Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Ancak Master'ını Yurt Dışında Yaparsan Yaşayabileceğin 15 Şey
Üniversiteyi bitiren her öğrencinin hayali; kurumsal şirketlerin CV’de ilk baktıkları şey… Ortamda, arkadaşlar arasında havası 1500 olan o gidilesi, yapılası eylem; yurtdışında master. Avrupa ülkelerini turlayan, yaşamayı hayal ettiğimiz o canım şehirlerin afili üniversitelerinde master yapan bu şanslı, geleceği parlak vatandaşların anılarını biraz hasetle, biraz da özenerek dinledik hep, doğruya doğru. Ama ne anlatırlarsa anlatsınlar hiçbir zaman onların ne hissettiğini, ne yaşadığını bilemeyiz. Neleri mi? “Nazar etme ne olur, çalış senin de olur” diyor, yalnızca yurtdışında master yapan arkadaşların bilebileceği 15 şeyi iftiharla sunuyoruz!
1. Yurtdışında master hikmetine nail olmak için GMAT’ı tanıma şerefine erişmek…
2. UFO gören masum köylüden daha şaşkını varsa o da IELTS ve TOEFL sınavlarına girenlerdir.
Türkiye’de yüksek lisans hayaliyle yanıp tutuşanlar ALES şokunu atlatamazken yurtdışında master yapmak isteyenler ne yapsın; onlar IELTS ve TOEFL’la tanışmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyor. Türk’ün IELTS ve TOEFL’la imtihanı; dinleme, konuşma, yazma ve okumadan oluşuyor. İkisi de uluslararası geçerlilikte olan tadından yenmez bu sınavlarda, yurtdışında master yapmak isteyen çaylakları boncuk boncuk öyle bir terletiyorlar ki bunun bir zayıflama yöntemi olarak kullanılabileceğini düşünüyorsunuz.
3. Hayat memat meselesi haline gelmiş Statement of Purpose (SOP), namıdiğer niyet mektubu…
Yurtdışında yüksek lisans yapanlar iyi niyetli olmanın burada hiçbir işe yaramadığını çok çok iyi bilirler. Niyetinizi belirleyin; neden yurtdışında ve özellikle bu üniversitede okumak istiyorsun minvalli bu mektup o kadar önemli ki “Niyet mektubu nasıl yazılmalı?” konulu yüzlerce kitap var. Kusursuz bir İngilizceyle neden yurtdışında master yapmak istediğinizi olabildiğince doğru ifade etmeniz gereken bu mektup, “Bir gün bir mektup yazdım, bütün hayatım değişti” misali, kaderinizi belirliyor.
4. İlk sömestr tatilinde, sanki 25 yıldır gurbetteymiş gibi etrafa bön bön bakmak…
Aylar yıllar sonra sömestr tatilinde memlekete döndünüz. Ama o da ne! İlk zamanlar yurtdışında yaşadığınız o uzaylı hissiyatını şimdi kendi ülkenizde yaşıyorsunuz. Tavırlar, espriler, yaklaşımlar, cümle kalıpları, sokak dili; her şey bambaşka… Eş-dost sizin master anılarınızı “Ayyy ne güzel”, “Vay bee!” diye ağzı açık, iç geçirerek dinlerken siz, “ulan ne var ki bunda bu kadar şaşıracak” diyerek aşmış bir edayla yabancılaşmadan yabancılaşmaya akıyorsunuz.
5. Sık sık Türkiye’deki üniversite yıllarını yâd etmek…
Yurtdışında okurken ölümü görüp sıtmaya razı olma moduna girer, bir süre sonra notu bol doçentleri, toleranslı öğrenci işlerini, kendini profesör zanneden asistanları hatta o gıcık olduğunuz en önde oturan sınıf birincilerini bile özler hale gelirsiniz… O kadar yani…
6. Dosta düşmana “Ben Amerika’da/Avrupa’da master yaparken…” diye başlayan havalı cümleler kurmak…
Cümleye böyle başlamak çok sükseli ama o kadar da havanız olsun canııım! Şişşt çaktırmayın! Elin ecnebi memleketlerinin amfilerinde dersi anlamak için beyin devrelerini yakma noktasına geldiğinizi, dil anlamında diğerlerine yetişmek için nasıl ekstra çabaladığınızı kim bilecek. Cefasını çekmişsiniz, sefasını süreceksiniz tabii…
7. Schengen vizesini babasının malıymış gibi tepe tepe kullanmak…
Bir öğrenci için bundan daha güzel bir şey olabilir mi? Düşünsene; eğitim süresi boyunca tepe tepe kullanacağın Schengen vizen ve sınav dönemleri dışında, tüm Avrupa’yı doya doya gezeceğin kadar bol vaktin var. Bunlara şükretmeyip bir de yaşadığı şehrin pahalılığından, Avrupa’nın farklılıklarından ve kuralcılığından şikayet edenler yok mu! “Allah’ından belanı mı istiyorsun kardeş?” diye sorarlar adama… Schengen kabilesinin bir üyesi olarak tadını çıkarmışsın; takmışsın sırtına çantayı, arşınlamışsın bütün Avrupa’yı daha ne istiyon?
