Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Die Welt: 'Türkiye Gizlice Atom Bombası Üzerinde mi Çalışıyor?'
Die Welt gazetesinde bir makale kaleme alan Almanya Savunma Bakanlığı eski çalışanı, Alman İstihbarat Servisi’nin (BND) Türkiye’yi dinleme gerekçesinin, Ankara’nın yürüttüğü gizli bir atom bombası geliştirme projesi olabileceğini yazdı.
Almanya’nın saygın gazetelerinden Die Welt’teki makaleyi kaleme alan Alman Savunma Bakanlığı eski çalışanı Hans Rühle’ye göre çalışmalar yakıt çubuklarından orta menzilli füzelere kadar uzanıyor.
Rühle şunları yazıyor:
“Yakın zamanda ortaya çıkan Alman İstihbarat Servisi’nin Türkiye’yi dinlemesi için birkaç sebebi öngörmek mümkün: Boğaz’ın kıyısındaki ülkeden Irak ve Suriye’deki kriz ortamına çekilen İslami savaşçılar, uyuşturucu kaçakçılığı, militan Kürtler… Ama pek de bilinmeyen, daha iyi bir sebep bu dinlemelere meşru bir gerekçe yaratıyor olabilir. O da bir süredir Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın işaretlerini verdiği, ülkesini nükleer silahlandırma isteği.
İran’ın nükleer programı ve Kuzey Kore’nin nükleer silah testleriyle yaptığı provokasyonlar belirli aralıklarla haberlerde yer alıyor. Fakat Türkiye’nin bir atom bombası üzerinde çalıştığı açık bir şekilde tartışılmıyor. Buna karşılık Batılı istihbarat servisleri bu konuda geniş anlamda hemfikir durumda.
STRATEJİK MODEL: İRAN
Türkiye’nin bu konuda stratejik modeli açık bir şekilde İran olarak gözüküyor. Tahran sivil bir nükleer program örtüsü altında nükleer materyal üretimine girişiyor. Türkiye de son yıllarda sivil nükleer programa önem veriyor. Buna gerekçe olarak da hızla büyüyen ekonomi ve giderek artan enerji ihtiyacını gösteriyor.”
Rühle yazısının devamında Türkiye’nin Ruslarla yaptığı nükleer enerji santralı anlaşmasından ve ayrıntılarından bahsederken bazı ayrıntılara dikkat çekiyor: Nükleer tesis çalışmalarında gereken uranyum miktarı belliyken ve normalde taraflar 60 yıllık işletme, bu süreçte gereken uranyumun temini ve atık maddelerin geri alımı konusunda anlaşırken Türkiye bu konuda kendini sınırlamaktan kaçınarak bir anlaşmaya yanaşmadı.
Türkiye bu konuya görüşmelerde de herhangi bir açıklama getirmedi. Rühle’ye göre bunun arkasındaki amacı anlamak güç değil: “Türk yönetimi nükleer programın bu kısmını kendi elinde tutmak istiyor ve bu kısım, nükleer silah geliştirmek isteyen her ülke için kritik öneme sahip.”
“TÜRKİYE KULLANILMIŞ YAKIT ÇUBUKLARINI VERMEK İSTEMİYOR”
Rühle’ye göre ikinci kritik nokta da yakıt çubukları. Tüm dünya, nükleer atıklardan nasıl kurtulunacağını büyük bir mesele olarak tartışırken, üstelik bunları elde tutup yeniden üretime sokmak, yenisini almaktan çok daha pahalıya malolurken Türkiye kullanılmış yakıt çubuklarını verme niyetinde değil. Bunun da tek mantıklı açıklaması, eski Savunma Bakanlığı çalışanına göre kullanılmış çubukların Plutonyum bombası üretiminde kullanılabilir olması.
Makalesinde uranyum zenginleştirmeden de ayrıntılarıyla bahseden Rühle, nükleer enerji santralı için yüzde 3,5 ila 5 arasında uranyum zenginleştirmenin gerekliliğinden bahsediyor. Bu oranın nükleer silah için ise en az yüzde 80 olduğunu aktaran yazar, iki üretim için de tekniğin prensip olarak aynı olduğunu, eğer Türkiye hazır zenginleştirilmiş uranyum almaktan kaçınırsa bunun da kendisinin uranyum zenginleştirmeye kalkacağını göstereceğine dikkat çekiyor.
“TANER YILDIZ, NÜKLEERİ ÖĞRENMEK İSTİYOR”
Rühle, Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın anlaşmalardaki boşlukları gerekçelendirdiği şu sözlerine de dikkat eçkiyor: “Nükleer konusunu öğrenmek istiyoruz.”
Alman İstihbarat Servisi’nin (BND) Almanya’da çok sınırlı bir kesime aktardığı bilgiye göre, henüz daha 2010 yılında Erdoğan’ın gizlice bir uranyum zenginleştirme tesisi kurulmasını emrettiğini yazar aktarıyor. BND’nin elde ettiği diğer bilgilere göre de Türkiye elinde ciddi miktarda santrifüj bulunduruyor. Bu santrifüjlerin kaynağı da sadece tahmin edilebilir: Pakistan.
