Görüş Bildir

Sayıştay Haberleri

Sayıştay ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Sayıştay ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Kamu Bankaları Hükümete Yakın Medyaya 1 Milyar TL Reklam Vermiş
Hükümete yakınlığıyla bilinen gazete ve TV kanallarının en büyük reklam vereni, son 5 yıllık reklam bütçesi 1 milyar TL'yi aşan kamu bankaları oldu. Bankalardan bilgi edinme yoluyla son 5 yılın reklam ve ilan giderlerine ilişkin tabloları isteyen CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, bankaların Türkiye Bankalar Birliği’ne gönderdiği bilanço ve bağımsız denetim raporlarını inceledi. Ortaya çıkan tablo, kamu bankalarının son 5 yılda yaptığı harcama tutarının 1 milyar TL’yi aştığını gözler önüne serdi.
TRT Elektrik Paralarıyla ‘Geçiniyor': Bir Yılda 800 Milyon TL
AKP tarafından elektrik faturalarındaki payı kaldırılacağı vaat edilen TRT’nin sadece 2013 yılında bu faturalardaki payından 800 milyon TL aldığı ortaya çıktı.Zaman gazetesinin haberine göre Sayıştay’ın açıkladığı denetim raporunda TRT’nin en büyük gelirinin, elektrik faturalarından aldığı yüzde 2’lik pay olduğu öğrenildi.Elektrik faturalarından kayıp-kaçak bedeli dışında TRT payı olarak aboneden 2013’te 800 milyon TL alındı. Radyo ve televizyon cihazlarının bandrol satışlarından kurumun kasasına 560 milyon TL girdi. Reklam ve ticarî geliri ise 110,5 milyon TL’de kaldı.2012’de elektrik faturalarından 662 milyon TL gelir elde eden TRT, bu rakamlara göre 2013 yılında elektrik payından elde ettiği geliri yüzde 20,9 artırmış oldu.AKP hükümeti ise 2002 yılı genel seçimlerinin ardından açıkladığı bir yıllık acil eylem planında TRT payının kaldırılacağını vaat etmiş ve planda, “Elektrik fiyatlarının ucuzlatılmasına yönelik olarak elektrik faturalarındaki TRT payı kaldırılacaktır” ifadeleri yer almıştı.Diken
'Profesyonel Orduya Geçilmeli, Bedelli Askerlik Kaldırılmalı'
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla 2013’te askeri ve sivil bürokratlardan oluşturulan ekip, savunma reformuyla ilgili bir rapor hazırladı.Raporda, ordunun profesyonelleşmesi, bedelli askerliğin kaldırılması tavsiyeleri dikkat çekti. Cumhurbaşkanlığı’nın dün bir kısmını kamuoyuna sunduğu raporun önsözünde Gül, “Askeri güç olmaksızın büyük güç olunmaz.” dedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, geçtiğimiz yıl nisan ayında başkanlığını Prof. Dr. Ali Karaosmanoğlu’nun üstlendiği, eski MGK Genel Sekreteri Büyükelçi Tahsin Burcuoğlu, Savunma Sanayii Müsteşar Yardımcısı Faruk Özlü, Kara Harp Okulu Dekanı Tuğgeneral Murat Yetgin, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Eğitim Daire Başkanı Hava Pilot Tuğgeneral Recep Ünal ile emekli Tuğamiral Doğan Bozkurt’tan oluşan bir ekip kurdu. Çalışma grubu yaklaşık bir yıl boyunca kapsamlı bir savunma reformu hazırladı. Raporun bir kısmı, dün Cumhurbaşkanlığı tarafından kamuoyuna sunuldu. Raporda göze en çok çarpan, bedelli askerlik uygulamasına son verilmesi yönündeki tavsiyeydi. Savunma reformuyla ilgili rapordan, yurtdışında çalışanların yabancı ülkelerdeki hak ve kazanımlarının korunmasını amaçlayan dövizli askerlik uygulamasına ise devam edilmesi yönünde bir görüş çıktı. Raporda ön plana çıkan diğer başlıklar şöyle: Genelkurmay, MSB’ye bağlanmasın: Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanlığı’na (MSB) bağlanmasına karşı çıkıldı. MSB’nin yeniden yapılandırılması gerektiği fakat sivil uzmanların sayı ve yetkilerinin gereğinden fazla artırılmasının ‘politizasyona’ yol açabileceği belirtildi. MSB, Genelkurmay Başkanlığı ile kuvvet komutanlıklarını aynı kampüs içinde toplayacak, ABD’de veya Fransa’dakine benzer bir fiziksel mekân oluşturulması gerektiği de not edildi. Destekleme Fonu’nu asker kullansın: Raporda, Savunma Sanayii Destekleme Fonu’nun sadece TSK’nın ihtiyaçları için kullanılması istendi. Hükümet daha önce çıkardığı kanun hükmünde kararname ile fonu MİT ve Emniyet’in de kullanımına açmıştı. Özellikle MİT’e fondan önemli kaynak tahsis edilmeye başlandı. Makine Kimya Endüstrisi (MKE) dönüştürülsün: MKE’nin, Anonim Şirket (AŞ) statüsüne dönüştürülmesi istendi. Ayrıca Savunma Sanayii’ni Destekleme Fonu’na (SSDF) devredilmesinin ve bu sayede kurum ile ilgili olarak yapılacak bütün düzenlemelerde Savunma Sanayii İcra Kurulu’nun yetkili olmasının temin edilmesinin uygun olacağı değerlendirildi. Profesyonel