Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Türkiye’nin Anayasa Sorunu Yok, Erdoğan Sorunu Var, Nokta! | Hasan Cemal | T24
Gündem yine anayasa.
Ne kadar sıkıcı.
Hiç heyecan vermiyor.
Vermiyor, zira cümle âlem biliyor ki bu ülkede yeni anayasa, Erdoğan’ı başkan baba yapmak için tasarlanıyor.
Bütün dert bundan kaynaklanıyor.
Oysa buna da ihtiyaç yok.
Erdoğan kendi ağzıyla açıklamadı mı, anayasanın ‘bekleme odası’na alındığını?..
Rejimin fiilen değiştiğini söyleyen o değil mi?
Evet o açıkladı, o söyledi.
Eeh öyleyse?..
Ayrıca, ne kadar zamandır iktidar ipleri onun elinde.
Neredeyse tüm devlet yetkilerini Saray’da toplamış durumda.
Yargı büyük ölçüde onun ağzına bakmıyor mu?..
Yürütme onun icazeti olmadan adım atabiliyor mu?
Devlet işlerinde son söz hakkı Davutoğlu’nun mu, onun mu?
Diyanet, Hangi Yüzyılda Yaşıyor? | Mehmet Yakup Yılmaz | Hürriyet
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 'fetva kurumu' sayılan Din İşleri Yüksek Kurulu Dini Bilgilendirme Platformu geçen gün gençleri şöyle uyardı:
“Nişanlıların mahremiyet ölçülerini gözetmek kaydıyla birbirlerini daha yakından tanımak amacıyla görüşüp konuşmalarında bir sakınca yoktur. Fakat nişanlıların flört etmeleri, dost hayatı yaşamaları, dedikoduya mahal verecek şekilde baş başa kalmaları, el ele tutuşmaları ve benzeri İslam’ın onaylamadığı davranışlardan uzak durmaları gerekir.”
Bu görüşün gazetelerde yayınlanmasının ardından sosyal medyada Diyanet’i eleştiren yorumlar yazıldı.
Eleştirilere katılmıyorum. Şundan dolayı: Diyanet İşleri Başkanlığı ne diyecekti yani?
Sürdürülebilir mi? | Cengiz Çandar | Radikal
ABD’de Suriye dendiğinde, “en bilgili ve önemli uzman” olarak en başta, eşi de Suriyeli olan, Oklahoma Üniversitesi’nin Ortadoğu Çalışmaları Merkezi’nin başındaki Joshua Landis’in ismi gelir.
Joshua Landis, “blog”unda “Suriye’de 2015’in En Önemli On Gelişmesi”ni sıraladı. Birinci sırada, “Rus Müdahalesi”ni sayıyor. Bu konuda kendisiyle tümüyle aynı görüşteyim.
İkinci sırada ise “Amerikan-Kürt İttifakı”nı saymış. Bu “başlık” altında yazmış olduklarını dikkatle izleyelim:
“2014’in sonlarından ve 2015’in başından itibaren Amerikan Hava Kuvvetleri kendisini daha ziyade Batı Kürdistan Hava Kuvvetleri’ne dönüştüren bir şeye benzedi. Amerikan hava koruması desteği altında, Kürt kuvvetleri Rojava adı verilen kendi özerk bölgelerini kuruyorlar...
‘Türkler Niye AB’de Yok Anladınız mı?’ | Nilgün Cerrahoğlu | Cumhuriyet
Köln’e yeni gittim. Otelim, Kuzey Avrupa’nın en büyük gotik kilisesi, vitraylarıyla ünlü Köln Kaderali’nin karşısındaydı. Odam görkemli katedrale bakıyordu…
Günün her saatinde kaderal önünde müzisyenler eksik olmuyor; kâh klasik, kâh caz müziği yapıyor; gitarla şarkılar söylüyorlardı.
Penceremden meydanı seyretmek bile hoş, tasasız, rahat bir özgürlük âleminde seyahat etmek gibiydi.
İşte bu “özgürlük âlemi” yılbaşında insanların başına geçmiş. Kadınların özgürlük dünyası başlarına yıkılmış.
