Görüş Bildir

barajlar Haberleri

barajlar ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. barajlar ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Göllerdeki Su Buharlaşmadan veya Toprak Tarafından Emilmeden Nasıl Dolu Kalabiliyor?
Bir bardak suyu güneşin altına bıraktığınızda, birkaç saat sonra azaldığını fark edersiniz. Göl gibi büyük su kütlelerinde de aslında buharlaşma olur ancak göllerin su seviyelerinde gözle görülür bir değişiklik yaşanmaz. Bu durumu açıklayan iki önemli neden var! Doğanın kendini yenileme sürecini öğrendiğinizde şaşıracaksınız. Sizi şöyle aşağıya alalım 👇🏻Kaynak 1, Kaynak 2
Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Sıra Türkiye'ye Gelince Herkesin Çevrecilik Damarı Kabarıyor'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Bu ülkede faiz ödemesine giden her fazla kuruş, milletin hakkının gaspıdır. Faize gitmeyen kaynak yatırıma dönüşecek' dedi.KIRŞEHİRCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Polat Enerji tarafından Kırşehir'in Mucur ilçesi Geycek mevkisinde yapımı tamamlanan Geycek Rüzgar Enerji Santrali (RES) açılış töreninde, santralin Mucur'a, Kırşehir'e, Türkiye'ye hayırlı olmasını diledi.Geycek RES'in, 285 milyon dolarlık yatırımla hayata geçirildiğini, 150 megawatlık gücüyle Türkiye'nin en büyük enerji santrallerinden biri olacağını belirterek, bu yatırımı Mucur'a ve Türkiye'ye kazandıran Polat Holding'e teşekkür etti.'Her enerji tesisi bizim için altın kıymetinde'Türkiye büyüdükçe, üretimi artıkça, refah seviyesi yükseldikçe enerji talebi ve enerjiye yatırım ihtiyacının arttığına işaret eden Erdoğan, bir ülkenin refah düzeyinin enerji tüketimiyle ilişkili olduğunu, Türkiye'nin de 12 yılda enerji tüketiminin 2 kat arttığını, 2023'te de bu ihtiyacın bugüne göre 2 kat daha artma eğiliminde bulunduğunu söyledi.Türkiye'nin 120 milyar dolarlık yeni enerji yatırımına ihtiyac duyduğunu ve enerjide dışa bağımlılığı azaltmanın hem stratejik hem de cari açığın azaltılması bakımından hayati önem taşıdığını ifade eden Erdoğan, 'Hangi kaynağa dayanırsa dayansın devreye giren her enerji tesisi bizim için altın kıymetinde' dedi.'Sıra Türkiye'ye gelince herkesin çevrecilik damarı kabarıyor'Erdoğan, doğalgaz ve petrol yerine mümkün olduğu kadar kömüre dayalı termik santraller, HES, rüzgar, güneş ve jeotermal kaynakları ikame etmenin çabası içerisinde bulunduklarını belirterek, şöyle devam etti:'Siz bakmayın Batı'daki çevreci akımların sürekli kömürü, nükleer enerjiyi kötülediklerine. Bugün Almanya, Amerika gibi gelişmiş ülkelerin tamamında birinci sıradaki enerji kaynağının hala kömür olduğunu görürsünüz. Aynı şekilde nükleer enerjiyi en çok kullanan ülkeler de yine gelişmiş ülkelerdir. Çin'de neredeyse her hafta yeni bir kömür santrali devreye alınıyor. Sıra Türkiye'ye gelince herkesin çevrecilik damarı kabarıyor. Aslında burada dert, çevrecilik hassasiyeti sergilemek değil Türkiye'nin gelişmesini, büyümesini, kalkınmasını engellemek. Açık söylüyorum, en büyük çevreci biziz. Son 12 yılda bu alanda ortaya konan performansı hiçbir dönemde, hiçbir iktidar ortaya koyamamıştır. Şu anda ülkemizdeki yenilenebilir enerji kaynaklarının tamamını seferber etmiş durumdayız. Bizden önce böyle bir şey yok denecek noktada. Örneğin RES'lerle Türkiye adeta bizim dönemde tanıştı, ondan önce böyle bir şey yok ve hızla artarak devam ediyor.Türkiye'nin hedeflediğimiz şekilde büyümesini sadece bu kaynaklarla gerçekleştirmesi de mümkün değil. Onun için bunların yanında kömürü de kullanacağız, nükleer enerjiyi de kullanacağız. Onun için hem Kuzey'de hem Güney'de, biliyorsunuz Sinop ve Akkuyu ile ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Elbette tahrip etmeden, çevreyi bozmadan, çevrenin bize Allah'ın bir emaneti olduğu gerçeğini unutmadan bunu yapacağız. Ne çevreciliğin kalkınmamızı engellemek için bir silah gibi kullanılmasına izin vereceğiz ne de tabiatın felaketi pahasına bir kalkınmacılık anlayışına geçit vereceğiz.''12 yılda 3,5 milyar ağaç ve fidan'Cumhurbaşkanı Erdoğan, son 12 senede Türkiye genelinde 3,5 milyar ağaç ve fidan dikildiğini, bunların yaklaşık 600 milyonunun yetişmiş ağaç olduğunu anlatarak, süratle ağaç ve fidan dikimine devam edileceğini, dengeli sürdürülebilir bir kalkınma anlayışıyla Türkiye'yi 2023 hedeflerine ulaştırmakta kararlı olduklarını vurguladı.Her alanda olduğu gibi enerji yatırımlarında da özel sektöre öncelik verdiklerine dikkat çeken Erdoğan, özel sektörün kurulu enerji gücündeki payının, 12 yıl önce yüzde 32 iken, bugün yüzde 72'ye ulaştığını, bunun artarak süreceğini kaydetti.Özel sektörü enerji alanında yatırım yapmaya teşvik ettiklerini, edeceklerini, yenilenebilir enerji yatırımları için özendirici tesisler verdiklerini dile getiren Erdoğan, açılışı yapılan Geycek RES'in yenilenebilir enerji yatırımları konusunda önemli ve örnek bir tesis olduğunu söyledi.Geçmişte büyüklerin dereler için 'Su akar, Türk bakar' dediklerini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Şimdi ne yapıyoruz? Şimdi 'Su akar, Türk yapar' diyoruz. Bir taraftan barajlar bir taraftan HES'lerle hem enerji üretimimizi artırıyoruz, bunun yanında içme suyu, kullanma suyu üretiyoruz. Aksi takdirde durumumuz çok büyük bir felaket olabilirdi. 