Hanefi Avcı: 'MİT'in Sırları Bile Ellerinde'
Hanefi Avcı: 'MİT'in Sırları Bile Ellerinde'
Hanefi Avcı cezaevinde Yeni Şafak gazetesinden Ali Bayramoğlu'na konuştu. 2013 Temmuz'unda Devrimci Karargah davasından tutuklanan Avcı'dan çarpıcı iddialar geldi: 'Cemaat tüm bilgilere hakim. MİT'in, Emniyet'in, Maliye'nin bilgileri ellerinde. Polisle adliyeyi cemaatin yönetici kadroları koordine ediyor...'
İşte Hanefi Avcının Yeni Şafak'a yaptığı açıklamalar:
Haklı çıktım diye gram kadar sevindiğim yok. Bilinen, görünen bir şeydi. Bugün yaşananlar ülke için, insanlar için sıkıntılı bir durum. Bundan herkes zarar görecek. Hükümet de cemaat de, özellikle cemaat. Ama olumlu düşünecek olursak, bunun sayesinde belki bazı şeyler yerli yerine oturur. İnsanlar zamanla başka gerçekleri görüyor. Eskiden ben ve çevrem cemaatin verdiği eğitim hizmetini her şeyden değerli, her şeyden önemli görürdük.. İstihbarat için, telefon dinlemeler için de aynı şey oldu. Ben bunları suç takip için çok önemli görürdüm. Ancak yeri geldiği zaman bunun ne kadar sorun yaratabileceğini, nasıl kötüye kullanabileceğini, nasıl haksızlığa yol açabileceğini de gördüm...
HİÇ KİMSE MÜSAADE ETMEZ
Bu olayın adı ne, nasıl tanımlamak lazım ve kim haklı? Bu sorulara cevap vermek için önce şu anki durum ne, onu bir tam tespit etmek gerek. Geçmişime bakıldığında her iki tarafa da en yakın kişiyim, samimi, içten, onlarla gönül bağı olan, aynı değerlere inanan, özel dünyamda aynı yaşam biçimini arzulayan biriyim. Bu yetiştiğim çevremden, özel yaşamımdan, yakınlarımdan bilinen, anlaşılan bir halimdir. Bugün ise her ikisinden de ağır cezalar gördüm. Cemaat uydurma iddialar, iftiralar ile bana ceza davaları açılmasında etkin oldu, hükümet ise haksız yere birkaç defa meslekten, memuriyetten ihraç ve onlarca disiplin cezası verdi. Ama bugün durum şu: Hiçbir ülkede hiçbir iktidar kendi kurumlarının dışarıdan birilerince yönetilmesine ve kendi menfaatleri için kullanmasına müsaade edemez. Hatta cemaatin kendi elemanlarının kurduğu bir iktidar bile olsa, kendi kurumlarını ve memurlarını kendisi yönetmek ister. Dışarıdan kendi cemaatinden birilerinin karışmasına razı olmaz. Hangi iktidar olursa olsun bu mücadeleyi yapmak zorunda.
YORUM FARKI YOK HEPSİ DE AYNI
Üç yıldır hapisteyim. Uzaktan bakmak bazen iyi olabiliyor. Az bilgiyi iyi kullanabiliyorsunuz mesela. Bazı gelişmeleri baştan gördüm. Özel Yetkili Mahkemelerin buraya kadar geleceğini görüyordum. 2012'ye kadar tüm önemli soruşturmaların tüm tutuklama kararları aynı mahkemenin nöbetçi olduğu gün veriliyor. O gün başlıyor süreç. Hep aynı mahkeme, 10. Ağır Ceza Mahkemesi. Böyle bir tesadüf olabilir mi? Bunu görüyordum. Mahkeme heyetlerinde yargıçlar arası yorum farkları olur. Ama Özel Mahkemelere bakıyorsun, hiç yok. Hep aynı görüş, hepsi aynı fikirde. Böyle bir şey olamaz. Bunu görüyordum. Her soruşturmaya gizlilik kararı veriyor ve sonuna kadar kaldırılmıyor. Örneğin bir kez kaldırılması için başvurdum. Bir hakim, 'mevzuatta yoktur, gizlilik kararı kaldırılamaz' kararı verdi. Daha sonra itiraz edince mahkeme heyeti, bu kararın yanlış olduğunu söyledi ama, o kararı veren hakim, Ömer Diken, 10. Ağır Ceza Reisi yapıldı...