orduya geçilsin: Rapor, orduda profesyonelleşmenin önemine dikkat çekerken, bir süre daha zorunlu askerliğin devam edeceği düşüncesinden hareketle bazı önerilerde bulundu. Aktif olarak kullanılmayan erbaş ve er kadrolarının söndürülmesi istendi. Ceza İnfaz Kurumları’nın dış güvenliğinin Jandarma Genel Komutanlığı’ndan Adalet Bakanlığı’na devredilmesi; kara sınırları güvenliğinin sorumluluğunun ise İçişleri Bakanlığı’na devredilmesi önerildi. Acil müdahale gücü: Türkiye’yi çevreleyen tehdit ve risk ortamı ile ittifak sorumlulukları göz önünde bulundurulduğunda, TSK’nın NATO’da olduğu gibi göreve hazır bir ‘acil müdahale gücüne’ sahip olması ve bu güce kara, deniz ve hava kuvvetlerinden unsurlar tahsis edilmesinin uygun olacağı değerlendirildi. Kritik projeler tamamlanmalı: Özellikle beka kabiliyetindeki hava ve füze savunması ile elektronik harp gibi kritik projelerin bir an önce tamamlanması, TSK’nın sınır ötesinde askeri varlık bulundurabilecek şekilde stratejik intikal, üs bölgesi oluşturma gibi yeteneklerin kazanılmasının hayatiyeti vurgulandı. Denetim raporlarını ihtisas komisyonları incelesin: Savunmayla ilgili Sayıştay denetim raporlarının, TBMM’de uzman bir komisyon tarafından incelenmesi gerektiği belirtilirken, “Söz konusu raporlar TBMM’de Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülmektedir. Denetim raporlarının ihtisas komisyonları tarafından incelenmesi uygun olacaktır.” değerlendirmesinde bulunuldu. Emre Soncan, Zaman
'Erdoğan Beni Neden Dinlemiyor? Cesaret Edemiyor'
TOBB 70'inci Mali Genel Kurulu'nda konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasının ardından hemen ayrılan Başbakan Erdoğan'ı eleştirdi, 'Konuştu ve ayrıldı. Neden beni dinlemiyor ? Cesaret edemiyor' dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu katıldığı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği 70'inci Mali Genel Kurulu'na katıldı. Genel Kurul'da konuşan Başbakan Erdoğan, konuşmasının ardından salondan ayrıldı. Başbakan Erdoğan'ı ardından kürsüye gelen Kılıçdaroğlu Başbakan Erdoğan'ın konuşmasının ardından ayrılmasını eleştirerek; 'Saygın her devletin protokol kuralları vardır. TOBB'un değerli yönetimine seslenmek istiyorum. Siz neden bu protokol kurallarına uymuyorsunuz? Hangi gerekçeyle? Eğer TOBB'un yöneticileri korkuyorlarsa korkmasında bu ülkede Cumhuriyet ve demokrasi var. Neden korkuyorlar? Konuştu ve ayrıldı. Neden beni dinlemiyor ? Cesaret edemiyor' dedi. Kılıçdaroğlu: 'TOBB protokol kurallarını neden uygulamıyor?' Kılıçdaroğlu, 'Sayıştay raporlarını getirtmeyeceksiniz, anayasal kurumu çalıştırtmayacaksınız, Cumhuriyet Halk Partisi'nin billboardlara parasını ödeyerek vereceği ilanı yayınlatmayacaksınız, 'yasama ve yargı benim için ayakbağı' diyeceksiniz, sonra bu ülkede demokrasiden söz edeceksiniz, hukukun üstünlüğünden söz edeceksiniz' diye konuştu. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 'Anayasa Mahkemesi'nde protokol kuralları uygulanır, Danıştayda protokol kuralları uygulanır, Kutlu Doğum Haftası, Mevlana'yı anma törenlerinde protokol kuralları uygulanır, neden TOBB'a gelince protokol kuralları uygulanmıyor. Eğer TOBB'un yöneticileri korkuyorlarsa korkmasınlar bu ülkede cumhuriyet ve demokrasi var. Neden korkuyorlar?' dedi. Kılıçdaroğlu, 'Bana sordular, 'eski bir genelkurmay başkanı cumhurbaşkanı adayı olursa destekler misiniz', sivil birisi olması gerektiğini söyledim, yanlış mı söyledim, benim görüşüm bu. 'Sen de sivilsin, ben de sivilim' diyor. Ben zaten sana bir şey demedim ki ama sen üstüne alınıyorsun, neden? Çünkü bizi dinlemiyor, ne söylerse 'bunlar mutlaka menfi birşey söyler' takılmış eskilere. Dünya değişti, insanlar değişti, Türkiye değişti, hepimiz değiştik' dedi. Kılıçdaroğlu'ndan Taner Yıldız'a istifa çağrısı Cumhurbaşkanlığı seçimleri Kılıçdaroğlu, 'Cumhurbaşkanı şaibeli olmamalı, öfkeyi sanat olarak kullanmamalı, halkı kucaklamalı, sade olmalı, güzel bir dil kullanmalı, herkese eşit mesafede olmalı, bağımsız ve tarafsız olmalı, devletin bütün kurumlarını uyum içerisinde çalıştırmalı, halkın adamı olmalı. Cumhurbaşkanı böyle olmalı, biz böyle istiyoruz. Yanlış bir tartışmayı yapıyoruz; 'Ali mi olsun cumhurbaşkanı, Veli mi olsun?' niye onları tartışıyoruz? Önce cumhurbaşkanın niteliklerini tartışmalıyız' diye konuştu. DHA | CNN Türk
İşçiden İşsizlik Fonu İçin Kesilen 246 Milyon TL Nerede?
