Oğlak Burçlarının Hayatı Bir Masal Olsaydı Ana Karakterimiz Neler Yaşarmış Neler!
Burçlara inanıyorsanız masallara da inanmanın vakti geldi. İlk olarak ülkemizde sayıca fazla olduğunu bildiğimiz Oğlak burçları ile başlıyoruz. Halk arasında da karlar kraliçesi/kralı diye anılan Oğlak burçlarının hayatı pek de kolay olmazdı gibi görünüyor. Bu bir masal olsa bile!
Bir varmış, bir yokmuş... Zamanın ve kaderin dokusuyla örülmüş eski bir krallıkta, güçlü iradesi ve büyük hayalleri olan bir çocuk dünyaya gelmiş. Adı Atlas'mış.

Havanın soğukluğundan mıdır yoksa huyundan mıdır, bilinmez daha minicik bir bebekken bile Atlas'ın yüzü pek gülmezmiş. Onunla eğlenmeye ve oynamaya çalışanlara karşılık vermezmiş. Sanki dünya kadar derdi varmış Atlas'ın, ismini de buradan almış zaten. Mitolojide dünyayı omuzlarında taşıyan bir figür. Gerçekten de dünyanın yükü omuzlarında gibiymiş.
Diğer çocuklar rüzgarla oynarken, o büyük dağlara bakar, zirvelerin ardında ne olduğunu merak edermiş.

Atlas'ın gözlerinde bir bilgelik varmış, kimse anlam veremezmiş. Annesi her ne kadar sevecen bir kadın olsa da babası en az Atlas'ın doğduğu gün kadar soğukmuş. Atalarından gelen bir mirası taşıyan Atlas, herkesin bilmediği bir sırrı taşırmış.
Bu sırada krallıkta bir efsane dolaşırmış: "Kim ki en yüksek dağın zirvesine ulaşır, orada saklı olan bilgelik taşını bulursa, hayatın sırrına erişir ve kendi kaderini yazma gücüne sahip olur."

Ama bu yolculuk öyle kolay değilmiş; nice cesur şövalye, nice bilge alim o dağa tırmanmaya çalışmış ama başarısız olmuş.
Atlas, bu söylentilerin ardından daha çocuk yaşta kararını vermiş: O dağa tırmanacak, bilgelik taşını bulacak ve kendi kaderini elleriyle yazacaktı.

Ama bilirmiş ki büyük hedeflere ulaşmak için sabır, azim ve disiplin gerekirmiş. Küçük yaşlardan itibaren çalışmaya başlamış; güçlü olmak için kayaları taşımış, zeki olmak için eski kitapları okumuş, yalnızlığa alışmak için ay ışığında tek başına yürümüş.
Ta ki azim, irade ve kararlılık konusunda kendisinden başkasına asla güvenemeyecek hale gelene kadar.

Zaman geçmiş, Atlas büyümüş ve sonunda dağa tırmanmaya karar vermiş. İlk başta yollar kolaymış, ancak yükseklere çıktıkça hava soğumuş, yollar daralmış, fırtınalar başlamış.
Birçok kişi bu noktada geri dönermiş ama o yılmamış.

Ne rüzgar, ne kar, ne de yalnızlık onu durdurabilmiş. Aylar süren yolculuktan sonra, en sonunda zirveye ulaşmış.
Ancak zirveye ulaştığında büyük bir hayal kırıklığı yaşamış çünkü bilgelik taşı bir sandığın içinde değilmiş.

Çıktığı yerde kimsecikler yokmuş, kendisinden başka. Ne bir kahin ona öğüt veriyormuş, ne de bir büyücü ona sırlar fısıldıyormuş. O an bir tek kendisinin bildiğini hissettiği ancak kelimelere dökemediği sırrı çözmüş.
Anlamış ki gerçek bilgelik, taşa dokunarak değil, bu uzun ve zorlu yolu yürüyerek kazanılmış. Gerçek hazine, zirveye ulaşabilme gücüne sahip olduğunu bilmekmiş.

Krallığa döndüğünde sadece bir genç adam değil, büyük bir lider olmuş. Yıllar içinde kendi emeğiyle bir imparatorluk kurmuş, çalışkanlığı ve kararlılığı ile halkını refaha ulaştırmış. Ve halkı ona “Dağların Kralı” diye seslenmiş.
Masallar mucizelerle değil, emek ve inançla yazılır.

Sen kendi masalını beğendin mi? Yorumlarda buluşalım...
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın