Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Bunlar Mevzuata Uygun Ölüm |Pınar Öğünç |Radikal
Dün Manisa Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak Hürriyet’e demiş ki “İlk etapta gözaltına alınacak amirler de işçilerle hayatını kaybetmiş.” Öngördüğü işleyişe göre iş müfettişleri sorumluları tespit edecek, duruma göre soruşturmada ‘yukarı doğru’ çıkılacak. Ekipten bir diğer savcı da eklemiş: “Kamuoyunu rahatlatmak için orada görevli birkaç kişiyi apar topar gözaltına almak, olmaz. Bu; infial yaratır, yakınları tehdit altında kalır. Ya bu kişilerin bir kusuru yoksa kim verecek sonra bunun hesabını?”
Evet ya işveren ‘kusursuzsa’, boşu boşuna ilk aşamada sorgulamayalım yani. Belki de hiçbir mesuliyeti yoktur. Hâlâ yerin altında o gün çalışan işçi sayısını net bilmiyoruz ama olsun.
İki saatte kaç cenaze? | Ahmet Hakan | Hürriyet
O maden ocağının tam önündeydi bu merdiven....
Merdivenin önünde askerlerin oluşturduğu bir koridor...
Koridorun sonunda ambulanslar bekliyor.
Merdivenin önünde beklemeye başladım.
Çok geçmeden siren sesleri yükseldi.
Ve merdivende bir işçi cenazesi belirdi.
Arama kurtarma ekipleri siyah bir ceset torbasına koydukları cenazeyi, sedyeyle taşıyorlardı.
Cenaze koridordan geçirildi ve ambulansa kondu.
Orada bulunduğum iki saat içinde bu merdivenden tam sekiz cenaze indirildi.
Her defasında aynı rutin:
Siren sesleri, siyah ceset torbası, işçi cenazesi ve kederli bir telaşla cenazenin ambulansa yerleştirilmesi...Sekiz cenazenin ardından orada daha fazla duracak takatim kalmamıştı.
Daha fazla izlemeye dayanamadım, ocağın başından ayrıldım.
O Tokat Hepimize! | Can Dündar | Cumhuriyet
Neyzen Tevfik’in dörtlüğü sanki Evren’den Erdoğan’a uzanan süreci anlatıyor:
“Türkü yine o türkü/Sazlarda tel değişti/
Yumruk yine o yumruk/ Bir varsa el değişti.”
İyi oldu bu değişim:
“Eski Türkiye”, modası geçmiş bir dipçikle yönetiliyordu.
“Yeni Türkiye” copla, tekmeyle, tokatla yönetiliyor.
Diktatörlüğün fıtratında var çünkü bu...
İtiraz sevmiyor, protestoya dayanamıyor.
Önünde el pençe divan durulmadı mı, öfkeleniyor, saldırganlaşıyor.
Ama milletin gözü açıldı; o diklendikçe halk da dikleniyor.
Üniversiteye gidiyor, talebe ayağa kalkıyor.
Anayasa Mahkemesi’ne gidiyor, hukuk karşısına dikiliyor. Danıştay’a gidiyor, hataları bahsi açılıyor.
Konuğu geliyor; demokrasi dersi dinliyor.
Maden bölgesine gidiyor, yuhalanıyor.
Kendi kabarttığı öfke dalgası, tehlikeli bir şekilde kendisine yöneliyor.
O mukadderattan kaçmak için, “İnlerine gireceğiz” dediklerinden bir esnafın marketine girip saklanıyor.
Orada da yüzüne yüzüne hesap soruluyor.
Çaresiz, tokatı konuşturuyor.
Kapatın Bütün Ocakları |Nuriye Akman | Zaman
Kimse isteyerek madencilik yapmaz. Hiçbir kadın, oğlunun veya kocasının madenci olmasını arzu etmez. İnsanları o ölüm kuyularına çaresizlik iter. Ücretlerle riskler arasındaki uçurum giderilse bile duygular değişmez. Bundan sekiz yıl önce dünyanın en güvenli maden ocaklarından birinde geçirdiğim saatlerde öğrendim ben bunu.
Almanya’nın Kuzey Ren Westfalya eyaletinin Kamp-Lintfort kasabasındaki Rossenray maden ocağına inmiştim. Tam 835 metre aşağıya. Üzerimde madencilerin giydiği gri pamuklu çorap, özel iç çamaşırı, gömlek, ceket, fular, eldiven ve botlar, başımda ışıklı baret, gözümde kocaman gözlük, belimdeki kayışa bağlanan batarya kutusu ile göçük olursa nerede bulunduğumuzu sinyalleyecek bir alet-edevat kalabalığı vardı. O kadar ağırlaşmıştım ki adım atmakta zorlanıyordum. Sanki yerçekimsiz ortamda sürünen bir astronottum.
Soma’daki kazanın ilk akşamı güvenlik kamerasına yansıyan görüntüler beni dehşete düşürdü. Madenden birbirlerine dayanarak çıkmaya çalışan işçilerin kıyafetleri gayet sadeydi, astronot gibi giyinmemişlerdi. Eyvah eyvah diye çığlık atarken, sekiz yıl öncesine savruldum. Baretimin aydınlattığı yerde kömür tozları uçuşuyordu. Çoğunluğu göçmen olan işçiler işte bu havayı soluyorlardı. Ne ciğer kalıyordu elbette, ne mide, ne bel, ne de kalp. Gözlerinin akı bile kömüre dönüyordu.
Yüzünü Dökme Küçük Kız | Cüneyt Özdemir | Radikal
Soma Mezarlığı'nda yürüyoruz. Ağaçların altında Soma’nın yakın tarihi yatıyor. Aile mezarlıkları, bir şehit mezarlığı, tanımadığımız ve tanımayacağımız bir kadının mezarlığı, hepsi bir arada… Düzenli, temiz, huzur dolu.
Derken mezarlığın en uç köşesine geliyoruz. Burası normal şartlarda boş bırakılmış bir alan şimdi ise yan yana onlarca mezar kazılmış. Burası artık Soma Şehit Madenci Mezarlığı olmuş. Birkaç mezarda dün toprağa verilen madencilerin yattığını anlıyorsunuz. Mezarların üzerinde birer testi ve üzerinde isim ile ölüm tarihi yazan bir tahta parçası var. O kadar…
Öğlene doğru mezarlık dolmaya başlıyor.
Köylerden, kasabalardan gelen madencilerin aileleri omuzlarında yirmişerli otuzarlı gruplarla tabutları taşıyorlar. Kadınlar ağlıyor. Erkeklerin yumrukları sıkılı. Başlar önde…
Karışık bir şekilde tabutlar toprağa veriliyor. Tam bir kaos. Herkesin tabutunun başında. Ne bir sesli dua ne de bir düzen…
Müebbet 'Vicdan' ve 'Kabir' Azabı | Güneri Cıvaoğlu | Milliyet
SOMA felaketi için defterime düştüğüm notlar:
Son 50 yıldır Almanya’da, son 35 yıldır İtalya’da, son 20 yıldır Fransa’da can kaybıyla sonuçlanan hiçbir maden kazası olmuyor da, 21’inci yüzyıl Türkiye’sinde sadece şu son Soma felaketinde bu kıyım algısı yaratan emekçi şehitleri nasıl izah edilebilir ki?
Demek ki maden kuyuları eşit yüksek ölüm riski denklemi doğru değil.
1800’lerin İngiltere’si, 1900’lerin başı Almanya’sı 2014 Türkiye’si için referans olamaz.
Bunu toplum vicdanı kabul etmez.
Soma’daki emek şehitlerinin kimlik tespiti bile ailelere işkence.
Silahlı Kuvvetler’de bile her askerin boynunda birer çelik künye asılıdır.
Her birinin üzerinde askerin adı, soyadı, doğum tarihi, memleketi, kan grubu yazılıdır.
