İnternette Hastalığımızı Aratınca Neden Hep Sonuç Kanser Çıkıyor?
İnternetten hastalık araştırmak birçoğumuzun gizli alışkanlığı haline geldi ama sonuçlar genellikle içimizi hiç de rahatlatmıyor. “Büyük ihtimalle kanserim” diye düşünen birine dönüşmemiz sadece birkaç tıklık mesafede. Oysa çoğu zaman ya basit bir soğuk algınlığı ya da biraz gaz sancısından ibaret oluyor durumumuz. Buna rağmen semptom denetleyici araçlar bizi hep en kötü ihtimale yönlendiriyor. Peki bu sistemler neden bu kadar abartılı, neden hep kanser diyorlar?
İnternet neden her semptomu ölümcül bir hastalığa bağlamakla bu kadar meşgul?

Çünkü bu sistemler, tıpkı tıp fakültesinin ikinci sınıf öğrencileri gibi; çok şey biliyorlar ama hangisinin ne kadar sık görüldüğüne dair pek fikirleri yok. Baş ağrısı, mide bulantısı ya da baş dönmesi gibi semptomlar günlük hayatta sık karşılaşılan durumlar olsa da sistemler bu belirtileri hemen beyin kanaması, kalp krizi ya da tümör gibi ağır hastalıklara bağlıyor.
Bunun temel nedeni ise risk almamak. Yani bir belirti, çok nadir görülen bir hastalığın da parçası olabilir, sistem o riski almamak için otomatik olarak en kötüsünü öne çıkarıyor. Kısacası, azıcık mide ağrınız varsa da algoritma sizi “apandisit olabilir ama kolon kanseri de olabilir” çizgisine taşıyor.
Bu sistemler çok şey biliyor olabilir ama iyi soru soramıyorlar.

Gerçek bir doktor, hastasını tanımadan hiçbir semptomu tek başına değerlendirmez. Yaş, önceki hastalıklar, belirtilerin detayları gibi birçok unsur doğru teşhis için kilit öneme sahiptir. Fakat internet üzerindeki belirti denetleyiciler, genellikle bu detayları ya hiç sormaz ya da yüzeysel geçer.
Örneğin 40 yaşındaki bir adam, dışkısında kan gördüğü için internete başvurduğunda sistem ona ilk sırada kolon kanseri öneriyor ama bu yaş grubunda bu hastalığın görülme oranı yalnızca %0,01 civarında. Buna karşın basit bir hemoroid, aynı yaş grubunda %4,4 gibi bir yaygınlığa sahip. Ancak internet bu ihtimalleri değil, sadece korkutanı önceliklendiriyor.
Bir de şu var: Doğru bilgiye ulaşmak için doğru soruyu sormak gerekir.

Tıpta iyi soru sormak, yıllar süren deneyimle kazanılan bir beceridir. Örneğin bir hastaya “Bu şimdiye kadar yaşadığınız en kötü baş ağrısı mı?” derseniz, büyük ihtimalle “Evet!” cevabını alırsınız çünkü bu insan doğasının reflekslerinden biridir. Oysa “Bundan daha kötü bir baş ağrısı yaşadığınız oldu mu?” gibi açık uçlu sorular, daha doğru yanıtlar verir.
Ne yazık ki belirti kontrol sistemleri bu hassasiyete sahip değil. Bu da onları yanıltıcı bilgilere ve doğal olarak abartılı teşhislere götürüyor. Yani sorun algoritmaların verdiği yanıtlar değil, onlara sorduğumuz veya onların sormadığı soruların yanlışlığı.
Yapay zeka bu konuda ne kadar yardımcı olabilir?

İyi haber şu ki gelecekte bu araçlar daha gelişmiş hale gelebilir. Daha fazla bilgi toplayabilen, kişisel sağlık geçmişini analiz edebilen ve hatta tıbbi cihazlardan gelen verilere ulaşabilen sistemler düşünülebilir. Ancak buradaki asıl devrim, bu bilgileri nasıl yorumladıklarıyla ilgili olacak.
Çünkü asıl mesele, semptom listesini bir algoritmayla eşleştirmek değil; hastanın kendi cümleleriyle anlattığı durumu tıbbi veriye dönüştürebilmek. Bu hem doktorlar için hem de algoritmalar için hala en büyük sınav.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
Hiç bir hastalığın tanısı şikayet, bulgu algoritmasına göre koyulamıyor. Yapayzeka ile yapılan tıbbi çalışmalarıda var. Olmuyor. Bu imkansız çünkü insan stab... Devamını Gör