İçgüdü Olarak da Bildiğimiz Davranış Nasıl Oluyor da DNA’ya Kodlanıyor?
Kuşların kış için ne zaman güneye uçacaklarını ya da örümceklerin nasıl karmaşık ağlar öreceklerini bildiklerini hiç merak ettiniz mi? Bunlar, DNA'larında programlanmış gibi görünen davranışların veya içgüdülerin örnekleridir. Peki ama bu tam olarak nasıl işliyor?
Genlerimiz davranışlarımızı şekillendirmede önemli bir rol oynar.
Bu genler davranışı iki şekilde etkileyebilir:
Belirli davranışlar belirli genler veya gen varyantları ile ilişkilendirilmiştir. Örneğin, yenilik arayışı davranışı, kaygı ve bağımlılık riski ile bağlantılı genler vardır.
Genlerimiz davranışlarımızı etkileyebilse de, tek başlarına hareket etmediklerini unutmamak çok önemlidir.
Hem fiziksel hem de sosyal çevremizin de önemli bir etkisi vardır. Aslında, genlerimiz ve çevremiz, gen-çevre etkileşimi olarak bilinen bir süreçte sürekli olarak etkileşime girerek yaşamımız boyunca davranışlarımızı etkiler.
Özetle, genlerimiz davranışlarımızı şekillendirmede önemli bir rol oynasa da, karmaşık bir bulmacanın sadece bir parçasıdır. Davranış, genetik yatkınlıkların, çevresel etkilerin ve bunların etkileşimlerinin karmaşık bir etkileşiminin sonucudur. Bu, her bir adımın diğerlerini etkilediği ve diğerlerinden etkilendiği, süregelen bir danstır.
İçgüdüler, bir organizmanın doğuştan sahip olduğu davranışlardır. Belirli uyaranlara yanıt olarak otomatik, sabit davranış kalıplarıdır.
Kuşların göç etmesi, kış uykusuna yatması ve yeni doğmuş bir bebeğin parmağını kavrama refleksi içgüdülere örnektir. Peki bu içgüdüsel davranışlar nesilden nesile nasıl aktarılır? Cevap genetiğin karmaşık dünyasında yatmaktadır.
İçgüdülerin nasıl aktarıldığını anlamak için öncelikle içgüdülerin muhtemelen bir organizmanın genetik materyalinde, yani DNA'sında kodlandığını anlamamız gerekir.
DNA, organizmaya nasıl gelişeceğini, büyüyeceğini ve yaşayacağını söyleyen bir dizi talimat gibidir. Bir organizmanın fiziksel özelliklerinden içgüdüsel davranışlarına kadar her şeyi bu talimatlar belirler.
Belirli genlerin açıldığında veya ifade edildiğinde, bu içgüdüsel davranışların gelişmesine yol açabileceği düşünülmektedir. Bu davranışlar daha sonra çevredeki belirli uyaranlar tarafından otomatik olarak tetiklenir. Örneğin, günler kısalmaya ve soğumaya başladığında, bu çevresel değişiklik göçmen kuşlarda belirli genlerin ifadesini tetikleyerek göç etmeye başlamalarına neden olur.
Tıpkı fiziksel özellikler gibi, içgüdüsel davranışları kodlayan bu genler de genetik miras adı verilen bir süreçle ebeveynden yavruya aktarılabilir.
Her ebeveyn kendi DNA'sının yarısını yavrularına aktarır. Eğer bir ebeveyn belirli bir içgüdüsel davranışı kodlayan bir gene sahipse, bu geni yavrularına aktarabilir.
Örneğin, belirli bir tür yuva inşa etmek için güçlü bir içgüdüye sahip olan bir anne kuşu düşünün. Bu içgüdü muhtemelen genleri tarafından yönlendirilmektedir. Yavruları olduğunda, bu genleri yavrularına aktarır. Sonuç olarak, yavruları da büyüdüklerinde muhtemelen benzer türde bir yuva inşa etme içgüdüsüne sahip olacaklardır.
Ancak, bu her zaman basit bir süreç değildir. Bazen bir genin DNA diziliminde mutasyonlar meydana gelebilir ve bu da genin talimatlarında değişikliklere yol açabilir.
Bu mutasyonlar içgüdüsel davranışlarda değişikliklere yol açabilir. Örneğin, bir kuşun göç yolunu kodlayan gendeki bir mutasyon, kuşun ebeveynlerinden biraz daha farklı bir yere göç etmesine neden olabilir. Eğer bu yeni göç yolu bir avantaj sağlıyorsa (daha fazla yiyecek ya da daha az yırtıcı hayvan gibi), bu kuşun mutasyona uğramış bu geni miras alacak daha fazla yavrusu olabilir. Zamanla bu yeni içgüdüsel davranış, doğal seçilim yoluyla evrim olarak bilinen bir süreçle tüm popülasyona yayılabilir.
Yorum Yazın