Büyüdük ve Soldu Dünya: Dünya Neden Renk Kaybediyor Gibi Geliyor?
Yaş aldıkça fark ettiğiniz bazı durumlar vardır. Bunlardan bir tanesi de çocukken her şeyin nasıl da toz pembe göründüğüdür. Büyüdükçe hayatın aslında pembelerden ibaret olmadığını daha çok siyahın, grinin, beyazın baskın olduğunu fark edersiniz. Bu anlattıklarımızın mecazi anlamda olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat size aslında gerçek bir durumdan bahsediyoruz!
Çocukluk fotoğraflarınıza baktığınızda, hayatın o zamanlarda 'gerçek anlamda' daha fazla renk barındırdığını fark ettiğiniz oldu mu? Şimdilerde ise binalar gri, arabalar beyaz, kıyafetlerimiz desensiz, evlerimizi ise sormayın! Bu durumun sadece büyümenizle beraber gelen bir 'algı' sorunu olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat hayatın renklerinin azalmasının bilimsel bir gerçeği olabilir.
Uyanın a dostlar, renklerimizi çalmışlar!
Hazırlanın, 90'lı yıllara gidiyoruz.

Çocukluğunu 90'lı, 80'li yıllarda geçirenler bilir ki bu dönemlerde çocuk olmak bir ayrıcalıktır. Çok fazla oyuncağınız, imkanınız olmasa bile büyük ihtimalle mutlusunuzdur. Sokaklarda rahatlıkla oynayabilen son nesilsinizdir bir kere. Doğum günleriniz özenle kutlanmış, ahşap vitrinlerin önünde renkli kıyafetlerinizle fotoğraflarınız çekilmiştir.
Yıllar geçti, büyüdünüz ve sizinle beraber çocuk olanların da harika bir çocukluk geçirdiğini öğrendiniz. Şimdi olduğu gibi tabletlere, telefonlara gömülmemiş enerjinizi sokaklarda atmış ve tam da gerçek bir çocuk gibi geçirmiştiniz bu yıllarınızı.
Biraz da 2000'lere, 2010'lara uğrayalım.

90'lı yıllarda doğanlar ise çocukluklarını bu yıllarda geçirdi. Yarı sokaklarda, yarı evlerde büyüyen bu nesil, ilk kez bilgisayarla tanıştı. O zamanlarda bilgisayarla oyun oynamak ise pek de kolay değildi. Çok fazla seçeneğiniz yoktu bir kere. Belirli sitelere giriyor, içerisinden renklerin fışkırdığı oyunlara dalıp gidiyordunuz.
Ne, renkler mi? Evet, renkler!
Şimdiye kadar gördüğünüz fotoğraflarda, şimdilerde hayatınızda olmayan bir şeyleri fark ettiniz mi?
"Biz büyüdük ve soldu dünya"

Geçmiş yılların fotoğraflarına baktığınızda, o zamanların renklerinin göze daha canlı geldiğini fark etmiş olabilirsiniz. Bu durumu da teknolojiye bağlıyorsanız, pek de haksız sayılmazsınız. O zamanlarda çekilen fotoğraflarda, filmlerde genellikle daha canlı efektler kullanılıyordu. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte hayatı 'olduğu gibi' görmeye başladık.
Eski yapımların daha canlı görünmesinin sebebi de elbette bu olabilir.

Kameralar gerçek renkleri yansıtabilecek teknolojiye sahip değildi. Hatta siyah beyaz çeken kameraların geldiği nokta düşünüldüğünde, yine de iyi ilerlemiştik.
Suçu da biraz da kendimize arayalım ve göz yapımızın değişmiş olabileceğini, artık daha canlı renkler yerine 'sade' renkleri sevdiğimizi ve algımızda da fark etmeden de olsa seçici davrandığımızı düşünelim. Yani pembe bir nesneye, siyah bir nesneden daha az dikkat ediyor olabilirsiniz.
Peki bütün bunlar, hayatın git gide neden soluklaştığını açıklamak için yeterli mi?

Bu sosyal medya hesabının yaptığı paylaşıma bakacak olursanız, hayır değil. Sadeleşme sadece evlerimizde, kıyafetlerimizde olmadı. Dolayısıyla bunun tek sorumlusu da bizler ve gözlerimiz olamayız.
Nerede o parlak kırmızı, turuncu, mor arabalar?

Etrafınıza baktığınızda en çok beyaz ve gri arabalar görüyorsunuz. TÜİK verilerine göre geçtiğimiz yıllarda en çok tercih edilen beyaz, tahtını bu kez griye bıraktı.
2014'te trafiğe kaydı yapılan otomobillerin yüzde 62,5'i beyazdı. Bu oran, 10 yıl içerisinde yüzde 26,8'e geriledi. Beyaz, tahtını griye bıraktı. 2024 yılında trafiğe kaydı yapılan araçların yüzde 36,2'si gri oldu.
Yalnızca arabalarda değil, seri üretimi yapılan birçok üründe gri renk baskın olmaya başladı.
Science Museum Group Digital Lab'de yayımlanan bir makalede farklı kategorilerde toplam 7.083 nesne incelendi. Bu nesneler arasında en yaygın rengin 'koyu kömür grisi' olduğu görüldü. Nesnelerin yüzde 80'inden fazlasında gri renk tercih edilmişti.
Bakın, nesnelerin rengi zaman içerisinde nasıl da değişmiş!

Araştırmada incelenen her nesne, kendisiyle ilişkilendirilen en eski yıl dikkate alınarak bir renk analizi çıkartıldı. Daha sonra her gruptaki nesneler arasındaki renk karışımı hesaplandı. Yıllar içerisinde farklı renklerde üretilen nesnelerin artık gri renkte üretildiği görüldü.
1960'lı yıllara gelindiğinde, renkler çoktan azalmaya başlamıştı. Fakat geçmiş yıllara ait renkli fotoğrafların olmaması, o zamanların renklerini görmemizi engelliyor. 80'li yılların renkli fotoğraflarını düşünün...Kim bilir daha eski yılların fotoğraflarında hangi renkleri görecektik?
Renk değişiminin asıl sebebi ise kullanılan malzeme.

Cep telefonları henüz yokken insanlar saati öğrenmek için duvar saatlerini kullanıyordu. Duvar saatleri ise genellikle ahşaptan yapılıyor ve renklendirmek için farklı boyalar kullanılıyordu. Saatin akrep ve yelkovanı farklı renklerde olabilir, saatin içerisine bir doğa resmi yapılabilirdi.
Her üründe ise aynı ağacın yani aynı renk ahşabın kullanılması mümkün değildi. Ayrıca doğal malzemelerden üretilen ürünler, kullanıldıkça renk değiştiriyordu.
Teknolojik aletler ise metalden, plastikten üretilmeye başlandı. Haliyle renk çeşitliliği de git gide azaldı.
"Basic" renklerde giyinmeyenleri toplumdan dışlar olduk.

Rengi griye dönen nesneler sadece arabalar, telefonlar, evler olmadı elbette. Tekstilde de eskilerin 'basma' kumaşları, 'poplin' kumaşları bir anda yok oldu gitti. Yerini son derece sağlıksız polyesterler hatta 'doğaya saygılı' olarak sunulan fakat insan sağlığını hiçe sayan 'geri dönüştürülmüş' kumaşlar aldı.
Kumaşlarımızın rengi de beyaztan, siyahtan, griden öteye gidemez oldu. Hayatımızdan pamuk ve ahşap çoğunlukla çıktı. Plastik ise her alanda yükselmeye başladı.
Peki ya plastiği neden farklı renklerde boyamıyoruz?
Kaderimiz büyük şirketlere bağlı.

Dünyanın git gide globalleştiği bir gerçek. Artık 80'li, 90'lı yılların 'minik' dünyasında yaşamıyoruz. Artık mahalle bakkalımızın, komşu terzimizin ürünlerini satın almıyoruz. Dünya markaları çoğalmaya, ünlü şirketler globalleşmeye devam ediyor.
Globale açılan şirketler ise milyonlarca insanı memnun etmeye çalışıyor. 'Zevkler ve renkler tartışılmaz' değil mi? İşte şirketler de renkleri tartışmamak için klasik renklere yani siyaha, beyaza ve griye yöneldi.
"Minimalist" değilseniz "modern" de değilsiniz.

'Minimalizm' akımı esasen 1950'lerin Amerika'sında ortaya çıktı. Merkezinde ise sadelik ve nesnellik bulunuyordu. Modern sanatta ve müzikte kendine yer bulan 'minimalizm' globalleşen dünyanın etkisiyle hayatın farklı alanlarına da yayıldı.
Bugün geldiğimiz noktada büyük markalar ve sosyal medya, modern olmak, çağa ayak uydurmak için beyazlarla dolu evlerde oturmamız gerektiği, sade renkler giymemiz gerektiği algısını oluşturdu.
Renklerin psikoloji üzerindeki etkisini es geçmemek gerek!

'Dopamin' hormonunu 'iyi hissetme' hormonu olarak tanımlayabiliriz. 'Kromoterapi' yani 'renk terapisi' ise tam da dopamini hedef alıyor. Bu teoriye göre, farklı renkler insanlarda farklı etkiler gösteriyor. Kimi renkler mutlu ederken kimi renkler ise bizi sakinleştiriyor.
Kim bilir, toplumlarda görülen bu agresif hallerin sebebi belki de sadece gri renkler görüyor oluşumuzdur...
Renkli günler dileriz!
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
Güzel içerik teşekkür ederim. Hayatımız evet gerçekten soluk renklere döndü.
Kendi dünyanızı yaratıp renklendirin sizde, ben öyle yapıyorum. Bu bktan savaş ve ihanet dolu dünyada başka şansımız mı var
Güzel yazı olmuş emeğinize sağlık 🙏🏻 ve haklı da bi yazı olmuş içimizi okumuş