Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Bilardonun Şampiyonu Nam-ı Diğer "Mr. Magic": Semih Saygıner
Nam-ı diğer Mr. Magic, Dünya Bilardo Şampiyonu Semih Saygıner.
Muhteşem bir kariyer, ilham alınacak gerçek bir hayat hikayesi. Kahvede oynanan sıradan bir oyunu, Türkiye’de gurur duyulan bir spor haline getiren, bilardo federasyonunun kurulmasına vesile olan, gerçek bir şampiyon!
Pek çok ilke imza atan bilardo dünyasının yaşayan efsanesi Saygıner, bu sporun önde gelen isimleri tarafından tarihin gelmiş geçmiş en iyi bilardo oyuncularından biri olarak kabul görmüş ve “The Magic”, “The Turkish Prince” adlarıyla taçlandırılmıştır.
Halen profesyonel spor hayatını Kore Profesyonel Bilardo Liginde devam ettiren Saygıner ile bir araya gelerek kariyerinin dönüm noktalarını sizler için değerlendirdik….
"Okulun yerini benim için bilardo almıştı."
"17 yaşımda İstanbul şampiyonu oldum."
Yeni bir şeyler öğrenmek için Ankara’ya gittim ve birtakım oyunlar seyrettim. Oradaki oyunun daha farklı oynandığını gördüm. Bu nasıl oluyor derken çalışmaya, araştırmaya başladım. Sonra beni İstanbul’a götüren arkadaşım Tezcan, bana dedi ki:
“İstanbul’da çok iyi oynayan ustalar var. Ben hepsini seyrettim. Sen onlardan iyisin ve hepsini yenebilirsin.’’ Mecidiyeköy’de yapılan şampiyonaya girmem için beni ikna etti.
Nitekim tornacı bir abimizin hazırladığı normalden kısa, ortası yakılarak çizilmiş, lacivert oto boyası ile boyanmış, tek parça bir odun ile bu turnuvaya katılmaya karar verdim. Tabii kimse bizi tanımıyor, geçtik oturduk. Ben o şampiyonada finalde Remzi Yurt’ u yendim. Ve bir anda 1981 yılında, bir yılın biraz üstünde bir bilardo oyuncusuyken 17 yaşında İstanbul şampiyonu oldum. Bu başarımla birlikte Adapazarı’nda kısa sürede herkes tarafından tanınan biri oldum ve çalışmalarımı hızlandırdım.
"Hayatımın dönüm noktası!"
"Dünyanın iyi sporcularından biri olmak beni değiştirmiyor."
Maçta ya da bilardo turnuvalarında farklı bir kişi olabilirim. Bu durum beni insan olarak değiştirmiyor. Kimsem ben O’yum. Benim için önemli olan, insan hayatı boyunca daha iyi bir insan olmaya çalışmalıdır. Ben de her geçen gün kendimi daha iyi bir birey olmak adına yetiştirmeye çalışıyorum. Bende öyle “Dünya Şampiyonu oldum, çok iyi bir yerdeyim” gibi bir düşünce yok. Sonuçta bu benim mesleğim ve mesleğimi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum. Aslında işin özü bu kadar basit…
"Bilardo masasının etrafında kötü enerji yoktur".
Biz Farklı Bir Toplumuz
Ülkemizin yönetimsel anlayışını bir futbol teknik direktörü gibi düşüneceksin. Daha net anlaşılabilmesi adına söylüyorum. Şimdi sen kaleci olacak adamı golcü futbolcu yaparsan takım göçer. Dolayısıyla doğru adamların doğru yerlerde oynayabilmesi çok önemli. Toplumumuzda aile büyükleri tarafından aman çocuğum doktor olsun, mühendis olsun gibi bir algı var ve bu genellikle para ile ilgili. Bunun zenginleşmek adına söylemiyorum. Herkes çocuğum iyi yaşasın istiyor. İyi niyet var aslında olayın özünde. Ama sen dünyanın en iyi heykeltıraşını doktor yaptın olmadı şimdi…
Şapkamızı önümüze koyalım. Bir çocuğu yetiştirirken ne yapıyoruz? Bunları konuşmamız lazım. Bu işin profesörü değilim ama gözlemci bir insanım. O yüzden biraz serbest olmak lazım. Bir şeyi gerçekten başarmak istiyorsan boşlukta kaybolmayı göze alacaksın. Yok öyle armut piş, ağzıma düş. Ben bunu yaşadım çocukken. Fırsat verilse çocuklarımız çok şey yapacak. Fakat söylediklerimizin ve tabularımızın dışına çıkmasınlar istiyoruz. Biz farklı bir toplumuz. Bunları kabul edersek, eğer üzerine gidersek bir şeyleri değiştirebiliriz. Yoksa işimiz çok zor…
"Spora karşı bir mesafe var."
"Başarılı sporcular cezalandırılıyor."
