğimiz, vakit geçirdiğimiz, tanış olduğumuz ya da uzaktan bildiğimiz, sesini, sözünü, kalemini, fırçasını, aklını, yeteneğini takdir ettiğimiz, zamanlı veya beklenmedik şekilde göç etmiş olan kim olursa olsun, insan önce kendine üzülüyor.   

• ‘Keşke’ler giriyor devreye. “Keşke” diyor insan, “Daha çok vakit geçirseydim.” “Keşke daha sık arayıp, hatırını sorsaydım.” “Keşke barışmak için aradığında, onu terslemeseydim.” “Keşke onu daha yakından tanısaydım.” “Keşke fikirlerine / eserlerine sahip çıksaydım.” “Keşke değerini bilseydim.” … Utanç, suçluluk duygusu, karmakarışık hisler… Öyle çok uzar ki bu örnekler… 

• Düştüğün yoksunluk hissi, ‘onsuzluk’la başa çıkamama korkusu, eksiklik/yalnızlık/çaresizlik/mahrumiyet duyguları ve “daha yapacaklarımız vardı, şimdi kimle…?” soruları içinde boğuluyoruz. Ağır bir hasretin altında eziliyoruz. Ölüm gidene değil, kalana acı veriyor! 

• Her göç ediş, bize kendi ölümümüzü hatırlatıyor! Yaşam sonrasının bilinmez esrarı ve bunun kaçınılmaz olması, ‘kalan zaman’ mefhumu tüylerimizi ürpertiyor. Her ölüm haberi, Azrail’in muzipçe göz kırpması gibi geliyor insana. 

Ez cümle; ölenin ardından üzülmek tamamen egosantrik bir durum, fikrimce. Biz gidene üzüldüğümüzü sanırken, aslında bilinçaltımız gene çok ince hesapların peşinde, bizi içimize içimize ağlatıyor. Oysa her şey olması gerektiği şekilde olageliyor. Belki de DÖNGÜyü olduğu haliyle kabullenmek; bilinç düzeyinin standardın üzerinde olduğuna ikna olduğumuz bazı büyüklerimizin ve bizzat yeni boyutlara açılan koridorlardan geçmeyi tercih etmiş olan İlhan İrem’in anlatmaya çalıştığı gibi; ruhun kâinatta tek bir amaç, ‘tekâmül’ uğruna dolaşmakta olduğunu kabul etmek; bazı eski kültürlerdeki gibi, öleni daha iyi bir boyuta geçtiği için şenliklerle, neşe ile uğurlamak hepimize iyi gelecek. Gidene de kalana da. Sizce mümkün mü?

İlhan İrem’in göçüne; kaybolan bir değerin yerinin dolmayacağı endişesi ve yaşarken kıymetini ona hissettirememe utancı yüzünden üzüldüm.

İlhan İrem’in göçüne; kaybolan bir değerin yerinin dolmayacağı endişesi ve yaşarken kıymetini ona hissettirememe utancı yüzünden üzüldüm.

Bencilce. Şimdi onu yeni boyutunda, ışıklar içinde hayal ediyor ve gülümsüyorum.        

MERHABA KORİDOR

Kaç kez evinizin önünden geçtim bayram giysileriyle

Siz dans ediyordunuz, dışarısı soğuktu

Bir pencere vardı aramızda 

Işığı söndürüp gezmelere gittiniz.

Kaç kez çiçekler bıraktım kapınıza, yoktunuz!

Kapınızı çaldım çırılçıplak, görmediniz!

Şimdi siz, en çılgın sevişmelerin ateşli rakkasesi

Dönüyorsunuz, dönüyorsunuz etrafımda

Elleriniz varmış, ellerinizle güller sunarak

Derin bir sevda ile gözlerinizde dönüyorsunuz

Çırılçıplak teninizde, ışıklı tüller uçarak

Ben, koridorun öteki ucundayım, sizin yolunuz uzun lakin

Ben sevda rüzgarında, sizde, sessizlik hakim

Kavuşmamız şarkı şarkı olacak, yürüyün öyle çılgın, öyle sakin

İlhan İrem / 1994 – Koridor Albümü 

Instagram

Web

Linkedln

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
37
10
3
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
Başak Uğursal

Yazınız çok etkileyici olmuş, kaleminize sağlık. İlhan İrem gerçekten çok özel bir ruhtu; gittiği yerde mutlu olsun😔

ÖZLEM GÖKBEL

Amin 🙏 Ve çok teşekkürler 💫💐💐