SGK işçilerden kesilen milyonlarca lirayı İşsizlik Sigortası Fonu’na aktarmadı. Fonun kaybı 246 milyon lirayı buldu.İşçinin işsiz kaldığında tek dayanağı olan işsizlik sigortası fonuna yine işçiden kesilen milyonlarca liranın aktarılmadığı ortaya çıktı. Ancak Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) bunun takibini yapmadı. İŞKUR, SGK’yi suçladı. Cumhuriyet'ten Mustafa Çakır'ı haberine göre, işsizlik sigortası prim gelirlerine ilişkin yeterli kontrollerin yapılmaması nedeniyle fonun toplam kaybı 246 milyon lirayı buldu. Ayrıca mevzuata aykırı olmasına karşın İŞKUR’da birçok giderin de fon gelirlerinden karşılandığı belirlendi.Sayıştay’ın İŞKUR denetim raporunda, işçilerin işsiz kaldıklarında bir süre ücret aldıkları işsizlik sigortası fonuna ilişkin usulsüzlüklere dikkat çekildi. Rapora göre, işsizlik sigortası primlerini tahsil etmekle görevli olan SGK, İŞKUR’a eksik ödeme yaptı. Ancak İŞKUR’un gerekli takibi yapmaması nedeniyle bundan doğan alacağı hakkında bilgi sahibi olmadığı ve alacağın takibine ilişkin herhangi bir işlem yapmadığı ortaya çıktı. SGK tarafından tahsil edilen işsizlik sigortası prim gelirlerinin hesap edilebileceğine dikkat çekilen raporda, şöyle denildi:“Sonuç olarak yüzde 1’i sigortalı, yüzde 2’si işveren payı olmak üzere matrahın yüzde 3’ü tutarındaki 6 milyar 23 milyon 855 bin 789,92 TL’nin SGK tarafından fona aktarılması gerekmektedir. Buna karşın 2013 yılında fona toplam 5 milyar 850 milyon 24 bin 797.42 TL aktarıldığı, tahsil edilmeyen 173 milyon 830 bin 992,50 TL tutarındaki alacağa ilişkin herhangi bir işlem yapılmadığı ve bu tutarın muhasebe kayıtlarında yer almadığı görülmüştür.”Raporda, prime esas kazancın SGK’den yapılan tahsilat üzerinden hesaplanması ve bu hesaplamanın alacağın tamamı üzerinden yapılamaması nedeniyle, işsizlik sigortası devlet payı tutarının da eksik tahsil edildiği kaydedildi. Toplam 246 milyon eksik!Raporda bu durum şöyle ifade edildi:“Kurumun 2013 yılında tahsil etmesi gereken devlet payı tutarının 2 milyar 7 milyon 951 bin 929.97 TL iken Hazine’den toplamda 1 milyar 934 milyon 809 bin 608.09 TL tahsil ettiği görülmüştür. Açıklanan nedenlerle; işsizlik sigortası prim gelirlerine ilişkin yeterli kontrollerin yapılmaması nedeniyle fon kaynağında toplamda 246 milyon 973 bin 314.38 TL eksiklik olmuştur.”Mustafa Çakır | Cumhuriyet
TOKİ 'Ak Saray'dan 297 Milyon Lira Alacaklı
TOKİ’nin yalnızca Ak Saray ihalesi dolasıyla alacağı tutar Milli Eğitim Bakanlığı’dan daha fazla, Ak Saray’ın TOKİ’ye 300 milyon borcu var.TOKİ’nin kamu kurum ve kuruluşlarına yaptığı inşaat işleri nedeniyle alacaklı olduğu kurumların başında Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) üzerine milyonlarca TL’ye yapılan Ak Saray tek başına girdi. Cumhuriyet'ten Mahmeut Localı'nın haberine göre, TOKİ’nin Ak Saray dolayısıyla alacağı 297 milyon TL; Milli Eğitim Bakanlığı’nın 171 milyon TL olan toplum borcunu geride bırakırken, Ak Saray’ın yapımı sırasında elektrik tesisatıyla ilgili mükerrer ödeme yapıldığı da tespit edildi. CHP Adana Milletvekili Turgay Develi, dar gelirli yurttaşlara konut yapmak yerine TOKİ’nin borçla lüks saray yapmasına“TOKİ borçla saray yapacağına dar gelirliye ucuza konut yapsın” diye tepki gösterdi.AOÇ arazisi üzerine Başbakanlık Hizmet Binası olarak inşa edilen ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kullanmaya başladığı Ak Saray’ın savurganlık örneği olup olmadığı tartışmaları yapılırken, Başbakanlığın Ak Saray nedeniyle TOKİ’ye yüklü miktarda borçlandığı belirlendi. TBMM KİT Komisyonu’nda görüşülen TOKİ’nin 2013 yılı bütçesinde idarenin Temmuz 2013 itibarıyla kamu kurum ve kuruluşlarıyla yaptığı protokoller kapsamında üstlenmiş olduğu yapım işleri için toplam ihale bedeline göre alacak tutarın 10,8 milyar TL olduğu belirlendi.Ak Saray’ın 297 milyon TL borcu varTOKİ’nin, ödenen hakedişlere göre alacak tutarı 4 milyar TL olarak gerçekleşirken, Ak Saray’dan kaynaklı alacaklar tek başına kamu