Gölgesi Büyük Olanın Işığı Var mı? Statü Değil, Derinlik: Hak Edilen Anlamın Peşinde
Pierre Bourdieu, statüyü bireyin sermaye türleri (ekonomik, kültürel, sosyal) arasındaki dinamik etkileşimle elde edilen bir pozisyon olarak tanımlar. Oysa asıl mesele, bu statüyü elde etmekten öte, onu anlamlandıracak epistemolojik ve varoluşsal derinliği inşa edebilmektir. Statü kazanılabilir; peki ya hak etmek? Bir bireyin statüyü hak edebilmesi, onun bu pozisyonu sadece elde etmekle kalmayıp, içini dolu bir bilgi ve anlam süreciyle beslemesiyle mümkün olabilir. Zira tarih boyunca niceliksel kazanımlar niteliksel derinlikten yoksun kaldığında, zaman içinde değerini yitirmiştir.Michel Foucault, 'Bilgi ve iktidar birbirine sıkı bağlıdır.' derken, bu ilişkinin modern toplumda statü mekanizmasını da belirlediğine işaret ediyordu. Ancak sorun şurada başlar: Statü, bilgiyi de beraberinde mi getirir, yoksa bilgi mi statüyü? Bu noktada bilginin tek başına bir otorite unsuruna dönüşmediği, aksine bireyin entelektüel sermayesinin doğrudan bir yansıması olarak işlev gördüğü fark edilmelidir. Statü, kendiliğinden anlam taşıyan bir kavram değil, bireyin ona yüklediği anlam ve donanımla büyüyen bir olgudur. Kant’ın 'Aydınlanma, insanın kendi aklını kullanmaya cesaret etmesiyle başlar.' sözüyle ilişkilendirdiğimizde, derinliğin otoriteyle değil, entelektüellikle inşa edildiğini fark ederiz.