İPLERİ TUTAN EL DIŞARIDA
Kamu kurumunda çalışan her kişi kendi elde ettiği bilgileri, cemaate aktarıyor. Bu yukarıda birleştiriliyor. Büyük bir havuz oluşturuyorlar. Sonra kime dava açılacak, kim tutuklanacak yukarıda karar veriyorlar. Önce olayı kendileri yakın medya üzerinden sızdırıyorlar. Sonra polis savcının işini yapıyor. Tespit tutanağı fezlekeye geçiyor. Fezleke iddianayeme dönüyor. Örneğin bir dilekçe veriyorsun ya da soruşturma başlıyor. Öne arkaya kaydırarak belli kişi ve makama denk getiriliyor. Savcılar şikayet dilekçilerini dikkate almıyor. Tanık üretiliyor. Bu adamların çalışma biçiminin gösterilmesi lazım. Binlerce insan dinlenmiş kimsenin haberi yok.
HSYK'DA İŞLEM YOK!
Ben bir şikayetimi HSYK'ya gönderdim. Gülersin, cevap iki sene sonra geldi. Bir yargıca havale etmişler, o da reddetmiş başvurumu. Ama vahim olan şu: Yargıcın verdiği dosya numarası benimki değil, bir başka numara. Dosyaya bile bakmadan reddetmiş talebi... Polis-savcının ve hakimin yaptığı hukuka aykırılıklar HSYK'ya şikayet ediliyor ama aylar yıllar geçiyor hiçbir işlem yapılmıyor. Suç olduğu sabit belgeli hususlarda bile iki yıldan önce HSYK cevap vermiyor.
ONLARI BEN YETİŞTİRDİM GÖRÜR GÖRMEZ ANLARIM
Bakan Eskişehir'den beni Ankara'ya almak istedi. Daire başkanlığı önerdiler ama o zaman bu uygun olmazdı. Bakanın yanında olmam için bir formül aranıyordu. Bulunamadı. Ama o esnada cemaat haber gönderdi. Ankara dışına çıksın da nereye giderse gitsin diye...
Bakana anlattım o zaman, 'cemaat yapılanması sizin tahmininizden çok derin' diye. Cemaat tüm bilgilere hakim. MİT'in, Emniyet'in, Maliyenin bilgileri ellerinde. Bu, büyük bir güçtür dedim. Bunun üzerine gidilmesini, denetim yapılmasını, yoksa büyük sorunlar doğabileceğini söyledim. Temelde istihbarat dairesi vardır. Sizin haberiniz olmadan, dinleyen kim adına dinliyor. Buna kim karar vermiş. Şube müdürü olabilir mi? Olmaz. Dışarıdan birileri talimat veriyor. İşte bunlardan birisi Kozanlı Ömer...
Bir hüsn-ü niyet var bunlara karşı. O yüzden 'her şeyi yapabiliriz' havasına girdiler. Hükümetin hoşgörüsüyle, görmezden gelmesiyle, bir iki ihlale göz yummasıyla iyi cesaretlendiler, ciddi hukuksuzluklar üretmeye kadar gittiler. Sahte delil üretmeye başladılar.
İşin çapı büyük. Cemaat kendi parasıyla dinleme cihazı alıp bunları Emniyet İstihbarat'ta tutup kullanıyor, TİB'de kendi kanallarıyla dinleme yapıyorlar. Sahtecilik operasyonunu onlar yapıyor. İzmir (casusluk) süreci bir rezilliktir. Cemaatin istihbarattaki adamları, istihbaratın kendi fişleri, kendileri için hazırladıkları fişleri seçip subayların bilgisayarına koymuşlar. Bir istihbaratçı olarak, bu adamları yetiştirmiş biri olarak, bunu görür görmez anlarım.
