onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Facebook'ta Paylaşmalık İbret Verici 10 "Recep Tayyip Erdoğan" Hikayesi

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

etiket Facebook'ta Paylaşmalık İbret Verici 10 "Recep Tayyip Erdoğan" Hikayesi

diazepam
15.12.2014 - 13:09 Son Güncelleme: 15.12.2014 - 13:38

Facebook'ta dolaşan Recep Tayyip Erdoğan'a ait ibret verici öyküleri okudukça, neden daha fazlası yok ki? diye düşünerek biraz araştırma yaptık ve sizler için birbirinden güzel 10 ibretlik Tayyip Erdoğan hikayesini derledik. Okurken gözyaşlarınıza hakim olamayacaksınız...

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

İşte bunlara bir örnek. Facebook ve Twitter için çok güzel bir örnek ama dahası lazım diyenlere içeriğimizi öneriyoruz.

1. "Rüzgar eserken dahi uyuyabilirim!"

1. "Rüzgar eserken dahi uyuyabilirim!"

Uzun, ince genç bir adam Rize'de bir çiftliğe iş başvurusunda bulunmuştu.

Çiftliğin sahibi ona özelliklerini sorduğunda genç adam kendine güvenen bir edayla şöyle cevap vermişti:

 “Rüzgar estiğinde dahi uyuyabilirim”

 Bu söz yaşlı çiftlik sahibinin kafasını çok karıştırmıştı, fakat bu genç adamdan da çok hoşlanmıştı ve bu yüzden onu işe aldı. Birkaç gün sonra yaşlı çiftlik sahibi ile karısı gece yarısı çok sert ve şiddetli bir rüzgarla uykularından fırladılar. Bir sorun çıkma ihtimaline karşı her yeri kontrol etmeye başladılar. Pencere ve kapıdaki kepenklerin sıkıca kapatılıp kancalarının yerlerine takıldığını gördüler. Kalın ağaç kütükleri ise sıra sıra dizilmişti. Tarım araçları güvenli bir şekilde hangara yerleştirilmişti. Traktör garajdaydı. Ahırın kapısı düzgün bir şekilde kapatılmış ve kilitlenmişti. Hatta içerideki tüm hayvanlar oldukça sakindiler. Genç adam hemen ilerideki kulübesinde huzurlu bir şekilde uyuyordu.

 İşte o anda, yaşlı çiftlik sahibi, genç adamın o gün ona ne demek istediğini anladı.

 “Rüzgar eserken dahi uyuyabilirim”

Çünkü genç adam, fırtınasız güzel günlerde bir gün şiddetli bir fırtına ile çiftlikteki her şeylerini kaybedebileceklerini düşünerek, işlerini o kadar bağlılıkla ve düzgün bir şekilde yapmıştı ki, en sert, en şiddetli fırtına dahi esse, yatağında huzurla uyuyabilirdi.

İşte o genç Recep Tayyip Erdoğan'dı...

2. "Berber..."

2. "Berber..."

Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal tıraşı olmak için berbere gitti. Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbete başladılar.Değişik konular üzerinde konuştular. Birden Allah ile ilgili konu açıldı…

Berber: ” Bak adamım, ben senin söylediğin gibi Allah’ın varlığına inanmıyorum.”

Adam: ” Peki neden böyle diyorsun?”

Berber: ” Bunu açıklamak çok kolay. Bunu görmek için dışarıya çıkmalısın. Lütfen bana söyler misin, eğer Allah var olsaydı, bu kadar çok sorunlu, sıkıntılı, hasta insan olur muydu, terk edilmiş çocuklar olur muydu? Allah olsaydı, kimseye acı çektirmez, birbirini üzmezdi.Allah olsaydı, bunların olmasına izin vereceğini sanmıyorum…”

Adam bir an durdu ve düşündü, ama gereksiz bir tartışmaya girmek istemediği için cevap vermedi. Berber işini bitirdikten sonra adam dışarıya çıktı. Tam o anda caddede uzun saçlı ve sakallı bir adam gördü. Adam bu kadar dağınık göründüğüne göre belli ki tıraş olmayalı uzun süre geçmişti. Adam berberin dükkanına geri döndü.

Adam: ” Biliyor musun ne var, bence berber diye bir şey yok”

Berber: ” Bu nasıl olabilir ki? Ben buradayım ve bir berberim.”

Adam: ” Hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı adamlar olmazdı.”