Anlatılanlar çok korkunç…
Katedralle yürüyüş mesafesindeki istasyon arasında, “Arap görünümlü” bin civarı erkek, öbekle çeteler halinde “yalnız kadınları” “markaja alıyor”, oluşturdukları “dehşet koridorunda”, sözlü hakaretlerle birlikte her türlü tacizde bulunuyorlar.
Aman Diim Ha… Başkan Girmeyen Eve Doktor Girer! | Yılmaz Özdil | Sözcü
Meclis’in çoğunluğu saçma sapan tiplerden oluşuyor ama, varlığıyla onur duyduğumuz milletvekilleri de var. Ceyhun İrgil mesela… Bursa milletvekili. Hekim. Çıktı meclis kürsüsüne “yeni anayasa” tartışmalarıyla resmen uyutulan, gerçekleri görmemesi için adeta uyuşturulan milletimize hitaben, tek tek anlattı.
“Devlet hastanelerindeki ölüm oranı yüzde 40 arttı. Devlet hastanelerinde 2010 yılında 83 bin kişi hayatını kaybederken, 2014 yılında 114 bin kişi hayatını kaybetti. Çünkü… Durumu kritik hastaların çoğuna özel hastanelerde bakılmıyor, zordaki hastalar özel’den devlete sevkediliyor, devlet hastanelerinde yeterli bakım sağlanamıyor, bu ağır istatistikler oluşuyor.”
“Türkiye’nin Başkanı” | Murat Belge | Taraf
Tayyip Erdoğan, “Türkiye’nin Başkanı” olmak üzere kıran kırana bir mücadele başlatmış durumda.
Ama zaten bu mücadele sona ermiş ve kendisi büyük halk çoğunluğunun oyuyla o mertebeye seçilmiş gibi davranıyor. Şimdi böyle davrandığına göre, o “mutlu olay” gerçekleşir de istediği “anayasa”yla oraya gelirse, nasıl davranır, tahmin etmesi güç.
Bu başkanlık olur, olmaz mı, bütün ülkenin bütün gündemini kaplayan bu olay önümüzdeki günlerde de her şeyin önünde ve üstünde, böylece devam edecek. Olursa nasıl bir şey olacağını anlamak için AKP’nin durumuna bakmak yeterli.
Tayyip Erdoğan henüz kendi istediği şekilde ve istediği yetkilerle “Türkiye’nin Başkanı” değil; ama Adalet ve Kalkınma Partisi’nin fiilen ve her anlamda Başkanı. Bu partinin Tayyip Erdoğan karşısındaki konumuna bakınca, “mutlu olay” gerçekleşince Tayyip Erdoğan ile Türkiye arasındaki ilişkinin nasıl bir mahiyet alacağını tahmin edebiliriz.
Asıl Soru, Asli Sorun... | Ali Bayramoğlu | Yeni Şafak
Demokratik toplumların kimi varoluşsal önkoşulları vardır.
Siyasi alanın devlet karşısında, toplumsal alanın siyaset karşısında, düşüncenin ise her üçü karşısında özerk olması demokratik bir toplumun olmazsa olmazları arasındadır.
Siyasi tarihimiz bir yönüyle siyasi alanın darlığının tarihinin öyküsüdür...
Cumhuriyet geleneğinde siyaset hemen her zaman devlet gücünün bağımlı değişkeni olmuş, devlet alanına hapsolmuştur.
Bu durumun türevleri de vardır.
Siyaset nasıl devlet karşısında özerk olamamışsa, toplum ya da sivil saha da siyaset karşısında özerk olamamıştır.
Benzer bir şekilde, ''düşünce›› de mutlak faydacı bir beklentiyle siyasetin lojistik unsuru olmaya indirgenmiş, böyle tanımlanmış, böyle algılanmıştır.
Bu ''sistematik mahpusluk sistemi'' şüphe yok ki, hakim siyasi kültürün bir sonucudur. Bir tür ‹›toplum tasavvuru eksikliği''nin, ''soyut alerjisi''nin ve ''kuvvetli faydacılık hali''nin yansımasıdır.