Ne yapmalı?
İşin yüzde 90'lık kısmı tehlikeyi görmektir. Hükümet zamanında bunu görmedi ve büyük hata yaptı. Epey süredir Türkiye, resmi kurumları dışarıdan yönlendirilerek yapılan vahim olaylar yaşıyor. Polis-yargı bu sahada en hayati kurumlar. Kasıtlı hukuk ihlalleri yapıyorlar; insanlar, bu anormalliği normalleştirmeye, kanıksamaya, kabullenmeye itiliyor. Sanki polisi-yargıyı dışarıdan yönetmek, sahte deliller uydurmak, keyfi kararlar normalleştiriliyor. Bugün en önemli safha, olayın boyutunun yönetimce iyi algılanmasıdır; bunun da gerçekleştiği kanaatindeyim. Keşke kitabı yazdığım zaman müdahil olunsa idi, o zamandan bu yana bu yapı çok genişledi, emniyette tüm istihbaratta, KOM'da (Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele) nerdeyse 'ful' denecek hale geldi, hemen hemen tüm istihbarat ve KOM şubelerinde cemaat kadroları hakim oldu, tahribat arttı, cemaatin tayin terfi vs etkisini gören çok kişi de menfaati için o tarafa kaydı...
GÖRMESEM İNANMAZDIM
Evet, şimdi olayın halka anlatılması gerekir. Ben yaşamasam inanmazdım devletin kendi insanını sahte delil yaratarak suçlayacağına... Göstermek lazım, karşımızda görevini yapmaya çalışan bir polis-yargı düzeni yok. Hukuku tanımayan, ülkeyi ve devleti nereye getireceğini göremeyen, devleti devlet olmaktan çıkaran, devlete, yargıya-polise güveni yok eden bir çalışma biçimi ve yapı var. Gerçek yaşanan hukuksuzlukları halk tam bilmiyor, onun için öncelikle bu konuda yapılan hukuksuzlukların ortaya konması gerekiyor. Bunu özellikle cemaatin tabanının görmesini sağlamak lazım. Cemaat polisleri, savcıları yaptıklarını devlet için yapmıyorlarsa, 'kimin için yapıyorlar', 'neden yapıyorlar' sorusuyla anlatmak çok önemli. Özellikle cemaat tabanının bunları görmesi, soru sorması sağlanmalı.
TEŞHİR EDİLMELİLER
Bence yöntem, sahtecileri ve sahtekarlıkları ortaya çıkarmaktır. Onları kendi evraklarıyla, işlemleriyle kıstırmaktır ve teşhir etmektir. Bu mümkün. Oda TV davası bende olsa, davayı ters çevirsek, ben bizi suçlayanların hepsinin sahtekar olduklarını ispat ederim, mahkum olmalarını sağlarım. İzmir soruşturması, casusluk davası bir rezilliktir. Cemaat polisi kendi topladığı istihbarat bilgilerini almış, askerlerin bilgisayarlarına koymuş... Bunu teşhir etmek lazım...
Temizlemem
Böyle bir olayda birkaç sebepten görev almak istemem. Birincisi ben açıktan bu işe karşı biliniyorum, her yaptığım önyargıyla taraflı anlaşılır halbuki bu mücadele herkesçe adil kabul edilecek şekilde olmalı. İkincisi bu işte karşıya çıkacak insanların çoğunu tanıyorum bir kısmı yanımda çalışmış kişilerdir ben eskide bir kişiyi dost kabul etmiş isem bu gün o bana kötülük de yapsa ben ona karşı hiçbir zaman zarar verecek işte bulunmak istemem. Üçüncüsü benim birikimim, görev anlayışım hep devleti açıkça hedef alan terör gruplarına karşı olmuş; bu tür gruplara karşı personel tahkikatları konusunda uzmanlaşmış insanlara ihtiyaç vardır.
ALİ BAYRAMOĞLU | Yeni Şafak
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!