NÜKLEER KAÇAKÇI ABDÜLKADİR KAAN VE TÜRKİYE
Türkiye, 1987′den 2002′ye kadar nükleer kaçakçı Pakistanlı Abdülkadir Kaan’ın (Abdul Qadeer Khan) İran, Libya, ve Kuzey Kore arasında binlerce santrifüjün transferini içeren aktivitelerine katılmıştı. Pakistan’ın tesislerinin tüm elektronik aksamları Türk ortaklarca yapılmıştı. Kaan hatta tüm yasadışı santrifüj üretimini bir dönem Türkiye’de depolamaya niyetlenmişti. 1998′de dönemin Pakistan Başbakanı Navaz Şerif Türkiye’ye araştırma alanında nükleer ortaklık bile önermişti.
1982′den 1988′e kadar Alman Savunma Bakanlığı’nda çalışan yazara göre Türkiye, Pakistan’ın nükleer programına 80′li yıllarda yardım etmişti. O dönem elde edilemeyen birçok materyal Türkiye üzerinden Pakistan’a ulaşmıştı. Yazar, “Bugün gizli servisler iki ülke arasında nükleer bilimcilerin değiş tokuşunu haber verirse şaşırmamak gerekir” diyor.
Rühle, Kaan’ın nükleer materyallerin yanı sıra müşterilerine tasarım şemaları da sağladığını, bunlardan birinin 2003 yılında İslamabad’dan yollanmış bir takım elbise paketinin içinde Libya’da CIA operasyonuyla bulunduğunu aktarıyor. Rühle, eğer Türkiye’nin tıpkı Libya, İran ve Kuzey Kore gibi Kaan’ın müşterisi olması halinde gerekli birçok malzemeye ve teknolojik bilgi birikimine de sahip olabileceğine işaret ediyor.
TÜRKİYE’NİN HIZLANAN FÜZE PROGRAMI
Zincirin bir diğer halkası da Türkiye’nin füze programı. Türkiye 80′li yıllardan beri menzili en fazla 150 kilometre olan kısa menzilli roketler üretiyordu. Erdoğan Aralık 2011′de ülkesinin silah endüstrisine uzun menzilli füze geliştirmesi konusunda talimat vermişti. İki ay sonrasında ise Türkiye orta menzilli füze geliştirmeye başlamıştı. Türkiye 2012 yılında 1500 kilometre menzilli bir füze denedi, 2.500 kilometre menzili olan bir orta menzilli füzeyi de 2015′de kullanıma sunmaya hazırlanıyor.
Orta menzilli füzeler hedef isabet oranlarının yüksek olması ve kullanım ömrü dolayısıyla kitle imha silahı olarak yeterli oluyor. Böyle bir programın varolması, üstelik hızlı bir şekilde uygulamaya konulması da bir nükleer silah programının varlığı için çok ciddi bir emare olarak gösteriliyor.
Türk yetkililer nükleer silah geliştirme konusunda pek ketum olsalar da bazı konuşmalarla tüyolar veriyor. Türkiye’nin ABD büyükelçisi Namık Tan, Ağustos 2011′de “İran’ın nükleer silah bulundurmasına izin veremeyiz” diyor. İki yıl sonra ise bu kez dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Foreign Affairs’e, “Bir komşu ülkenin, Türkiye’nin sahip olmadığı bir silaha sahip olmasına Türkiye izin vermez” demecini veriyor.
“İRAN SAHİP OLURSA BİZİM DE OLSUN”
Rühle, 2012 yılında Türkiye’de yapılmış bir anketi de makalesine taşımış: Ankete katılan 1500 Türk’ün yüzde 54′ü, İran’ın nükleer silahlara sahip olması durumunda Türkiye’nin kendi nükleer silahını geliştirmesine yönelik görüş bildirmiş.
Rühle yazısını şöyle sonlandırıyor:
“Alman gizli servisi ve milletvekilleri başka görüşte olmalı. Almanya’nın bir ortağı açık bir şekilde kendini nükleer silahlı bir bölgesel güç yolunda görüyorsa bu Alman siyasetinin dikkate alması ve tepki vermesi gereken özel bir gelişmedir.
Nükleer güç olduğu aşikar İsrail’in ve gelişen nükleer güç İran’ın varlığı, ülkesi için süpergüç vizyonunu gerçek kılmak isteyen Türkiye Cumhurbaşkanı’na kendi ülkesini nükleer silahlandırmaktan başka bir yol bırakmıyor. Aksi takdirde Türkiye kendi anlayışlarına göre bölgede tali güç olarak kalır ki bu Erdoğan’ı asla tatmin etmez ve etmeyecek.”
Ramazan Durak | ZETE