onedio
Görüş Bildir

İstismar Haberleri

İstismar ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. İstismar ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

13 Yaşındaki Kızı İstismar Eden Polonyalı Yönetmen Roman Polanski'nin Serbest Kalması İçin İmza Veren Ünlüler
1973 yılında 13 yaşındaki bir kızı istismar ederek ABD'yi terk eden Polonyalı yönetmen Roman Polanski'nin davası geçtiğimiz günlerde sonuçlandı. 2025 yılında tekrardan hakim karşısına çıkması beklenen yönetmen artık yargılanmayacak. Ünlü yönetmenin tutuklanması ise camiada büyük ses getirmiş, akabinde de serbest bırakılması için imzalar toplanmıştı. İmza atan ünlülerin listesi ise geçtiğimiz günlerde tekrardan gündem oldu. Dünya çapında birçok oyuncu ve yönetmenin bu listede olduğu öğrenildi.Kaynak: IndieWire, Variety
İzmir’de 13 Yaşındaki Çocuk AIDS’ten Öldü: İstismar Şüphesine İlişkin Yeni Açıklamalar!
İzmir’de kemik erimesi şüphesiyle tedavi altına alınan 13 yaşındaki çocuk, AIDS çıktı. Son evrede hastaneye yatırılan çocuk hayatını kaybetti. Türkiye gündemini sarsan olaya ilişkin yeni detaylar da belli oldu. AIDS nedeniyle yaşamını yitiren çocuğun babasının HIV pozitif, annesinin ise HIV pozitif olmadığı öğrenildi. İlk etapta istismar şüphesi beliren olay için Sağlık Bakanlığı'ndan istismar bulgusunun olmadığına yönelik açıklama geldiği de belirtiliyor. 
İzmir'de 13 Yaşındaki Çocuk AIDS'ten Öldü! İstismar Yoluyla Bulaşmış: 100’ün Üzerinde HIV Pozitif Çocuk Var
Kadına ve çocuklara yönelik şiddet her geçen gün artarak devam ediyor. Bir korkunç haber de İzmir'den geldi. Sözcü'de yer alan habere göre, kemik erimesi tedavisi gören bir kız çocuğunun ölümünden sonra AIDS olduğu ortaya çıktı. Hastalığın çocuğa anneden geçmediği, cinsel istismar yoluyla bulaştığı öğrenildi. Uzmanlar, İstanbul Tıp Fakültesi'nde tedavi gören 100'ü aşkın HIV pozitif çocuk olduğunu açıkladı.
AIDS’ten Ölen 13 Yaşındaki Çocuğun Babası Konuştu: “Tüm Önlemleri Almıştık”
İzmir’de “hızlı kilo kaybı” problemiyle hastaneye kaldırılan 13 yaşındaki A.E.K.’nın HIV pozitif olduğu tespit edilmişti. 17 günlük yaşam savaşını kaybeden talihsiz çocuğun, babasında da aynı hastalık olduğu ancak annesinde HIV virüsü tespit edilmemesi istismar şüphesini beraberinde getirmişti. İddiaların odağındaki babanın ifadesi ortaya çıktı. Baba K.K., 'Ev içinde tüm önlemleri aldık. Nasıl bulaştığını bilmiyorum' dediKaynak: Sabah
Ankara’da Çocuğa İstismar Davası: Baba, Boşandığı Eşinin Tüm Ailesinden Şikayetçi Oldu
Ankara’da görülen çocuk istismarı davasındaki korkunç detaylar ortaya çıktı. Y.Ç. isimli baba, boşandığı eşi ve tüm ailesiyle birlikte ilişkide olduğu kişilerden, 3 ve 6 yaşındaki çocuklarını istismar ettiği gerekçesiyle şikayetçi oldu. Anne F.A. ise tüm iddiaları reddetti. F.A., boşandığı eşinin intikam almak için çocukları kullandığını söyledi. Ankara’da görülen ve 8 kişinin yargılandığı dava ertelendi.İşte Ankara’da görülen korkunç istismar davasının detayları...
