Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Anketlerde Yükseliyorlarmış | Ahmet Hakan | Hürriyet
Başbakan Ahmet Davutoğlu açıklamış.
Demiş ki:
'Anketlerde yükseliyoruz.'
Ardından da eklemiş:
'Tek parti iktidarına gidecek şekilde yükselmesi için elimizden geleni yapıyoruz.'
*
Ellerinden geleni yapıyorlarmış.
Ve anketlerde yükseliyorlarmış.
*
Olup bitenlere şöyle bir bakalım:
Terör almış başını gitmiş.
Çözüme dair umutlar tükenmiş.
Kürtler tek bir partinin çatısı altında sıkışmış.
Tehlikeli ve fiili bir parçalanma hali söz konusu olmuş.
İç çatışma provaları yapılmaya başlanmış.
Tehditler, saldırılar artmaya başlamış.
1 lira olacak dedikleri dolar, 3 lirayı çoktan sollamış.
AK Parti’nin Dünü ve Yarını... | Ali Bayramoğlu | Yeni Şafak
AK Parti'nin kritik kongrelerinden birisi yapılıyor. Erdoğan'sız bu ikinci kongre öncesi, Binali Yıldırım için teşkilatlarla imza toplanması girişimi, merkez yönetim kurulu listesi üzerinde farklı beklentiler ve tartışmalar bu kongreyi parti içi tartışmalar açısından da ilginç hale getirdi.
Ancak asıl önemli olan şüphe yok ki seçim kampanyası öncesi bu kongrenin genel başkanıyla, yönetim ve siyaset anlayışıyla kendisine vereceği mesajlardır.
Türkiye 2002'den bu yana AK Parti iktidarı gerçeğiyle yaşıyor.
13 yıl, uzun bir süre...
Kaçınılmaz olarak ülkenin, iktidar partisinin ve onun etrafındaki ittifakların yaşadığı değişim ve dönüşümleri içeren bir süre...
Bu açıdan iç içe giren ve biribirini takip eden üç ayrı dönemden söz etmek mümkün.
Cizre’de Ne Var Ne Yok? | Nihal Bengisu Karaca | Habertürk
Cizre’de 1 haftadır sokağa çıkma yasağı var. Cizre’de ateşli bir hastalıktan ölen ve annesi tarafından buzlanarak korunan 12 yaşındaki bir kız çocuğunun cesedi var. Beyaz bayrak taşıyarak cenaze defneden insanlar var. Elektrik kısıtlı. Hava sıcak ve anneler çocuklarını sokağa salmamak zorunda. Çünkü mahallelerin etrafına kazılmış hendekler var ve hendekler patlayıcı ile tahkim edilmiş durumda.
Cizre’de 80-90 kadar PKK’lı var, dağ kadrosundan. Tahmini 200-350 arasında YDG-H mensubu var, genç olmakla beraber roketatar kullanabilecek kıratta, yetişmiş militan. Ambulanslara ateş ediliyor, sağlık çalışanları vuruluyor, PKK “Hastamız var” deyip gelen sağlık görevlisini rehin alıyor. Bu nedenle yapılan ambulans çağrılarının hepsine görevlendirme yapılamıyor. Bunların hepsi sivil halk için travma yaratan olgular elbette. Umudumuz hiçbirinin zarar görmemesi.
İki Parti ve Fabrika Ayarı | Serpil Çevikcan | Milliyet
Ak Parti bugün 5. Olağan Büyük Kongresi’ni yapacak.
Olağan olmasına karşın hem Ak Parti’nin kendi evindeki tartışmalar hem de Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu çetin dönem nedeniyle olağanüstü bir kongreye tanıklık edeceğiz.
Ak Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun işi zor.
Kongrede son viraja girilirken kamuoyuna yansıyan haberler malum.
Merkezinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın en güvendiği isimlerin başında yer alan, başdanışmanı Binali Yıldırım’ın bulunduğu bir iç sarsıntının yaşandığı ortaya çıktı.
