Size Hiçbir Şey Vadediyoruz
Hani bazen karikatüristler, nasıl konu bulduklarını anlatan bir şeyler çizer de biz de içimizden 'konu bulamamış bizi oyalıyor' diye düşünürüz ya işte öyle bir gün bugün. İnsan gerçekten ne yazacağını, ne konuşacağını bilmiyor. Böyle usulca yatağına uzanmak, hiç düşünmeden uykuya dalmak ve uyandığında yaşadıklarının, duyduklarının, gördüklerinin koca bir yalan olduğunu görmek istiyorsun. Ama biz bunların gerçek olduğunu anlayacak kadar çok şey gördük yaşadık bu ülkede. Bir ülkenin her gün daha ne kadar kötüye gidebileceğine her yeni doğan günle birlikte şahitlik ettik. Hep bizi daha kötü günler bekliyor hissiyatıyla yaşadık, içimizdeki karanlığı bir türlü yenemedik, yok edemedik. Üstümüze çöreklenen karamsarlıkla, ülke bilmediğimiz, tanımadığımız sulara doğru giderken hiçbir şey yapamıyor olmanın acısıyla, kederiyle yaşamaya alıştık. Biz bunları hak etmiyoruz demeyeceğim, çünkü bunu hiçbir insan evladı hak etmiyor. Bölgemizde, dünyada süren savaşlardan bahsetmeyeceğim çünkü acıları hatırlamaktan yorulduk. Ama haddim olmayarak Tezer Özlü'nün bir sözünü revize edeceğim; 'Bu ülke bizim ve onu bizi öldürenlere bırakmayacağız.'
Burada küçük insanların küçük hesaplarından bahsetmeyeceğim. İnsanlıktan zerre nasip almamış kişilerin ne kadar aşağılık kimseler olduğunu size göstermeye çalışmayacağım. Çünkü hepimiz onların ne kadar aşağılık kimseler olduğunu biliyoruz ve maalesef o kişiler ve taraftarları da o kadar aşağılık olmadıklarında ısrarcılar. Kimseyi ikna etmeye çalışmaya, kimseye dert anlatmaya niyetim yok. Bu yazıda size yıllardır duyduğunuz klişe cümleleri tekrar tekrar hatırlatmayacağım, Barış, kardeşlik, bir arada yaşama, vb. kelimeleri kullanıp damarınıza basmayacağım. Bu yazıda kan kokusu duymayacaksınız, Ankara'da parçalanmış bedenler yok bu yazıda, Suruç'ta yitip giden gencecik insanlar, uykusundan uyandırılıp öldürülen polisler, çarşı izninde katledilen askerler yok. Hiç boşuna aramayın, istifa lafını duyunca gülenleri bulamayacaksınız satır aralarında, ya da iki lafın biri 'beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz' günleri tanımlayıp ardından son gaz ötekileştirmeye, hedef göstermeye devam edenler yok bu yazıda.
Mesela burada hiç 'bu katliam kimin işine yarıyor?' türünden bir analiz yapmayacağım, 7 Haziran'dan bu yana kaç kişinin katledildiğini, kaç çocuğun öldüğünü, kaç çocuğun yetim kaldığını öğrenemeyeceksiniz. Korkularımız, endişelerimiz, kaygılarımız yok bu yazıda. Terörün amacını size bir kere daha hatırlatmaya hiç niyetim yok. Ya da başımızdakilerin ne yapmaya çalıştığına girmeyeceğim. Twitter'da yazılmış olan iğrençlikleri sermeyeceğim önünüze merak etmeyin, pişkinlikler, midesizlikler, onursuzluklar yok bu yazıda. Size kaçın gidin bu ülkeden demeyeceğim mesela, ya da ülke dışarıdan bakıldığında nasıl bir bok çukuru gibi görünüyor onu anlatmayacağım. İlk ve son kez '400' yazıyorum, bir daha bu yazıda göremeyeceksiniz çünkü bu sayıyı. Size kaos tellallarını anlatmayacağım, 'yaa gördünüz mü?' diyen şerefsizlerden kırıntı dahi bulamayacaksınız. Kesinlikle 'kandırılmışların' hikayesini anlatmayacağım, mağdur olanların kısa öyküsünü burada okuyamayacaksınız. Her sese kulak kesilen, metronun kapısı 10 saniye geç açıldığında paniğe kapılan insanlar yok, ülke olarak yaşadığımız travmadan bahsetmeyeceğim.
Bundan sonra ne olacak diye bekliyorsanız, boşuna okumayın bu yazıyı, çünkü size bundan sonrasını anlatmayacağım. Aklıma gelmişken Osmanlı yok bu yazıda, 3 kıtada hüküm sürmüş yüce imparatorluk ve onun torunlarını göremeyeceksiniz satır aralarında boşuna bakmayın. Cumhuriyet tarihinin en büyük, en kanlı, en vahşi katliamının yapıldığı gün ne alakası var zaten dersiniz diye söylüyorum beton, inşaat, beton mikseri sesi, köprü, havaalanı, vs. hiç yok. 13 rakamı uğursuz bir rakam, size hiç 13 rakamının uğursuzluğundan bahsetmeyeceğim. Adalet, hak, hukuk, vicdan, vb. kelimeleri boşa aramayın, onlar zaten uzun zamandır ülkede de yok, burada niye olsun ki? Kısaltmalar yok bu yazıda; PKK, DAİŞ, IŞİD, DEAŞ, İSİS, İSİL, ÖSO, vs. unutun gitsin. Gözyaşı yok bu yazıda, analar ağlamasın demeyeceğim hiç, süreç dersem ağzıma kürekle vurun, yok ne ana var, ne baba... hiçbiri yok.