Kabataş Olayına Hiç İnanmadım, Başörtüsü Üzerinden Rant Yapıldı
Hüda Kaya: Kabataş, başörtülü kızlarımızın üzerinden rant yapmanın bir çeşidiydi. İnşallah İslami kimliğe sahip kadınlar durumu fark eder de artık bu söylemi iflas ettirirlerT24HDP MYK üyesi yazar Hüda Kaya , Gezi Parkı olaylarında Kabataş’ta başörtülü bir kadının saldırıya uğradığı iddiasıyla ilgili, “Kabataş’ta bir laf atma, sözle taciz gibi bir şey yaşanmıştır Allahu alem. Ama ‘Bu cuma videoyu yayınlayacağız, her şey elimizde’ dediği halde bir yıla yakındır ortada video yoktu. Ben böyle bir şey olduğuna da hiç inanmadım. Ve tamamen beklediğimiz gibi görüntüler ortada. Bir kızcağız üzerinden polemiğin kendilerine malzeme edildiğini düşünüyorum. Başörtülü kızlarımızın üzerinden rant yapmanın bir çeşidiydi bu” dedi.28 Şubat’ta idamla yargılanan ve cezaevine giren Hüda Kaya, Gezi Parkı eylemlerinde yaşandığı öne sürülen Kabataş olayı ve 17 Aralık operasyonunun ardından yaşanan siyasi gerilimle ilgili Zaman gazetesinden Arife Kabil ’e konuştu.Arife Kabil’in Hüda Kaya ile yaptığı söyleşi şöyle:28 Şubat, Türkiye Müslümanları açısından ciddi bir sınanma idi. Bu dönemde başlayan yasaklar ve baskılar 28 Şubat’tan sonra sistematik bir şekilde bütün Türkiye’yi kuşatmıştı. O güne kadar önümüzde gördüğümüz nice büyük insanların o gün arkalarda bile olmadığını gördük. Herkes kendini kurtarma derdindeydi. Fakat her birimizin kendimizi kurtarma noktasındaki amaçları farklıydı. Hedefimizin, savunduklarımızın arkasında durmaya çalıştık. Nice insanlar da rızkını kurtarma, makamını, maaşını, konumunu kurtarma derdine düştü. O mağduriyetlerin üzerinden bir siyasal güç ortaya çıktı. Toplumsal bir talep oluştu haliyle. Ve bugün bu mağduriyetler o gücün malzemesi olmaya devam ediyor. Dün 28 Şubat’ta kendini kurtarmaya çalıştı dediğimiz nice insanlar bugün bakıyorsunuz o mağduriyeti yaşayanlar üzerinden egemenliklerini güçlendirmeye çalışıyor. O tarihte, din adına anlatılanların boğazımızdan aşağı geçmediğini görmüştük. Bugün de hâlâ bu minvalde devam ediyor. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı derken ortaya çıkan manzaralar korkunç. Bunları ifade edecek söz bulamıyorum.Postmodern darbe veya paralel yapı gibi iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?Son yazdığım yazıda 28 Şubat mücadelemizi rantlarınızla heba etmeyin, demiştim. Şimdi bu karşılaştığı, darbe diye nitelendirdiği gücü 28 Şubat’la kıyas ediyor. Yeni bir operasyonun yapılacağı haberini veriyor. Yani neresinden tutsam elimde kalır. Bugün sıkışıldığı noktada 28 Şubat bir malzeme oldu. Mağduriyetler üzerinden gidiliyor. Benim artık midem kaldırmıyor. Hâlbuki üç yıl önce 28 Şubat operasyonları başladığında bunu gözyaşlarıyla izlemiştim. O gün ile bugün geldiğim noktadaki halime şaşırıyorum. Artık bu yargılamaların hiçbir heyecan veya bir karşılığı yok nazarımda. Sadece dinlemeye bile tahammül edemediğim istismar var. Bunlar bugün mü keşfedildi? Siz on bir, on iki yıldır iktidarsınız, destek gördünüz, destek verdiniz şimdi mi fark ettiniz bunları? Şimdi bu söylenenleri son derece gayri ahlaki buluyorum. Konuşmaları dinlediğim zaman utanıyorum. Kitlelere karşı bunun mahalle diliyle ifade edilmesi de bugünkü siyasetin geldiği nokta itibarı ile çok üzücü.