Biraz Motivasyon Biraz TEDx: "Sahip Olduğumuz Kadar Değil, Ürettiğimiz Kadar Yaşarız!"
TEDxİstanbul’un bu yıl en çok beğenilen konuşmalarından biri Orhan Murat Bahtiyar’ın “Sahip Olduğumuz Kadar Değil, Ürettiğimiz Kadar Yaşarız” başlıklı konuşmasıydı. Orhan, Türkiye’de neden yeni bir şeyler üretemediğimizi, yaratıcılığımızı kaybettiğimizi ve ülke olarak neden gittikçe fakirleştiğimizi tarihi örnekler, ilginç anılar ve en önemlisi bilimsel verilerle anlatıyor. Biz de yer yer ağlanacak halimize güldüğümüz, yer yer sinirlendiğimiz ama en çok da hak verdiğimiz bu konuşmadaki ilginç bilgi ve tespitleri sizler için derledik.
"Büyük hayallerin insanı nereye götüreceği hiç belli olmaz."
"Bilmiyoruz. Üstelik bilmediğimizi de bilmiyoruz!"
Hayallerimizi gerçekleştirmek zorunda değiliz. Birçok hayal, hayal olarak kaldığında da çok güzel. Fakat eğer onları gerçekleştirmek istiyorsak belli bilgi ve becerilere sahip olmak zorundayız. Ne yazık ki Türkiye’de hayal eksikliğinin yanında, bu hayalleri gerçekleştirecek bilgi eksikliği de var. Ve maalesef bunun farkında bile değiliz. Tabii bu arada öğrenmenin, deneyimlemenin birçok yeni hayalin kapısını açtığını da unutmayalım.
Ancak Türkiye’de mühendislik veya temel bilimler alanlarında eğitim gören öğrenciler ve bu bölümlerden mezun olmuş çalışanlar arasında yapılan ankete göre icat çıkarmalarını beklediğimiz bu kesim gelecek ve günümüzdeki teknolojiler hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyor!
Aynı soru günümüzde kullandığımız hesap makinesi, modem gibi teknolojik ürünler için de sorulduğunda karşımıza aynı tablo çıkıyor. Kendisi de bir mühendis olan Orhan, konuşmasında bu durumu şöyle özetliyor “Ben de üniversiteden mezun olduğumda manyetik dalgaların havada nasıl hareket ettiğini, bir yüzeye çarptığında nasıl davrandığını matematiksel olarak ifade edebiliyordum. Ama internetin nasıl çalıştığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Çünkü bize öğrendiğimiz bilginin nerede kullanılacağını düşünme fırsatı hiç verilmedi.”
"Disiplinler arası düşünemiyoruz."
Evet eğitim sistemimiz, disiplinler arası düşünme kabiliyetimizi elimizden aldı! Öğrendiğimiz bilgiyi bırakın başka bir alanda değerlendirmeyi, daha pratiğe bile dökemiyoruz. Eğitim sistemimiz hobi edinmemiz, sanatla veya sporla ilgilenmemizin önündeki en büyük engellerden biri. Aranızda müzik dersinde matematik, beden eğitimi dersinde fen bilgisi görmeyen biri yoktur herhalde. Halbuki tarihe baktığımızda dünyayı değiştiren tüm icatların arkasında disiplinler arası düşünme kabiliyeti yatıyor. Örneğin Sanayi Devrimini başlatan buharlı motoru icat eden James Watt’ın aynı zamanda üflemeli çalgı tasarlayıp ürettiğini biliyoruz. Muhtemelen o dönem havanın nasıl hareket ettiği konusunda bir hayli kafa yormuştu. Aynı şekilde akım fikrini ortaya atan Galvani üniversitede fizik çalışmasının yanında çok iyi bir biyologdu da. Aksi takdirde kendisine hiçbir zaman kurbağanın bacağına değdirdiği neşterin neden kasılmaya yol açtığı sorusunu sormayacaktı belki de!
Ve bugün zekanın tanımı da değişti! Artık daha çok bilen değil, bildiğini yorumlayan insanlar zeki kabul ediliyor. Kimse Google’dan iki dakika içerisinde bulabileceğiniz bir bilgiyi aklınızda tutarak hamallık yapmanızı beklemiyor.
"Bilgi, artık sayılabilir bir şey değil."
Günümüzde bilgi üstel şekilde çoğalıyor. Uzmanlık devri bitti. Artık herhangi bir konuyu, makinalardan daha iyi bilmemizin imkanı yok. Örneğin, IBM tarafından geliştirilen Watson isimli uygulama, insanlara hukuk danışmanlığı hizmeti verebiliyor. Üstelik bunu %90 başarı oranıyla yapıyor. İnsanların bu konudaki başarı oranıysa sadece %70!
