Balçiçek İlter'den Kabataş Özrü
Balçiçek İlter'den Kabataş Özrü
Gezi protestoları sırasında Kabataş’ta taciz edildiğini iddia eden türbanlı kadınla görüşerek ‘şiddet gördüğüne ikna oldum’ diye yazan gazeteci Balçiçek İlter, kamera kayıtlarında şiddet olaylarının bulunmadığının ortaya çıkmasının ardından, Türkiye gazetesindeki köşesinde bir ‘özür’ yazısı yayınladı.
Kabataş görüntülerinin ortaya çıkmasının ardından twitter hesabından “Kabataş görüntülerini izledim. Ayıp bana ait değil, “Kadının beyanı esastır” diyerek görüşütğü Zehra Devecioğlu’nu açıklamaya yapmaya çağıran İlter, “Kendimden, gördüğümden ve yaşadığımdan şüpheye düşer oldum” dediği yazısında, “Eğer bu görüntüler doğruysa ve gerçekten hiçbir darp, taciz olmadıysa… Ben kendi adıma, bir genç kadının hezeyanlarını sizlerle paylaştığım için özür dilerim” dedi.
İlter’in yazısı şöyle:
Bir kaç gün önce Kabataş görüntüleri çıktı ortaya… Öyle diyorlar, o anmış. Bakın, kesindir diyemiyorum artık. Çünkü son yaşadıklarımdan sonra kime, neye inanacağımı şaşırdım… Kendimden, gördüğümden ve yaşadığımdan şüpheye düşer oldum. Üstelik bunca zamandır herkesin peşinde olduğu, aslında var olmadığı yetkililerce açıklanan kamera kayıtları birdenbire ortaya çıkmış! Sizin gibi ben de görüntüleri merakla izledim ve büyük bir şaşkınlık yaşadım.
Bırakın tacizi, itme-kakmayı, kalabalık grubu… Eğer bu görüntüler o görüntülerse, o kadar kısa süre içinde bir grup geçip gidiyor… (Montajlı mıdır, değil midir bilemem. Bu kayıt o güne mi ait, başka kayıt var mı, onu da bilemem)
Ama sadece gördüklerimizse… Hiçbir şey yaşanmamış ki! Nasıl olur?
Hemen telefona sarıldım, önce ‘’mağdure’’ ile görüşmemi sağlayan meslektaşım Elif Çakır’ı aradım. Yaşadıklarını bizimle paylaşan Zehra Develioğlu’nun telefonunu istedim. Mutlaka bir açıklaması olmalıydı, mutlaka bir şeyler söylemeliydi… (Röportajı yapan Elif Çakır’ın ne düşündüğünü açıklamak bana düşmez, kendisi yazacaktır herhalde) O gece Zehra Hanım’ı o kadar çok aradım ki… Telefon açılmadı… Ardından mesajlar yazdım, yolladım; bana mısın demedi… Ertesi sabah, olayın ardından canlı yayına çıkıp, gelininin başına gelenleri anlatan Bahçelievler Belediye Başkanı kayınpeder Osman Develioğlu’nu aradım… Yok! Kapı duvar… Kimse telefonlarıma çıkmadı. Oysa bir açıklama yapılmalıydı. Bırakın benim düştüğüm durumu, bu ülkenin bir döneminin doğru hatırlanması adına bir şeyler söylenmeliydi… Beceremedim. Hiçbirinden ses çıkmadı. Tekrar Elif’i aradım. O da mağdureye ulaşamamıştı. Sadece kayınpederi ile konuşmuş, ‘’Zehra konuşmak istemiyor, çok perişan’’ yanıtını almıştı!
Bu yazıyı kaleme aldığımda Zehra Develioğlu’nun avukatından bir açıklama geldi.
Avukat kısaca diyor ki;
‘’Biz suç duyurumuzun arkasındayız. Darp ve taciz gerçekleşmiştir. Bununla ilgili Adli Tıp raporu da elimizde mevcuttur. Bebek de darp edilmiştir. Kamera kayıtları net değildir, ne olduğu gözükmemektedir.’’