İlk kez dindarlar bu kadar güçlendi, onu da darbeyle indirmeye çalışıyorlar algısı oluşturuluyor?Yani insanlar düşünmedikleri, sorgulamadıkları müddetçe bu pislik içinde yaşamaya mahkûm olacak. Toplum kendi halini düzeltirse Allah toplumun halini düzeltir. İnsanlar ne yapıp edip mutlaka aklını kullanacak ve sorgulayacak. Ya da ‘Bu görünenin farklı bir boyutu da olabilir mi?’ demeden kendisini hipnoz etmeye devam edeceklerdir. Türkiye için endişelerimiz büyüyor. Fakat şu da bir gerçek ki, artık insanlar düşünüyor, sorgulamalar başladı. Bugüne kadar asla başka bir partiye oy vermeyi düşünmeyenlerin bugün umutları kırılmış durumda. İstismarın her türlüsü tehlikeli ama en çirkini Allah’ın adına yapılması. İnsanlar bunu inşallah fark edecektir.Bunlar yaşanırken dindarlar arasında bir ayrılık oluştu denilebilir. Yanı sıra dışarıdan bakanlarda da İslamofobinin körüklendiğini söyleyebilir miyiz?Tabii. Önceden dindar olmadıkları halde dindarlara saygı duyan kişiler vardı. Şimdi öyle tepkilerle karşılaşıyoruz ki, Allah korkusu olan bir insan nasıl bu kadar büyük zulümler yapabilir. Nasıl bu kadar hırsızlık, haksızlık yapabilir? Bu sadece hırsızlık değil. Roboski mesela. Yani dindar olup da bütün bu haksızlıklara sebep olabiliyorsa, bir parça dindarlara sempatisi varsa, ‘Bunlar nasıl bir Allah’a inanıyor’ sorusu geliyor insanların aklına. Eğer biz gerçekten haklılığı, dürüstlüğü, adaleti, erdemli olmayı becerebilseydik bugün Türkiye çok daha farklı olacaktı. Bugün ‘dindar gençlik yetiştirme’ iddiasındakilerin yetiştirdiği gençlerin konuşmalarının da hangi noktaya gelindiğinin kanıtı zaten.‘Kabataş’a hiç inanmadım’K abataş olayları sürecinde, ‘iddialara karşı temkinli olmalıyız’ şeklindeki yorumunuzdan dolayı çok eleştirildiniz. Başörtüsü mücadelesi vermiş biri olarak Kabataş olayını ilk duyduğunuzda ne düşündünüz?Bu sistemin ikiyüzlülüğünün, siyahı-beyaz gösterebilme gücünün farkındayım. Kişisel anlamda buna benzer olayı yaşadığım için çok temkinli davrandım. Elbette Gezi’de hareket içine sonradan dâhil olan Kemalistlerin, ulusalcıların fırsat bu fırsat deyip başörtülülere sevimsiz yaklaşımları oldu. Bize 28 Şubat sürecinde bunu yaşatanlar bugün de her an yaşatabilme durumuna sahip. Fakat o zaman Başbakan’ın nefret dilini inanılmaz korkunç şekilde kullanması, insanları ayrıştırması; ‘benim gençlerim sizin gençleriniz’, ‘benim yüzde ellim sizin yüzde elliniz’ sözleri kabul edilemez. Sen Türkiye başbakanısın, yüzde 50’yi nereye ayırıyorsun? Yüzde 50 seninse diğer yüzde 50 kimin? Böyle saçmalık olabilir mi? Bütün bu kışkırtmaların akabinde ulusalcı olmaya gerek yok. En sıradan bir insanın dahi bu nefret diline karşı tepki göstermesi her an olabilecek bir hadiseydi. Kabataş’ta bir laf atma, sözle taciz gibi bir şey yaşanmıştır Allahu alem. Ama ‘Bu cuma videoyu yayınlayacağız, her şey elimizde’ dediği halde bir yıla yakındır ortada video yoktu. Ben böyle bir şey olduğuna da hiç inanmadım. Ve tamamen beklediğimiz gibi görüntüler ortada. Bir kızcağız üzerinden polemiğin kendilerine malzeme edildiğini düşünüyorum. Başörtülü kızlarımızın üzerinden rant yapmanın bir çeşidiydi bu. İnşallah İslami kimliğe sahip kadınlar durumu fark eder de artık bu söylemi iflas ettirirler.