onedio
Görüş Bildir
Şule Arslan Yazio: Tavşan Ralph'in Empatlara İhtiyacı Var!
Bir iki gündür sosyal medyayı sallayan SaveRalph videosu bir çoğumuzun adeta yüreğini dağladı. Humane Society International'ın başlattığı kampanya ile kısa sürede sosyal medyanın en çok izlenen ve paylaşılan videosu olan bu kısa filmde dermatolojik testlerde kullanılan tavşanlar konu ediliyor. Güzellik ve estetik uğruna başka canlılara ne denli acı ve zarar verdiğimizi anlamak ve daha fazla empati duygumuzu geliştirmek bu evrende sadece bizlerin olmadığını hatırlamak için oldukça çarpıcı bir video olmuş. Videoyu izlerken tavşanın acısını ağrısını hissettiğiniz oldu mu? Ya da başkalarının üzüntülerini kederlerini en derinden hisseder misiniz? Çoğunlukla ortamdaki negatif enerjiyi üzerinize mıknatıs gibi çektiğiniz olur mu? “Bende mi bir sorun var” diye düşünebilirsiniz ancak belki de sadece empatsınızdır. Onlar için yeryüzünün denge merkezi ya da lotus çiçekleri diyebiliriz. Çünkü empatlar, oldukça yüksek düzeyde duyarlı insanlardır. Hemen hemen her şeyi hissederler ve duygularını çok belli ederler.
Şule Arslan Yazio: Azalırken Çoğalmak Mümkün mü? Minimalizmi Keşfetmek
Less is more “Az, çoktur” sözüne yürekten inanıyorum. Geçen hafta Netflix’te The Minimalists adlı bir belgesel izledim. İki arkadaş, Joshua Fields Millburn ve Ryan Nicodemus'un umutsuzca mutluluk arayan her ikisi de çok başarılı yönetici olmalarına rağmen gittikçe daha fazla depresifleşen, stresli ve mutsuz hissetmelerinin nedenlerini anlatıyorlardı. 'Her şeye sahibiz ancak neden mutlu değiliz?' diye soruyorlardı kendilerine. Belki de çokça bizim de kendimize sorduğumuz gibi…Joshua ve Ryan, daha minimalist yaşamak ve daha azına sahip olmakla mutluluk, sakinlik ve zenginlik bulmayı öğrenmek için başarılı kariyerlerinden vazgeçiyorlar ve ortak kaleme aldıkları kitapları Minimalizm'i tanıtmak için ABD'yi dolaşıp hikayelerini paylaşıyorlardı. Minimalizm (sadeleşmek) yavaşlamak, yavaşlayarak ve farkına vararak hayatı daha yüksek kalitede yaşamak demek. Benim de size tam da bu konuyla alakalı bir tavsiyem var 'Yavaş yavaş azalın, azalarak çoğalın'.Nasıl sadeleşebiliriz, nasıl azalabiliriz? Azaldıkça nasıl çoğalabiliriz?Öncelikle amacım kimseyi minimalist yapmak değil😊 Ancak denemeye çalışmak eminim birçok konuda fayda sağlayacak her birimizde. Minimalizm kişiye özeldir, herkes kendi minimal yaşamını kendi belirleyebilir. Çünkü insan ihtiyaçlarına, hayata yaklaşımına, uğraşlarına ve hatta sevdiklerine göre farklılık gösterir ama kendine özel olmaktan uzaklaşırsa da tek tip olmaktan kurtulamaz, kendi yolunda bir başkasının kopyası gibi oluverir, oysa bizim minimalizmde amacımız dahasade yaşayarak fazlalıktan arınıp kendine daha da yaklaşmak ve özüne yetebilmek. Kısacası bahsi konu olan tüm teknikleri kendinize göre adapte edebilirsiniz;)Hadi gelin daha minimal yaşayarak nasıl üretkenliğimizi artırabiliriz bir bakalım.