kurum ve kuruluşları alacakları arasına girdi. Kurumlara göre sıralandığında hastane yapım protokolleri dolayısıyla Sağlık Bakanlığı’nın TOKİ’ye toplam 826 milyon TL borcu bulunuyor. TOKİ’ye toplam 574 milyon TL borcu olan Emniyet Müdürlüğü’nün ardından, Ak Saray’ın borcu geliyor. Sayıştay raporuna göre Başbakanlık Hizmet Binası olarak tanımlanan Ak Saray’dan TOKİ’nin toplam 297 milyon TL alacağı bulunuyor.Ak Saray tek başına MEB’i geçiyorTek başına Ak Saray’ın borcu Milli Eğitim Bakanlığı’nın toplam borcundan daha fazla olması dikkat çekiyor. Okul yapım protokolü yapan Milli Eğitim Bakanlığı’nın TOKİ’ye toplam borcu 171,8 milyon TL. Buna göre Ak Saray’ın borcu Milli Eğitim bakanlığı’nın toplam borcundan 126 milyon TL daha fazla.‘ Saray yerine dar gelirliye konut yap’KİT Komisyonu üyesi CHP Adana Milletvekili Turgay Develi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sarayı olarak inşa edilen yapı dolayısıyla Başbakanlığın TOKİ’ye borçlu durumuna gelmesine tepki gösterdi. TOKİ’nin dar gelirli vatandaşalara konut yapması gerektiğini söyleyen Develi, “AOÇ arazisine kaçak olarak yapıldığı yargı kararıyla kesinleşen sarayın yapımı dolayısıyla TOKİ’nin alacaklı hale gelmesi bu sarayın hem kaçak hem borçlu olduğunu gösteriyor. TOKİ borçla saray yapacağına dar gelirliye ucuza konut yapmalı” diye konuştu.Mükerrer ödeme iddiasıSayıştay raporunda Ak Saray’ın yapımında elektrik tesisatı imalatlarında imalat kalemi içinde yer almasına karşın sözleşmede elektrik tesisatı işlerinin mükerrer olarak yer aldığı tespiti de yapıldı. Raporda, Ak Saray ihalesinin yüklenicisinin aynı mahiyetteki bir kısım imalatlara birbirinden farklı fiyatların verildiği de belirlendi.Mahmut Lıcalı | Cumhuriyet
Sayıştay: 'Atatürk Orman Çiftliği Arazileri Amacı Dışında Kullanıldı'
Sayıştay, Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) 2012 raporunda, devredilen AOÇ arazilerinin amacı dışında kullanıldığını tespit etti. Sayıştay’ın 2012 AOÇ raporu yayımlandı. Yayımlanan rapora göre Sayıştay, devredilen ve amacı dışında kullanıldığı tespit edilen AOÇ arazileriyle ilgili olarak şu tavsiyelerde bulundu: “- Tohum ıslah istasyonunun kurulması için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na aktarılan ve bakanlıkça daha sonra Türkiye Zirai Donatım Kurumuna devredilen, Kurumun özelleştirilmesi aşamasında da, Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla Devlet Personel Başkanlığı, Ankara Üniversitesi Rektörlüğü ve Sakarya Vilayeti Özel İdare Müdürlüğünün kullanımına verilen, Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünce atıl durumda olduğu ve/veya amaç dışı kullanıldığı tespit edilen arazilerin geri alınmasının sağlanması, Bira fabrikasının kurulması için Tekel Genel Müdürlüğü’ne devredilen, özelleştirme nedeniyle alkol üretimi ile dağıtımı sona eren arazi ve tesislerin, Mülkiyet devrinde belirtilen kullanım amaçlarının ortadan kalktığı, arazilerin bulunduğu bölgenin birinci derece tarihi ve doğal Sit alanı olduğunu tespit etti. Ayrıca Atatürk'ün büyük öneme sahip mirasının korunması ve bir bütün halinde çiftliğin kuruluş amacına uygun olarak yönetilmesinin daha uygun olacağı da dikkate alınarak, Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğüne iade edilmesi için başlatılan çalışmaların sürdürülerek, arazilerin geri alınmasının sağlanması.” AŞTİ KOMPLEKSİ’NDEN KİRA ALACAĞININ TAHSİL EDİLMESİ ÖNERİSİ- Sayıştay, kira bedeli dava konusu olan AŞTİ Kompleksi arazisi ile ilgili olarak şu tavsiyelerde bulundu: “Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesi Kararının bozulmasına ilişkin Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin Kararı doğrultusunda, gerekli muhasebe kayıtlarının yapılması ile, 1 2012 tarihinden öncesine ilişkin 6 milyon 436 bin 588 TL tutarlı kira alacağı ve bu tarihten sonrası için hesaplanacak fark kira alacağının takip edilmesi ve tahsili gerçekleştirilmeli.” ANKA | Milliyet
Sayıştay Raporuna Göre Öğrencinin Parası da Kayıp...
Sayıştay’ın eğitim kurumlarına ilişkin raporları, öğrenciler üzerinden elde edilen gelirlerin nerelere gittiğinin belli olmadığını ortaya koydu.Sayıştay, öğrenciler üzerinden elde edilen milyonlarca liralık gelir üzerinde hiçbir denetimin olmadığını ortaya koydu. Cumhuriyet'ten Sinan Tartanoğlu'nun haberine göre, ÖSYM’nin düzenlediği sınavlar için Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) okullarında kurulan başvuru merkezlerinde yaklaşık 10 milyon adaydan alınan işlem ücretlerinin “nerelere harcandığını” tespit edemeyen Sayıştay, ÖSYM’nin bankaların tahsil ettiği başvuru ücretlerini takip etmediğini, 2 gün içinde teslim alması gereken binlerce lirayı 7 gün bankada “unutarak”, faizsiz bankacılık yapan Kuveyt Türk’ün de aralarında bulunduğu 6 bankaya haftalık faiz kazandırdığını belirledi.Binlerce üniversite öğrencisinin kredi ve burs ücretlerini,“banka hesap numarası” bilgisine yer vermeden Ziraat Bankası’na yatıran Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun paraların iade edip edilmediğine bakmadığı ortaya çıktı. Suçlanan kurumların kendilerini “mevzuattaki boşlukla” veya “iş yükünün çokluğuyla” savunması ise dikkati çekti. MEB ile ÖSYM arasında 2006 yılında düzenlenen protokolle, ÖSYM tarafından yapılan merkezi sistemi sınavlarında her bir başvuru için okul müdürlüklerince alınacak ücretinin dağıtımına ilişkin esaslar belirlendi. Protokole göre her bir başvuru ücretinin yüzde 50’si okullarda, başvuru ve tercih işlemlerini yürüten personele ödenecekti. Kalan paranın yüzde 80’i tercih işlemlerinin yapıldığı okulların ihtiyaçları için, yüzde 20’si ise diğer okulların acil ihtiyaçları için kullanılacaktı.10 milyon adaydan 3 liraAncak söz konusu protokol 2011 yılında yürürlükten kaldırıldı ve yeni bir protokol hazırlanmadı. ÖSYM yılda yaklaşık 40 sınav düzenlemeye devam etti. Bu sınavlara yaklaşık 10 milyon aday başvurdu. Örneğin 2014 yılında her bir başvuru bedeli 3 TL olarak belirlendi. 10 milyon adayın ödediği 3 TL okul müdürlüklerince ya yürürlükten kaldırılan protokole göre toplanıp dağıtıldı ya da Sayıştay’ın tespitine göre “hiçbir düzenlemeye dayanmadan kullanıldı.”Sayıştay’ın bu tespitine karşı MEB’in gönderdiği savunmada ise “Alınan ücretlerin sarfı konusunda mevzuattaki boşluk sebebiyle tereddütler yaşandığı anlaşılmıştır” ifadeleri kullanıldı.Sınavlar bankalara kazandırıyorHer yıl düzenlenen yaklaşık 40 ÖSYM sınavına lişkin ücretlerin MEB ayağında nasıl usulsüz toplandığını belirleyen Sayıştay, sınav paralarınınÖSYM ayağında da sorunların yaşandığını raporlaştırdı. Sayıştay’ın ÖSYM raporunda, yaklaşık 10 milyon adayın bankalara yatırılması istenen sınav ücretlerinin yasaya aykırı olarak bankalarda bekletildiği, bu yolla bankalara para kazandırıldığı ortaya çıktı.Öğrencinin sırtından faizKamu Haznedarlığı tebliğine göre bankalarca tahsil edilen paraların iki işgünü içinde ÖSYM’nin hesabına aktarılması zorunluyken, ÖSYM ile 5 banka arasında imzalanan sözleşmelerin “paraların 7 gün içinde kurumun hesabına yatırılmasını” hüküm altına aldığı ortaya çıktı. Yasaya aykırı olarak hazırlanan sözleşmenin uygulanması aşamasında da “Anlaşmalı bankalardan mevcut tahsilatların 6-7 gün bloke edilerek sonrasında ÖSYM banka hesabına aktarıldığı, bu aktarımların ise kontrollerinin yapılmadığı” belirlendi.Hayalet burs!Sayıştay’ın Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’na (KYK) ilişkin raporunda ise yine üniversite öğrencilerine ödenen binlerce TL’lik burs ve kredi ödemeleri üzerindeki denetimsizlik ortayakonuldu. Buna göre KYK, üniversite öğrencilerinin burs ve kredilerini öğrencilerin banka hesaplarınayatırılmak üzere Ziraat Bankası’na yatırıyordu. Yapılan denetim sonucunda toplam paranın bankaya yatırıldığı ancak bankanın dağıtım için ihtiyacı olan öğrencilerin hesap numaraları bilgisinin bankaya verilmediği ortaya çıktı.Cumhuriyet
Anayasa Mahkemesi Üyeliğine Rıdvan Güleç Seçildi
TBMM Genel Kurulu'nda, Sayıştay kontenjanından Anayasa Mahkemesi üyeliğine Rıdvan Güleç seçildi.Genel Kurul, Sayıştay Genel Kurulu'nun gösterdiği adaylar Rıdvan Güleç, Abdullah Şimşek ve Ahmet Zorlar arasından Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçim yaptı.Hiçbir aday ilk turda seçilmek için gerekli olan üçte iki çoğunluğa ulaşamadı. İlk turda Güleç 229, Şimşek 6 ve Zorlar 1 oy aldı. 6 oy boş, 15 oy geçersiz çıktı.İkinci turda 260 oy kullanıldı. Güleç 248, Şimşek 3, Zorlar 2 oy aldı. Bu turda da üye tamsayısının salt çoğunluğu bulunamadığından Anayasa Mahkemesi üyesi üçüncü turda seçildi.Üçüncü turda, ikinci turda en çok oyu alan iki aday Güleç ve Şimşek arasında seçim yapıldı. Güleç, 253 oy alarak Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçildi. Şimşek'e 3 oy çıktı.TBMM Başkanvekili Meral Akşener, birleşimi 16 Mart Pazartesi günü saat 14.00'te toplanmak üzere kapattı.AA
'Askerlerin Maskesi Düşmüştü, Şimdi de Siyasal İslam'ın Maskesi Düşüyor'
Gazeteci Prof. Mehmet Altan , “Son dönemde askerlerin maskesi düşmüştü, şimdi de siyasal İslam’ın maskesinin düştüğünü görüyoruz. Hırsızlıklara, cinayetlere fetva verildiği bir dönemdeyiz” dedi.Altan, Başbakan Tayyip Erdoğan için “Bugün gelinen noktada, tek adamın, siyasal İslamcı bir darbeyle dindar Atatürk olarak ortaya çıkışını izliyoruz. Zorbalıkla yaratılmak istenen bir başkanlık sistemiyle Türkiye’yi dönüştürme çabası görüyoruz. Bu büyük bir kırılma ve çatışma getirecek” ifadelerini kullandı. “Menderes’in yaptığı bütün hataları bugünkü siyasal iktidar yapıyor” diyen Prof. Altan, “AKP sandığı kadar uzun süre bu şaibeleri sırtında taşıyarak iktidarda kalamaz. Toplum buna tahammül edemez” ifadelerini kullandı. Taraf gazetesinden Ertan Altan’a konuşan Mehmet Altan, Türkiye’de son dönemde yaşananları değerlendirdi. Taraf’ta “Siyasal İslam’ın maskesi düşüyor” başlığıyla yayımlanan (20 Temmuz 2014) söyleşisi şöyle: Cumhurbaşkanlığı seçimine yirmi gün kala yazar Mehmet Altan’la son durum değerlendirmesi yaptık. 30 Mart öncesine kıyasla sakin bir ortamda geçen seçim süreci Türkiye’ye ne getirecek? İhsanoğlu’nun şansı var mı? Kürtler ne yapacak? Erdoğan seçilecek mi? Seçilirse ne olacak? Fotoromanı andıran ülkemizde, bir fotoroman klişesiyle ifade etmek gerekirse, 17 Aralık’tan bu yana çıkan kısmın özeti üzerine sohbet ettik. Bu hikâyede mutlu son bekleyenlere Mehmet Altan’dan kötü haberler var... Köşk seçimlerine giderken Türkiye’deki güç odakları ve partilerle ilgili kısa bir değerlendirme yapabilir misiniz? AKP ile başlayabiliriz... AKP, referanduma kadar değişimin önünü açtı. Ama referandum sonrasında girdiği yol ve Suriye’deki iç çatışmalar nedeniyle önceki dönemle kopuşa giden bir değişim yaşandı. Bütün olumlu icraatlar da iptal edildi. Bugün gelinen noktada, tek adamın, siyasal İslamcı bir darbeyle dindar Atatürk olarak ortaya çıkışını izliyoruz. Zorbalıkla yaratılmak istenen bir başkanlık sistemiyle Türkiye’yi dönüştürme çabası görüyoruz. Bu büyük bir kırılma ve çatışma getirecek. MHP ve CHP’nin bir çatı adayda anlaşmasını nasıl yorumluyorsunuz? MHP ve CHP akıllıca bir şey yaptı, kendi pozisyonlarını esneterek bir ortak adaya gittiler. Bu çok önemli bir şeydir. İktidar Deniz Feneri davasında olduğu gibi mahkemeden kaçtı. Kaçarken de 25 Aralık’ta bir darbe yaptı. Mahkeme kararının uygulanmasına engel oldu. Bundan sonra yaptığı her şey hukuka aykırıdır. Son çıkan yargı paketinde yargıyı etkilemek suç olmaktan çıktı. Mahkeme kararını iki yıl uygulamama gibi bir yasa çıkaracaklar. Bu hükümetin zihniyeti açısından çok önemli. Avukatların dosyaya bakamaması yasası gibi bir yasa kavgayla engellendi. “Allah için siyaset” yapıyorum diyen bir Başbakan var. Bu düpedüz anayasal suç. Anayasayı ortadan kaldırmaya yönelik bir hareket. Türkiye’de insanların özgürlüklerini yok eden bir siyasal iktidar var. Başbakan mahkemede aklanacak yerde paralel yapı diye bir masal uydurdu. Mahkemeden kaçışını kitleye böyle anlatmayı denedi. Ortaya çıkan hırsızlık, yolsuzlukla ilgili izlemelerin sadece Cemaat işi olduğuna inanmıyorum. Bu bir karapara aklama işidir. ABD’nin de çok üzerinde durduğu bir konudur. Hükümet bir cemaat adı altında, somutlaştırılamayan hedef üstünden kendini aklamaya çalışıyor. Hiçbir derli toplu toplumda, yasama, yürütme, yargı, cemaat diye konuşulamaz. Sen yargıdan kaçıp suçu cemaate yıkamazsın. Cemaat, hukuk dışı işler yapıyorsa yakalarsın. Ama 17 Aralık’tan sonra böyle bir senaryo uydurmak, çıkışı olmayan bir yolda debelenme anlamına geliyor. Kürtler, bu aralar eleştirilerin odağında. AKP ve Kürt hareketi anlaşıyor mu? Kürt siyaseti de bu tablo içinde değerlendirilebilir. Başbakan ve istihbarat örgütü, 12 Eylül rejimini bertaraf edip yeni bir sistem kurmak yerine, gerçekten demokrasiyi buraya yerleştirmek yerine kendisini bir anlamda rahatlatacak bir Kürt çözümünü ortaya çıkardı. Batı’da muazzam bir faşizm ilerlerken Doğu’da iyi bir şey olması çok zor. “Barış gelecek, onun için demokrasi istemeyin.” AKP’nin yanındakilerin topluma pompalamak istedikleri bu. “Demokrasi istemek barışa karşı olmak demektir.” “Başkan babamız her şeyi çözecek.” Barış süreciyle anlayışı, rejimi çığırından çıkardı. Çok vahim MİT yasası gibi, Sayıştay