Paket Açılıyor! | Melih Aşık | Milliyet
TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop, öngördükleri başkanlık sistemini Millet gazetesine açıklamış. Şentop sistemin ABD başkanlık sisteminden esinlendiğini söylüyor. Ancak üç fark varmış!
- ABD’de federal yapı var, Türkiye’de başkanlık üniter yapı üzerine kurulacak,
- ABD’de bir senato ve bir temsilciler meclisi var. Türkiye’de tek meclis olacak,
- ABD’de Başkan’ın Kongre’yi fesih yetkisi yok. AKP’nin öngördüğü sistemde ise Başkan’ın Meclis’i fesih yetkisi olacak.
Şentop anlaşılan şakayı seven biri... Çünkü bu üç fark Türk tipi başkanlığın ABD sistemiyle benzerlik ve ilgisini tamamen ortadan kaldırıyor. İktidarı eyaletlerle paylaşmayan, aldığı kararlar ve yaptığı atamalar Senato denetiminden geçmeyen bir “başkan”ın, ABD sistemiyle ne ilgisi olabilir. Üstelik meclis’i fesih yetkisi de her daim Meclis’in üzerinde Demokles’in kılıcı gibi asılı duracak...
Başkanlık Bu Pespayeliği de ‘Düzeltir’ mi? | Gülay Öztürk | Akşam
En iyi malı bile şarlatan bir pazarlamacının eline verdiğiniz zaman vitrinde kalmaya mahkûm etmiş olursunuz.
Son zamanda bazı şarlatanlar başkanlık sistemini her derde deva bir kocakarı ilacı gibi prezante etmeye koyuldular.
Kürt meselemiz mi var? Ancak başkanlık sistemi çözer...
Orta gelir tuzağına mı düştük, büyüme rakamları patinaj mı yapıyor? Başkanlık sistemi gelince çözülür.
Paralel yapıyı tasfiye etmemiz mi gerekiyor? Onu da başkanlık sistemi çözer.
Dış politikada sıkışıklık mı yaşıyoruz? Hele bir başkanlık sistemi gelsin, bakın nasıl çözer...
İşin acayip tarafı, bu söylemi tutturanların başkanlık sistemiyle sözünü ettikleri sorunların ne alakası olduğu; başkanlık sisteminin bu sorunları hangi özelliği sayesinde çözeceği ya da bu sorunların parlamenter sistemin hangi özelliğinden kaynaklandığı hakkında tek laf etme gereği duymamaları... Tabii o zaman yaptıkları kof propaganda da kendilerinden başka kimse üzerinde etkili olmuyor. Ama zaten onların dertleri de toplumu etkilemek değil, sadece bazı kişileri etkilemek...
Kantonun Adı Özyönetim | Fatih Çekirge | Hürriyet
Irak yönetimi şimdi Türk askeri için 'itiraz' ediyor ya...
Yine dönüp aynı noktaya geliyoruz.
Petrol savaşları...
Enerji cepheleri...
Erbil’e en büyük yatırımları yapan Türk firmaları...
En büyük ihracat Türkiye’den...
Ve şimdi en alçakça saldırılar Türk firmalarına...
Türk varlığına saldırmak için gerekirse IŞİD’e bile yol verecek kadar alçalan bir durum.
DAHA ÖNCE KİM ÇAĞIRMIŞTI
Yıl 1997...
Kuzey Irak’ta kan gövdeyi götürüyor. Barzani, Talabani birbirine girmiş durumda.
Merkezi yönetim yok.
Türk askeri bölgeye girip savaşan taraflarını durduruyor. Kurtarıyor.
Yani barış için orada.
Yıl 2016...
Yorum Yazın
onedio yine kara propogandayı sayfalarına taşımış. tebrik ediyoruz. yakında K.K. size de bi ödül verecektir.
hasan cemal ve gülay göktürk (ki kendisi para için dönüşmüş bir eski liberaldir bence) yazıları çok iyi...