İstismarın son bulması için dindar kesimin sorgulamasına mı ihtiyaç var yani?Şu andaki cepheleşme açısından bakarsak bu sadece Başbakan’ın sözünden ibaret değil. On iki yıla yakındır devletin egemenliğini bir paylaşım söz konusuydu. Bu süreçte bütün insanlara eşit davranabilme noktasında ne kadar gayret vardı, bu tartışılır. Her iki taraf egemenliği paylaşırken binlerce insan, ‘örgüte meyletme sempatisi olabilir’ zannıyla hapsedildi. Poşu takmışlar diye hapiste bu insanlar, Kürtçe bir kelime yazdı diye hapisteler. Bugün ise kendileriyle ilgili herhangi bir delil ortaya çıktığında, ki inanılmaz deliller ortada gırla giderken bu insanlar sadece zanlarla hapsedildi. Öğrencilikleri, gençlikleri heder edildi bu insanların. Bu zulmün telafisi nasıl olacak? Bakın bir yıldır savaş durdu. Kan akmıyor ama anayasal güvence noktasında ne karşılığı var. Bu insanlar devlete rağmen, iktidara rağmen barışın tarafını ısrarla savunuyor. Yani bugün egemen olan güç çok ufak adımlarla ilerliyor, umutlar aşındırılıyor.Önümüzdeki seçimlere bırakmıştır belki...Zaten sadece çözüm sürecinde değil, pek çok mesele malzeme olarak kullanılmaya devam ediliyor. İstismar olarak elde bekletiliyor. Isıtılıp rafa kaldırılıyor, tekrar ısıtılıyor, rafa kaldırılıyor... Ama bu, insanlara en büyük zulümdür. Hepimizin de artık bittiği bir nokta olacaktır. O noktaya getirilmemeli insanlar. Sabah rahat bir şekilde kalkması neden engellensin insanların. Bunun bir an önce gerçekleşmesi gerekiyor. Bu sadece iktidar açısından değil, diğer kitlesel güç ve cemaatlerin de ağırlıklarını koymak zorunda olduğu bir durum.
Cinsel İstismar Tasarısından Yargıtay Düzenlemesi Çıktı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kadınlara ve çocuklara karşı şiddetin önlenmesine yönelik hazırlandığını söylediği yasa tasarısından ağırlıklı olarak Yargıtay ve sulh ceza mahkemelerine yönelik düzenlemeler, hırsızlık ve uyuşturucu suçlarına verilecek cezalar çıktı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ dün düzenlediği toplantıda 72 maddelik paket hakkında bilgi verdi. Bozdağ, “çocuk tacizcilerinin teröristlerden daha ağır cezalandırılacağını”, pedofili hastalarına hakim kararı ile zorunlu tıbbı müdahale yapılacağını söyledi. Bozdağ, tasarıda hadım cezası öngörülmediğini belirtti. Gazetelerde yer alan haberlere göre, cinsel şiddet suçlarıyla ilgili yapılacak düzenlemelerden satırbaşları şöyle: Cinsel suçlarda mağdurun beden ve ruh sağlığının bozulması halinde cezanın artırılacağına ilişkin düzenleme kaldırılacak. Böylece mağdurlar bilirkişi raporları için tekrar tekrar travma yaşamayacak. Laf atma gibi bedene dokunmadan işlenen cinsel taciz suçunun cezası 3 ay ile 2 yıl, suçun çocuğa karşı işlenirse 6 ay ile 4 yıl arası olacak. Elle taciz gibi sarkıntılık suçunda mağdur yetişkinse 2 ile 7 yıl, çocuk ise 4 ile 8 yıl arası ceza verilecek. Tecavüz suçunda mağdur yetişkinse ceza, 7 ile 12 yıldan 12 ile 20 yıla çıkarıldı. Çocuklara tecavüzün cezası ise 8 ile 15 yıl yerine 16 ile 20 yıl olacak. Suçun vasi, koruyucu aile, kayın hısımlığı, üvey baba, üvey ana, üvey evlat ya da kamu görevlisi tarafından işlenmesi, yurt ve pansiyon gibi yerlerde işlenmesi halinde ceza yarı oranında artırılacak. 