Ocağa girersin girmesine de kapısında beklemek zor | Yılmaz Özdil | Hürriyet
Ayağında basma şalvar....
Sırtında el örgüsü hırka.
Saçında çiçek desenli yazma.
Çömez
muhabirken, hayatımda ilk defa Soma’da maden kazasına gittiğimde, böyle
bekliyorlardı ocağın kapısında... 30 sene geçti. Hâlâ aynı böyle
bekliyorlar.
Soma’da da böyle beklerler.
Kozlu’da da.
Kar yağarken de böyledir.
Sağanak
altında da.
Ayağında
basma şalvar.
Sırtında el örgüsü hırka.
Saçında çiçek desenli yazma.
İhmali Olanın Gözünün Yaşına Bakmayız | Yalçın Akdoğan | Star
Soma’da yaşanan acı olay karşısında millet olarak üzüntüye boğulduk. Dünkü yazımda da ifade ettiğim gibi, böyle zor işleri yapan, ekmeğini taştan çıkaran, millet için dağları delen insanların ölümü ardından sadece rahmet dilenmez, şükran ve minnet de ifade edilir. Bu kahramanları çıktıkları toprağa değil yüreklerimize gömüyoruz.
Hayatını kaybedenlerin sayısının artması sıradan bir istatistiki bilgi gibi algılanamaz ve takdim edilemez. Her ölüm bir can’ın solmasıdır, bir ocağın sönmesidir . Şehit olan her bir kardeşimizin acısını tek tek yüreğimizde hissetmek, acı hikayesini idrak etmek durumundayız.
Soma'dan Gezi Çıkarmak | Okay Gönensin | Vatan
Büyük acılarda insani refleks, o acının etrafında bir duygusal kenetlenmedir. İnsanlar ortak acıyı, gerçekten acı olarak hissettiklerinde dayanışma ihtiyacı duyarlar.
Bu acıdan, acının yansımalarından herhangi bir fayda çıkarmak isteyenler de her zaman olur, ama toplum bunlara kulak asmaz, savuşturur.
Soma büyük bir acıdır, dünyada her toplumu sarsacak, dayanışma duygusunu yükseltecek, düşündürecek, ortak duygudan ortak düşünce çıkaracak bir acıdır.
Dünyadaki en son büyük maden faciasından 44 yıl sonra başımıza bu işin gelmesi bizi çok düşündürecektir. Ülkemizde çalışanların durumunu, çalışanların haklarını, sendikaların durumunu herkes düşünmek zorundadır.
Büyük bir acının insanlara yansımasında, duygusal patlamalar da olur, ölçüsüz tepkiler de olur, bunlar her zaman anlayışla karşılanır.
Maden Kapısında Beklemek |Abdülkadir Selvi | Yeni Şafak
Bu yazıyı maden ocağının tam karşısındaki bir taşın üzerinden yazıyorum.
Ocağın ağzında içeriye girmek için haber bekleyen arama kurtarma ekipleri duruyor.
Bir ara hareketlendiler.
Aileler ayağa kalktı, biz heyecanlandık.
Sonra tekrar yerlerine döndüler.
Ocağın içindeki yangın dün kontrol altına alındı, soğutma çalışmaları başladı.
Yangına müdahale eden ekibin şefi, Enerji Bakanı Taner Yıldız'a, 'Yangını gerilettik, içeride karbon monoksit oranı azalmaya başladı. Soğutma çalışmaları yapıyoruz' dedi. Taner Yıldız'dan tek isteği vardı. 'Ne olur sayın bakanım benden süre istemeyin' dedi.
Belli işini bilen bir insan.
'Yangını söndüremezsek, kurtarma ekiplerinin de canını tehlikeye atmış oluruz' dedi.
İlk anda bir kaç yerden birden başlamış yangın. Dün söndürmeye çalıştıkları yangının merkeziydi. Basınçlı su sıkıyoruz, yangın söndürme tüpleriyle müdahale ediyoruz diye anlattı.