IŞİD'in Elinden Kaçan 14 Yaşındaki Ezidi Kız Anlattı: 'Artık Irak'ta Yaşayamam'
Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) Irak ve Suriye’deki terörü sürerken, örgütün en çok hedef aldığı topluluklardan biri de Ezidiler oldu. Yüzlerce Ezidi günler boyu Sincar Dağı’nda kuşatma altında kaldı, onlarcası öldürüldü ya da kaçırıldı.
14 yaşındaki bir Ezidi kızı, yaşadıklarını Washington Post’tan Muhammed Salih’e anlattı. Kurbanların korunması için isimlerin değiştirildiği, yürek burkan hikayenin tam metni şöyle:
Çölün ortasında etrafımızı sardılar
Güneşin 3 Ağustos günü köyümüzün üzerinde yükseldiği sırada, akrabalarımız korkunç haberi vermek için aradı: Irak Şam İslam Devleti’nden (IŞİD) cihatçılar buraya geliyordu. Irak’ın Ninova yaylasında, ailemle birlikte yaşadığım Tel Uzer’de ev işleriyle geçecek sıradan bir gün bekliyordum. Bunun yerine, sadece kıyafetlerimizi ve bazı değerli eşyalarımızı alıp, köyü yaya olarak aceleyle terk ettik.
Kuzeye doğru bir saatlik yürüyüşün ardından, çölün ortasında bir kuyudan su içmek için durduk. Bizim gibi kaçan binlerce Ezidi’nin yanına, Sincar Dağı’na sığınmayı planlıyorduk. Zira, İslam Devleti’nin vahşetine ve Müslüman olmayanlara yaptıklarına dair birçok hikaye duymuştuk. Dini azınlıklara din değiştirtiyor veya onları öldürüyorlardı.
Fakat bir anda bir dizi araç geldi ve kendimizi, İslam Devleti’nin üniformalarını giyen militanlar tarafından kuşatılmış halde bulduk. Bazıları dehşet içinde çığlık attı; hayatımızı kaybetmekten korkuyorduk. 14 yıllık yaşamımda hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Güvenliğe giden yolumuzu kapatmışlarda ve yapacak hiçbir şeyimiz yoktu.
Üç gruba ayırdılar, erkekleri öldürdüler
Militanlar bizi cinsiyetimize ve yaşımıza göre ayırdı: Bir grupta genç ve sağlıklı erkekler, diğerinde genç kadınlar ve kız çocukları, üçüncüsünde de daha yaşlı erkekler ve kadınlar vardı. Cihatçılar bu son gruptan nakit para ve takılarını çalıp onları vahanın ortasında yapayalnız bıraktı. Genç kadın ve kız çocuklarını kamyonlara bindirdiler. Bizi götürürlerken, silah sesleri duyduk. Sonra öğrendik ki, genç erkekleri öldürüyorlardı. Sadece altı ay önce evlenen 19 yaşındaki ağabeyim de öldürülenlerden biriydi.
O akşamüzeri bizi Musul’un batısında, Suriye sınırının yakınında küçük bir kasaba olan Baaj’da boş bir okula götürdüler. İslam Devleti tarafından çok sayıda Ezidi kadınla tanıştık. Onların da babaları, erkek kardeşleri ve eşleri öldürülmüştü. Sonra İslam Devleti’nin militanları girdi içeriye. Biri Kelime-i Şehadet getirdi ve bu sözleri tekrar edersek Müslüman olacağımızı söyledi. Ama biz bunu yapmayı reddettik. Çok öfkelendiler; bize ağır hakaretler ve beddualar edip inançlarımızı aşağıladılar.
20 gün boyu tek öğün yemek verdiler
Birkaç gün sonra, İslam Devleti’nin Irak’taki karargahı olan Musul’da, onlarca Ezidi kadın ve kız çocuğunun tutulduğu bir salona götürüldük. Bazı militanlar benim yaşımdaydı. Pagan olduğumuzu söylediler ve bizi orada 20 gün boyu tuttular. Yerde yattık, günde sadece bir gün yemek yedik. Ara sıra bir militan gelip din değiştirmemizi söylüyor ama biz her seferinde reddediyorduk. İnançlı Ezidiler olarak dinimizden vazgeçmiyorduk. Çok gözyaşı döktük, Ezidilerin kayıplarının yasını tuttuk.
Bir gün, evli kadınlarla evli olmayanları ayırdılar. Çocukluk arkadaşım Şeyma’yı ve beni, güneyli, Bağdat yakınlarından gelen iki İslam Devleti üyesine verdiler. Bizi eşleri veya cariyeleri yapmak istiyorlardı. Şeyma, bir din adamı olan Ebu Hüseyin’e layık görülmüştü. Beni, üst düzey bir rütbesi var gibi görünen, yaklaşık 50 yaşındaki kilolu ve sakallı bir adama verdiler. Ebu Ahmed adını kullanıyordu. Bizi Felluce’deki evlerine götürdüler. Yolda birçok İslam Devleti militanı ve savaşın kalıntılarını gördük.