Kanımca 1 Haziran’da olduğu öne sürülen bu olayın detaylarını Zehra Develioğlu çıkıp kameralar karşısında canlı yayında anlatmalıdır. Bütün sorular yöneltilmelidir, o da cevap vermelidir. Bunu bana, ona, ötekine değil, bu ülkeye borçludur. Gezi sürecinde tarafları en tahrik eden olaylardan birinin kahramanı olarak, bunu Gezi’de hayatını kaybeden o çocuklara da borçludur. Ve en çok da onu savunan Başbakan’a…
Gelelim benim cepheme… Öncelikle şunu söyleyeyim; kimseden gazetecilik dersi alacak değilim. Oturduğu yerden sallayanlara, tehdit edenlere pabuç bırakmam, hiçbir zaman da bırakmadım. İşin içine kadınlığımı, çocuklarımı sokan terbiyesizleri ise Allah’a havale ediyorum.
Eğer o görüntüler bundan ibaretse…. Büyük bir yanlışa düşmüşüm demektir… Ama avukatının açıklamasından anlıyorum ki, söylediklerinin arkasında. Suç duyurusunda ne söylüyorsa o…
23 yıllık gazeteciliğimde birçok yanlışa imza atmışımdır. Yanlış yapmamak mümkün değil. Ama okuyucuma da, izleyicime de “yalan söylemedim”. Ne gördüysem, ne duyduysam, ne biliyorsam onu yazdım. Peki bu olayda ne oldu? Madde madde anlatayım;
1-Kabataş’ta tacize uğradığını iddia eden Zehra Develioğlu ile görüştüm. Olaydan tam 15 gün sonra, 16 Haziran’da görüştüm. Yanımda Elif Çakır ve Halime Kökçe de vardı.
2-Röportaja gitmedim, televizyona çıkması için iknaya gittim. Kaldı ki Elif Çakır zaten röportajı yapıp yayınlamıştı bile.
3-Evet, kollarındaki morlukları gördüm.
4-Evet, yaşadığı travmaya da tanık oldum. Bebeğini odada istemedi, sürekli ağladı, gözlerini kaçırdı, sütten kesildiğini anlattı vs…
5-Ve evet, ben o gün travma yaşamış, acı çeken bir kadınla sohbet ettim.
Gelelim sonrasına… Meslektaşım Ayşe Arman aradı ve görüşmenin ayrıntılarını sordu, ‘’Sen ikna oldun mu?’’ dedi. Yayına hazırlanıyordum… ‘’Kimseye kefil olamam ama, ikna oldum. Çünkü travma içindeydi’’ dedim. İznim ve haberim olmadan bu görüşme Ayşe Arman tarafından kaydedildi ve ertesi gün köşesinde ‘’Balçiçek ikna olmuş’’ diye yer aldı.
Yaşanan bu olaylardan sonra görüşmenin içeriğini yazmak zorundaydım. Zehra Develioğlu ile konuştuklarımı, onun beyanlarını, gördüklerimi yazdım ve Elif Çakır’a yolladım. Çünkü o dönem hiçbir yerde yazmıyordum. Star Gazetesi de yayınladı…
Yani Zehra Develioğlu ile teyp koyarak söyleşi yapmadım….
Eğer bu görüntüler doğruysa ve gerçekten hiçbir darp, taciz olmadıysa…
Ben kendi adıma, bir genç kadının hezeyanlarını sizlerle paylaştığım için özür dilerim.
‘’Yanıltıldım… Evet yanıldım’’ diye düşünüyorum o görüntüleri izleyince…
Ama Zehra Develioğlu anlattıklarının arkasında… ‘’Yaşadım’’ diyor.
‘’Adli Tıp’tan raporum, suç duyurum var’’ diyor.
Eee ! Onun söylediklerine ne diyeceğiz?
Kasette yaşadığı da gözükmüyor, yaşamadığı da…
Ha, siz beni linç edin, ona da eyvallah!
Ama servis edilen kaset durumu deyince orada biraz duracaksınız…
Deniz Baykal ve MHP’li vekillerle başlayan süreçten başlayıp bugün yaşadıklarımıza bakarsanız, ne demek istediğimi çok daha iyi algılayacaksınız.
Kaynak: Zete