8. “Dil dile değmeden dil öğrenilmez” sözünü duymaktan kusma noktasına gelmek.
Ah ah, adeta bir atasözü haline gelmiş bu anlamlı (!) cümleyi bozuk plak gibi sürekli tekrarlayan ve yıllarca emek vererek geliştirdiğiniz yabancı dilinizin altında başka şeyler arayan o hayal gücü geniş arkadaşlar yok mu… Dil kurslarında, özel derslerde yıllar yılı dirsek çürütüp kafa patlattığınız; geliştirmek için gurbet ellerde yatıp kalktığınız kıymetli lisanınız böyle alttan alta hafife alınmıyor mu, ifrit oluyorsunuz. Keşke dedikleri gibi olsaydı da şöyle küçük bir temasla istediğimiz lisanı bülbül gibi şakısaydık…
9. Yabancı damat/yabancı gelin güzellemesine her zamankinden fazla aşina olmak…
Facebook’ta paylaştığınız, ailenize gönderdiğiniz fotoğraflardaki karşı cinsten herkese potansiyel damat/gelin gözüyle bakılması sanırım yalnızca bizim kültürümüze özgü bir şey. “Aramızda bir şey yok” diye diye dilinizde tüy biter, söylenecek kelime kalmaz ama onlar; “Oğlum Jessica’ya dikkat et, gözleri velfecri okuyor” ya da “Kızım, John’la çok takılma, sağlam pabuca benzemiyor” demekten bıkmazlar. Ha bir de “Bak evladım, yabancı gelin istemeyiz haa…” diyerek kulağınızı çeken, sizi şimdiden, olacaklara karşı uyaran akrabalar da vardır. Tabii tüm bunlara karşın, “Allah için Maria’yı öz kızım gibi severim” diyen sempatizan anneler de yok değil.
10. Burs alınca kendini kral gibi hissetmek
Hele ki burs avro cinsinden yatıyorsa insanın “hayat bu!” diyesi gelir. Arada sırada evdekileri arayıp “Baba para lazım mı?” diye takılmak, burs ödemesini çatır çatır yemek kadar eğlencelidir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta parayı birkaç günde yiyip bitirmemek, ay sonuna doğru gurbetteki yetimi oynamamaktır.
11. Kendini sürekli Erasmuslularla kıyaslamak…
Üniversiteliler arasında ciddi bir sidik yarışına dönüşmüş olan konuda, her iki taraf da “Ben artık ecnebiyim, yabancı medeniyet gördüm” havasındadır. Tabii master öğrencileri vize ve final döneminde bu havadan çabucak sıyrılır; hele ki jüri karşısında terleye terleye sunum yapacaksa… Eee hayatın sadece Erasmuslulara güzel olduğu zamanlar da var.
12. “Doktorayı da burada yapaydım iyiydi” demek…
Tabii ki her güzel şeyin bir sonu var. Seneler sonra eve dönmenin buruk mutluluğunu yaşıyorsunuz. Evet memleket havası çok başka ama alıştığınız bu ortamı, yıllar yılı edindiğiniz ve sevdiğiniz eşi-dostu geride bırakmak kolay değil. “Keşke doktorayı da burada yapsaydım” nidalarıyla böğrüne böğrüne vurur insan ama nafile… Ah şu kaderin gözü kör olsun.
13. Kırmızı halılı karşılama beklemek
Memleketteki herkesin kollarını açıp sizi beklediğini sanıyordunuz ama hayır. Daha ilk anda bunun ne kadar da iyimser bir beklenti olduğunun farkına vardınız. Pembe gözlüklerinizi çıkardınız; dünya şimdi nasıl gözüküyor? Derslerin denkliği, askerlik tecili ve daha başka binbir türlü bürokratik işlem… Ne desek az kalır; yaşayan bilir…
14. Dil kursu broşürü dağıtanlara “Ben o işi çoktan hallettim” bakışı atmak…
Sokakta, tiz ve heyecanlı bir sesle “İngilizce eğitimi almak ister misiniz” diye önünüzü kesenlere “ben biliyorum çok şükür, tez bile yazdım” dercesine manidar bir bakış fırlatmak gibisi var mı... Hatta bazen bakmakla yetinmez, yanınızdakilerin de duyabileceği kadar yüksek sesle “Ben yurtdışında okudum zaten” diyerek afili adımlarla yürüyüp gidersiniz. Havanız batsın!
15. Mezun olduktan sonra iş hayatına atılan ve tüm maaşını dil kurslarına yatıran arkadaşlara bıyık altından gülmek
Zaman zaman bu durum ikircikli bir hal alır. Bazen içinizden “ohh canıma değsin, siz yapamadınız ben yaptım” dersiniz, bazen yaşadıkları zorlukları görüp üzülür ve halinize şükredersiniz.
Böyle empati yapmakla olmuyor, ben de yurtdışında master yapmak istiyorum diyorsanız burayı tıklayın.