Felluce'de bizi cariye yaptılar
Ebu Ahmed, Ebu Hüseyin ve bir yardımcıları, Felluce’de saraya benzeyen bir evde yaşıyordu. Ebu Ahmed bana sürekli din değiştirmemi söylüyordu ama ben bunu reddediyordum. Bana birkaç defa tecavüz etmeye çalıştı, fakat bana cinsel içerikli bir şekilde dokunmasına izin vermedim. Bunun yerine bana küfretmeye ve her gün dayak atmaya başladı; yumrukluyor, tekmeliyordu. Günde sadece bir sefer yemek veriyordu. Şeyma’yla kendimizi öldürmeyi düşündük.
Ailelerimizi aramamız için cep telefonu da vermişlerdi. Onların yolculuğu da bizimki kadar zorlu geçmişti: Sincar Dağı’na gidebilmişlerdi ama IŞİD etraflarını sarıp onları aç bırakarak öldürmeye çalışmıştı. Kuşatma altında geçen beş günün ardından, Kürt güçleri onları kurtarıp Suriye’ye götürmüş, sonra da Irak’ın kuzeyine dönmelerini sağlamıştı. Bizi kaçıranların zoruyla ailelerimize, eğer Musul’a gelir ve din değiştirirlerse serbest kalacağımızı söyledik. Anlaşılır biçimde IŞİD’e güvenmiyorlardı, dolayısıyla bu yolculuğu da yapmadılar.
Mutfak bıçakları kullanarak kaçtık
Felluce’deki altıncı günümüzde, Ebu Ahmed ve yardımcısı iş için Musul’a gitti. Ebu Hüseyin geride kaldı. Ertesi gün, bizi evde yalnız bırakarak akşam namazı için camiye gitti. Cep telefonumuzdan, Şeyma’nın kuzeninin Sünni bir arkadaşı olan ve Felluce’de yaşayan Mahmud’a telefon ettik. Bizi evden kurtarması çok tehlikeliydi; Şeyma’yla birlikte mutfak bıçaklarını kullanarak iki kapının kilidini kırıp dışarı çıktık. Evde bulduğumuz geleneksel siyah kıyafetlerle, akşam namazı nedeniyle sessiz olan kentte 15 dakika boyunca yürüdük. Sonra Mahmud bizi bir sokaktan alıp evine götürdü.
O gece Mahmud bize yemek ve uyuyacak bir yer verdi. Ertesi sabah da hepimizi Bağdat’a götürmesi için bir taksi tuttu. Şoför IŞİD’den korkuyordu ama yardım etmeyi kabul etti. Yerel kadınlar gibi giyindik; yüzümüzü nikabla kapattık. Sadece gözlerimiz görünüyordu. Mahmud, kontrol noktalarında durduruluruz diye bize sahte öğrenci kimlikleri verdi.
Hiç bu kadar gerilmemiştim. Her kontrol noktasında yakalanacağımızı düşünüyordum. İslam Devleti mi yoksa Irak ordusunun mu kontrol ettiğini hatırlayamadığım bir kontrol noktasında, Mahmud bizi geçirmeleri için rüşvet verdi. Bize Bağdat’ta yardım etmeleri için Ezidi ve Kürt aile dostlarımızla temas kurmuştuk. Ve onların evine vardığımızda hissettiğim baş döndürücü rahatlığı anlatmama imkan yok.
Ağabeyim öldü, yengem kayıp...
Bağdat’taki aile dostlarımız bize yeni sahte kimlikler verdi ve bu sayede Erbil’e uçabildik. Uçağımız yere değene kadar hala özgür olduğumuza inanamıyordum. Erbil’de, Irak parlamentosunun Ezidi üyelerinden Vian Dakhil’in evinde bir gece kaldıktan sonra kuzeye, Ezidilerin ruhani lideri Baba Şeyh’in konutunun bulunduğu Şekhan’a gittik.
Korkuyla geçen onca günden sonra, babama tekrar sarılmak hayatımın en kıymetli anıydı. Kaybolmamdan bu yana her gün benim için gözyaşı döktüğünü söyledi. O gece, annemin akrabalarıyla kaldığı Kanke’ye gittik. Birbirimize sarıldık; ben bilincimi kaybedene kadar ağladım. Bir aylık çile bitmişti; yeniden doğmuş gibi hissediyorum.
Fakat henüz bilmediğim kötü haberler vardı: İslam Devleti ağabeyimi çölde öldürmüştü. Ağabeyimin çok güzel bir kadın olan karısı, Musul’da bir yerlerde hala tutsaktı. Şimdi olanlarla hesaplaşmaya çalışıyorum. Küçük köyümüze, İslam Devleti’nin elinden geri alınsa bile bir daha ayak basamam. Çünkü öldürülen ağabeyimin anısını unutamam. Hala kabus görüyorum; gördüklerimi hatırladığımda veya Şeyma’yla birlikte kaçmasaydık neler olacağını düşündüğümde, baygınlık geçiriyorum.
Ne yapabilirim? Bu ülkeyi tümüyle terk etmek istiyorum. Artık burada yaşayamam. Eğer bu mümkünse, her şeye yeniden başlayabileceğim bir yere gitmek istiyorum.
Dİken
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!