Seyfi Dursunoğlu'nun Huysuz Virjin'i Yaratmaya Karar Verdiği Anın Derinliklerine Birlikte İnelim!
Hayatın bazen ne kadar zorlayıcı ve sıkıcı olabileceğini, hem iç çatışmalarla hem de dış baskılarla karşılaştığımızda daha derinden hissediyoruz. Seyfi Dursunoğlu da o günlerden birinde, tam da bu duygu yüklü anı yaşıyor. İşte o an Huysuz Virjin’in doğuşuna karar verdiği an oluyor ve hayatının bir dönüm noktası olarak tarihe geçiyor.
Peki, Huysuz Virjin’in doğuşu nasıl gerçekleşti? Seyfi Dursunoğlu’nun Huysuz Virjin’e dönüşmesi, onun hayatındaki büyük bir kırılma noktasıydı. Bu yolculuk, sadece bir sahne karakterinin yaratılması değil, aynı zamanda bir insanın kimliğini keşfetme, toplumsal kurallara karşı duruş sergileme ve özgürlüğü bulma çabasıydı. Gelin, Seyfi Dursunoğlu’nun hayatına derinlemesine bakalım!
Hazırsanız başlayalım!
Seyfi Dursunoğlu'nun hayatı, birçok insanın düşünmediği kadar derin bir içsel çatışmayı barındırıyordu.

Her gece, yatağında dönüp durarak, bir şeylerin eksik olduğunu, bir boşluğun içinde kaybolduğunu hissediyordu. Hayatındaki kurallar ona her zaman dar gelmişti, özellikle de babasının zorlayıcı disiplinini, Türk sanat müziği gibi tekdüze kurallarını kırmak. Ancak, Dursunoğlu'nun hayatındaki en büyük dönüşüm anı, Huysuz Virjin karakterine dönüşmeye karar verdiği andı.
Seyfi Dursunoğlu'nun Huysuz Virjin karakteri, sadece bir kadın kılığına giren bir erkekten ibaret değildi.

Huysuz Virjin, toplumun dayattığı normlara karşı çıkan, kuralları hiçe sayan, sahnede bir özgürlük simgesi haline gelmişti. O, bir yandan çok bilinen bir şovmen olarak ekranlara çıkarken, diğer yandan da birçok normu kırmıştı.
Dursunoğlu'nun Huysuz Virjin’i sahneye taşıması, yalnızca bir sahne karakteri yaratma amacıyla şekillenmemişti.

O, sahnede kimliğini bulmuş ve hayatındaki boşlukları bu karakter aracılığıyla tamamlamıştı.
Huysuz Virjin, o dönemin karanlık atmosferinde bir ışık olmuş, izleyicisine cesaret vermişti. Onun varlığı, yalnızca televizyon ekranlarında değil, toplumda da bir tür devrim yaratmıştı.
Bugün, Seyfi Dursunoğlu'nu anmak, sadece geçmişe bir nostalji yapmaktan çok daha fazlasını ifade ediyor.

Dursunoğlu’nun Huysuz Virjin karakteriyle toplumun zorlayıcı dayatmalarına karşı nasıl bir duruş sergilediğini hatırlamak, sanatı yaşatmanın önemini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Henüz 7 yaşında, hafız babasının kurallarına boyun eğerek büyüyen Seyfi, dışarıda özgürlüğü tatmanın imkansız olduğuna inandırılmıştı.

“Bahçede oynayın, dışarıya çıkmayın,” diye tembihliyordu babası. O da, evdeki kısıtlı dünyasında büyürken, bir yandan da içindeki başka bir isyanı hissediyordu. Bir noktada dış dünyadan bu kadar uzak kalmak, ona daha fazla baskı yapıyordu. İşte daha o zamadan itibaren, bir şeyler değişmeye başladı.
Vefa Lisesi’ne başladığında, hayatın başka yönleriyle tanışmaya başladı. Hem şarkı söylemeye hem de taklit yapmaya merak sarmıştı.

Bu, aslında içinde patlayan başka bir isyanın belirtisiydi. Ancak, evde sadece Türk sanat müziği dinlenebiliyordu. Babası Hafız Mehmet Efendi’nin kuralları ve onun dünya görüşü, ona sanatı nasıl yaşayacağı konusunda sert bir sınır koyuyordu. Fakat Seyfi, kendi içindeki seslere kulak vermek, o seslere hayat vermek istiyordu. Bu, sadece seslerle sınırlı kalmazdı. O, kendi kimliğini ve özgürlüğünü de arıyordu.
‘Gerçek adım Seyfettin Dursun. Kömürcü adı gibi diye değiştirdim. Seyfi Dursunoğlu yaptık. Gerçi bu sefer de kasap adı gibi oldu.’ şeklinde adının hikayesini anlatan isim her seferinde yüzlerde tebessüm oluşturmayı başarıyordu.
Bir gün, tam da içsel bir boşluğun içinde kaybolmuşken, Huysuz Virjin’i yaratmaya karar verdi. Hayatındaki boşluğu, topluma aykırı bir karakterle doldurdu Dursunoğlu...

