Bir Başka Tavuk-Yumurta Paradoksu: Ülke mi Markanın, Marka mı Ülkenin İtibarını Etkiler?
Genel olarak “Alman malı” ürünlerin dayanıklılığı ve kalitesi ile ilgili olarak pozitif yönde bir ön yargımız vardır; değil mi? Almanya menşeli bir markanın ürününü kendimiz kullanmamış bile olsak tavsiye ederiz. Böyle pozitif ön yargıların oluşmasında elbette, Almanların dünyaca ünlü disiplin anlayışına saygımız ve ürettikleri ürünlerin dayanıklılığı vardır.
Şu durumda, sizce sadece 'ülke itibarı' mı markayı olumlu etkiler? Tam tersi de olabilir mi? İsterseniz biraz açıp birlikte tartışalım.
Bir ülkenin kendi itibarı, o ülkenin markalarının yabancı ülkelerdeki itibarını da kuşkusuz yakından etkiliyor.
Reputation Institute’un tüm dünyada gerçekleştirdiği bir "Ülkelerin İtibarı" araştırması var:
Etkili yönetim, kurumların kalitesi, ekonomik gelişimin seviyesi, yaşam tarzı ve çevre” ana başlıkları altında ülkelerin detaylı olarak değerlendirildiği “Country RepTrak' araştırması, bu konuda ilginç veriler sunuyor.
Araştırmanın bu yıl açıklanan sonuçlarına göre; İsveç dünyanın en itibarlı ülkesi olmuş.
Son 3 yılın sonuçlarına bakıldığında Kanada, istikrarı ile öne çıkıyor.
Araştırma sonuçlarında en itibarlı 10 ülkeden 7’si Avrupa kıtasında yer alırken, bu ülkelerden 5’i Kuzey Avrupa ülkeleri olan İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka ve Hollanda.
Araştırmanın Türkiye açısından pek de iç açıcı olduğunu söyleyemeyiz.
Türkiye 2016 yılında maalesef en büyük düşüşü yaşayan ülke olmuş.
Geçtiğimiz yıl 39. sıradayken, bu yıl 58. sıraya gerilemiş olmamız, hep birlikte düşünmemiz gereken önemli bir durum çünkü hepimizi ilgilendiriyor; Türkiye’nin markalarını, turizmini, yatırım ortamını ve hatta tüm ekonomisini…
Öte yandan Belçika ve Almanya gibi ekonomisi güçlü batı ülkelerinin de araştırmada bu yıl düşüşte olduğunu belirtmek gerek.
Belçika’nın yaşadığı düşüşte, Brüksel’de gerçekleşen terör saldırısı etkili. Aynen Türkiye’nin puanında yaşadığı keskin düşüşün birinci nedeni olarak görüldüğü gibi.
Almanya’nın yaşadığı düşüşün sebebi de ilginç.
Çünkü bu düşüşte Alman menşeli uluslararası otomotiv markasının yaşadığı
küresel krizin etkisi olduğu düşünülüyor.
Ülkelerin itibarı, ülkenin kurum ve markalarının da itibarına etki ederken, VW örneği, bunun diğer tarafının da (yani tam ters istikametin de) doğru olduğunu gösteriyor.
Yine Reputation Institute tarafından gerçekleştirilen “Şehirlerin İtibarı” araştırması ise, farklı bir duruma daha dikkat çekiyor:
Bu araştırmaya göre, bir şehrin itibarı da ülke ve marka itibarına olumlu katkı yapıyor. Şehrin itibarında 5 puanlık bir artış, insanların burayı gidip görme isteklerine yüzde 7,2’lik bir olumlu katkı yapıyor.
Yani bir ülkenin, ve bağlantılı olarak bir şehrin itibarı ne kadar yüksekse, turizm de tabii o kadar olumlu etkileniyor.
Ülke ve şehir ne kadar çok yabancı tarafından ziyaret edilirse, itibarı da o kadar yükseliyor.
Kısacası, “Algılanan, gerçektir” durumu sadece kurumlar ve markalar için değil, ülkeler için de geçerli.