Şeyda Betül Kılıç Yazio: Eve Kapandığımız Şu Günlerde Sıkıntımızı Giderecek 6 Basit Uğraşı
“Of canım sıkılıyor. Yapacak onca iş olduğu halde hepsini yüzüstü bırakıp çekip gidesim var.” diyen kaç kişiyiz?  İç sıkıntısı çok tuhaf bir şeydir. Hem özgürleşmek ister hem de insan arar hâle gelirsiniz. Hiçbir şey çekici gelmez. Heyecan eksikliği ayyuka çıkmıştır. Rutinler düşman gibi gelir.İnsan özgün ve yaratıcı oluşunu bu iç sıkıntısına borçlu tek türdür. Siz hiç canı sıkılan su kaplumbağası gördünüz mü? Veya sıkıntıdan Ay’a saran Güneş… Sıkıntı hissinden mi sıkıntı hissinin açacağı zarardan mı korkuyoruz? Mesela sıkıntıdan patlayan yok ama bize hep öyle gelir.  Her ikisi de değil. Doğru cevap, sıkıntıyla ilgili düşüncelerimizden ödümüz kopuyor. Sıkıntıya öylece durması için alan açmadığımız için, yanına endişe, buhran, çökkünlük ve tabi depresyon ekleniveriyor. İşte istenen, aslında endişe yaratan tablo tam olarak da bu oluyor. Bizi sıkan şeyin bize zarar vereceğini düşündüğümüzden sıkıntı yaratan ger durumdan yılandan kaçar gibi kaçıyor, kaçınıyoruz. Hikâyemiz belki de çocuklukta başlıyor. Hatırlar mısınız, ne vakit sıkılacak olsak hazır çözümlerle annemiz tam oracıkta beliriverirdi. Aman sakın çocuk sıkılmasın diye endişelenir, yaratıcı annelikte level atlardı. Bir taraftan da bizdeki kendine yardım becerisi de yerle yeksan olurdu. Ne olacak şimdi, canı sıkılınca sorumlu arayan sorumsuz jenerasyonun ebeveynleri için bilinçli uzun yaşam mı icat edilecek? İşte bu tam bir can sıkıntısı olurdu. Bu yıl sınırlandırılmış bir hayatın misafiriyiz. Ev sahibi etrafı dağıtmamıza izin vermiyor. Yaratıcı olmaktan başka yolumuz yok. Koca kış camlar, perdeler bile sıkı sıkı kapalı geçti. İş yükümüzde dahil, bizi harekete mecbur eden şeylerin çoğu can sıkıcıydı.  Bu kadar durum analizi yeter. Şimdi gelelim çözüm tekliflerine…
Burak Öge Yazio: Size Sıkıntı Yaşatan Kişilerle Nasıl Başa Çıkarsınız?
Zehirli insan duygusal anlamda sorun çıkaran ve bu yüzden etrafındaki bireyleri düşünmeyen kişidir. Fakat siz bu kişilere rahatsız edici bir şekilde davranmaya devam ederseniz sürekli çatışma içerisinde kalırsınız. Siz durduk yere üzülüyor ya da keyfiniz kaçıyorsa etrafınızda zehirli insan vardır. Size doğruyu, yapmanız gerekeni uygun bir dille söylemeyip canınızı yakıyorsa o kişi zehirlidir. Bu kişiler sevgiliniz, arkadaşınız, iş arkadaşınız ya da annebabanız olabilir. Uzun süre bu kişilere maruz kalıyorsanız size çok zarar vermeye başlarlar. Çatışma içerisine girmeden bu kişilerle iletişimizi sürdürmelisiniz. Bazı durumlar vardır bu kişileri oldukça tetikler ve çatışma uzar gider. Bu tetikleyicilerden uzak durmalısınız.
Kahraman Güler Yazio: Mükemmeliyetçi Olduğunu Nereden Anlarsın?
etiket
“Mükemmel”, “Mükemmeliyet”, “Mükemmeliyetçi”…  Çoğu zaman kulağa hoş gelen, iyiyi ve başarıyı temsil ediyormuş gibi görünen cümlelerdir. Hatta pek çoğumuza cazip geldiği gerçeğini de göz ardı edemeyiz. Ancak gelin görün ki, mükemmeliyet kavramı bize çağrıştırdıkları gibi, hayatımıza katkılar sağlayan, bizi daha iyiye ve başarıya götüren, yenilmez kılan bir şey değil. Çünkü burada belirlediğimiz yüksek standartlar, ulaşamayacağımız kadar yüksektir. İşin kötü tarafı, sadece yüksek standartlara ulaşmak da yetmez, aynı zaman da hata da yapılmamalıdır. Eminim bu zorlu yolculuğu tanıdık bulanlar olacaktır. Bir de tabi ki “Acaba ben..?” diyenler… O zaman hep birlikte bakalım mükemmeliyetçi kişilerin özellikleri nelermiş?
Reklam
Özge Selçuk Bozkurt Yazio: Sakura Zamanı
etiket
Japonyanın ulusal simgelerinden biri  olan Sakura’ların zamanı şimdi. Öyle ki küresel iklim değişiklikleri sebebiyle son 200 yıldaki en erken çiçek açış zamanı bu yıl saptanmış.Narin bitkiler, ortam ve şartlardan en kolay etkilenenlerden.Bu sinyallere “insanlık” çözüm bulamazsa, doğa da çaresiz kalacak; sıra diğer canlılara erkenden gelecektir...