Bir genel başkanlık mücadelesine varmayan, şimdilik sadece parti üst yönetiminin şekillenmesiyle sınırlı kalacak olan krizin 1 Kasım seçiminden çıkacak sonuca göre çok daha ciddi gelişmelere gebe olduğunu söylemek kehanet olmaz.
Bu noktada Davutoğlu açısından görünen manzaraya dikkat çekmek gerekiyor.
Ne de Olsa Parti Erdoğan'ın | Murat Yetkin | Radikal
Erdoğan, 12 Eylül kongresini 1 Kasım'a giden yolda ilk adım olarak görmektedir. Kongre sloganı olarak yeniden tek başına iktidarın seçilmesi anlamlıdır.
Aslında Başbakan Ahmet Davutoğlu fazla bir şey istemiyordu.
Evet, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra 2014 Ağustos’unda AK Parti genel başkanı ve başbakan olarak yerine geçmesi için diğer adaylar arasından çekip çıkardığı isim olmuştu Davutoğlu.
Ama şimdi Türkiye’nin kritik bir dönemecinde, gergin bir ortamda yol alınan 1 Kasım seçimleri öncesinde 12 Eylül AK Parti Kongresi’nde parti karar organlarında ağırlığını hissettirmek istiyordu.
Aslında hazırladığı MKYK ve MYK listelerini Cumhurbaşkanı'na göstermek, danışmak zorunda da değildi.
Saray’ın Kanlı Oyunu, Leyla Zana’nın Çığlığı | Hasan Cemal | T24
Evet, Saray’ın kanlı oyunu...
Ve Leyla Zana’nın çığlığı...
Bugün bu iki konuyu yazıyorum.
Saray’ın kanlı oyunu ne mi?..
Gayet yalın:
HDP’yi barajın altına düşürmek!
Oyun bu.
Türkiye bunun için şiddet ve terör çemberine çekiliyor.
HDP’ye dönük saldırılar bunun için.
Cizre’ye bu nedenle devlet terörü yaşatılıyor.
Silvan’a bu nedenle yaşatıldı devlet şiddeti...
Hürriyet gazetesi, Tayyip Erdoğan’ın hâlâ bir cümleyle olsun kınamaya yanaşmadığı saldırılara bu yüzden uğradı.
Doğan Grubu bu nedenle yöneticileriyle, yazarlarıyla kaç zamandır yaylım ateşi altında.
Cumhuriyet gazetesi dava yağmuruyla karşı karşıya...
Bugün ve Meydan gazeteleri ile Bugün TV ve Kanaltürk’ü bünyesinde barındıran Akın İpek’e ait Koza-İpek grubu da peş peşe ‘devlet baskını’na uğradı...
İnsanlar korksun isteniyor.
Sinsin isteniyor.
Muhalif kalemler sussun isteniyor.
Eleştirel sesler kesilsin isteniyor.
Vermezsen 400’ü… | Murat Belge | Taraf
Herkes soruyor: “Ne oldu da buraya geldik?” “‘Barış’ derken, ‘Çözüm süreci’ derken, buraya neden ve nasıl geldik?”
Soruya cevap verenlerden biri de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dı. “Bir partiye 400 milletvekili verilmedi, onun için böyle oldu” dedi Tayyip Erdoğan.
Türkiye toplumunda, öteden beri, söylenmesi soyut kaçacak bir sorun vardır: nedensellik sorunu. Bir şeyin “neden”i olarak öne sürülen olgu, “neden” falan olmayacak bir nesnedir. Bu, en üst düzeyden başlar. Örneğin, “Bir Türk dünyaya bedeldir”! Neden? Cevabı zaten önermenin içinde: “Türk olduğu için”! Peki, sizce bu bir “neden” mi? Böyle bir “nedensellik” olabilir mi?
Şimdi, tırmanan bu kanlı olaylar ve bir açıklama: “çünkü 400 milletvekili vermediler”! Nasıl bir bağlantı olabilir bu iki olgu arasında?