Eğer olumsuz algılanıyorsanız ve itibarınız düşükse, tercih edilirliğiniz de az oluyor. Ülkelerin itibarı, ekonomik olarak da tercih edilirliklerini etkiliyor.
Tıpkı Mısır’ın yeni başkent inşası örneğinde olduğu gibi… Mısır, başkenti Kahire’nin karışıklığı ve keşmekeşliğini artık kontrol edilemez bulduğundan, yeni bir başkent inşa etmeye karar verdi.
Kahire’nin doğusundaki çöl bölgesine inşa edilmesi planlanan bu yeni başkentin yatırım miktarı 45 milyar dolar.
Akıllı mahalleler, endüstri bölgeleri, bin cami ve dünyanın en büyük parkının
inşa edileceği bu yeni şehrin adının ne olacağı henüz bilinmiyor; ama şehrin
inşasında Çin, Hindistan ve Suudi Arabistan’ın rol oynayacağını biliyoruz.
Mısır'ın yeni başkentinin inşasında başrol Çin’e ait.
Şehrin tüm altyapısı ve üst yapısı Çinli bir devlet şirketine teslim edildi.
Şehirde büyük bir hastane ve üniversite yapılmasını ise Hindistan üstlendi.
Bu yeni şehirde yer alacak dev cami ve büyük bir İslam müzesini ise Suudi Arabistan hayata geçirecek.
Bu ülkelerin Mısır yöneticilerinin üzerinde güçlü bir itibarlarının olması, yeni başkentin inşasında rol almalarını sağladı.
Peki niye Türkiye değil?
Ortadoğu’da pek çok ülkede, Türk şirketlerinin altyapı ve üstyapı çalışmalarında tercih ediliyor olmasına rağmen, Mısır tarafından tercih edilmemesinin temel nedeninin, dış politikada iki ülke arasında yaşanan negatif ilişkiler olduğu düşünülebilir.
Yani ülkelerin aralarında yaşadığı problemler de markalara direkt olarak yansıyor.
İki ülke arasında yaşanan politik krizler, iki ülkede birbirlerinin ürünlerini boykot etmeye kadar gidebiliyor. Bugün uluslararası şirketlerin, kriz senaryoları arasında ilk 3 içerisinde yer alan politik boykot durumu da ülkelerin itibarının şirket ve markaların itibarlarına direkt etki ettiğinin bir göstergesi.
Milenyum’un başında hepimizin kullandığı bir cümle vardı: “Dünya artık global bir köy.”
Bugün iletişim araçlarının hızının beyinlerimizi yaktığı bir ortamda, dünyanın en ücra yerinde yaşanan bir olayı hemen öğrenebiliyor ve tepki verebiliyoruz.
Ünlü felsefeci Bakunin’in “kaos” istediği meşhur sözünü biliyorsunuzdur:
Bugün bunun farklı bir şekilde de olsa gerçekleştiğini görüyoruz. Dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleşen bir olay, dünyanın başka bir ülkesinde kasırgaya neden olabiliyor.
Bitirirken, Türkiye için de hepimizin bir ödevi olduğu çok açık.
Kendi yaşam döngümüz içerisinde, sürdürülebilirliğimizi sağlayabilmek için, ekonomik göstergelerin yanı sıra, duygusal göstergelere de önem vermenin
zamanı çoktan geldi.
Artık bugünü yarına vardırabilmek için, topyekün bir itibar seferberliğine ihtiyacımız var.
Fatma Çelenk
Harvard Business Review Türkiye
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
Gerilemediğimiz bir liste de yok sanırım.
Wolfsburg- Volkswagen / Ingolstadt- Audi / Stuttgart- Mercedes-Porsche / Münih-BMW / Rüsselsheim- Opel / Ankara- Melih Gökçek. Şimdi Almanya düşünsün.
İtibar için birşeyler yaparsanız şekilci olur çıkarsınız, işinizi iyi yaparsanız zaten itibar kazanırsınız... Bizim yapmamız gereken işimizi iyi yapmak.