15-18 yaş arasındaki gençlerle cebir, tehdit ve hile olmaksızın cinsel ilişkiye girilmesine verilecek ceza 6 aydan 2 yıla kadardı, 2 yıldan 5 yıla kadar artırılıyor. Suç şikayete bağlı olmaya devam edecek. Rızalarıyla birlikte olan 17 yaşındaki iki gençten biri diğeri hakkında şikayetçi olursa verilecek cezanın üst sınırı 5 yıl olabilecek, erteleme olanağı da olmayacak. Herhangi bir zorlama olmadan gerçekleşen ensest ilişkilere verilen ceza olağanüstü arttı. Suçun cezası 6 ay ile 2 yıl hapisten 6 ile 15 yıl hapse yükseltildi. Cinsel istismar suçlarını işleyenlere çocuk ya da diğer mağdurun yaşadığı, ev, işyeri, mahalleye yaklaşmamak ya da ikamet etmeme cezası verilebilecek. Cinsel istismarda bulunan çocuklarla ilgili bir meslek icra etmemek, çocuklar ile bir araya olmayı gerektiren ortamda çalışmamak (okul, kantin, servis gibi) gibi cezalar da verilebilecek. Cinsel saldırı suçundan hapis cezasına mahkûm olanların, koşullu salıverilme süreleri 3'te 2'den, 4'te 3'e çıkartıldı. Böylece çocuklara karşı işlenen bir suçtan dolayı, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar 30 yıl yerine 39 yıl, müebbet hapis cezası alanlar 24 yıl yerine 33 yıl hapiste kalacak. Milliyet’ten Kemal Göktaş’ın haberine göre, tasarının yargı ile ilgili maddelerinden satırbaşları şöyle: Yargıtay yönetimine seçilmek için aranan kıdem süreleri artırıldı. Seçilmek için aranan kıdem süreleri Yargıtay Başkanlığı için 4 yıldan 10 yıla, Yargıtay Başsavcısı için 4 yıldan 5 yıla, başkanvekili ve başsavcı vekilliği için 3 yıldan 5 yıla çıkarılacak. Kıdem şartı aranmayan Yargıtay Genel Sekreterliği için 5 yıllık kıdem şartı getirilecek. Genel sekreter yardımcısı seçilebilmek için de birinci sınıf olmak şartı aranacak. Cumhurbaşkanı’na sunulan beş Yargıtay Başsavcısı adayını belirlemek için yapılan seçimlerde her Yargıtay üyesi tek adaya oy verecek. Gerekçede halen her bir Yargıtay üyesinin 5 adaya oy verdiği sistemden vazgeçilmesi için, “Böylece çoğulcu bir aday listesinin Cumhurbaşkanı önüne gitmesi sağlanmaktadır” deniliyor. Yargıtay’daki 23 hukuk ve 15 ceza dairesinin hangilerinin ceza hangilerinin hukuk dairesi olacağına Yargıtay Büyük Genel Kurulu karar verecek. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun üye sayısı sekizden 12’ye çıkarılacak. Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra Birinci Başkanlık Kurulu seçimi yapılacak ve Kurul, Yargıtay’da hangi üyelerin hangi dairede görev yapacağını yeniden belirleyecek. Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 30 gün içinde Yargıtay Başkanlar Kurulu, dairelerin yeni iş bölümünü belirleyecek ve Genel Kurul’un onayına sunacak. Kurulun işbölümünün onaylanmasına ilişkin karar Resmî Gazetede yayımlanıp yürürlüğe girince daha önce başka dairelerde görülmekte olup da dairesi değiştirilen dava dosyaları mevcut halleriyle ilgili daireye gönderilecek. Yeni oluşturulacak Birinci Başkanlık Kurulu Yargıtay’ın tüm üyelerinin hangi dairelerde görev yapacağını yeniden belirleyecek, yani dairelerin yapısı da değişecek. Genel sekreter ve genel sekreter yardımcıları da yeniden seçilecek. Yargıtay daire başkan ve üyeleri, “istekleri üzerine” HSYK’ca bölge adliye mahkemesi başkanlığına, daire başkanlıklarına veya Cumhuriyet başsavcılığına atanabilecekler. Bu şekilde atananların özlük hakları korunacak ancak Yargıtay’da işlemlere ve seçimlere katılamayacaklar. İki yıla kadar hapis gerektiren suçlara bakmakla ve yakalama emri, tutuklama, adli kontrol, arama ve el koyma gibi koruma tedbirleri hakkında karar vermekle görevli 995 sulh ceza mahkemesi kaldırılarak yerlerine “sulh ceza hâkimlikleri” kurulacak. Kaldırılan sulh ceza mahkemelerinde görev yapan hakimler HSYK tarafından başka bir göreve atanacaklar ve yerlerine yeni hakimler getirilecek. Bu mahkemelerdeki davalar asliye ceza mahkemelerine devredilecek. Savcıların verdikleri takipsizlik kararlarına yapılan itirazların en yakın ağır ceza mahkemesi yerine, sulh ceza hâkimliğine yapılması öngörülüyor. Mevcut bölge idare mahkemeleri (BİM) de kaldırılacak. Yeni kurulacak BİM’lere yerel idare mahkemelerin verdikleri kararlara karşı istinaf yoluna gidilmesi yetkisi verilecek. Tasarının yasalaşmasından 3 ay içinde yeni kurulacak BİM’lere HSYK’ca atama yapılacak. Böylece bu mahkemelerde görev yapan hakimler de değişecek.Danıştay’ın iş yükünün hafifletilmesi amacıyla Bölge İdare Mahkemeleri (BİM), idare mahkemelerinin verdiği kararları istinaf yoluyla inceleyerek kesin karar verebilecek. Bu kararlara karşı temyiz yoluna gidilemeyecek.İdari yargıda ivedi yargılama usulü getiriliyor. İhale, ÇED, acele kamulaştırma, özelleştirme, turizmi teşvik kararları bu kapsamda olacak. Yargı görevini etkileme suçunun kapsamından, “soruşturmalar” çıkarılıyor. “Davalarda yargıyı etkilemeye teşebbüsün iltimas derecesini geçmemesi” halinde de ceza indirimi yapılacak. Kapkaç ve yankesicilik suçunda ceza 3-7 yıl yerine 5-10 yıl arası hapis olacak. 2-5 yıl arası hapis verilen konuttan hırsızlık suçunda ceza 5-10 yıl olacak. Suç gece işlenirse 7.5 yıldan 15 yıla kadar çıkacak. Kamu kurumlarından, ibadethanelerden, ulaşım araçlarından, durak, gar ve istasyonlardan işlenen hırsızlık suçlarında ceza 2-5 yıl yerine 3-7 yıl hapis olacak. Hırsızlık ve mala zarar verme suçu sonucunda haberleşme, enerji, demiryolu veya havayoluna ilişkin hizmetin aksaması halinde ceza iki katına kadar artırılacak. Esrar elde etmek amacıyla kenevir ekiminin cezası 1-7 yıl arası hapisten 5-12 yıla çıkacak. Kendi kullanımı için ekenlere 1-3 yıl arası ceza verilecek. Uyuşturucu imal, ihraç ve ithal suçunun cezası 10-20 yıldan 20-30 yıla; satma suçunun cezası da 5-15 yıldan 10-20 yıla çıkacak. Uyuşturucunun çocuğa verilmesi veya satılması durumunda ceza 15 yıldan az olamayacak. Uyuşturucu suçunun üç veya daha fazla kişi tarafından işlenmesi durumunda ceza yarı oranında, örgüt tarafından işlenmesi durumunda bir kat artırılacak. Uyuşturucu kullanılmasını kolaylaştırma