Berber: ” Hımmm… Berber diye bir şey var ama o insanlar bana gelmiyorsa, ben ne yapabilirim ki?”

Adam: ” Kesinlikle doğru! Püf noktası da bu! Allah var, ve insanlar ona gitmiyorsa, bu gitmeyenlerin tercihi. İşte dünyada bu kadar çok acı ve keder olmasının nedeni sadece bu!”

Berbere unutamayacağı bir ders verip onu Allah ile tanıştıran bu adam Recep Tayyip Erdoğan'dan başkası değil...

3. "Arabadaki tuğla izi"

3. "Arabadaki tuğla izi"

Genç adam arabasıyla İstanbul'un ücra mahallelerinden birinden hızlı bir şekilde geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola aniden çıkabilecek çocuklara dikkat ediyordu ve bir şey

gördüğünü sanarak yavaşladı. Arabayla caddeden yavaşça geçerken hiç bir çocuk göremedi fakat, arabasının kapısına bir tuğla atıldığını fark etti. Aniden arabasını durdurarak tuğlanın fırlatıldığı yere geri döndü.

Arabadan indi, orada bulunan küçük bir çocuğu tuttu ve onu park etmiş bir arabaya doğru iterek bağırmaya başladı; “Bunu neden yaptın? Sen de kimsin, ne yaptığının farkında mısın?” İyice sinirlenerek devam etti: “Bu arabayı daha yeni aldım ve atmış olduğun bu tuğla bana çok pahalıya mal olacak. Bunu neden yaptın?” Çocuk yalvararak cevap verdi:

“Lütfen efendim. Çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim bilmiyordum. Eğer tuğlayı fırlatmasaydım kimse durmazdı” Park etmiş bir arabanın arkasına işaret ederken çocuğun gözyaşları çenesine süzülüyordu.

“Kardeşim kaldırımın kenarından yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü, ben onu kaldıramıyorum. Lütfen onu tekerlekli sandalyesine oturtmam için bana yardım eder misiniz? Benim için çok ağır.” Bu durumdan son derece duygulanan genç adam, boğazında büyüyen yumruyu zar zor da olsa yutkundu. Yerdeki genci kaldırarak, tekerlekli sandalyeye geri oturttu. Mendiliyle, çizik ve yaraları sildi ve adamın ciddi bir yarası olup olmadığını kontrol etti. Küçük çocuk genç adama dönerek “teşekkür ederim efendim, Allah sizden razı olsun” dedi. Genç adam, küçük çocuğun, ağabeyini kaldırımdan evine doğru götürmesini izledi. Bulunduğu yerden arabasına geri dönmesi oldukça uzun sürmüştü. Uzun ve yavaş bir yürüyüştü. Genç adam, kapıyı hiç tamir ettirmedi. Kapıda oluşan çöküğü, hayatını birisinin kendisine tuğla atmasını gerektirecek kadar hızlı yaşamaması gerektiğini hatırlatması için öylece bıraktı. Daha sonra belediye başkanı olacağı bu şehirde makamının duvarına şunları yazdırdı; 

Allah, ruhunuza fısıldar ve kalbinize konuşur. Bazen, dinleyecek kadar zamanınız olmadığında ise, size bir tuğla fırlatır. İster fısıltıyı, ister tuğlayı dinleyin.

İşte genç yaşında hayatının dersini alan bu adam Recep Tayyip Erdoğan'dı...

4. "Fener"

4. "Fener"

Adamın biri camiye gitmek üzere evinden çıkar fakat sokak karanlıktır ve giderken yolda ayağı takılır düşer. Kalkıp üstünü silkeleyip evine geri döner, elbisesini değiştirip temiz kıyafetlerle tekrar yola çıkar, fakat yine düşer. Yeniden eve gidip üstünü değiştirir ve yola çıkar. Yolda elinde lamba ile birini görür. Yolunu aydınlatan bu adamla beraber mescide doğru ilerlerler. Adam lambayı tutan kişiden namazı kendisinin kıldırmasını ister lambayı tutan adam ise kabul etmez. Düşen adam ısrarla teklif eder tekrar ret cevabını alınca merak edip sorar 'neden kıldırmıyorsun?' Lamba tutan adam kendisinin şeytan olduğunu söyler. Adam şok olur ve neden kendine ışık tutup yolunu aydınlattığını sorar;

Şeytan der ki:

Seni düşüren bendim mescide gitmemen için ve sen ilk düştüğünde eve gidip elbiseni değişip tekrar mescide doğru çıkınca Allah senin tüm günahlarını affetti. Ben seni ikinci defa düşürdüm sen tekrar üşenmedin eve gidip elbiseni değiştin tekrar yola çıktın, bu defa Allah senin ehli beytinin günahlarını bağışladı. Ben korktum ki üçüncü düşmende Allah bu kez tüm ülkenin günahlarını bağışlayacak ve benim onca uğraşım boşa gidecek. O sebeple senin güvenli bir şekilde mescide ulaşman için lambayla senin yolunu aydınlattım.