Bir spor dalında başarılı olduğun zaman tabir-i caizse palazlandığını hissediyorsun. İlgilendiğin spor dalında yanlış olduğun şeyleri söyleme ihtiyacı hissediyorsun. Yani bunun başarılı sporcular ceza almaz düşüncesi ile ilgisi yok. Başarılı olduğun zaman yanlışları söyleyecek güçte hissediyorsun kendini. Yanlışları söylüyorsun ve ceza alıyorsun. Ben düzmece cezalar aldım. Başbakanlık teftiş kurulunun raporu var bununla ilgili. Semih Saygıner’e düzmece cezalar verilmiştir diye. Seçime şaibe karıştırılmış, sahte kulüp kurulmuş, sahte lisans düzenlenmiş…
Gelişmiş ülkelerde başarılı sporcular yöneticiler tarafından el üstünde tutuluyor. Bizdeyse durum tam tersi. Bu durumdan ben kaçarım. Sırf bu sebeplerden yedi buçuk yıl bilardo sporuna ara verdim. Düşünün, benim yaşımda ve kariyerimde bir adam bu durumdan kaçıyorsa o çocuk arkasına bakmadan gider. Onun için sporun yönetimiyle ilgili çok ciddi problemlerimiz olduğunu düşünüyorum. Tüm bu problemlerin altında tek bir cümle yatıyor: “Biz birbirimize çok kötü davranan bir toplumuz.” Özellikle büyükler küçüklere olan davranışlarında daha dikkatli olmalılar. Bu, benim yıllardır her an gördüğüm bir konu. Bundan vazgeçmemiz gerekiyor. Kötü davrandığın bir çocuğun başarılı olacağını düşünemezsin. Kötü davranarak çocuğu kazanamazsın. O yüzden ilerlemek istiyorsak hangi alan olursa olsun doğru teşhis koyabilmek için doğruyu söyleyebilmek gerekiyor ama maalesef söyleyemiyoruz. Bunları çözemedikten sonra sporda nasıl başarı bekleyeceksin. Bizde spor yöneticileri işini yapmak yerine daha çok ön planda olmak istiyor. O yüzden de olmuyor. Tüm bunları konuşmamız lazım. Fakat gerçekleri konuşamıyoruz.
Sporcular; yönetmeliklerle spor yöneticilerini el üstünde tutmaya mecbur bırakılmış insanlardır.
"Hiçbir pişmanlığım yok."
"Okullarda bilardoyla ilgili organizasyonlar yapılmalı."
Okullarda çeşitli etkinlikler düzenlenerek çocuklarımızı bilardo sporu ile tanıştırabiliriz. En azından ilgili olan çocuklarımızın bilardo ıstakasını tutup, topa vurmaları gerçek bilardo masası üzerinde mümkün. Mesela ben bunu Hollanda, Belçika gibi ülkelerde gördüm. Çocuklar ders saatleri dışında bilardo kulüplerine getiriliyor ve sporla tanıştırılıyor. Öğretmenlerimiz muhakkak çocuklarımızı bilardo ya da sporla buluşturmak için müthiş bir çaba sarf ediyor. Bunu da yapabiliriz diye düşünüyorum. İllaki okullarımızda bilardo masası olması gerekmiyor. Ayarlayalım öğrencilerimizi. İletişim kuralım bulunduğumuz ildeki bilardo kulüpleriyle. Diyelim ki, biz cumartesi şu saatte öğrencilerimiz ile gelmek istiyoruz. Antrenörünüz temel teknikleri öğrencilerimize gösterebilir mi diye. Emin olun faydalı olacaktır ve herkes katılacaktır.
"Bilardo ile hayatımı kazandım."
"Kadınlar hayatın her alanında olmalı."
1990 yılında Nişantaşı’nın göbeğinde Majestik Bilardo Salonu’nun işletme ortağıydım ben. Türkiye’ de başarılı bir sporcu olsam da dünya çapında başarılarım yoktu. Ona rağmen ülkemizdeki bilardo sporuna karşı olan olumsuz algıyı değiştirebilmek için sürekli medyayla iş birliği içerisinde oldum. Bu dönemde tam 95 kadın öğrencim vardı. Bu insanlara haftanın üç günü ücretsiz bilardo dersleri verdim. Bunu yaparken de tüm bu çalışmaların medyada görülmesini ihmal etmedim. O zamanlar şöyle bir sözüm vardı: “Hanım, ben kahveye bilardo oymaya gidiyorum, sen evde otur.’’ diyebileceği bir şey değildir bilardo. Sosyal bir tarafı da vardır. Birlikte yapılabilir. Bilardo salonuna kızlı erkekli birlikte gelinebilir.
Bugün gelinen nokta o günün sonuçlarıdır aslında….
"Gençlerle koşasım var."
"Öğrenci olarak ölmek istiyorum."
Toplumuzda yetenek ve zekâ çok övgüye tabidir. Çünkü sözüm meclisten dışarı tembeliz. Kimse elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmaz. Yetenekli olanı da zeki olanı da tembel. Esas olan potansiyelini hiç merak etmez misin? Ben merak ettim ve yolculuğumda kendime hedef koyarken diğer bilardocular gibi yapmadım. Onlar hep birilerini yenmeyi hedefliyordu. Aslında insanlar birilerinden iyi olmaya çalışırken hata yapıyorlar. Öğrenmeye, gelişmeye çalışacaksın ve bunun yaşantı haline getireceksin. Ben 56 yaşındayım ve hala öğrenci gibi yaşıyorum, hala bir sürü şey öğreniyorum. Benden kaç yaş küçük kişilerin öğrencisiyim şu yaşta bir şeyler öğreniyorum onlardan. Bu durumda kompleks yapacak bir şey yok.
Herkes, herkesin öğrencisi olabilir. Onun için ben, öğrenci olarak ölmek istiyorum. Okul dediğin şey mezun olduğun zaman bitiyor ya, hayat öyle değil. Mezun olursan yandın. Çünkü artık gelişmeyi durduruyorsunuz. Ben öyle düşünmüyorum. Ne zaman doğup ne zaman öleceğimizi bilemiyoruz. Hayatın bize tanınan kısmında kendimizi ne kadar geliştirebilirsek bu hayatta işte o kadar iz bırakmış oluruz.
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio