Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Mehmet Ali Birand'sız 1 Yıl Geçti
Mehmet Ali Birand'sız 1 Yıl Geçti
Türk televizyon haberciliğinin efsane isimlerinden Mehmet Ali Birand geçtiğimiz yıl bugün hayata veda etti. Safra kesesindeki stent değişimi için hastaneye yatan Birand, ameliyata girmeden önce 'Sadece basit bir ameliyat' ifadesini kullanmıştı.
Ölümünün birinci yılında saat 00.30'da 32. Gün programında anılan olan Birand, 17 Ocak 2013'te hayatını kaybederek tüm Türkiye'yi yasa boğmuştu.
BİRAND'IN SON YAZISI
Bugün hem polis hem PKK sınavdan geçecek
Bugün Diyarbakır'da büyük tören var.
Yüzbinlerce kişi toplanacak En ufak bir olay kan dökülmesine kadar gider. İki muhatabımız var. Biri Pkk diğeri de polis. Bakalım sürecin devamını mı istiyorlar, yoksa dinamitlemek mi?
Bugün yüzbinler Diyarbakır' da toplanacak.
İçlerinde çok kızgınları olduğu gibi, üzüntü duyanlar da olacak. Ancak ne olursa olsun, bu bir Kürt Gösterisi şeklinde geçecek.
Halk, gücünü gösterecek.
BDP yaklaşımını belirledi. Tahrik etmeyecek. Etrafın yakılın yıkılması için tahrik etmeyecek.
PKK'nın tutumunu henüz bilmiyoruz.
Acaba 'Bakın istediğimiz zaman sokakları ateş topuna çevirebiliyoruz...Bu defa ise, halkımızın barışçı gücünü göstereceğiz...' mi diyecek, yoksa bir işaretle gençlerini etrafa mı saldıracak?
Örgüt bugün, İmralı Süreci konusunda ne düşündüğünün ilk işaretini verecek.
Böylesine büyük toplulukları kışkırtmak kolaydır da, kontrol altında tutmak çok zordur. Bir silah sesi, bir fısıltı herşeyi mahveder .
POLİSİN DE BÜYÜK SORUMLULUĞU VAR. BAZI ŞEYLERİ GÖRMEMELİ. HER ATILAN ADIMA SERT MÜDAHELE ETMEMELİ. DÜZEN KURACAĞIM DERKEN MİTİNGİ KARIŞTIRMAMALI.
Diğer bir sorumluluk Polise ait.
Bundan önceki gösterilerde hep gördük. Güvenlik Güçleri bazen çok sertleşiveriyorlar. Öylesine bir tepki gösteriyorlar ki, gösteri savaş alanına dönüyor.
Neden yaptıklarını soruyorsunuz , 'Efendim izin almadılar... Polise tükürdüler...' Gibi gerekçeler sayıyorlar.
Oysa öyle gösterilerle karşılaştık ki, polis kenarda durduğu zaman olay çıkmıyor. Aman dikkat, burada biz polisin insanlar öldürülürken veya binalar yakılırken de sessizce seyretmesinden söz etmiyoruz.
Güvenlik güçlerinin sağduyulu davranmasını bekliyoruz.
Bugün ilk işareti alacağız.
Acaba bu iş yürüyecek mi, yoksa dinamitlenecek mi ?
Ben ümitli olmak istiyorum.
Artık ölümlerin durmasını diliyorum.
TÜRKİYE, ZORU BAŞARIYOR, KOLAYINI YAPAMIYOR...
Geçen haftaki bir haber eminim dikkatlerinizi çekmiştir.
Heybeliada Ruhban Okulu'nun etrafındaki 190 dönümlük koru, sahibi olan Aya Triada Manastırı Vakfına iade edildi. Ruhban Okulu 1971 yılında kapatılmıştı. Nedeni de, ülkenin genelindeki din okullarına duyulan alerjiydi. İslamcıların Vakıf kurup din okulu açması engelleniyor, onlar da 'Ama bakın Ruhban Okulu var...' diye örnek gösteriyorlardı. Bunun üzerine, 1884'ten bu yana Katolik Kilisesine din adamı yetiştiren okulun faaliyeti, sudan bir gerekçe bulunup durduruldu.
Sadece Ruhban Okulu değil, Rumlara ait tüm Vakıf mallarına da el kondu. Binalar, arsalar Türklere verildi veya satıldı.
Ak Parti hükümetine kadar bu haksızlığı gidermek mümkün olmadı. Ancak bu hükümet, azınlıklar konusunda inanılmaz adımlar attı. 40 yılı aşmış davalar sonuçlandırıldı. Mallar eski ve gerçek sahiplerine geri verildi.
Bunun ne kadar güç bir şey olduğunu tahmin edebilirsiniz.
Hele son karar, Ankara'nın artık azınlıklar konusuna bambaşka bir gözle baktığını tesçil etti.
Ancak gelin görün ki, bu kadar güçlüklerle mücadelenin üstesinden gelen Ak Parti iktidarı, Ruhban Okulunu bir türlü açmıyor veya açamıyor.
Şimdiye kadar, Başbakan başta olmak üzere, gelip geçmiş tüm bakanlar 'Açılacaktır... Açılmalıdır ...' diye defalarca demeçler verdiler. Yine de olmadı... Olmadı. Oysa Ruhban Okulu, Katolik dünyasına din adamı yetiştirmesi açısından son derece önemli.
Ancak nedense, 'karşılıklılık' ilkesinden kendimizi bir türlü kurtaramıyoruz. Yani, biz bir şey yapınca, Yunanistanın da aynı şekilde karşılık vermesini bekliyoruz. Oysa, Patrikhane bu ülkenin bir parçası. Orada yetişen din adamları da bizim vatandaşlığımızı taşıyorlar.
Karşılık istemek son derece yanlış bir yaklaşım.
Dediğim gibi, işin en zor tarafını gerçekleştiriyoruz, deveyi hendekten atlatıyoruz, ancak sığlık suda kendimizi batırıyoruz.
Hayret doğrusu...
KADIN CİNAYETLERİ HEP VARDI, ŞİMDİ UYANDIK
Zavallı kadınlarımız...
Gün geçmiyor ki, biri öldürülmesin.
Sanki toplum birden bire değişti ve erkekler kadınlarına saldırır oldu.
Merak etti ve 30-40 yıllık gazeteleri inceledim.
Şaşırırsınız, kadın ölümünden ya söz edilmiyor veya en iç sayfalarda küçük puntolarla verilmiş. Vaka- i - adiyeden gibi muamele görmüş.
İstatistiklere baktım ki, oooooo ölüm üzerine ölüm. Amma kimse ilgilenmiyor, medya haber değerinde bulmuyormuş.
Ne acı değil mi ?
Analar edebiyatı yapmakta üstümüze yoktur. Kadını başımızın üstünde taşıdığımızı söyler dururuz . Bunca riyakarlıktan sonra da, kadınımızı doğrarız.
Vahşi bir toplum muyuz?
Hergün TV'lerde öyle cinayetler izliyoruz ki, vahşetten kuşkulanmıyor değilim.
Neyse ki son dönemlerde, kadınlarımız sahip çıkma modası başladı.
Hiç değilse lafını ediyoruz.
Hiç değilse- lafla bile olsa- sahip çıkıyoruz.
Gerçek Gündem