Demokratik Özerklik? | Taha Akyol | Hürriyet
DEMOKRATİK özerklik kavramı kamuoyuna ilk defa 13 Temmuz 2011'de Diyarbakır'daki DTK toplantısında Aysel Tuğluk tarafından açıklanmıştı.
Aralık ayında Diyarbakır'da bir de çalıştay yapıldı. Ben basından takip ettim. Çalıştayda Cengiz Çandar ve Ahmet İnsel gibi isimler 'Demokratik Özerklik' taslağının 'ütopik, totaliter yönlerini' eleştirdiler.
Ben de o zaman, 11 Aralık 2010'da, Milliyet gazetesinde 'Demokratik Özerklik ne demek? Cemahiriye' başlıklı bir yazı yazdım. Beş yıl sonra, bugünlerde yaşadığımız olayları tahlilde önemli bulduğum bu yazımda şunları yazmıştım:
BEŞ YIL ÖNCE:
'Diyarbakır'da DTK çalıştayına katılan siyaset bilimci, sosyal bilimci ve gazeteci liberallerle solcular, Öcalan'ın 'Demokratik Özerklik' projesini 'totaliter, Rousseau modeli, Şavez modeli, ütopik' diye eleştirmişler.
Kaddafi'nin 'Cemahiriye modeli'ne benzediğini de ben belirtmeliyim.
Cemahiriye 'cumhurlar idaresi' demektir.
Tayyip Erdoğan’ın Eşref Saati | Nazlı Ilıcak | Bugün
AK Parti, 1 Kasım seçimlerine, bünyesinde filizlenmeye başlayan büyük bir çatlakla gidiyor. Herkes, Cumhurbaşkanı’yla Başbakan arasında ihtilâf olduğunun farkındaydı ama hiç değilse “Tayyip Erdoğan, iktidarı kısmen de olsa Ahmet Davutoğlu’yla paylaşır” diye düşünüyordu. Fakat hayır… Erdoğan, MKYK üyelerinin tümünü kendisi belirlemek istedi. Zira o MKYK, milletvekili aday listesinin hazırlanmasında da birinci derecede etkili olacak. Davutoğlu, sarayın iradesine karşı çıkmaya yeltendi ama nafile.
Binali Yıldırım kozu devreye sokuldu. Binali Yıldırım’ın aday olmak için kısa sürede 900 imzaya ulaşmasından anlaşılıyor ki, partinin tek hâkimi Tayyip Erdoğan. O istediği için delegeler Yıldırım’ı destekliyor. Gazeteler, Davutoğlu’nun boyun eğdiğini, Erdoğan’ın da Yıldırım’ı Genel Başkan adaylığından çektiğini yazıyor. Milletvekili adaylarının tespitinde de gene Ak Saray’ın belirleyici olacağını tahmin etmek kolay.
Ak Parti’yi 2013’e Getirenler 2023’e Götürecekler | Okay Gönensin | Vatan
Ak Parti bir “kadro hareketi” olarak doğdu. “Kadro”yu oluşturanlar, Refah Partisi’nin Erbakan dışındaki “A takımı”ydı ve partilerinin toplumsal ve siyasal tıkanmasını görmüşlerdi.
Bu kadro, 28 Şubat sıkıntısı ve ekonomik kriz devam ederken herkese demokrasi ve ülkeye istikrar vaadiyle halkın önüne çıktı ve 2002 seçimini kazanmasının ardından kendisini kimine göre yavaş kimine göre hızlı bir şekilde inşa etti.
Ak Parti kendisini inşa ettikçe orta ve alt sınıfların çekim alanı oldu. Ekonomiyi büyüten, orta ve alt sınıflara birçok alanda toplumsal ve ekonomik gelişme, sosyal politikalarının başarısı tartışılmaz bir siyasi parti olarak bu kesimlerde büyük ölçüde kök saldı. Bu sayede 2015 seçim başarısızlığı bile yüzde 41’le sınırlı kaldı.