Bugünün, 26 Mart, “Ölmeme Günü” olduğunu biliyor muydunuz? “Ölmeme Günü” de neymiş demeyin, edebiyatla ilgili kimselerin yakından bildiği, Türk şiirinin belki de en önemli isimlerinin farkında olmadan icat ettikleri bir gün bu. Tekrarlayalım, adındaki şiir’i de fark edeceksinizdir: “Ölmeme Günü”.
Gelelim hikâyesine… Başını Turgut Uyar ile Edip Cansever’in çektiği bir grup şair, bir gün “sevgilileri” ile birlikte Rumeli Hisarı’ndaki bir meyhanede oturmaktadırlar. Her şey yolunda. Rakı güzel. Muhabbet güzel. Dünya güzel.
Derken, masadaki hanımlardan biri hastalığından, vücudundaki bir iğneden bahseder; vücudunda dolaşan iğnenin kalbine saplanması korkusuyla yaşadığı endişeyi anlatır. “Ölüm” korkusuyla…
Bir şişe rakı ister Turgut Uyar masaya, tüm şairlerin imzalaması için şişeyi, ardından bir geleneği başlatan o cümle gelir: “Bu şişeyi al; gelecek sene bugüne kadar sakla, 26 Mart’ta burada yine buluşup birlikte içeceğiz bu rakıyı.”
Buluşurlar da. Rakı güzel. Muhabbet güzel. Dünya güzel… Bu şekilde gelenekselleşen, tesadüf eseri baharın da en güzel günlerine gelen “Ölmeme Günü”, yetmişlerin sonunda başlayıp 1985′e kadar her yıl yaşatılır.
Ta ki Turgut Uyar 22 Ağustos 1985′te “ölüp”, 26 Mart 1986 “Ölmeme Günü” şişesinin boynunu bükük bırakana kadar… Rakı güzel. Muhabbet güzel. Mümkün değil. –Ferhan Şensoy’un dediği gibi:
“Ağustos yirmi iki, dediler ‘Ustan ölmüş’,
Çok komiksin Azrail, Turgut Uyar ölür mü?”