ve özendirmenin cezası 2-5 yıl yerine 5-10 yıl olacak. Kullanma suçunun cezası 1-2 yıl arası hapis iken 2-5 yıl arası hapis olacak. Uyuşturucu suçlarında da infaz süresi 2/3 oranından 3/4’e yükseltilecek. Uyuşturucu kullanan kişiler hakkında birden fazla defalarca denetimli serbestlik kararı artık verilemeyecek. Savcı denetimli serbestlik kararı verirse dava açılması 5 yıl ertelenecek. Bu süre içinde yeniden uyuşturucu kullanırsa dava açılacak, kullanmazsa takipsizlik verilecek. Bianet
Papa: 'Katolik Kilisesi'nin Yüzde 2'si Pedofil'
Papa Francis, İtalyan La Repubblica gazetesine verdiği röportajda Katolik Kilisesi'ndeki her 50 din adamından birinin pedofil olduğunu söyledi. Papa, çocuk istismarını 'Kilise'ye de bulaşan cüzzam hastalığına' benzetti ve gereken tüm ciddiyeti gösterip istismara karşı mücadele edeceği sözünü verdi. Papa Francis gazeteye yaptığı açıklamada, Katolik Kilisesi'ndeki din adamlarının 'yüzde 2'sinin pedofil olduğunu ve bu rakamın danışmanları tarafından verildiğini' ifade etti. Yüzde 2'lik oranın da dünya genelindeki yaklaşık 414 bin din adamından 8 binine denk geldiğini söyledi. Fakat Vatikan sözcüsü, Papa'nın sözlerinin gazete tarafından doğru yansıtılmadığını belirtti. BBC'nin Roma'dan bildiren muhabiri David Willey, Papa'nın 'üzerinde fazla düşünülmeden yaptığı' açıklamalarda 'anlam karışıklığı' olduğunu ifade etti. Pedofilinin ne kadar yaygın olduğuna dair kesin bir rakam olmasa da oranın yüzde 5'in altında olduğuna inanılıyor. Papa Francis de La Repubblica gazetesine verdiği röportajda şu ifadeleri kullandı: 'Bu yüzde 2'sinin arasında rahipler, piskoposlar ve kardinaller de var. Diğerleri de biliyor ama susuyorlar. Bir sebep göstermeden cezalandırıyorlar. Bu gidişatın kesinlikle hoş görülemez olduğunu düşünüyorum.' Gazete röportajı, 'Papa, 'pedofillere karşı İsa gibi baston kullanacağım' dedi' başlığıyla verdi. Vatikan sözcüsü Peder Federico Lombardi ise Papa'nın 'pedofiller arasında kardinaller de olduğu' yönündeki açıklamasını yalanladı. Papa Francis, geçen yıl çocuk istismarına karşı Vatikan yasalarını sıkılaştırdı ve ay başında da din adamlarının istismarına uğrayan mağdurlardan af diledi. İstismar mağdurları Vatikan'ın, skandalı örtmekle suçlanan üst düzey yetkilileri cezalandırmamakla suçluyor. La Repubblica'nın din adamlarının evlenmesi konusundaki bir sorusunu Papa, 'Evlenme yasağı İsa'nin ölümünden 900 yıl sonra benimsendi. Doğu Katolik Kilisesi rahiplerine evlenme izni verdi' sözleriyle yanıtladı. Papa, 'Sorun olduğu kesin ama geniş çaplı değil. Zaman alacak ama çözümleri olduğunu biliyorum ve onları bulacağım' dedi. Peder Lombardi, Papa'nın bu ifadelerinin de doğru yansıtılmadığını söyledi.BBC Türkçe
Yurtta Dayak ve Cinsel İstismar Skandalı
