Varoluşçu Felsefeye Kısa Bir Yolculuk
NEDİR BU VARLIK?
Dünya üzerinde yaşayan her canlı
varlık sorunsalı ile ister istemez tanışmıştır, bunun farkında olarak veyahut
olmayarak ya da bu duruma farklı isimler vererek. Peki gerçekten nedir bu
varlık meselesi?
DÜNYAYA FIRLATILDIK
KENDİNİ TANIMLA
Varoluşçuluk İnsanın varlığı ile diğer nesnelerin
varlıkları arasındaki ilişkileri konu edinen; bilincin kendini diğer
varlıklardan ayırmayı öğrenerek kendisini yeni bir yaratıma tabi tutan
anlayıştır. O halde varoluş bireyseldir diyebilir miyiz? Bu biraz daha derin
bir konu, ama kısaca özetlemek istersek; evet varoluş bireyseldir ama
diğer nesneler ve kişiler üzerinden varlığımızı tanımladığımızı düşünürsek
kendine bireysel dışarıya çekimser demek absürt bir tanım olsa da şimdilik
geçerlidir.
VARLIK VE HİÇLİK
Herhangi bir şeyi tanımlamak için öncelikle o şeyin karşıtı olması
gerekir, aksi taktirde tanım eksik kalacaktır. Hatta bağzı eski dil ve
lehçelerde tanımlar yapılırken sözü edilen şeyin yokluğu tersinleme olarak
kullanılır ve yeni bir varlık ortaya koyar, örneğin; soğuğu tanımlarken sıcak
yok demek gibi. Varlığı tanımlamak içinde karşısına hiçliği koyarız.
BEN OLMAYAN ŞEY
'Başkasının varlığı karşısında çekinceli bir tutum takınan Sartre için, ben ve başkası arasındaki bağı hiçlik oluşturur.
Bu hiçlik ben ile başkası arasındaki her ilişkide bir karşıtlık oluşturur.
Çünkü hiçlik, uzaklıktan kaynaklanan ayrı bilinçlerin yalnızlığı arasında
herhangi bir bağın mevcut olmayışından kaynaklanır: Eğer başkası, benim
olmadığım ben ise taşıdığı kendidir. Bu sebepten benim varlığımdan ayrı ve
benim dışımdadır. Dış dünyayı ancak ben bilebilirim başkaları bizi tam olarak
tanıyamazlar. Benim için başkası, “nesneler arasında bir nesne olarak yer
aldığım, erişilmesi olanaksız deneyimlerle bağlı bir dizgidir.'
OLANAKLAR ALANI
Sartre’ın olanaklar alanı olarak gördüğü varlık alanına olan
güveni, eylemlerimizin bütün bu olanaklara elverişli olabilmesi ölçüsüne
bağlayan filozofa göre bunun ötesi bizi ilgilendirmez. Çünkü Tanrı ve hiçbir
büyük tasarı dünyayı ve olanaklarını iradeye bağımlı kılamaz. Descartes’ın“Dünyadan
önce kendinizi fethedin' Önermesi de buna iyi bir örnek olmuştur.
BAŞKALDIRAN İNSAN : CAMUS
Her ne kadar kendisini bir varoluşçu olarak görmese de eserlerinde buram buram varlık arayışındaki karakterler ve olaylar, Camus ile her daim çelişmiştir.
SAÇMA
Camus’a göre karamsarlık dünyayı yöneten
“Saçmanın” içerisinden doğar. Onun saçmaya bakışı, dönem yazarları gibi
karamsarlık, çaresizlik ekseninde değildir. Ona göre dünya sonsuz bir
anlamsızlık içinde değildir. Dünyanın bir anlamı olmalıdır ve anlam
yalnızca insandır. Çünkü bir anlama sahip olduğunu iddia eden tek varlık
insandır.
ŞİMDİ
Ona göre yaşamın bir
anlamı olmalıdır. Her ne kadar saçma da olsa yine insanla anlamını
tamamlamalıdır. Yaşamın saçmalığı ve insanın yabancılığı öncelikle zaman
kavramı altında yatar. İnsanın ölümlülüğü de hem saçmayı hem de yaşanabilirliği
anlatır. Yaşam saçmadır, çünkü sonunda ölüm vardır, ne olursa olsun son
budur. Diğer taraftan yaşam anlamlıdır; sahip olduğu nihai son ona yaşama
sevinci bahşetmektedir. Zaman içindeki insanın saçmaya maruz kalmaması
şimdi ile mümkündür.
EN YOĞUN ŞEKİLDE YAŞAMAK
Eğer başkaları geleceği reddediyorsa, o, şimdiyi tutku ile
kuşatıyordur. Hırs ve projeler bir kez bertaraf edildiğinde, şimdiki an
yaşadığımız an olacaktır. “Eğer bu dünyanın tüm beklentilerini
reddediyorsam bu benim şimdiki zenginliğimi gösterir. Önemli olan en iyi
yaşamak değil, en yoğun yaşamaktır”
DÜNYADA VAROLMA
Eğer genel bir tanımlama yapacak
olursak;
1. Varoluş her zaman tek ve bireyseldir.
2. Varoluş, öncelikle varoluş sorununu içinde taşır ve dolayısıyla ‘varlık’ın
anlamının araştırılmasını da içerir.
3. Varoluş insanın içinden bir tanesini seçebileceği bir olanaklar bütünüdür.
Bu görüş her türlü gerekirciliğin karşıtıdır.
4. İnsanın önündeki olanaklar bütünü öteki insanlarla ve nesnelerle
ilişkilerinden oluştuğundan varoluş her zaman bir ‘dünyada var olma’dır. Bir
başka deyişle insan her zaman seçimini sınırlayan ve koşullandıran somut
tarihsel bir durum içindedir.
PEKİ YA SONRA?
Evet dünyaya fırlatıldık, kendimizi ve başka varlıkları
tanımladık, zamanı kavramaya ve anlamlandırmaya çalıştık. Peki ya şimdi?
Varoluşçuluk varlığı seçimler ve tercihler üzerinden değerlendiriyor, peki ya
modern dünyada varlık ne kadar mümkün? Seçimlerimiz ve tercihlerimiz bize mi
ait? Yoksa koşullar ve şartlar dâhilinde mi tercihlerimizi yapıyoruz? John
Locke'un Tabula Rasa Vs Descartes'in Doğuştan İlkeleri Teorisi. Bu iki
teori altında bir cevap aramak gerekebilir fakat bunları bir başka başlık altında incelemek şimdilik daha verimli olacaktır. Fakat unutmayalım her koşulda bizler bu dünyada varlığımızı sürdürmekteyiz ve dünyada olan her şey bize dahil; ormanlar hayvanlar okyanuslar ve gökyüzü. Kendi varlığımızı tanımlarken onlara da ihtiyaç duyuyoruz o halde onların varlığını da en az kendimizinki kadar önemsemeliyiz.
Yorum Yazın