Kanunu gibi karanlık bir sürece hız verdiklerini görüyoruz. Kürtlerin mücadelesi kendileri açısından olumludur, anlamlıdır. Son çıkan yasa iyi bir adımdır ama barış sürecini siyasi bir kurnazlık şeklinde yürütmeye kalkmak bugünkü iyi ortamı da mumla aratacak bir sürece götürebilir bizi. Hükümet, Kürtleri kandırıyor mu diyorsunuz? Bir insan hem Uludere’yi yapıp hem nasıl kalıcı bir barış yapacak bilemiyorum. Ama Kürt siyaseti de bir bütün değil, onlar da bütün bunların farkında. İktidar, Alevilerin, Rumların, Somalıların sorununu çözmüyor, yolsuzluğu, hırsızlığı sıradanlaştırıyor, sandıkta aklanmaya çalışıyor... Bu tabloda Kürdistan’da çözüm çıkar mı bilmiyorum. Hükümetin, Kürtleri kandırma düşüncesi varsa, bu büyük bir felaket getirir. Bedeli ağır olur. Kürtlerin içinde, “biz kendi işimize bakarız, demokrasi bizi ilgilendirmez” diyen de var. “Demokrasinin kilit taşı Kürt meselesi” diyenler de var. Demokrasi olmadan barış olamayacağını bilerek hareket etmek gerekiyor. Hem IŞİD’i dolaylı destekleyip ham barışı sağlamanın öyle kolay olmayacağının altını çizmek lazım. Erdoğan, seçilirse nasıl bir cumhurbaşkanı olacağını açıkladı. Hedefleri arasında Bakanlar Kurulu’na sürekli başkanlık etmek bile var. Bunun anayasal karşılığı nedir? Anayasaya darbe yapacak. Türkiye şu anda her türlü riske ve belaya açık. Gayrimeşru ortam demek, gayrimeşru her türlü gücün önünün açılması demek. 17 ve 25 Aralık’ta fiili bir hukuksuzluk hali yerleştirildi. Hükümet o kadar suça bulaştı ki geri adım atamıyor ve hukuksuzluğa devam etmek zorunda olduğunu düşünüyor. Bunun getireceği belalar, ekonomiden tutun da her alanda gerilimi daha da arttıracak. Peki Erdoğan bunu kolayca yapabilir mi? Bunu yapmak istediğini söylüyor. Türkiye’nin hukuksal, demokratik direncinin çok güçlü olmadığı ortada. Ama Erdoğan’ın sandığı kadar zayıf mı onu bilemiyorum. Bir taraftan da kontrol edemediği gelişmeler oluyor. Mesela seçimden önce ortaya çıkan tapeler, ya da AYM Başkanı’nın uyarıları ya da Soma faciası. Erdoğan istiyor da, ne kadar ileri götürebilir, partisi ne kadar tahammül eder göreceğiz... Türkiye’de rejim, AKP hükümetinin yol açtığı türden durumlara karşı neden emniyet sübapları oluşturamadı? Burası gerçek bir devlet değil. Polis, Okmeydanı’nda hiç ilgisi olmayan birini vuruyor, Başbakan, polise “sabrınıza hayret ediyorum” diyor. Başka bir zaman “Kuvvetler ayrılığı ayak bağı” diyor. İşlediği suçların haddi hesabı yok. Mesela 2008’de gazete kupürlerine dayanarak AKP hakkında kapatma davası açıldı. Ama bugün anlattığınız türden anayasa ihlallerine karşı yargının eli kolu bağlı görünüyor... Demokrasinin özü toplumun direncidir. Ortada büyük yolsuzluk iddiaları var. Bunun üstünü örtebilirim, her yerde yalanlar uydururum, bastırırım derseniz, bu bir yerde duvara çarpacaktır.. Bunun çok uzak olmadığını düşünüyorum. Türkiye’nin en önemli meselesi Başbakan’ın içine düştüğü gayri meşru durumdan normal yollarla çıkamamasıdır. Ne olacak, açıkçası ben kestiremiyorum. Murat Belge, 17-25 Aralık’ın ardından bir röportajında, 27 Mayıs türü bir darbe olabileceğini söylemişti. Bu görüşe katılıyor musunuz? Menderes’in yaptığı bütün hataları bugünkü siyasal iktidar yapıyor. “Askerî rejimi gerilettim” diyor. Ama MGK duruyor, YÖK duruyor, Meclis iç tüzüğü duruyor. Bak, Genelkurmay Başkanı’nın istifasına yönelik söylentiler var, ortalarda dolaşan kulislere baktığınız vakit bir huzursuzluk olduğu görülüyor Biraz açabilir misiniz bu kulisleri? Balyoz ve Ergenekon anlamlı, önemli davalardı. En önemli işlevi de Türkiye’ye demokratikleştirme yolunda hız kazandırmaktı. Bir NATO ordusunda, askerlerin yargı önünde hesap vermeleri Batı için çok önemliydi. Erdoğan’ın da Müslüman demokrasinin mimarı olarak önünü açtılar. Ama böyle bir niyetinin olmadığını, Erdoğan’ın kendini halife, Ortadoğu’nun lideri gibi unvanlarla sunmaya başlamasıyla Türkiye’nin mevcut kazanımlarının da gittiğini gördüler. Buranın 90 yıldır sahibi olan bir yapıyı bitirme sürecini, demokrasiyi getirerek tamamına erdirmezseniz, yaptıklarınız bumerang gibi size geri döner. Geçmişte “Savcısıyım” dediğiniz bir dava için bugün “kumpas” derseniz, o yapı sizi yer. Demokrat olmazsan, orman kanunlarını savunursan, o kanunlara uyan aslan gelir seni yer. Kışlanın maskesinin düşmesi aşağı yukarı 60 sene sürdü. AKP de bu haliyle uzun süre iktidarını sürdürebilir mi? AKP’nin insan kaynağı çok cılız. Üstelik AKP’nin yanında durmak insanı kirletiyor. Ayrıca, askeri vesayeti aşmış bir Türkiye’de yaşıyoruz bugün. Bir zorba iktidarı yenmiş bir toplum her şeye rağmen. Toplumun da tecrübeleri arttı. AKP sandığı kadar uzun süre bu şaibeleri sırtında taşıyarak iktidarda kalamaz. Toplum buna tahammül edemez. Yönetimdeki bütün bu yolsuzluklar, bencillikler, zorbalıklar gündelik hayata da yansıyor. Milli gelir altı yıldır on bin dolarda duruyor. Bu anlayışla Türkiye’nin refahı, zenginliği ileri noktalara götürülemez. Bir parti 12 yıldır iktidarda olur da işçi ölümleri bu düzeyde olur mu? Erdoğan bu tablo içinde seçildiğinde Batı’yla ilişkiler nasıl olacak? Erdoğan gibi bir adama itibar etmezler artık. Tek amacı kupon arazileri dağıtmak ve iktidarda kalmak olan, her söylediğinin tersini yapabilen, çıkarı için her şeyi yapmaya hazır bir portrenin itibarı, saygınlığı yok. Batı da bunu görüyor. “Kadıköy vapurundan inene de karışırım, herkesin içtiğine de karışırım...” Bu saygı uyandıracak bir tablo değil. Türkiye, Kopenhag kriterlerinin gerisine gitti. Belediye seçimlerini kazanınca kimler kutladı bakmak lazım. Tarihsel bir lider olacaktı ama “Sünni Müslüman dünyasının halifesi olacağım” derken tarihin kendisine altın tepside sunduğu imkanları kaybetti. İktidardan düştüğünde yargının karşısına çıkacak. Türkiye’de ortalama sağduyuyu yok etmeye yönelik bir baskı ne kadar devam edebilir? “Ben zorla hem Başbakan, hem Cumhurbaşkanı, hem AYM Başkanı olacağım” derse, bu akıl dışıdır, ciddiye alınabilir mi? Anayasa hukuku diye bir bilim dalı var. Bunun dışında akıl almaz bir şey yapabilir misin? Başbakan burayı çok zorluyor, korkarım kıracak... Sokakta bir kırılma bekleniyor ama Türkiye’de Gezi eylemlerinden sonra sokakta hak arama konusunda muhalefet başarılı olamıyor? Türkiye’de toplum hakkında çok çabuk karar vermemek gerek diye düşünüyorum... Gezi, Erdoğan’ın insanların hayatlarına şımarıkça müdahale etmesine tepki olarak patladı. Erdoğan geri çekildi. O savaşı Gezi kazandı. Erdoğan yeniden aynı hatayı yaparsa Gezi’den daha beteri patlar. Hukuku yok etmesinin, adaleti budamasının sonuçları da hiç beklenmedik yeni tepkilere, yeni hareketlere yol açabilir. Türkiye, ne olacağını henüz daha hiç kimsenin bilmediği ama gelmekte olduğunu hemen hemen aklı başında olan herkesin sezdiği belalara gebe. Umalım ki büyük kayıplar vermeden, kalıcı sarsıntılar yaşamadan atlatsın Türkiye bu dönemi. AKP’nin iktidara yerleştiği yıllarda Kemalistlerle, liberaller arasında büyük bir tartışma vardı. Kemalistler, AKP’nin gizli gündemi olduğunu, demokratların ya kandırıldığını ya da kötü niyetli olduğunu düşünüyorlardı. Liberal demokratlar arasında hükümete muhalefete en önce siz başladınız. Şimdi ne diyorsunuz? İzmirli laik teyze haklı mı çıktı? Bir taraftan Kemalizm öldü, diğer taraftan da siyasal İslam ayakkabı kutularında boğuldu. Önümüzdeki dönemde inşallah kan revan içinde kalmadan, aşmaya çalıştığımız bir süreç var. Türkiye’nin siyasete alet edilen iki kurumu var; cami ve kışla. Demokrasinin ilkelerini esas alan, temel hak ve özgürlükleri tanıyan, işçilerini öldürmeyen, vergi toplayan, hesap veren bir Türkiye için geçmişte hiçbir irade yoktu. Son dönemde kışlanın maskesi düşmüştü, şimdi de siyasal İslam’ın maskesi düşüyor. Eskiden namazında niyazında adam portresi vardı; saydam, dürüst... Şimdi AKP ile birlikte Müslüman kimliğinin bütün bu olumlu vasıfları ortadan kalktı. Hırsızlıklara, cinayetlere fetva verildiği bir dönemdeyiz. AKP’nin olumlu icraatlarına yönelik destek olmasaydı, siyasal İslam’ın ayakkabı kutularında nasıl boğulduğunu görme fırsatımız olmayacaktı. Birinci cumhuriyet bitiyor. Siyasal İslam bir daha nasıl ortaya çıkacak da ben sizi yönetirim diyecek. Dün desteklediğimiz bir parti değil ilkeydi. Bugün de aynı ilkeleri savunuyoruz. Türkiye askerî vesayeti aşmak zorundaydı. Siyasal İslam korkusuyla hep aynı askerî vesayetin içinde taşlaşıp kalmaktansa, o vesayeti temizleyip sonra Siyasal İslam’la hesaplaşmak, Türkiye’yi demokrasiye bütün bu aksaklıkları aşarak taşımak evladır. Askerler yeniden sahneye çıkacak mı? Balyoz davasıyla birlikte yeni bir askeri dönem başladı. Ben hayatımda ilk defa mahkûmiyeti Yargıtay tarafından onaylanmış insanların serbest bırakıldığını gördüm. Mesela Türk devleti Kuşkonar Köyü’nde büyük bir katliam yaptı. AİHM bu davanın yeniden görüşülmesini istedi. Türkiye’nin belge sakladığı yönünde hayati bir karar aldı. Bakalım bu katliam bireysel başvuru hakkından dolayı AYM’nin önüne geldiğinde aynı kararı alacak mı? Ben, Hükümet, askerler ve AYM arasında bu Balyoz konusunun görüşüldüğünü düşünüyorum. Bunun yeni kurulan yeni koalisyon yönünde bir karar olduğunu Ankara kulislerinden duyuyorum. T24