Gaziantep Güçsüzler Yurdu’nda kalan kimsesizlerin şiddet ve cinsel istismara uğradıkları iddia edildi.  Skandalı belediyeye şikâyet eden iki hasta bakıcı, işten çıkartıldıklarını söyledi. Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Mehmet Durdu Yetkinşekerci ise soruşturma başlatıldığını, yurt müdürünün de görevden alındığını belirtti. Gaziantep Güçsüzler Yurdu’nda bakıcı olarak çalışan Zeynep Orhan ve A.A., yurtta kalan kimsesizlerin tecavüz, dayak ve kötü muameleye maruz kaldıklarını söyledi. Durumu belediyeye iletmeleri üzerine işten atıldıklarını belirten iki bakıcının iddiasına göre, tecavüze uğrayan hastaların koridora çıkmasına bile izin verilmiyor, giyecek ve gıda yardımlarını personel paylaşıyor. Orhan, “Belediye olayı örtbas ediyor.” derken, A.A., “Yaşananları şikâyet ettiğim için belediyenin temizlik birimine verildim.” ifadesini kullandı. Belediye Başkan Vekili M.Durdu Yetkinşekerci ise olayla ilgili soruşturma başlatıldığını, müdürün görevden alındığını kaydetti. İlhan Çulha’nın Zaman ’daki haberine göre, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı güçsüzler yurdu büyük bir skandalla karşı karşıya. Yurtta bakıcı olarak görev yapan Zeynep Orhan ve A.A., yurtta kalan kimsesizlerin personel tarafından tecavüz, dayak ve kötü muameleye maruz kaldıklarını iddia etti. Taciz ve tecavüze uğrayan hastaların koridorlara dahi çıkmalarına izin verilmediğini, yardımseverlerin yaptığı giyecek ve gıda yardımlarının hastalara verilmeden personel tarafından paylaşıldığını belirten iki bakıcı, durumu belediyeye iletti. Ancak işten çıkarılarak başka birimlere yerleştirildiler. Hastalara yurtta bulunan hemşire tarafından şiddet uygulandığını belirten Zeynep Orhan, “Belediye olayın üzerini örtbas ediyor. 2 aydır uğraşıyorum ama bir sonuç alamadım.” dedi. Yurt idaresinin de yaşananlara göz yumduğunu savunan Orhan, şöyle konuştu: “Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Güçsüzler Yurdu’nda işe girdiğim zaman içeride bir odada kapalı 3 kadın hasta gördüm. Koridora dahi çıkmaları yasaktı. Sebebinin ne olduğunu bize söylemiyorlardı. Zamanla hastalarla diyaloğa geçtiğimizde hastalardan bir tanesi başından geçenleri bizle paylaştı. Yurtta bir personel tarafından 4 ay boyunca tecavüze uğramıştı. Belediyeden umudumuz yok. Belediye olayın üzerini örtbas ediyor. 2 aydır uğraşıyorum ama bir sonuç alamadım.” Hasta bakıcı A.A. da şikâyette bulunduğu için önce temizlik işlerine verildiğini sonra da işten atıldığını ifade etti: “Yurtta yaşanılanları şikâyet ettiğim için işten çıkarılarak, belediyenin temizlik hizmeti birimine verildim. Sertifikalı hasta bakıcı olmama rağmen temizlik birimine verdiler. Verdikleri tarihi geçmiş yiyecekleri hastalara dağıttım. Bunu idareye yansıttığımız zaman işimizden olduk.” A.A., yurtta yaşanan tüyler ürperten bir olayı da şöyle anlattı: “Fidan isminde bir kız vardı. Yurt personeli, kızı eli yara diye idareye götürmüş. Orada cinsel istismarda bulunmuşlar. Kız hamile kalmış. Fidan’ı kolu kırık diye alıp götürdüler. Kıza kürtaj yaptırdılar. Safiye ismindeki başka bir arkadaş da aynı şeyleri yaşadı. O personel, uyuşturucu da kullanıyordu.” Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Mehmet Durdu Yetkinşekerci ise olay ile ilgili teftiş kurulunca soruşturma başlatıldığını dile getirdi. Yetkinşekerci, yurt müdürünün görevden alındığını belirterek, “Bize gelen şikâyetler doğrultusunda yurt müdürünü aynı gün görevden aldık ve soruşturma başlattık.” diye konuştu. İlhan Çulha | Zaman