O, Huysuz Virjin karakteriyle hem kendi içindeki özgürlüğü keşfetti hem de halkı eğlendiren bir yıldız haline geldi.
Henüz 7 yaşındayken 26 tane İngilizce şarkıyı ezbere bilen, izlediği filmlerin repliklerini hafızasına kazıyan Huysuz Virjin taklit yetenekleriyle de öne çıkıyordu.

Babasının kurallarından bir an olsun çıkmayan Seyfi Dursunoğlu askeri liseye gitmiş ve 30 yaşına kadar babasının sözünü dinlememezlik etmemişti.
30'lu yaşlarının başında baskılarla baş edemeyen Dursunoğlu baba evinden çıkmış "gerekirse kendimle dost olacağım ama sadece 'ben' olacağım" zihniyetine girmişti.

Memurluk yapmaya başlayan isim o dönemden “Yani memuriyette tek hatam geç kalmaktı. Ama gelip yerime oturduğum zaman onu rahat rahat telafi ederdim. Ve severlerdi beni, becerikliydim, elim çabuktu, pratiktim. Mesela hastalanan işçilerin ödemeleri yapılır, onun bir kâğıdı var getirilir, onun hesabı yapılacak. Artık o kadar basit ki, makineyi bile bakmadan kullanırım. İmzalat al paranı. Herkes benim sırama gelirdi ki, işi çabuk görülüyor diye. Öyle çalışkan bir memurdum.” ifadeleriyle bahsetmişti.
Dursunoğlu bu dönemde ne kendisi olabilmiş, ne de kendisiyle kalabilmişti... Üniversite yıllarında ilk kez bir kadını canlandıran isim o günleri unutamıyordu.

Ardından gazinoları gezip iş aramaya karar veren Dursunoğlu şarkı söyleyip, dans edip taklit yapabileceğini söyleyerek hayallerini gerçekleştirmeye bir adım daha yaklaştı.
Kendisi geçmişte 'Memur maaşı insanca yaşayabilecek bir maaş olsaydı, Huysuz Virjin diye birini kimse bilmeyecekti.' demişti.
Tam bu noktada seyircinin istediği renkli kişiliği yaratmaya karar veren Dursunoğlu üniversite canlandırdığı Virjin karakterini yeniden yaratıyor.

'Evde kalmış, mahallenin yüz karası, kimsenin sevmediği, herkese bir kulp takan' Huysuz Virjin işte böylece doğmuş oluyor...
Kendisi Huysuz Virjin olarak adım attığı sahneden bir daha da inmedi!

Halk kemiksiz diliyle kendisini güldüren Virjin'e bayılmıştı! Gazinolarda, sinemada ve ekranlarda binlerce kez gördüğümüz isim sivri dilini hiç sakınmadı!
Varlığını Türk halkına armağan etmişti... Tek isteği ise unutulmamaktı!

Bir keresinde ‘Ölümden korkar mısınız?’ diye sorulan efsane o soruyu şöyle yanıtlamıştı:
“Hayır, korkmuyorum. Yalnız ne var biliyor musun, tuhaf bir şey, evin en üst katı yatak odam, merdivenlerden yatak odasına çıkarken, yarın acaba inebilecek miyim, diyorum. Bu yaşın verdiği bir şey.”
“Beni görmediğiniz zamanda da sevin lütfen”

KOAH hastası olan Dursunoğlu, 15 gün boyunca zatürre tedavisi gördüğü İstanbul Acıbadem Altunizade Hastanesi'nde 17 Temmuz 2020 tarihinde, 87 yaşında hayatını kaybetti.
Bedenini tıp öğrencilerine bağışlayan sanatçının 'Yeğenlerim var, hem de dokuz tane. Ama “Onu ben alayım, bunu sen al” diye birbirlerine gireceklerine en iyisi hepsini derneğe bağışlamak. Zaten cenazemi bile kaldıramazlar. Bedenimi de tıp fakültesine bağışladım. Huysuz’un kadavrasını kesip biçerken hem öğrenirler, hem de eğlenirler.' ifadeleri o dönem büyük yankı uyandırmıştı.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın