Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Bu Savcının İşi Olmamalıydı | Mehmet Y. Yılmaz | Hürriyet
Savcılık cuma günü takipsizlik kararını açıkladı ve doğal olarak ben de havuz medyasının bu haberi nasıl vereceğini merak ettim. Alfabetik sırayla gidelim:
Akşam’ın birinci sayfasında bu haber ile ilgili tek bir satır yoktu.
Sabah’ın birinci sayfasında, fotoğrafların altına saklanmış şekilde dört satırlık bir haber vardı.
Star’ın birinci sayfasında da haber yer almıyordu.
Takvim, birinci sayfasının eteğinde, tek sütuna altı satırlık bir haber vermişti.
Yeni Akit, manşet yanında Reza Zarrab’ın bir resmini de kullanarak haberi vermişti.
Yeni Şafak da haberi hiç görmeyen gazetelerden biriydi.
Türkiye’yi sarsan bir soruşturma için günlerce manşetlerinden “hükümete darbe girişimi” diye yayın yapanların, böyle bir haberi bağıra çağıra kullanmamış olmaları acaba ne anlama geliyor? Pek ihtimal vermiyorum ama birinci olasılık bu haberi vermeye utanmış olmaları olabilir.
AKP'nin Türkiye'ye ve Kendine İhaneti | Oya Baydar | T24
İhanet ağır bir itham, biliyorum. Ancak, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan, ardılı Davutoğlu ve tüm papağanları; hain, vatan haini, alçak, şerefsiz gibi sözcükleri o kadar pervasızca kullanıyorlar ki ihanet kavramı neredeyse anlamını yitirdi. Ben de bu sözcüğü rahat rahat kullanıyorum.
Evet; Erdoğan AKP’si öncelikle kendine ihanet ediyor ve bu ihanet ülkenin kaderine ihanete dönüşüyor . Önüne çıkarılan her türlü antidemokratik engele, vesayetçi-darbeci tehditlere rağmen 2002’de seçimleri kazanarak iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi bugün vardığı noktada kendi programını ve o programı da aşan özgürlük, şeffaflık, adalet, barış vaadlerini sadece unutmakla kalmayıp tümünü reddetmiş durumda. Böyle olduğunu partinin Burhan Kuzu gibi ağır topları “O gün öyleydi bugün böyle gerekiyor” diyerek pervasızca itiraf ediyorlar.
SGK Kişisel Sağlık Bilgilerinizi Sattı. Hem de Sudan Ucuza! | Dr. Mehmet Bulut | Radikal
Radikal’deki köşemde sık sık kanun ve hukuk yoksunu bir bürokrasimizin olduğunu yazıyorum. Ancak SGK’nın sağlık verilerinize yönelik öyle bir uygulaması var ki tüm yazdıklarımızı unutturacak cinsten.
Sosyal güvenliğe yönelik hak ve yükümlülükler 5510 sayılı Kanun ile düzenlenmiş durumda. Dolayısıyla sigortalılar, işverenler ve sağlık hizmeti veren kuruluşların yanı sıra SGK’nın da bu kanundaki hükümlere uyması gerekiyor.
5510 sayılı Kanun’un 78. maddesinde ise çok net bir hüküm var: Genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişinin sağlık bilgilerinin gizliliği esastır.
5510 sayılı Kanun’un 100. maddesinde de kişilerin talebi üzerine SGK tarafından oluşturulacak bilgi ve belgenin ancak ilgili kişilere verilmesi şartıyla karşılanabileceği ifade edilmiş.
Yani SGK kişilerin sağlık bilgilerini başka kişilerle paylaşamaz.
IŞİD Krizinde Güvenilir Haber Sorunu | Şerif Naşaşibi (*) | Al Jazeera Türk
IŞİD'in Irak ve Suriye'deki acımasız uygulamaları ve de örgüte karşı harekât yürüten koalisyon güçlerinin düzenlediği bombardımanlar, gazetecileri bölgeye girmekten alıkoyuyor. Bu noktada devreye giren sosyal medya ve vatandaş gazeteciliği ise bir yalan ve yanlış bilgi platformuna dönüşmekten kurtulamıyor.
Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütüne karşı yürütülen savaşa dair sürekli haber yapılmasına rağmen, medya, gerçek çatışma bölgelerinden dikkat çekici bir biçimde uzak duruyor. Bölgede habercilik yapmanın taşıdığı ciddi riskler düşünülürse, bu, anlaşılabilir bir şey. IŞİD'in sivillere ve gazetecilere uyguladığı vahşet ve infazlar, zaten muhabirleri ateş hattına girmekten büyük ölçüde caydırmışken, örgütün bu hafta medya mensupları için yayınladığı kurallar, buradan güvenilir haberler geçmeyi hem tehlikeli hem de imkânsız hale getirdi.
(*) Arap dünyası uzmanı ödüllü bir gazeteci ve analist. Al Jazeera English, Al Arabiya News, The National, The Middle East dergisi veMiddle East Eye için düzenli olarak yazılar kaleme alan Naşaşibi, Orta Doğu konusunda 'tarafsız haberciliğe katkılarından dolayı' Uluslararası Medya Konseyi tarafından ödüle layık görülmüştür.
Kobani Sınırından Ses Verenler! | Belma Akçura | Milliyet
Türkiye’de medyanın sorunlarını konuşmak için İzmir’e doğru yola çıktığımda, Milliyet’ten Namık Durukan da günlerdir Suruç sınırında ve Kobane’de iki adım ötesine düşen bombaların, cesetlerin, hedef gözeterek atılan kurşunların ortasında gazetecilik yapmaya çalışıyordu.
İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde Medya İletişim Derneği ve Medya Kulübü’nün organizasyonuyla gerçekleşen toplantıda medyanın hal ve gidişatını anlatırken çatışma bölgelerinde gazeteciliğin zorluklarına, hemen her konuda karnemizin kötü olması sebebiyle değinemedim bile.
Ancak itiraf etmeliyim ki; medya eleştirilerinin çok ötesinde ülkenin geleceği açısından son derece duyarlı, sorgulayıcı, bir o kadar endişeli ve düşündürücü sorularla bizi ‘köşeye’ sıkıştıran öğrenciler muhteşemdi. Bu da okurlarımızın eleştirilerini daha da kıymetli hale getiriyor.
Çünkü böyle bir sorgulama bir gazetecinin haberi nasıl gördüğünden çok, niçin görmediği, okurun doğru habere ulaşma hakkının ihlal edilip edilmediği yönündeki soruları da beraberinde getiriyor.
Cemaat Hala Kurtarıcı Yunus Balıklarını Bekliyor! | Ruşen Çakır | HaberTürk
LONDRA’ya en son 2007 yılı Ekim ayının sonlarında, Londra Diyalog Derneği’nin düzenlediği “Dönüşüm Geçiren ‘İslam Dünyası’: Gülen Hareketinin Bu Sürece Katkıları” başlıklı, açılışı İngiltere Parlamento binasında yapılan konferansı izlemeye gitmiştim. Fethullah Gülen Cemaati için altın bir çağın başlamış olduğunu kanıtlayan çok başarılı bir organizasyondu.
7 yıl sonra, geçen salı akşamı, aynı parlamento binasının bir başka salonunda Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği “Yeni Türkiye’nin Dinamikleri” başlıklı toplantıda Dr. Soner Çağaptay ile birlikte kürsüdeydik. Konuşmamın ağırlığını AKP hükümeti ile Cemaat arasındaki savaş oluşturuyordu. Anlattıklarımın fazla ilgi ve heyecan uyandırmadığını gördüm. Sanıyorum, Türkiyeli olsun olmasın, izleyicilerin çoğu bu savaşın çoktan bitmiş olduğunu düşünüyor. Acaba haklılar mı?
Olmayan Cinayetin Katili | Özgür Mumcu | Cumhuriyet
Önceki gün Radikal’de İsmail Saymaz imzalı ilginç bir haber vardı. Olay Kobani gösterileri esnasında Van’ın Çaldıran ilçesinde geçiyor. Polis, göstericileri gözaltına alıyor. Gözaltına alınanlar arasında bir zabıta memuru da var. Zabıta Abdülaziz Adıyaman , üzerinde üniforması ve elinde telsiziyle derdest ediliyor.
Polise bakılırsa telsiziyle eylemcileri yönlendiriyor. Adıyaman’a bakılırsa telsizi kapalı. Zabıtanın avukatının söylediklerine göre kalp hastası olmasına rağmen bir de karakolda dayak yiyor.