İşte Namaz aşığı, Şeytan'ın bile yoluna ışık tuttuğu o adam Recep Tayyip Erdoğan'dır...

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

5. "Çivili tahta"

5. "Çivili tahta"

Bir zamanlar öfkesine hakim olma konusunda sorunlar yaşayan bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. “Arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman, her seferinde bu tahta perdeye bir çivi çak ” demiş .Genç, birinci gün tahta perdeye 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda ise kendisini hata yapmamak konusunda kontrol etmeye çalışmış ve her geçen gün daha az çivi çakar olmuş. Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış.Babasına gidip durumu anlatmış. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş . ”Bugünden başlayarak, tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi sök” demiş. Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki tahta perdede hiç çivi kalmamış. Babası ona “Aferin, bütün çivileri sökmüşsün ama artık çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak” demiş.

Babasının verdiği bu eşsiz dersi unutmayıp hayatına nakşeden kim dersiniz? Tabii ki Recep Tayyip Erdoğan...

6. "Pastanedeki küçük çocuk"

6. "Pastanedeki küçük çocuk"

Küçük çocuk büyük insan edasında pastahaneden içeri girip masalardan birine oturmuş. Cebinden parasını çıkartıp saymaya başlamış. Garson kız küçük beyin oturduğu masaya yaklaşıp.

-Evet; ne istiyorsun? diye sormuş.

-Şey… Bir dilim pasta ne kadar?

-20 kuruş

-Peki bir külah dondurma?

-12 kuruş

Çocuk elindeki paraları tekrar saymaya başladığında garson kız ona çıkışmış

-Acele et, akşama kadar senin siparişini bekleyemem, ne istiyorsan çabuk söyle.. bir sürü müşteri var görmüyor musun? demiş.

-Tamam, bana bir külah dondurma lütfen.

Garson kız siparişi aldıktan sonra “Çattık yaa” diyerek uzaklaşmış küçük çocuğun masasından. Bir süre sonra da dondurmayı getirip çocuğun masasına sert ve kızgın bir tavırla koyup gitmiş.

Çocuk dondurmasını yedikten sonra uzun bir süre garson kızın gelip hesabı almasını beklemiş ama kız onunla hiç ilgilenmemiş.

-Beni görmüyor mu acaba? diye geçirmiş çocuk içinden. Sonra kalkıp kasaya giderek, yediği dondurmanın bedeli olan 12 kuruşu ödeyip dükkandan çıkmış. Bir süre sonra garson kız küçük beyin oturduğu masayı temizlerken servis tabağının altında 8 kuruşluk bahşişi bulmuş. Genç kızın, gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamış ve “Beni affet küçüğüm…” demiş “ne olur beni affet…”

İşte o küçük çocuk Recep Tayyip Erdoğan'mış...

7. "Sevgi ağacı"

7. "Sevgi ağacı"

Yeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında, evliliğin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlamışlardı. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa da, evlenmeden önce sık sık birbirlerini çok sevdiklerine dair ne kadar da dil dökmüşlerdi. Ama şimdilerde, küçük bir söz, ufak bir hadise aralarında orta çaplı bir kavganın çıkmasına yetiyordu. Bir akşam oturup, ilişkilerini gözden geçirmeye karar verdiler. Her ikisi de, boşanmayı istememekle beraber, işlerin böyle gitmeyeceğinin farkındaydılar.

Erkek, “Aklıma bir fikir geldi” dedi. “Bahçeye bir ağaç dikelim ve eğer bu ağaç üç ay içinde kurursa, boşanalım. Kurumaz da büyürse ayrılmayı bir daha aklımızdan geçirmeyelim. Bu süre içinde de ayrı ayrı odalarda kalalım.” Bu ilginç fikir eşinin da hoşuna gitti. Erkesi gün gidip bir meyve fidanı aldılar ve birlikte bahçeye diktiler. 