Reklam
Şeyda Betül Kılıç Yazio: Kayıp Zaman Şimdi
etiket
Şimdiki anın içinde, yargılamadan, tüm dikkatimizi tercih ettiğimiz bir şeye, bir duruma odaklayabilmeye mindfullness; bilinçli farkındalık diyoruz. Rastgele, refleksif değil, bile isteye, seçimle yönelmek özgür hissettirir. Karar verebilmenin sorumluluğu ve prefrontal korteks bilgeliğini hissetmenin yolu şimdiki anda ne olup bittiğine tüm varlığımızla dikkat kesilmekle mümkün.
Reklam
Şeyda Betül Kılıç Yazio: İnsanın Fıtratında Şiddet Var mı?
etiket
Konu şiddet olunca meşru cevapların çokluğu kafa karıştırıcı.  Biri çıkıp şiddet ihtiyaçtır diyecek olsa, ikna olanların arasında belki anneniz de olur.20 yıl önce Fransız Biyolog Dr. Karli Montreal’de “Şiddet ve Birlikte Var Olma” başlıklı bir konferansta çok farklı bir çalışmayla öne çıktı. ‘’Şiddet hayvansal yanımızda kökenleri bulunan bir kader midir? Yoksa özgürlüğümüzün bir sonucu mudur?’’ sorularını kapsayan 10 yıllık araştırması konferansa damgasını vurmuştu. Dr. Karli araştırmasının sonucuna göre şiddetin bir insanda doğuştan olmadığını söyledi. Bu araştırma, o yıllarda Montreal’de bir gencin üniversitede 14 kız öğrenciyi öldürdüğü olayın ardından oldukça vurucu bir sonuç içeriyordu.
Burak Öge Yazio: Neden İnsanlar Otoriteye Körü Körüne İnanır?
etiket
Birçok insan ne söylediğine bakılmadan kimin söylediğine bakarak o düşünceye inanma eğilimindedir. Birçok röportajlarda gördüğümüz durumda bu şekildedir. İnsanalar A parti lideri bunu diyor dediğinde karşı çıkarken, aynı sözü B partisi dediği zaman kabul etme eğilimde oluyor. Artık gerçekleri sorgulamadan insanlar inanma eğilimi içerisinde oluyor. Bu durumun iki sebebi olmaktadır. Birincisi, takipçisi olduğu liderin çekici özelliklerinin olması. İkincisi ise takipçilerin bağlılığı arttıran belliözelliklerinin olmasıdır.
Reklam
Özge Selçuk Bozkurt Yazio: Hayatımızdan İnsanları ve Nesneleri Kolay Çıkaranlardan mısınız?
etiket
O zaman şöyle sorayım: Bir bardak kırdınız “boş ver ya önemli mi, canımdan değerli mi?” der misiniz yoksa “üzüldüm, bu bardağı çok severek almıştım, bugüne kadarmış birlikteliğimiz” deyip kısa da olsa yasını tutar mısınız?Bir bardağı alırken onu sadece parayla almıyoruz, parayı kazanmak için harcadığımız zamanla da alıyoruz. Beğeniyoruz hoşumuza gidiyor alıyoruz.Eve getiriyoruz, yıkıyoruz yerleştiriyoruz.
Reklam
Ertürk Akşun Yazio: Bilinç Akışı Tekniği ve Toplumsal Sonuçları
etiket
Her çağ kendi dilini ve kültürünü, buna ek olarak da kendi ahlakını oluşturur.  Tabi ki her çağ kendi dilini ve kültürünü oluştururken, toplumlarda ayrı ayrı kendi kültürlerini ve ahlakını oluşturur, bu ahlak ve kültüründe kendine has dili oluşur. Yozlaşma dilde başlar diye bir söz hatırlıyorum şimdi, çok haklı bir söyleyiş…  Toplumlar kültür ve ahlakını oluştururken kullandıkları araçlar resim, müzik, bilim, üretim biçimleri ve tüketim biçimleri ve en önemlisi de edebiyattır. Sözlü veya yazılı edebiyat toplumların kültürünü ve ahlakını oluşturmada ve yaymada kullandıkları en önemli araçtır diyebiliriz.  Edebiyatın kullandığı araçlar ise, biçem, hikâye ve dildir. Bizim bu gün üzerine konuşacağımız konu ise edebiyatın anlatım biçimleri.  (Elbette seçtiği konular ve hikayeler çağına ve ideolojisi çok uygun ve başat bir roldedir ama bu ayrı bir konu başlığı) Toplumların, kültür ve ahlakını oluşturan en önemli araçlardan bir tanesi edebiyatsa; İşte tam da bu yüzden edebiyat, ideolojik bir hegemonya aracıdır.  Peki, ideolojik hegemonya nasıl sağlanır?  