Çaldıran’ın zabıta memuru tutuklandı. Sebep? Silahlı örgüt üyeliği, görevli memura direnmek. Yeter mi? Yetmez. Bir de kasten adam öldürmekten tutuklandı.
Kimi öldürmekten?
Bilemiyoruz, çünkü gösteriler sırasında Çaldıran’da kimse öldürülmemişti.
Çaldıranlı bir zabıta memurundan Schrödinger’in kedisi çıkaran müthiş fantastik bir iklimimiz var.
Takipsizlik kararıyla kapatıldılar.
Demek Yeni Türkiye Dediğiniz Buydu! | Mustafa Karaalioğlu | Star
Terör sokağa inip masum insanları katlettikçe memnuniyetlerini gizleyemeyip sinsi bir tebessümle “Çözüm diye tutturdunuz bakın ne oldu. Yeni Türkiye dediğiniz bu muydu?” diyenlere kötü bir haberimiz var. Evet, Yeni Türkiye budur. Çözümde ve birlikte yaşama iradesinde ısrar etmektir. İlk zorlukta geri dönüp silahlara sarılmamaktadır. Siyaseti devre dışı bırakıp “Belinde silah olanlar aralarında halleşsinler” dememektir.
Yeni Türkiye’yi Kemalist Cumhuriyet gibi tek tipçi, tek ırkçı, otokratik ve sandıksız bir model zannedenler sabırsız olabilir ama hayat böyle akmıyor. Herkesin, fikri ve düşüncesi ne olursa olsun bir demokrasi duygusu etrafında buluşması gerekecek ve bu da ancak herkesin adil paylaşıma rıza göstermesiyle mümkün olacak.
Yeni Türkiye, Eski Kandil | Abdülkadir Selvi | Yeni Şafak
Öcalan Lice'nin Fis Köyünde PKK'yı kurduğunda Fahri Korutürk Cumhurbaşkanıydı.
Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda Semih Sancar oturuyor, Bülent Ecevit ise Başbakanlık yapıyordu.
İran'da Rıza Şah Pehlevi, Irak'ta Saddam Hüseyin, Suriye'de ise Hafız Esad işbaşındaydı.
Amerika ya da Rusya Kürtleri ayaklandırırdı. Molla Mustafa Barzani ayaklandığında İran'la Irak bir araya gelir, verilecek tavizler verilir, gereken pazarlıklar yapılır, dünya ajansları Kürt ayaklanmasının kanlı bir şekilde bastırıldığı haberini geçerdi.
PKK kurulduğunda Türkiye Cumhuriyeti'nde 42. hükümet işbaşında, Süleyman Demirel ise muhalefetteydi.
12 Eylül'ün Bülent Ulusu'su, 90'lı yılların, 'Çelik yürekli Başbakan' Tansu Çiller'i, 'AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer' diyen Mesut Yılmaz'ı, 'Kürt realitesini tanıyoruz' diyen Süleyman Demirel'i geldi geçti.
Öcalan, PKK'yı kurduğunda Semih Sancar Genelkurmay Başkanı'ydı. Onu Kenan Evren takip etti. Doğan Güreş'ten Hüseyin Kıvrıkoğlu'na, Yaşar Büyükanıt'tan, Necdet Özel'e dek tam 13 Genelkurmay Başkanımız oldu.
Yandaş Mahallede ‘Level’ Atlama Vakti | Hüseyin Özay | Taraf
17 ve 25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının ardından başlatılan “algı operasyonu”, medyada Susurluk benzeri ilişkilerin ortaya çıkmasına neden oldu. Algı operasyonu sürecinde; muhalif işadamları, gazeteciler ve bürokratlar hakkındaki gizli bilgiler, yandaş gazeteci ve yazarlara aktarıldı. Sözkonusu yandaş gazeteci ve yazarların bir kısmı ise bu durumu ranta çevirdi ve şantaj ile patronlardan para “koparmaya” başladı. Bu konuda gelen şikayetlerin artması üzerine, şimdiye kadar algı operasyonunda kullanılan gazetecilerin tasfiye edilmesi kararlaştırıldı. Yeni dönemde, algı operasyonunun daha kaliteli gazeteci ve yazarlarla yönetilmesi planlanıyor. Bu durum, Ankara’da, “yandaş medyada level atlama vakti” olarak özetleniyor.
Yandaş medyada yaşanan “Susurluk” skandalının hikâyesi şöyle...
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!