Bugün bir tıp doktorunun sadece kendi uzmanlık alanındaki gelişmeleri takip edebilmesi için yılda 125.000 sayfa okuması gerekiyor. Yani işi gücü bırakıp sadece okusa dahi bir bilgisayar kadar bilgi sahibi olamıyor. Yani birbirimizle değil makinalarla yarışıyoruz. Ve makinalardan bilgiyi yorumlayabildiğimiz, işin içine sanat, tasarım katabildiğimiz kadar ayrışıyoruz.
"Aristoteles’e göre MÖ 350’li yıllarda da gençler yozlaşmıştı."
Biz bir yandan tüm sorumluluğu gençlere yüklerken diğer yandan onları hizaya getirmeye çalışıyoruz. Azıcık çizginin dışına çıkanı hemen terbiyesizlikle, nankörlükle ve hatta yozlaşmakla suçluyoruz. Halbuki yozlaşama diye bir şey yok, sadece değişimin kendisi var. Ve tarih boyunca her dönemin insanı kendisinden sonra gelenleri yozlaşmakla suçluyor. Aristoteles de bunlardan biri!
"Gücümüzün yettiği kim varsa ona kendini değersiz hissettiriyoruz."
Gücümüzün yettiği kim varsa, ona istediğimizi yaptırmak için kendisini değersiz hissettiriyoruz; özellikle iş hayatında. Orhan’ın New York Üniversitesi’ndeki yüksek lisansı için yaptığı tez de bunu kanıtlıyor. Türkiye’de çalışanların %70’i fikirlerine değer verilmediğini düşünüyor. Aklına yeni bir fikir geldiğinde bunu yöneticisiyle paylaşanların oranı %20, risk alıp hayata geçirenlerse sadece %12. Yani inovasyona dayalı katma değeri yüksek ekonomiye elimizdeki iş gücünün sadece %12’siyle katılmaya çalışıyoruz. Katılımcılar bu davranışın en önemli nedenini ise “Yönetimin bakış açısı” olarak tanımlıyor. Kendisini değersiz hisseden bir insan, değer yaratabilir mi?
"Özgür değiliz!"
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki özgürlükle, kişi başına düşen milli gelir arasında doğru orantılı ve güçlü bir bağ var. Düşündüklerini korkmadan söyleyebilen, farklılıkları yargılamadan dinleyen toplumlar her anlamda gelişiyor. Bilgiye ulaşma özgürlüğü de gelişmekte olan ülkeler için çok önemli. Bilgiye ulaşma özgürlüğü, basın özgürlüğünden, sosyal medyada konuşulan veya yasaklı internet sitelerine kadar birçok konuyu kapıyor. Maalesef Türkiye bu alanda da sınıfta kalıyor. Şöyle ki dünyanın, Türkiye’de teknoloji üretmesini beklediğimiz mühendislerin sadece %26’sı dünyanın 2. Büyük arama motoru olan YouTube’a girebiliyor. İçeriğin en fazla üretildiği ve paylaşıldığı sosyal medya platformlarına giriş ise neredeyse bütün kamu kurumları ve özel sektörde yasak! Bilgiye ulaşmanın önünde bu kadar engel varken, o bilginin üzerine nasıl koyabiliriz!
Peki ne yapacağız?
Orhan’a göre inadına özgürlük talep etmekten, daha çok öğrenmekten ve bu sisteme kafa tutmaktan başka çaremiz yok. Nasıl Da Vinci’yi sınır dışı eden hükümdarın adını bilmiyorsak, nasıl onu eli yavaş olduğu bahanesiyle işten atmak isteyen patronunun ve kadavralar üzerinde çalışma yapmasını engelleyen dönemin Papa’sının adını dahi bilmiyor ama Leonardo’nun birçok eserini hala araştırıyor ve ona ilgi duyuyorsak gelecekte de bu böyle olacak. Sadece daha çok bilim ve daha çok sanat üretenler hatırlanacak. Bizim de bugünün güçlülerine takılmadan daha çok çalışmamız gerekiyor.
Yorum Yazın
Güzel konuşma, dinlemek zevkli. Şunu da şuraya koyayım: Masanın üstündeki bardağı gören adam, bardağı su ile doldurmak istiyor. Bunun için sürahiyi alıyor ve... Devamını Gör
Tedx diyince aklıma "HADİİİ ZIPLAAAA!!" "GÜLÜMSEEEEEEE!!" " SARIL YANINDAKİNEEEE!!!" "arkadaşlarladünyayıdeğiştiriyoruz" geldi birden.
ya siktirin gidin amk evlatları...ortadoğulu tek hücreli primatlar tarafından içine sıçılan ülkede yaşıyorsunuz..salak salak videolar programlar yapıpta umut... Devamını Gör