Büyük büyük laflar benim gibilerin işi değil zaten, merak etmeyin kimsenin sabrını, gücünü, sinirini test etmeyeceğim. Hiç isim olmayacak bu yazıda mesela, Ahmet, Mehmet, Bill, Sami, Ali, Ayşe, Fatma, Rozin, şu, bu hiçbiri yok. Güç dengesi, konjonktür, Orta Doğu, Almanya, Amerika, Rusya yok. TIR yok, göçmen yok, silah, RPG, TNT, C4 yok, terörist, gerilla, polis, asker yok, sen, ben biz, siz, onlar yok... Hiç kimse yok. Dibe vurmadık mı hala sorusunun cevabı yok, ne zaman zıplayacağız hiç bahsetmeyeceğim, 1 Kasım'ı unutun, sandık, sonuç, koalisyon, görüşme, vs. yok. Ha unutmadan parti yok burada, hiçbirinin adını zikretmeyeceğim, siyaset yok.
Siz ne bekliyorsunuz bu yazıdan? Mesela size 2002'den bu yana yaşadıklarımızı anlatmamamı mı bekliyorsunuz? Benden ölen, katledilen insanların ne kadar güzel insanlar olduğunu anlatmamı mı istiyorsunuz? Siyasiler ne demiş, kim ne yorum yapmış, 1 Kasım'a etkileri ne olur, bunun arkasında kim var, ünlüler ne demiş, kim kınamış, kim ağlamış... Bu sorulara cevap vermemi mi istiyorsunuz? Yoksa terörü mü lanetleyeyim, dünyadan örneklerle bunun nasıl bitirilebileceğini mi söyleyeyim size, barış süreci ister misiniz mesela, anlatayım sabaha kadar neydi ne oldu diye? İster misiniz? Durun durun size bir anayasa profesörünün maceralarını mı anlatayım? Acaba 'bir adam varmış başkan olmayı çok istiyormuş...' diye başlayan bir hikaye mi istersiniz. Aa buldum, Kemal Sunal'ın bir filmini anlatayım misal 'Gülen adam', olur mu? Geometri ister misiniz, paralel gibi. Gelin isterseniz size 'kandırılmanın anatomisini' çıkarayım, nasıl fikir... Boşuna beklemeyin hiçbiri yok bu yazıda.
Bu saate kadar her şeyi gördünüz, her şeyi okudunuz. Bunca yıldır bu ülkede hepsini tanıdınız, hepsini duydunuz. Bunca zamandır analizlere boğuldunuz, kısaltmaları çözmeye çalıştınız. Orta Doğu'nun ne demek olduğunu zaten öğrendiniz. Kişiliksiz, onursuz, vicdansız pek çok insan tanıdınız. Artık herkesin böyle bir vahşet karşısında ne diyeceğini, nasıl davranacağını, ölen canlara nasıl sayı gözüyle bakılacağını bizzat yaşadınız. Ne kadar öfke biriktirdiniz? Canınız ne kadar yanıyor? Sinir katsayınız kaç oldu? Öfkenizi kusacak yer mi arıyorsunuz? Yürümekle yollar aşındı mı? Yetmiyor ama evet mi? Lanet olsun mu? Allah kahretsin mi? Akıttıkları kanda mı boğulsunlar? Bugün birlik ve beraberlik günü mü? Sahi sizin için bu gün günlerden ne?
Hiçbir şey yazmadığım bu yazıyı neden bu kadar uzattığımı merak ediyorsunuz değil mi? Hiçbir soruya cevap vermeden, hiçbir isim zikretmeden, analiz yapmadan nasıl oldu da bu kadar uzadı bu yazı değil mi? Şimdi sizin bir 15 dakikanızı çaldığımı düşünüyorsunuz. Size hiçbir şey vermeyen, hiçbir acınızı paylaşmayan, hiçbir yol göstermeyen bu yazı için ayırdığınız vakte üzülüyorsunuz. Oysa bu yazıyı okuyacağınıza Twitter'da dolaşabilirdiniz, yeni gelen görüntüleri izleyebilirdiniz, kitap okuyabilirdiniz, dışarı çıkabilirdiniz, uyuyabilirdiniz, vs. Ne demeye bu yazı için vakit ayırdınız ki? Tam şu anda, bu günden geriye doğru bir 10-15 yıl gidin... Hayatınız bu yazı gibi mi geçti? Çok şey söyleyip, aslında hiçbir şey söylemeyenleri duyup, dinleyerek... Korkmayın mesajım bu da değil.
Ben bu yazıyı tek bir şey sormak için yazdım: Oluk oluk akan bu kadar kan yetti mi?
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!