Aradan bir ay geçti. Bir gece bahçede karşılaştılar. Her ikisinin de elinde içi su dolu birer bidon vardı...

İşte sevginin kıymetini çok iyi bilen o çift Recep Tayyip - Emine Erdoğan çiftiydi...

8. "Geleceğini biliyordum"

8. "Geleceğini biliyordum"

80 darbesinin en kanlı günlerinden biri...

Genç adam, en iyi arkadaşının biraz ileride vurularak kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile köşeden çıkaramayacağı bir karmaşanın, silahlı çatışmanın içindeydiler. Genç adam yakınında bulunan bir abiye koştu ve 'Ağabey, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?..” dedi.

Delirdin mi der gibi baktı ağabey…

“Gitmeye değer mi? Arkadaşın delik deşik olmuş, büyük olasılıkla ölmüştür bile. Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın.”

Genç adam ısrar etti ve ağabey;

“Peki ” dedi. “Git o zaman…”

İnanılması güç bir mucize, adam o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa döndü. Birlikte köşeyi dönüp yere yuvarlandılar. Ağabey genç adamın kanlar içindeki arkadaşını kontrol etti. Sonra onu oraya taşıyan arkadaşına döndü:

“Sana hayatını tehlikeye atmana değmez demiştim. Bu zaten ölmüş…”

“Değdi ağabey” dedi genç adam. “Nasıl değdi?” dedi ağabey şaşkınlıkla. “Bu adam ölmüş görmüyor musun?” “Yine de değdi ağabey. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim için.”

Ve ölen arkadaşının son sözlerini tekrarladı: 'Geleceğini biliyordum!..” demişti arkadaşı, Geleceğini biliyordum...

İşte o vefalı arkadaş Tayyip Erdoğan'dan başkası değildi...

9. "Sevgiyi yaşamaya dair"

9. "Sevgiyi yaşamaya dair"

Bir gün gençten bir adama sormuşlar, “Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?”. “Bakın göstereyim…” demiş adam.

Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine derken, tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş. Arkasından da 'derviş kaşığı' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Adam: “Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz.” diye de bir şart koşmuş. “Peki…” demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.

Bunun üzerine “Şimdi…” demiş adam. “Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.” Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. “Buyurun” deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki arkadaşına uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.

“İşte…” demiş adam: “Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim arkadaşını düşünür de doyurursa, o da arkadaşı tarafından doyurulacaktır. 

İnsanlara aşkı, sevgiyi öğreten bu adam Recep Tayyip Erdoğan'mış...

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

10. "Hızır Aleyhisselam ve uykucu adam"

10. "Hızır Aleyhisselam ve uykucu adam"

Ramazan... Cuma günü... Cuma vakti... Cami... Cemaat tek tük camiye girmekte. İmam kürsüde. Girenlerin arasında Hızır Aleyhisselam da var. Cemaatten biri gibi gidiyor bir köşeye oturuyor. Kürsüde imam sohbete başlıyor. Hızır'ın yanına otuz yaşlarında bir adam gelip oturuyor. Cami yavaş yavaş dolmakta. 

Adam, bir müddet sonra uyuklar bir vaziyette sallanıyor, ha uyudu ha uyuyacak. Hızır adamı dürtükleyip: 

-Uyuyacaksın, diyor.

Adam: 

-Uyumam, beni rahat bırak. 

Hızır ses etmez, ancak ezan okundu okunacak, adam ha uyudu ha uyuyacak, bir daha dürtükleyerek: 

-Uyuyacaksın dedim, diyor.

Adam:

-Ben de sana uyumam, beni rahat bırak dedim. Rahat bırak beni, rahat bırak, yoksa Hızır olduğunu herkese söylerim, buradan çıkamazsın. Bu kalabalık sakalında bir tel bırakmaz. 

Hızır susar ve gözlerini kapar, boynunu büker Allah'a yönelerek: 

-Ya Rabbim! Bu nasıl iştir. Bu kulun benim kim olduğumu bildi. Bu nasıl iştir ki bendeki listede bunun ismi yok. 

Cevap gelir: 

-Sana verilen listede beni sevenlerin isimleri var. O ise benim sevdiklerimden... 

Listede olmayan o isim Recep Tayyip Erdoğan'dan başkası değildir...

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
277
133
37
33
26
25
14
Yorumlar Aşağıda
Reklam