12 Maddede İş Yaşamının Kadim Paradoksu: Ne Bildiğimiz mi Önemlidir, Kimi Tanıdığımız mı?
Hiç iş hayatınızın herhangi bir döneminde “Ben işimi iyi yapayım da, diğerleri ile olan ilişkilerim çok da önemli değil” dediğiniz oldu mu? Peki ya işinizi iyi yapabilmenizin diğer çalışma arkadaşlarınızla olan ilişkilerinize bağlı olduğunu fark ettiniz mi?
“Kimi tanıdığınız mı, ne bildiğiniz mi önemli?” sorusunun cevabı da aslında tam burada gizli. Hep beraber bakalım:
1. İşin aslı şu ki, iş hayatında zaten yeterince stres var ve kimse bilmediği, sevmediği biriyle çalışmaktan hoşlanmıyor.
2. Her halükarda karşıdaki kişinin bizimle ilgili ilk düşüncesi: 'Kulübün üyesi olup olmadığımız.'
İster çalışma arkadaşlarımızla ortak bir projede yer alalım, istersek de işsiz kaldığımızda iş arayalım; bu böyle.
Yani bildiği ve sevdiği bir dost mu, yoksa ona zaman kaybettirecek bir düşman mı olduğumuz. Diğerleri ile olan ilişkilerimiz, kim olduğumuzla ilgili en kayda değer kartvizitimiz aslında.
3. Sürüngen beynimiz, mantıksal yeni beyne bilgileri iletmeden önce dört uyarıcıya bakıyor.
Bunlardan en önemlisi benmerkezcilik. Yolda yaralı birisini gördüğümüzde tabii ki empati duyarız ve üzülürüz; fakat ilk hissettiğimiz şey, olayın bizim başımıza gelmemesinden kaynaklı bir rahatlama hissiyatıdır.
4. Empati, sürüngen beyin için çok lükstür. Onun öncelikle ilgilendiği şey, hayatta kalmak ve sosyal statüsünü korumaktır.
Durumun son zamanlarda, yardıma ihtiyacı olan birileri olmasına rağmen telefon ile video çekme boyutuna kadar ulaşması, beynin karşısındakiyle değil öncelikle kendisiyle ilgilendiğinin gerçek bir kanıtıdır.
5. İşte bu yüzden, diğerleri ile olan ilişkilerimiz kim olduğumuzla ilgili en belirgin kanıtımızdır.
Bizimle çalışan, işe alacak ya da bir ilişki başlatacak olan herkesin ilk bakacağı şey de, onlara ne fayda sağlayabileceğimiz, yani sevebileceği bir dost mu, yoksa ona zaman kaybettirecek bir düşman mı olacağımızdır.
6. Peki, iş hayatında ilerlemek için hep güçlü ilişkilere mi ihtiyacımız var?
Bu soru önemli, çünkü haklı olarak bu ilişkileri kurmak veya sürdürmek için bu kadar çok zamanı nasıl yaratacağınızı sorgulayabilirsiniz.
7. Neyse ki işin aslı düşündüğünüz kadar vahim değil.
Reuters 2014 Nobel ekonomi ödülü adaylarından Profesör Mark Granovetter, ''Zayıf Bağların Gücü'' adlı ünlü çalışmasında, tanıdık vasıtasıyla iş bulanların:
• % 17 ‘sinin sıklıkla iletişimde olan kişiler,
• % 55 ‘inin yılda bir ya da iki kere görüştüğü kişiler,
• % 28 ‘inin ise çok nadir görüştüğü kişiler aracılığıyla iş bulduklarını
ortaya koymuş.
8. Yani kontaklarınızın sizi kulübe kabul etmeleri için onlarla sürekli iletişim halinde olmanız gerekmiyor.
Aksine, yılda bir iki kere iletişimde olduğunuz kişiler aslında iş çevrenizin en verimli bağlantılarını oluşturuyor. Ülkemizde de kimsenin zamanının bol olmadığını ve herkesin aynı ilişkisel çaba içinde olduğunu düşündüğünüzde, bu çalışmanın geçerliliği bizler için de kendini gösteriyor.
9. Yani, yeni tanıştığınız birisiyle bağ kurabilmek için öncelikli hedefiniz çevre yapmak değil, tanıştığınız kişiye fayda sağlamak olmalıdır.
Yeni tanıştığınız birinin tutkulu olduğu şeyi bulduğunuz zaman onun dünyasına adım atmış olursunuz. Bir görüşmede karşı tarafın dünyasında dolaştığınız sürece sizden iyisi ve akılda kalıcısı yoktur. Bu sayede sadece iletişim değil, bağ da kurmuş olursunuz.
10. Öğrenmek ve keşfetmek genlerimizde var.
Hayatımızın en çok aklımızda kalan zamanları, yeni yerler ve deneyimler keşfettiğimiz zamanlar olduğu gibi, tanıştığınız ve tanışabileceğiniz herkesin de bir hikayesi ve size öğretebilecekleri vardır. Bu şekilde baktığınızda insanlarla ilişki içinde olmak ve bağ kurmak külfet olmaktan çıkıp bir fırsata dönüşür.
11. Psikolojide işlevselcilik hareketinin öncüsü William James, “İnsan doğasındaki en derin arzu, değer görme ihtiyacıdır” der.
Hikayesini anlatan kişi için değerli hissetmek, hakim duygu olan “geleceğe dönük iyimserliği” ortaya çıkartacağından, iyi bir ilişkinin temelleri doğru şekilde atılmış olacaktır.
12. Kısaca özetleyecek olursak, bir sonraki iletişiminizde kendinizi yeniden bir gözlemleyin.
Aklınızdaki ilk şey, karşınızdaki kişinin sizin başarınıza nasıl katkıda bulunacağıyla mı ilgili? Eğer böyleyse, tekrar bir düşünün. Çünkü size kapıları asıl açacak olan, sizin başkalarının başarılarına nasıl katkıda bulunacağınızdır.
Burç Uygurmen
Harvard Business Review Türkiye
Yorum Yazın
bu ülkede yaptıgın işlerle değil tanıdıgın adamlarla yükselebilrsin
cok asosyal ve kimseyi tanimayan, tanismayan yanliz takilan biri olarak Yurtdisinda (avrupa) is yapma ve basarili olma konusunda hic zorluk cekmedim.
Vallaha mı. Meslek neydi
kimin hakkında ne bildiğiniz