Kısaca tarif edecek olursak, egemen ideolojinin, dil, bilim, kültür, edebiyat, sinema gibi araçları kullanarak, kimi zaman gözüne sokarak kimi zaman hissettirmeden, her türden görüşü kendine benzetmesiyle sağlanır. Bu süreç çok uzun da olsa meyvelerini verir. Bir müddet sonra güçlü olan ideolojik aygıtlardan dolayı renkler arasındaki fark ortadan kalkar ve vasatta birliktelik kurulur.  Sonda söyleyeceğimi baştan söylemem gerekirse, meseleyi şöyle özetleyebilirim;  Edebiyat, kendini artık adına “postmodern edebiyat” denen, ne idüğü belirsiz ve mistik, anlaşılmaz ve kavranamaz bir çehrenin hegemonyasına teslim etmiştir.  Peki bu nasıl oldu. 20. Yüzyılın ilk yarısında edebiyat bireyi aramak, bulmak ve bireye yeni özgürlük yaratmak adına bilinç akışı tekniğini buldu. 20 yüzyılın son çeyreğinde ise dünyaya postmodern felsefe ve neoliberalizm hâkim olunca bu teknik kötü ellere düşmüş bir yeniyetme gibi çamurun içine çekildi ve bir süre sonra çamurun kendisi oldu.  Hep tekrarladığım gibi 1970’lerin sonuna doğru dünya yeni bir ortaçağa girmeye başladı. İktisadi anlamda neoliberalizm, felsefi anlamda postmodernizm, siyasal anlamda da kontgerilla taktiğiyle batının yoğun çabalarıyla dünya yeni ortaçağa girmiş oldu. Şimdi bu günlerde bu yeni ortaçağın sonunu yaşarken zifiri bir karanlık altındayız.  Postmodern edebiyat ilk olarak bize insandan uzaklaşmayı büyük gerçekçiliği yok saymayı, yani ormana bakmayı değil, ağaçlara bakmayı, hatta hatta ağaçlara bile değil, ağaçların en ince ayrıntısına bakmamızın bir zorunluluk olduğunu söyledi. Ormanı görmeyi söyleyen hiçbir ideoloji ayrıntının önemsizliğinden bahsetmiyordu oysaki, bir bütünden o bütünü oluşturan parçalara doğru incelemek gerektiğini söylüyordu. Ama postmodern felsefe ve edebiyat bizi ayrıntının çıkmaz sokaklarında öyle bir kaybettirdi ki, ormanın varlığını, hatta var olabileceğini dahi unuttuk.İşte büyük gerçekliği kaybetmek bu şekilde oldu. Gerçek bir kez kaybolduğunda da neler olabileceğini ancak 40 yıl sonra görebildik. Gördüğümüz mü ne, tüm dünyanın yeni bir ortaçağa girmesi. Karanlık, bilimin yerine kişisel gelişim zırvaların konması, tüm dünyada yükselen yeni faşizm, cemaatlerin yeniden hortlaması vs. Çünkü ortadan akıl denen olguyu çıkarırsanız başınıza gelecek budur. Bunu başka bir yazıya bırakıp konumuza dönelim isterseniz.
Şule Arslan Yazio: Nefret Ettiğiniz Birisini Nasıl Unutabilirsiniz?
etiket
Sizi rahatsız eden bir şeyi aklınızdan çıkarmaya çalışmak ne kadar zorlayıcı değil mi? Üstelik bu nefret ettiğiniz bir düşünce ya da biriyse durum iki kat zorlayıcı ve can sıkıcı olabilir. Peki nefret ettiğimiz bir kişiyi ya da bir şeyi unutmak mümkün mü? Mesela eski sevgilinizi :)Athena’nın bayıldığım “yalan” parçasındaki o dizeler gibi “AŞK NEFRETE NE YAKINSIN!!” Tıpkı madalyonun iki yüzü gibi. Aşk, ne güçlü bir duygu nefret de öyle. Ünlü İskoç yazar Arthur Conan; 'tutkulu bir aşk, güçlü bir nefretin ikiz kardeşidir' diye anlatıyor aşk ve nefret arasındaki ince çizgiyi... Öyleyse, hakkında bu kadar güçlü duyguların olduğu birini nasıl unutursun?
Şeyda Betül Kılıç Yazio: Duvar Silme Karşılığında Kaç Para Alırdınız?
etiket
Şüphesiz mutlu olmak istiyoruz. Bunun onlarca yolu var. Ama mutlu olmanın bir yolu var ki becerebilene aşk olsun. Hem bir şeye kızacak, reddedecek yani tepki göstereceksiniz hem de bu sizi rahatsız etmeyecek. Kimileri bu rahatsızlığa vicdan diyor, kimileri kafa sesi, kimi de kalıp (temel) inanç… Adının bir önemi yok, mühim olan bize göre olmayana sınır koyduktan sonra yatıp uyuyabilecek kadar rahat olmak.
Reklam