20 milyon ağaca tekamül eden emisyon azaltımıyla çevre dostu bir tesis olan şu andaki santralin üreteceği enerji sayesinde doğalgaz faturamızdan yılda 40 milyon lira, eski rakamla 40 trilyon lira tasarruf edeceğiz. Bu tesisle jeotermal kaynaklar bakımından zaten zengin olan Kırşehir'in esen rüzgarı da ekonomimize kazandırılmış oluyor' diye konuştu.'Bu RES'lerle bir çevrecilik dersi veriyoruz'Cumhurbaşkanı Erdoğan, rüzgar enerji tribünlerinin dağlara ayrı bir güzellik, hava kattığını, farklı bir mimari estetik kazandırdığını, 30 yıl önce yurtdışında bunları gördüklerinde 'Acaba bunlar nedir? Bizim ülkemizde neden yok' diye baktıklarını anlatarak, şunları kaydetti:'Bizim ülkedeki siyasi mantalite bu işe çok uzaktı, dertli değillerdi, araştırma yoktu. Bizi evde kömürün kokusuna, külüne vesairine mahkum etmişlerdi. Analarımız, babalarımız neler çekti, ama biz geldik, siyasi hayatımın en etkin dönemlerinde İstanbul gibi bir yerde doğalgazı tüm çevresine yaydım. Türkiyemizde şu anda doğalgazın gitmediği il sayısı artık 8-9 tane kaldı, bunun dışında her yer doğalgazı gördü. Bizim insanca yaşamak hakkımız değil mi? 780 bin kilometrekarelik vatan toprakları üzerinde bunu sağlamak siyasilerin görevidir. Bu RES'lerle de inanıyorum ki yenilenebilir enerjiden bir çevrecilik dersini veriyoruz.''Amaç, Türkiye'yi faiz lobisine teslim olmaya zorlamaktı'Erdoğan, bu tür tesislerin inşaat ve işletme aşamasında, yapıldıkları bölgeye sağladıkları katkının da dikkate alınması gerektiğini söyledi.Polat Grubu'nun buna ilave olarak tüm bölgeye hizmet verecek bir spor tesisini de ülkeye kazandırdığını ifade eden Erdoğan, bunun için de kendilerini tebrik etti.Büyüyen, güçlenen Türkiye'nin zorlukları birer birer aşarak hedeflerine doğru kararlılıkla ilerlediğini belirten Erdoğan, 'Elbette bundan rahatsız olanlar var. Türkiye'yi yeniden 70 sente muhtaç oluğumuz o eski günlere götürmek isteyenler var. Bizi o günlere döndürmek için tüm güçleriyle çalışanlar, her fırsatta, biliyorsunuz bunu değerlendirmenin gayreti içerisindeler' diye konuştu.Erdoğan, 17-25 Aralık darbe teşebbüsünün hedeflerinden birinin de Türkiye'nin ekonomisi olduğuna işaret ederek, 'Ekonominin omurgası olan, lokomotifi olan iş adamlarımızdı. Onlarla birlikte başta Enerji Bakanımız olmak üzere bu alanda görev yapan kamu personeli de hedefler arasında yer alıyordu' değerlendirmesinde bulundu.Buradaki asıl amacı bildiklerini vurgulayan Erdoğan, 'Asıl amaç Türkiye'yi ekonomik olarak çökertmekti, enerji projelerimize darbe vurmaktı. Amaç Türkiye'yi geçmişte defalarca yaptıkları gibi, yeniden faiz lobisine teslim olmaya zorlamaktı. Ülkemizde yaşanan ekonomik krizlere baktığımızda, en belirgin tezahürlerin, akıl almaz düzeylere ulaşan faiz oranları, faiz ödemeleri olduğunu görüyorsunuz' dedi.Türkiye'de, toplanan vergilerin tamamının tek başına faiz ödemelerini karşılayamadığı dönemleri yaşadıklarını dile getiren Erdoğan, ülkeye o günleri bir daha asla yaşatmamaya kararlı olduklarını vurguladı.'Bunların hiçbirine eyvallahımız olmadı, olmayacak'Merkez Bankasının uyguladığı faiz oranları konusundaki itirazlarını her fırsatta, her platformda dile getirdiğini anlatan Erdoğan, şu görüşlerini bildirdi:'Bu ülkede faiz ödemesine giden her fazla kuruş milletin hakkının gasbıdır. Çünkü faize gitmeyen o para, ister kamuda olsun ister özel sektör olsun, nereye gidecek söyleyeyim. Bu kaynak aynen burada olduğu gibi yatırıma dönüşecek, üretime dönüşecek, istihdama dönüşecek. Diyorlar ki; 'Yatırım notumuz zarar görür.' Eğer işimiz Batı'daki derecelendirme kuruluşlarına, ekonomik analiz yapan çevrelere kalsa, bize yağmurlu havada bir bardak su vermezler. Ekonomik potansiyeli bizimle mukayese dahi edilemeyecek ülkeler allanıp pullanırken, Türkiye sürekli riskli gösterildi. Hatta son ekonomik kriz sonrası yerle yeksan olmuş tüm ülkeler hala bizim üzerimizde tutuluyor, bizden daha güçlü gösteriliyor. Hepsi yalan, bizim bunların hiçbirine eyvallahımız olmadı, olmayacak.''Biz bugüne kadar onlara rağmen yatırım çektik, onlara rağmen büyüdük, onlara rağmen güçlendik ama bunu kendi içimizdeki bir takım kurumlarımıza hala anlatamadık' ifadesini kullanan Erdoğan, 'Faiz oranı, enflasyon öngörüsünün neredeyse iki katı. Böyle bir çarpıklık olabilir mi? İnşallah bunların hepsi de düzelecek. Türkiye'de geçtiğimiz 12 yılda pek çok şey nasıl düzeldiyse, nasıl hale yola girdiyse bu mesele de inşallah makul bir çizgiye, milletin ve memleketin hayrına bir yere gelip oturacak' diye konuştu.Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:'Aynı şekilde Türkiye'yi siyasi ve ekonomik olarak çökertmek isteyen üst aklın da onun kuklalarının da hevesleri kursaklarında kalmaya devam edecek. Milletin iradesi yerine o veya bu vesayet sisteminin devamını arzu edenlerin, bu yönde gayret gösterenlerin çabaları bugüne kadar sonuç vermedi, bundan sonra da inşallah vermeyecek. Paralel yapı başta olmak üzere demokrasimize, ekonomimize, istikrarımıza kast eden herkese karşı mücadelemiz sonuna kadar sürecek. Milletimizin kendisine hizmet edene, vefası, şükranı ne kadar samimiyse, ihanet edene de tepkisi o kadar şiddetlidir.'Ülkeye ve millete hizmet eden, yatırım yapan, üreten, Türkiye'yi 2023 hedeflerine yaklaştıracak adım atan herkesin daima yanında ve destekçisi olduklarını vurgulayan Erdoğan, nerede bir yatırım varsa, nerede bir hizmet varsa orada bulunmanın kendisi için en büyük mutluluk olduğunu söyledi.'Benim kavgam bu ülkeye ve bu millete düşmanlık edenlerledir'Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:'Az önce Adnan Bey bir şey söyledi, 'Mayıs ayında Soma'da 250 megavatlık yine bir rüzgar santralinin açılışı var' dedi. Buyurun, burada şimdi 150, bunu açıyoruz. Soma'da daha büyüğünü açacağız. Bu, nereden nereye geldiğimizi göstermesi bakımından önemli. Bütün yerlerde taş üstüne kim taş koyarsa bizim orada olmak sorumluluğumuzdur, görevimizdir ve tabii ki bizler de olacağız.Benim kavgam bu ülkeye ve bu millete düşmanlık edenlerledir. Benim öfkem sadece ve sadece ülkesine ve milletine düşmanlık edenlere karşıdır. Bu ülkeye, bu millete hizmet eden herkese gönlüm de kapım da sonuna kadar açıktır.'Polat Grubu'nu ve tüm ortaklarını bu yatırım için tebrik ettiğini belirten Erdoğan, Geycek Rüzgar Enerji Santrali'nin hayırlı olmasını diledi.NotlarKonuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Polat Holding Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Polat tarafından, rüzgar tribünü şeklinde bir plaket hediye edildi.Daha sonra Erdoğan, 'Yeni Türkiye'nin yeni enerjisi' diyerek, beraberindekilerle santralin açılış şalterini indirdi. Erdoğan, bu sırada Adnan Polat'ın babası İbrahim Polat'ın da sahneye gelmesini isteyerek, 'İbrahim Bey gelir misin? Evladın unutuyor, ben unutmuyorum' diyerek espri yaptı.Açılış törenine Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Kırşehir Valisi Necati Şentürk, Kırşehir ve çevre illerin bazı milletvekilleri, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Başkanı Mustafa Yılmaz, Polat Holding Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Polat, iş adamları ve çok sayıda davetli katıldı.Muhabir: Kadir Karakuş, Esra AltınmakasAA
İstanbul'da Barajlar Kuruyor, Sakarya Nehri'nden Su Getirilecek
İstanbul'un son yağmurlara rağmen yaklaşık 3 aylık içme suyu kaldı İstanbul’un yaklaşık 3 aylık içme suyu kaldı. Su krizini çözme telaşına düşen İSKİ, Sakarya Nehri’nden su getirmek için çalışma başlattı. Ancak uzmanlar, söz konusu nehirde ağır metal bulunduğu yönünde bilimsel raporlar olduğuna dikkat çekiyor. İsmail Altunsoy 'un Zaman gazetesinde yer alan haberine göre, kurak bir kış geçiren İstanbul’un son yağmurlara rağmen yaklaşık 3 aylık içme suyu kaldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ), içme suyu ihtiyacını karşılamak için Sakarya Nehri’nden su almaya hazırlanıyor. Büyükşehir Belediyesi kaynaklarından alınan bilgiye göre, bu doğrultuda resmî çalışma başlatan İSKİ, Sakarya Nehri’nden günlük 10 metreküp/sn su almayı planlıyor. Ancak, nehrin ağır metal ve kirletici taşıması, tartışma konusu oldu. Uzman ve akademisyenler, Sakarya Nehri’nin kirliliğini tespit eden önemli raporların var olduğuna dikkat çekerek İstanbul için sağlıklı içme suyu uyarısı yaptı. Sakarya Nehri, Fırat ve Kızılırmak’tan sonra Türkiye’nin en büyük akarsuyu olma özelliğine sahip. İSKİ verilerine göre, son yağışlarla birlikte İstanbul’da içme suyu sağlayan barajların doluluk oranı yüzde 35,27’ye çıktı. Ancak, yağışların beklentilerin gerisinde kalması sebebiyle barajlarda doluluk oranı düşük seviyede kaldı. Mart ayı itibarıyla İstanbul’un içme suyu barajlarındaki doluluk oranı 2005 yılından bu yana en düşük seviyesine geriledi. Meteorolojik tahminlere göre nisan yağışları da ortalamaların gerisinde gerçekleşecek. İSKİ, su ihtiyacının karşılanması için İstanbul’daki barajlara ilave Melen Çayı’ndan (Düzce-Sakarya) su alıyor. Ancak Melen’de de suyun azalması üzerine İSKİ, Sakarya Nehri’nin denize yakın noktasından İstanbul’a içme suyu taşımak için çalışma başlattı. İSKİ, Sakarya Irmağı’ndan alınacak suyu, Melen suyunu taşıyan boru hattı ile taşıyacak. Ancak uzman ve akademisyenlere göre Sakarya Irmağı suyu, ağır metal ve kirleticiler içeriyor. Çünkü, Ankara ve Eskişehir Porsuk Çayı başta olmak üzere nehir güzergahında yerleşim ve sanayi tesislerinden atıkların Sakarya Irmağı’na karışması söz konusu. Suda biyolojik arındırmanın mümkün olduğunu, ancak ağır metallerin temizlenmesinin zor bir süreç olduğuna işaret eden uzmanlar, bunların hesaba katılarak su transferinin gerçekleştirilmesi gerektiği uyarısında bulunuyor.T24
Barajlar Yine Dolmadı
DSİ Genel Müdürlüğü İstanbul’daki barajların doluluk oranını yüzde 34,11; Ankara’daki barajların doluluk oranını yüzde 34,58 olarak açıkladı.İstanbul’daki barajlarda doluluk yüzde 34,11, Ankara’da yüzde 34,58 ölçüldü. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ile belediyelerin su ve kanalizasyon idarelerinden alınan bilgiye göre, İstanbul’daki barajlardan Ömerli yüzde 36,08, Pabuçdere yüzde 9,15, Sazlıdere yüzde 18,77, Büyükçekmece yüzde 31,62, Alibey yüzde 28,06, Terkos yüzde 55,09, Kazandere yüzde 21, Elmalı yüzde 15,23, Darlık yüzde 20,99 ve Istrancalar yüzde 45,68 dolulukla hizmet veriyor. İl genelindeki barajların doluluğu ise yüzde 34,11 ölçüldü. Başkentteki barajlar Ankara’daki barajlardan Kavşakkaya ise yüzde 20, Akyar yüzde 22, Eğrekkaya yüzde 34, Çubuk yüzde 29, çamlıdere yüzde 35 ve Kurtboğazı yüzde 48 doluluğa sahip bulunuyor. Başkentteki barajların doluluk oranı da yüzde 34,58 ölçüldü. İzmir’deki Balçova yüzde 58,37, Güzelhisar yüzde 60,30, Tahtalı yüzde 68,30, Ürkmez yüzde 76,63 ve Gördes Barajı yüzde 18,04 dolulukla hizmet veriyor.AA | Milliyet
Enerjide Kriz Kapıda, İçme Suyu Sıkıntısı Da Cabası
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran​, kış ve bahar aylarında yaşanan yağış azlığı nedeniyle beliren kuraklık tehlikesine rağmen hükümetin ilgili bakanlarının gayriciddi açıklamalarla konuyu geçiştirdiğini belirterek, yaklaşan enerji krizi ve içme suyu krizine dikkat çekti. CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, konuyla ilgili olarak çözüm önerilerini de içeren ​yazılı bir açıklama yaparak şunları kaydetti:Türkiye bu yıl eşi görülmemiş bir kuraklık felaketi ile karşı karşıya… Kuraklık, Türkiye’yi enerjide de krizle karşı karşıya bıraktı. Barajları besleyen su miktarı yaklaşık yüzde 60 azaldı. HES’ler kuruyor. Elektrik açığını kapatmak için ithalata başvurulacak, doğalgaz santrallerine ağırlık verilecek, bu durum nükleer santral için de bahane yapılacak. Kuraklığın tarımda yol açtığı felakete karşı önlem almayan AKP hükümeti, enerjide de aynı tavrı sürdürüyor. Konuyla ilgili iki bakan sorumsuzca, gayriciddi açıklamalarla adeta tuluat yapıyor, Karagöz-Hacivat oyunu oynuyor, kafa karıştırıyor. Enerji Bakanı Taner Yıldız, elektrik üretimi düşecek diyor, “İran ve Gürcistan’danithalat” diyor. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ise tersini savunuyor; su sıkıntısı olmayacağını iddia ederek “Barajlar dolu, istenen oranda enerji üretilebilir” diyor. Büyükşehirlerde içme suyu sıkıntısı yaşanmayacağını da savunan Eroğlu, “İstanbul’da su kesilirse bıyıklarımı keserim” diye iddiaya giriyor. HES’ler elektrikte maliyetleri dengeleyen en önemli unsur. Ancak kuraklık nedeniyle barajlarda yeterli su birikmemesi, tamamen dışa bağımlı olduğumuz doğalgaza talebi daha da artırdı. Doğalgaz ve diğer ithal ürünlere dayalı her birim üretim artışı, mevcut konjonktürde zam demek ve tüketicinin aleyhine. Doğalgazın payının asıl yaz aylarında artacak olması, elektrik birim maliyetlerini artıracak ve herkesi olumsuz etkileyecek, konutlar, sanayi ve diğer kesimlerin elektrik faturası kabaracak. Enerjide bir yandan talebin karşılanması riske girerken diğer yandan da zam baskısı giderek artıyor. AKP hükümetinin plansız elektrik politikaları nedeniyle tüketiciler bu yıl zor bir yaz geçirecek. AKP hükümetinin ne kuraklıkla mücadele eylem planı var ne enerji tasarruf planı ne de enerjide arz güvenliği ve ülke yararını gözeten planlı enerji politikaları… Enerji alanındaki sorunların çözümü için hükümet, sivil toplum kuruluşları, özel sektör, üniversiteler, meslek birlikleri ve ilgili diğer tüm kuruluşlarla koordinasyonu sağlayarak hem uzun vadeli planlar oluşturmalı, hem de kuraklık nedeniyle ufukta beliren krize karşı kısa vadeli önlemler için hızla harekete geçmelidir. Türkiye tarımını vuran kuraklık felaketi, enerjide de ülkeyi krizin eşiğine getirirken,  AKP hükümeti bu konuda da ciddi önlemler alma ihtiyacı duymuyor. Hükümetin ilgili bakanları bu konuda kolaycı ve sorumsuz açıklamalarla kafa karıştırıyor, birbirini çürüten ifadelerle adeta Karagöz-Hacivat oyunu oynuyor. HES’LER KURUYOR Kış mevsiminde  kar ve yağmurun yeterince yağmaması yanında, mevcut suyun plansız kullanımı Türkiye’yi elektrikte de bir krizle karşı karşıya bıraktı. Türkiye’nin elektrikte yaklaşık 64 bin megavatlık (MW) kurulu gücü içinde HES’lerin payı 22 bin MW ve toplam 910 santralin yarıya yakınını HES’ler oluşturuyor. TEİAŞ verilerine göre 2013 yılında elektrik enerjisi tüketimi önceki yıla göre yüzde 1,3 artarak 245.5 milyar kWh, tüketimi ise yüzde 0,1 azalarak 239,3 milyar kWh olarak gerçekleşti. Geçen yılki elektrik enerjisi üretiminin yaklaşık yüzde 25’ini HES’ler gerçekleştirdi. Oysa kuraklık nedeniyle HES’ler kuruyor. 2013’ün son çeyreği ve bu yılın ilk dört ayına yağışların yetersiz kalması nedeniyle hidroelektrik santrallerini besleyen su miktarının yaklaşık yüzde 60 azaldığı bildiriliyor. Su yetersizliği nedeniyle bazı HES’lerin üretimi durma noktasına geldi. Özellikle; elektrik üretiminde önemli bir paya sahip olan Keban Barajı’nda su seviyesinin 10 metreye gerilediği dikkati çekiyor. Keban, Atatürk, Karakaya ve Birecik barajlarının yeterli su olmadığı için üretim yapamaması durumunda ciddi elektrik kesintileri yaşanabileceği belirtiliyor. Uzmanlar bu ihtimale işaret ediyor ve uyarıyor. HES’lerin elektrik enerjisi üretiminde yaşanacak yüzde 10’luk bir düşüş bile 6 milyar kilovatsaate karşılık geliyor. DOĞALGAZA YÜKLENİLECEK, İTHALATA BAŞVURULACAK Bu yıl ihtiyaç duyulan elektriğin ağırlıklı olarak su, doğalgaz ve kömürle çalışan santrallerden karşılanması planlanıyordu. Ancak yağışların yetersiz kalması, elektrik enerjisi arz talep projeksiyonlarını altüst etti. Ortaya çıkan elektrik açığının doğalgaz ve ithalatla kapatılması gündeme geldi. Yaz aylarında doğalgaz santralleri daha fazla çalıştırılacak. Rusya ve Ukrayna arasındaki sorunlar nedeniyle doğalgaz arzında sıkıntı yaşanması ihtimali üzerine elektrik ithalatının artırılmasına karar verildi. Rusya-Ukrayna krizinde herhangi bir kesinti yaşanmaz ise Türkiye yaz aylarında elektrik ihtiyacının önemli bir bölümünü doğalgazla çalışan santrallerde üretecek. Ayrıca İran, Bulgaristan ve Gürcistan’dan daha fazla elektrik alınması öngörülüyor. ELEKTRİK FATURALARI KABARACAK Ancak kurdaki yükseliş nedeniyle doğalgazla üretimin maliyeti hızla artıyor. Kur artışlarının önümüzdeki dönemde doğalgaz fiyatlarına daha fazla yansıması bekleniyor. Türkiye’nin elektrik enerjisi üretimin yaklaşık yüzde 61’i yabancı, yüzde 39’u ise yerli kaynaklarla gerçekleştiriliyor.Hidroelektrik santraller elektrikte maliyetleri dengeleyen en önemli unsurdu. Ancak kuraklık nedeniyle barajlarda biriken suyun bu yıl tahminlerin çok altında kalması, tamamen dışa bağımlı olduğumuz doğalgazın elektrik enerjisi üretimdeki payını artırdı. Doğalgaza ve diğer ithal ürünlere dayalı her birim üretim artışı, mevcut konjonktürde zam anlamına geliyor ve tüketicinin aleyhine bulunuyor. Doğalgazın payının asıl yaz aylarında artacak olması, elektrik birim maliyetlerini artıracak ve herkesi olumsuz etkileyecek, konutlar, sanayi ve diğer kesimlerin elektrik faturası kabaracak. Enerjide bir yandan talebin karşılanması riske girerken diğer yandan da zam baskısı giderek artıyor. AKP hükümetinin plansız elektrik politikaları nedeniyle tüketiciler bu yıl zor bir yaz geçirecek. İÇME SUYU TEMİNİNDE DE CİDDİ RİSK VAR Yağışsızlık, tarım ve enerjinin yanı sıra içme suyu teminini de riske soktu. Kış aylarında kar yağmaması ve bahar aylarında yağışların mevsim normallerinin altında kalması üzerine hükümet umudu Mart ve Nisan yağmurlarına bağlamış, Orman ve Su İşleri Bakanı Eroğlu, halkı “yağmur duasına çıkmaya” çağırmıştı. Ancak, yeterli yağış olmaması nedeniyle özellikle büyük şehirlere içme suyu sağlayan barajların geçen yıl yüzde 90 olan doluluk oranı bu yıl yüzde 30’lara geriledi. Barajların doluluk oranı 22 Nisan itibariyle İstanbul’da yüzde 31. Ankara’ya su sağlayan barajlardaki doluluk oranı ise yüzde 34 dolayında. Sakarya ve Kocaeli’ye su sağlayan Sapanca Gölü’nün su seviyesinin kritik noktaya indiği bildiriliyor.Önlem alınmaması durumunda yaz aylarında sağlıklı içme suyuna erişimin zorlaşacağı ve büyük şehirlerde su kesintilerinin gündeme geleceği görülüyor. KRONİK KURAKLIK TEHLİKESİ KAPIDA, HÜKÜMETİN ÖNLEMİ YOK Türkiye genelinde yağışlarda ciddi bir düşüş yaşanmasından dolayı bu yıl su kaynaklı elektrik üretimi olumsuz etkilenirken, bunun arızi bir gelişme olmadığı, izleyen yıllarda Türkiye’nin kronik bir kuraklık ve su sorunu ile karşı karşıya kalacağı konusunda uzmanlar uyarıyor. AKP hükümeti ise bu soruna uzun vadeli ve etkili çözümler geliştirme yönünde adım atmıyor. Türkiye, iklim değişikliği ve küresel ısınma yüzünden giderek artan büyük bir kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor. Uluslararası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporuna göre, Türkiye’nin çoğu bölgesinde kuraklık 10 kattan fazla artış gösterecek. Her 100 yılda bir gerçekleşen aşırı kuraklık, 10 yıldan birden de daha sık yaşanır hale gelecek. Binlerce bilim insanının oluşturduğu IPCC’nin raporu bunu vurguluyor. KARAGÖZ-HACİVAT TULUATI İZLİYORUZKuraklığın tarımda yol açtığı felakete karşı ciddi bir önlem almayan AKP hükümeti, aynı tavrı enerjide de sürdürüyor. Enerji Bakanı Taner Yıldız, elektrik üretimi düşecek diyor, İran, Bulgaristan ve Gürcistan’dan elektrik ithalat edileceğini söylüyor. Yıldız, “Biz 400 MW kadar İran’dan elektrik alabilecek bir yapıyı hazırlamış bulunuyoruz. Önümüzdeki yaz kuraklıktan kaynaklanan elektrik üretimi kısıtlaması olursa buradan bir kısmını telafi etmeyi düşünüyoruz” açıklaması yaparken, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ise tersini savunuyor; su sıkıntısı olmayacağını iddia ederek “Barajlar dolu, istenen oranda enerji üretilebilir” diyor. “Enerji ithalatına gerek yok” diyen Eroğlu, Büyükşehirlerde içme suyu sıkıntısı yaşanmayacağını da savunan Eroğlu, “İstanbul’da su kesilirse bıyıklarımı keserim” diye iddiaya giriyor. Konuyla ilgili iki bakan sorumsuzca, birbirini yalanlayan, gayriciddi açıklamalarla adeta tuluat yapıyor, Karagöz-Hacivatoyunu oynuyor, kafa karıştırıyor. AKP’NİN YANLIŞ ENERJİ POLİTİKALARININ FATURASI AĞIR OLACAK AKP hükümetleri her akarsuya HES yapma saplantısı ile hareket etti. Diğer sürdürülebilir enerji kaynaklarının üretimdeki payı artmadı. Sürdürülebilir enerji kredilerinin tamamına yakını HES’lere plase edildi; güneş ve rüzgar projelerine hak ettiği önem verilmedi. Türkiye’nin güneş enerjisi ekonomik potansiyeli, hidroelektrik enerji potansiyelinin 2.5 katı. Oysa elektrik enerjisi üretiminin yaklaşık yüzde 25’i HES’lerden elde edilirken, güneş enerjisinin payı sadece yüzde 0.3 düzeyinde bulunuyor. ENERJİDE SORUN YAPISAL Türkiye’nin enerji talebinin büyük bölümü fosil kaynaklardan karşılanıyor. Bunların başında doğalgaz geliyor. Fosil kaynakları yetersiz olduğu için de Türkiye enerjide yüzde 73 oranında dışa bağımlı durumda. Bu bağımlılık ülkemizin siyasi ve ekonomik özgürlüğünü tehlikeye atıyor. Enerjide dışa bağımlılığın faturası oldukça ağır... 2013 yılında enerji maddeleri ithalatına ödenen döviz  56 milyar dolarla toplam ithalat faturasının yüzde 22’sini oluşturdu. Türkiye’nin enerji alanındaki başlıca sorunları şunlar: Enerjide yüksek oranda dışa bağımlılık Arz sıkıntısı Yerli ve yenilenebilir kaynaklardan yeterli düzeyde yararlanılamaması Gerçekçi, uzun vadeli, yeterli, etkin enerji politikalarının olmayışı Enerji verimliliğinin etkin biçimde uygulanamaması Kamuda kurumlar arası koordinasyonun yetersizliği Özel sektör için yeterli destek ve teşvik mekanizmalarının uygulanamaması Sektörde uzman eksikliği Bu sorunlara yeterli çözüm politikalarının geliştirilememesi durumunda izleyen yıllarda ülkemiz çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacak. AKP hükümetinin ise kuraklıkla mücadele eylem planı olmadığı gibi enerji tasarruf planı da yok… AKP hükümetinin enerjide arz güvenliği ve ülke yararını gözeten planlı enerji politikaları zaten hiç ortada yok… PEKİ SORUNLAR NASIL ÇÖZÜLÜR? Enerji alanındaki yapısal sorunların çözümü için hükümet, sivil toplum kuruluşları, özel sektör, üniversiteler, TMMOB ve ilgili diğer tüm kuruluşlarla yeterli koordinasyonu sağlayarak, hem uzun vadeli planlar oluşturmalı, hem de kuraklık nedeniyle ufukta beliren krize karşı kısa vadeli önlemler için hızla harekete geçmelidir. Öncelikle şu adımlar acilen atılmalıdır: Gerçek anlamda rekabetçi bir piyasa oluşması sağlanarak üreticiye-yatırımcıya yatırım yapılabilir bir piyasa, tüketiciye de kaliteli hizmet sunumu sağlanmalıdır. Kuraklık vb. durumlar nedeniyle oluşan enerji açıklarını kapatmak için ithalata sarılmak yerine ve genel anlamda verimli kullanım için enerji tasarrufuna gidilmelidir. Türkiye'nin ithalata bağımlılığının azaltılması ve mevcut tüketimin 3.5 katına erişen yerel, yenilenebilir enerji kaynakları geliştirilmelidir. Dışa bağımlılığı azaltmak için yerli ve yenilenebilir enerji kaynakların kullanımının artırılması ve önümüzdeki yıllarda stratejik hale gelecek suyun kullanımını azaltmak için rüzgar, güneş, jeotermal HES dışı sürdürülebilir enerji kaynaklara yatırım yapacaklara hızlı biçimde lisans verilerek bu yatırımların önünün açılması gerekiyor. Çevre ve ekonomi açısından sürdürülebilir bir enerji politikası için karbon salınımlarının azaltılması, kaynaklar geliştirilirken çevrenin dikkate alınması, sürdürülebilir yaşam hedeflenmelidir. Yenilenebilir enerjiye daha büyük teşvikle ve bununla paralel olarak yerli imalatın geliştirilmelidir. Devlet, yeterli destek ve teşvik mekanizmaları oluşturarak özel sektör yatırımlarının önünü açmalı; enerji yatırımlarına engel oluşturan durumları ortadan kaldırmak için yeterli düzeyde ve uygulanabilir yasalar çıkarılmalıdır.Türkiye'nin komşularıyla ilişkilerine ve AB'ye katılım müzakerelerinde enerji faslının açılmasına katkıda bulunacak, entegre bir dış enerji politikası geliştirilmeli, dış politika ile enerji politikasının bütünleşik yapısı dikkate alınmalıdır.Ortadoğu’da özellikle komşu ülkelerde yaşanan terör, savaş gibi siyasi hareketlilikler, petrol ve doğalgaz gibi ürünlerin arzını güçleştirmektedir. Herhangi olumsuz bir süreçte Türkiye büyük bir elektrik ve enerji sorunuyla karşı karşıya kalabilir. Bu yüzden Türkiye, bölgede teröre ve savaşa destek vermek yerine, barışa ve istikrara oynamalıdır. Türkiye çoğu yenilenebilir olan pek çok yerel enerji kaynağına sahip, ancak çevre ve toplumsal boyutları görmezden gelen 'sorumsuz' politikalar sebebiyle insanlar kendi bölgelerinde her türlü enerji tesisinin inşasına haklı olarak karşı çıkmaktadır. Bu nedenle hidrolik santrallerde havza planlaması, ÇED, bilimsel can suyu hesabının olmazsa olmaz olduğu kabul edilmelidir. Tarım, orman arazilerine, SİT alanlarına, balık üreme bölgelerine santral yapılmamalıdır. Bu doğrultuda AB'nin 'Çevre Etki Değerlendirmesi' ve 'Stratejik Çevre Değerlendirmesi' yönetmelikleri referans alınmalı, sürece çeşitli tarafların katılımı sağlanmalıdır.
Keban Barajı'nda Su Çekildi, Tarım Başladı
GÜNEYDOĞU Anadolu Projesi (GAP), Türkiye’nin gerçekleştirdiği yüzakı eserlerinden. ’Yedi Küpeli Gelin’ olan Fırat Nehri’ne yapılması planlanan 7 barajdan ilki Keban Barajı, 1974 yılında yapıldı. Fırat’a takılan ’ilk küpe’ olan Keban Baraj Gölü’nde bugün kuraklık nedeniyle sular iyice çekildi ve göl sahasında ortaya çıkan tarlalarda tarım yapılıyor. 40 yıl önce su tutan baraj gölünde balıkçılığa başlayan köylüler, suların çekildiği 170 kilometrekarelik alana şimdi traktörleriyle girip, fasulye, nohut ve karpuz ekmeye başladı. Elazığ’da 1974 yılında su tutmaya başlayan Keban Baraj Gölü’nde su kodunun 845’e ulaşması nedeniyle, baraj gölünün etrafında bulunan 675 kilometrekarelik tarım alanı sular altında kaldı. Elazığ’ın Ağın, Keban, Kovancılar, Palu ile Tunceli’nin Pertek ve Çemişgezek ilçelerinde baraj gölü etrafında yaşayan köylüler de tarımın yanı sıra gölde balıkçılığa başladı. Aradan geçen 40 yılda Keban Baraj Gölü, Fırat’ın azgın sularına gem oldu. Baraj elektrik üretimi ve sulamayla ekonomiye büyük katkılar sağladı. Ancak geçen yıldan itibaren etkili olan kuraklık nedeniyle Keban Baraj Gölü’ndeki su seviyesi hızla düşmeye başladı. Geçen yılın Nisan ayında 839 olan su kodu, bu yılın Nisan ayında 830’a indi. Kuraklıkla birlikte daha önce su altında kalan 675 kilometrekarelik alanda, suların çekilmesiyle 170 kilometrekarelik alanda tarlalar yeniden ortaya çıktı. SU ÇEKİLDİ, EKİM BAŞLADI Elazığ’ın Ağın, Keban, Kovancılar, Palu ilçelerinde Keban Baraj Gölü’ne kıyısı bulunan köylerde yaşayanlar suların çekildiği 170 kilometrekarelik alanda yeniden çiftçiliğe dönerek bu alanları ekmeye başladı. Köylüler bir zamanlar su ile kaplı alanlara, şimdi traktörleriyle girip önce buğday, arpa ekti. Bu günlerde de fasulye, nohut ve karpuz ekimi başladı. Balıkçılığı bırakanlardan Saim Sarıkaya, nohut ektiğini belirterek, 'Nohut ekiyoruz. Havalar kurak gittiği için, su seviyesi düştü. 6- 7 yılda bir böyle kuraklık yaşanıyor' dedi. 'ÇİFTÇİLİK YORUCU' Balıkçılıkla geçimini sağlayan Hayrettin Canpolat da, bir zamanlar suyla kaplı alana şimdi karpuz ektiğini belirterek şöyle konuştu: 'Asıl mesleğim balıkçılıktı, baraj gölüne su gelmeyince ne yapalım artık balık tutmak yerine karpuz ekiyorum. Daha önce geçimimi balıkçılıkla sağlıyordum, kuraklık nedeniyle su gelmeyince karpuz, nohut ekmeye başladık. Yetkililer zamanında suyun gelmeyeceğini söyleselerdi gecikmezdik. Alışık olmadığım için çiftçilik bana zor geliyor ve çok yorucu.' Mehmet Emin Demirkapı ise, hayvancılık yapmaya başladığını dile getirerek, 'Sular çekilince bu alanda, hayvanlarımı otlatmaya başladım. Baraj gölünde su olmadığı için onlara burada su veremiyorum. Bölgedeki bizlerin durumu bu yıl hiç iyi değil. Baraj gölü havzasındaki arazilerin tümüne ekim yapıldı. Artık nasıl yapacağız, biz de bilmiyoruz' diye konuştu. Fırat’ın 7 küpesinden ilki TÜRKİYE sınırları içerisinde 1263, toplam uzunluğu 2 bin 800 kilometre olan 720 bin kilometrekare toplama havzasına sahip olarak nitelendirilen Fırat Nehri üzerinde Türkiye’nin enerji ihtiyacının önemli bölümünü karşılayan dev barajlar yaptırıldı. Eski başbakanlardan Süleyman Demirel’in kısa adı ‘GAP’ olan Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında ‘7 Küpeli Gelin’ olarak nitelendirdiği Fırat Nehri üzerinde Elazığ’da Keban Barajı, Malatya ve Elazığ’da Karakaya Barajı, Adıyaman ve Şanlıurfa’da Atatürk Barajı, Şanlıurfa’nın Birecik İlçesi’nde Birecik Barajı ve Gaziantep’te Karkamış Barajı yapılmış, nehrin sularını taşıyan birbirine paralel toplam 52 kilometre uzunluğundaki 2 Şanlıurfa tüneli ile su Harran Ovası’na ulaştırılmıştı. Türkiye’nin ilk dev yatırımı ELAZIĞ’ın Keban İlçesi’nde Fırat Nehri üzerinde 1965 ile 1975 yılları arasında elektrik üretimi amaçlı inşa edilen Keban Barajı, enerji açısından Türkiye’nin ilk dev yatırımlarından biri olarak görülüyor. Kurulduğunda Türkiye’de üretilen elektriğin yüzde 20’sini tek başına karşılayan baraj o dönem 9 milyar liraya mal oldu. Özellikleriyle Türkiye’nin, Atatürk Barajı’ndan sonra en büyük yapay gölü olan Keban Baraj Gölü, doğal göllerle bir arada sıralandığında Van Gölü, Tuz Gölü ve Atatürk Baraj Gölü’nün ardından 4’üncü sırada yer alıyor. Baraj gölünün Murat Nehri Vadisi boyunca uzunluğu 125 kilometre ve genişliği yer yer değişiyor. Keban baraj gölünde elektrik üretiminin yanı sıra su avcılığı yapılmakta ve balık üretimi de gerçekleştiriliyor. Göl üzerinden feribotla Elazığ’ın Ağın, Tunceli’nin Pertek ve Çemişgezek ilçelerine geçiş yapılabiliyor. Keban barajı 8 tribün ile yıllık 6 milyar 200 milyon kilovat saat enerji üretme kapasitesine sahip. Baraj gölü altında kalan 212 yerleşim biriminde yaşayan yaklaşık 30 bin kişi de tahliye edilmişti. ÖZELLİKLERİ Gövde dolgu tipi: beton ağırlıklı kayşa Kurulu güç: 1.330 megawat Yükseklik: 210 metre Göl hacmi: 31.000 hektametreküp Göl alanı: 675 kilometrekare Şahismail GEZİCİ/ELAZIĞ, (DHA)
İstanbul'da Yağışa Rağmen Barajlarda Su Azaldı
İstanbul’da önceki akşam pek çok ilçede taşkınlara yol açan dolu ve sağanak yağış, şehirdeki altyapı yetersizliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Şehir plancısı Akif Burak Atlar, derelerin taşıp evlerin alt katlarını ve yolları göle çevirdiği selin, dere yataklarındaki plansız yapılaşmanın sonucu yaşandığını söyledi öte yandan İstanbul’da cuma gününden beri devam eden şiddetli yağışın barajlar yerine denizlere aktığı ortaya çıktı. İstanbul’da önceki akşam yaklaşık bir saat içinde metrekareye 40 kilogram yağış düştü. Ataşehir, Bağcılar ve Kadıköy’de ev ve işyerleri sular altında kaldı. Kurbağalıdere taştı. Üsküdar’da denizle kara bütünleşti. Sahil yolundan geçen araçlar ve vatandaşlar zor anlar yaşadı. Üsküdar Belediyesi yetkilileri, bu durumun, lodosun etkisiyle İstanbul Boğazı’nda tsunami benzeri küçük bir dalgalanma yaşanmasından kaynaklandığı bilgisini verdi. Yetkililer, metro çalışmalarıyla atık su kanallarının daraltıldığı yönündeki iddiaları ise kabul etmedi. Anadolu yakasının yüksek yerleşim yerlerinden Kayışdağı Mahallesi’nde kanalizasyon hatlarının yetersiz olması sebebiyle birçok ev ve işyerine kanalizasyon suyu doldu. Ataşehir Belediyesi Fen İşleri Müdürü Deniz Mutlu, “Altyapı, mahalledeki yapılaşmayla doğru orantılı değil. Mevcut kanalizasyon hatlarının yenilenmesi gerekiyor. İSKİ bu konuda gerekli çalışmaları bir an önce yapmalı.” dedi. İstanbul’da taşkın yaşanan yerlerden biri de Bağcılar Kemalpaşa Mahallesi. Burada bulunan Mehmet Akif Bulvarı’nın kenarlarındaki rögarlar dolu ve sağanak yağışın etkisiyle taştı. Tavukçu Deresi’nin yanındaki mazgalın da tıkanmasıyla yol göle döndü. Dere kenarında oturan bir vatandaş, “Dereyi ıslah ettiler ama gider yapmayı unuttular. Mazgallarda gider yok. Her yağmurda gölete dönüşüyor. Bazen kazalar da yaşanıyor.’’ şeklinde konuştu. Anadolu yakasında ise yıllardır ıslah çalışması tamamlanamayan Kurbağalıdere taşınca Kadıköy, Ataköy ve Ümraniye’de birçok noktada taşkınlar meydana geldi. Geçen yıl başlayan ıslah çalışmalarında Kurbağalıdere’nin Kadıköy sınırları içinde kalan alanında ıslah çalışmaları sürüyor. Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Sekreteri Akif Burak Atlar, “Dere yataklarının yıllar içinde giderek daha fazla yapılaşmaya açılması, sel ve taşkınların en önemli sebebi. Toprak taşkın alanlarında yapılaşmaya izin verilmez. Taştığı vakit toprak geçirimli bir zemin olduğu için su taşkınlarını emer. Fakat betonun böyle bir emme özelliği yok. Dolayısıyla yapılaşma yapılmaması gereken alanlara ne yazık ki bir kısmı kaçak bir kısmı maalesef yasal yapılar var. Bunlar ufak bir yağışta bile taşkınların oluşmasına neden olabiliyor.’’ açıklamasını yaptı. İstanbul’da cuma gününden beri devam eden şiddetli yağışın barajlar yerine denizlere aktığı ortaya çıktı. İSKİ verilerine göre geçen hafta perşembe günü barajlardaki doluluk oranı yüzde 27,32’ydi. Bu oran cuma günü yüzde 27,08 oldu. Cumartesi sabahı ise yüzde 26,89’a düştü. Pazartesi aniden bastıran şiddetli yağmur ve doluya rağmen barajların doluluk seviyesi dün 26,62 olarak ölçüldü. Uzmanlar, sağanak yağışın barajlarda istenen suyu bırakmadığını, bu tip yağışı toprağın tutamadığını, suyun doğrudan kanalizasyon yoluyla denize aktığını söyledi. Zaman
"Hesap Sormak İçin 34 Yıl Beklemeyeceğiz"
Başbakan Erdoğan, 'Kimse Türkiye'den korkmasın, çekinmesin. Tam tersine AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı vardır, bu ihtiyaç bugün artmıştır' dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'Biz gerek Fransa'da, gerekse diğer Avrupa ülkelerinde bu tür konuların (1915 olayları) iç politika malzemesi yapılmasının tehlikesini her fırsatta vurguladık. İç politikada istismarla oy kazanmak uğruna, ırkçılığa, ayrımcılığa, özellikle de İslamofobi'ye kapı aralanmasının Avrupa için, Avrupa değerleri için tehdit oluşturacağını defalarca dile getirdik' dedi.Başbakan Erdoğan, Fransa'nın Lyon kentinde, Avrupalı Türk Demokratlar Birliğinin (UETD) 10. yıl etkinliğindeki Lyon Buluşmasında misafirperverlikleri için Fransa'daki yetkililere ve UETD yöneticilerine teşekkürlerini iletti.UETD'nin etkinlikleri kapsamında Almanya'nın Köln şehrinde 24 Mayıs'ta yaptığı konuşmasını hatırlatan Erdoğan, önceki gün de Viyana'da yaşayan binlerce kişiyle bir araya geldiklerini söyledi.Başbakan Erdoğan, Türkiye ile Fransa'nın diplomatik ilişkilerinin 16. yüzyıla, Kanuni Sultan Süleyman dönemine dayandığını belirterek, Osmanlı cihan devleti ile Fransa'nın birçok alanda işbirliği yaptığını, 400 yıldan fazla bu coğrafyada irtibat halinde olduklarını dile getirdi.Fransa'nın zor zamanlarında Osmanlı'nın Fransa'ya yardıma koştuğunu vurgulayan Erdoğan, 'Osmanlı ile Türkiye'ye, Fransa birçok alanda katkı vermiş, destek vermiştir. Asırlardır devam eden dostluğumuz buradaki vatandaşlarımızla artık çok farklı bir boyut kazandı. Şu anda Fransa'da 620 bin civarında vatandaşımız bulunuyor. Vatandaşlarımızın yarısı çifte vatandaş olarak Türkiye ve Fransa Cumhuriyetleri vatandaşları olarak hayatlarını idame ettiriyor. İşçi olarak geldiğiniz Fransa'da on yıllar boyunca bütün sıkıntılara tahammül ettiniz, sabrettiniz, direndiniz. Allah'a hamdolsun, emeklerinizin karşılığını alır hale geldiniz. 30 bin kardeşimiz burada kendi işini kurdu. 50 bin kişiyi istihdam eder konuma ulaştı. Son yerel seçimlerde 194 kardeşimiz çeşitli kademelerde belediye yönetimlerine seçildi. Sanatta, sporda, siyasette Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları artık ağırlıklarını hissettirmeye, 'Fransa'da biz de varız' demeye başladı' diye konuştu.'Sizlerle iftihar ediyoruz'Başbakan Erdoğan, 'Türkiye'de sizin hasretinizi çektiğimiz kadar sizin başarılarınızla da gurur duyduk. 77 milyon her birimiz sizlerle gururlanıyor, sizlerle iftihar ediyoruz' dedi.Bütün zorluklara rağmen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın, Türkiye'nin bir evladı olmanın asaletini yere düşürmediklerine dikkati çeken Erdoğan, onu daha da yüksek burçlara taşıdıkları için kendisini dinleyen kalabalığa şükranlarını iletti.'Engeller hakkaniyetle uyuşmuyor'Başbakan Erdoğan, Fransa ve Türkiye ile ilgili konuların iç siyasette kullanılması sebebiyle zor günler yaşadıklarına değinerek, şöyle konuştu:'Türkiye üzerinden, 1915 olayları üzerinden, buradaki vatandaşlarımız üzerinden birileri iç politikada prim sağlama gayretine girişti. Biz gerek Fransa'da, gerekse diğer Avrupa ülkelerinde bu tür konuların iç politika malzemesi yapılmasının tehlikesini her fırsatta vurguladık. İç politikada istismarla oy kazanmak uğruna, ırkçılığa, ayrımcılığa, özellikle de İslamofobi'ye kapı aralanmasının, Avrupa için, Avrupa değerleri için tehdit oluşturacağını defalarca dile getirdik. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği önüne çıkarılan engeller hakkaniyetle uyuşmuyor, ahde vefa ilkesine uymuyor. Bizim sadece Fransa'da 620 bin vatandaşımız var. Bütün Avrupa'da sayıları 6 milyona yaklaşan vatandaşımız var.''Kimse Türkiye'den korkmasın'Erdoğan, 50 yıldır Avrupa'da bulunan, çalışan, ter döken, iş kuran, hayatlarını burada büyüten vatandaşların Avrupa Birliği'ne (AB) üye olacak bir Türkiye'nin öncüleri olduğunu söyledi.'Kimse Türkiye'den korkmasın. Kimse Türkiye'den çekinmesin' diyen Erdoğan, şöyle konuştu:'Tam tersine şunu herkesin bilmesini istiyorum; AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç bugün daha fazla artmıştır. AB'nin güçlü ekonomisinin Türkiye'ye ihtiyacı var. AB'nin genç, dinamik nüfusundan dolayı Türkiye'ye ihtiyacı var. AB'nin ırkçılıkla, ayrımcılıkla, antisemitizim ve İslamofobia ile mücadele için Türkiye'ye ihtiyacı var. En önemlisi de AB'nin İslam dünyasıyla, tüm Müslümanlar'la, Doğu, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Balkanlar'la daha sağlıklı irtibat kurabilmesi için Türkiye'ye ihtiyacı var. Türkiye, ilelebet kapıda bekletilecek ülke değildir. Hele hele son 12 yılda gerçekleştirdiğimiz reformlarla, büyüyen ekonomisiyle aktif dış politikasıyla Türkiye AB'nin kapısında ilelebet bekleyecek bir ülke hiç değildir.''Artık eski Türkiye yok'Reformları kararlılıkla yaptıklarını, demokratik standartları yükselttiklerini, ekonomiyi istikrarla büyüttüklerini anlatan Erdoğan, 'Yıllık ortalama yüzde 5 büyüyen bir ekonomiyle şu anda Avrupa'nın 6. büyük ekonomisi konumundayız. Bunu daha da ileriye taşıyacağız. Bölgemizde ulaşabileceğimiz her yerde en güçlü şekilde hakkı savunuyor, adaleti savunuyor, mazlumların elinden tutuyor, zulme karşı onurlu bir mücadele veriyoruz. Artık eski Türkiye yok. Türkiye çok değişti. Türkiye hızla değişiyor' şeklinde konuştu.'İnsanlar, sermaye, şirketler renklere ayrıldı' Erdoğan, milletin güçlü iradesi doğrultusunda son derece sağlam temeller üzerinde artık yeni Türkiye'nin yükseldiğini dile getirerek, şöyle devam etti:'1960 yılında bir askeri darbe yapıldı. Bu darbenin ardından ekonomi altüst oldu. Türkiye daha da fakirleşti. Sizler, babalarınız, dedeleriniz işte o darbenin ardından ekmek parası için, helal rızık için kalktınız buralara geldiniz. Ardından 1980 yılında bir başka darbe yapıldı. Yine demokrasi askıya alındı. Ekonominin dengeleri yine altüst oldu. Özgürlükler bir kez daha kısıtlandı. Baskı, zulüm, zorbalık bir kez daha arttı. İşte o dönemde de başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerine bir çok vatandaşımız kaçmak, sığınmak zorunda kaldı. Şairlerimiz, yazarlarımız, sanatçılarımız, akademisyenlerimiz vatanlarını terk edip gurbete gelmek zorunda kaldı. Ardından 28 Şubat darbesi geldi. Bir kez daha devlet kendi öz vatandaşına zulm etmeye, vatandaşının haklarını kısıtlamaya başladı. Kızlarımız inançlarının gereği başörtüleriyle okullarına gidemediler. Meslek liseleri kapatıldı, imam hatip okulları kapatıldı, kapılarına adeta kilitler vuruldu. Kuran öğrenmek bir keza daha zorlaştırıldı. İnsanlar, siyasi partiler, sermaye, şirketler, sivil toplum örgütleri renklere ayrıldı. Aralarında ayrımcılık yapıldı. İşte o dönemde de başörtülü kızlarımız, imam hatipli gençlerimiz, çok sayıda vatandaşımız bir kez daha vatanını terk etti.''Ahmet Kaya o dönemin lincine uğradı''Değerli dostum, değerli sanatçımız Ahmet Kaya işte o dönemin, o atmosferin lincine uğradı' ifadesini kullanan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:'Geldi Paris'te, gurbette, vatan hasreti içinde hayata gözlerini yumdu. Şimdi o çok sattığını iddia eden gazetelerin köşelerinde yazan birileri İstanbul'daki ödül töreninde Ahmet Kaya'ya neler yaptıklarını bizler biliriz. Tarih buna şahit ama bunlarda utanma yok, bunlarda ar yok. 'Sanatçıdan yanayız' derler ve o dönemde neler yaptıklarını gördük. Çatalları, tabakları nasıl ona fırlattıklarını gördük ve o salondan nasıl kaçırıldığını gördük. Şu anda bunlar hala bu ülkede güya özgürlük mücadelesi veriyorlar. Güya ülkemizde bunlar hala demokrasiyi konuşuyorlar. Bunların demokrasiyi konuşmaya hakkı yok. Biz bunların cemaziyel evvelini biliriz.''Makbul-makbul olmayan vatandaş ayrımı'Erdoğan, Türkiye'de on yıllar boyunca makbul-makbul olmayan vatandaş ayrımı yapıldığını vurgulayarak, standart vatandaş üretmek istediklerini söyledi.Kendi kriterlerine uymayanların dışlandığına ve horlandığına dikkati çeken Erdoğan, inançların, değerlerin, kimlikleri ve kültürleri yok saydıklarını aktardı.'Ret, inkar ve asimilasyon politikalarını biz sonlandırdık'Erdoğan, insanlara kendi vatanlarını zindan haline getirdiklerine işaret ederek, şunları kaydetti:'İnsanımızı öz yurdunda garip, öz vatanında parya haline getirdiler. İşte biz en başta buna son verdik. Her türlü ayrımcılığı elimizin tersiyle ittik. Her türlü yasağı, baskıyı, kısıtlamayı kaldırmanın mücadelesini verdik. Ret, inkar ve asimilasyon politikalarını biz sonlandırdık. Kardeşliğimizin, birliğimizin, tek millet oluşumuzun önündeki engelleri tek tek biz kaldırdık. Anneler evlatlarıyla kendi ana dillerinde konuşamıyorlardı. Yasaktı, horlanma sebebiydi. Buna biz son verdik. Farklı dil ve lehçelerde yayınların, propagandanın, okulların önünü biz açtık. Yıllarca ihmal edilmiş Doğu'yu, Güneydoğu'yu, Karadeniz'i, Orta Anadolu'yu yollarla okullarla, hastanelerle, üniversitelerle, yurtlar, barajlar konutlarla biz buluşturduk. İnsanımıza insan olduğunu hatırlattık. Devletle millet arasındaki mesafeyi kaldırdık. Başörtüsü üzerindeki zulme son verdik. Sadece üniversitelerde değil, artık kamuda başörtüsüne özgürlük sağladık. İmam hatip okullarının, meslek liselerinin kapılarındaki kilitleri biz kaldırdık. Artık katsayı diye bir zulüm yok. Artık eşit olarak bu yarışa girmek var. Şimdi düz liseli hangi haklara sahipse meslek lisesi mezunu da aynı hakka sahip imam hatipli de aynı hakka sahip. Bunları biz getirdik.''Vatan toprakları üzerinde operasyon yaptırmayız'Erdoğan, özellikle yurt dışına çıkarken pasaportu, parası farklı olarak değerlendirilen vatandaşların artık yurt dışına çıkarken başı öne eğik çıkmadığını, gururla 'Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım' diyebildiğini söyledi.Afyonkarahisar'dan yola çıkarken 'bu ülkede ayrımcılığa son vereceğiz' dediklerini anımsatan Erdoğan, tek bayrak, tek devlet ve tek millet vurgusunu yaptı.Türkiye'yi birleştiren en önemli unsurun bayrak olduğunu ifade eden Erdoğan, 'Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen vatandır' dedik. Yola böyle çıktı' diye konuştu.Erdoğan, 780 bin kilometrekareyle vatan toprakları üzerinde operasyon yaptırmayacaklarına işaret ederek, 'tek devlet' dediklerini ve bu topraklarda ikinci bir devleti hayal edenlerin boşuna hayal kurduğunu dile getirdi.'Böyle bir hayalin içine kimse girmesin' ifadesini kullanan Erdoğan, 'tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet' dediklerini ve yola böyle çıktıklarını söyledi.Türkiye'de bir kısmının siyasal Kürkçülük, bir kısmının siyasal Türkçülük, bir kısmının da 'şuculuk, buculuk' yaptığını ifade eden Erdoğan, 'Bir kısmı da bakıyorsunuz ki o da kumsallarda dolaşıyor. Bir siyasi parti diyor ki 'ben Kürtlerin temsilcisiyim', öbürü 'ben Türklerin partisiyim, temsilciyim', öbürü de diyor ki 'ben kumsalların, sahillerin partisiyim'. AK Parti ne diyor 'Biz 77 milyonun partisiyiz'. Aramızdaki fark bu' diye konuştu.Alanda bulunanlardan bir ricası olduğunu kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:'Fransa'da 620 bin Türk var. Tamamı çifte vatandaşlık anlayışından hareketle niye müracaatını yapıp aynı zamanda Fransa vatandaşı olmuyor? Diyorum ki Fransa vatandaşı olmamış olan Türk vatandaşlarıma sesleniyorum, kesinlikle aynı zamanda Fransız vatandaşı olun. Fransa'daki siyasi hakları aynen sizler de kullanmalısınız. Bunun size faydası var zararı yok. Kim size farklı bir şey söylüyorsa, bilin ki size zarar veriyor. Siz bizim Fransa’daki elçilerimizsiniz, bunu böyle biliniz. Niye bu elçilerin sayısı 300 bin olsun. Ben istiyorum ki bu elçilerin sayısı 620 bin olsun.”3 çocuk tavsiyesini de hatırlatan Erdoğan, bu mücadelede vatandaşlarla el ele, omuz omuza vererek, Türkiye’yi çok daha farklı yerlere getireceklerini ifade etti.'34 yıl bekleyerek değil hemen hesabı sorulacak'Bu arada önemli bir şey yaptıklarını kaydeden Erdoğan, eski Türkiye’nin kapıların kapattıklarını, darbeler dönemini artık tarihe mahkum ettiklerini dile getirdi.Erdoğan, şunları kaydetti:'Darbe yapanlardan hesabının sorulması için önemli bir adım attık. 12 Eylül 2010’da Anayasayı değiştirdik ve 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasına imkan sağladık. İşte yargı süreci bitti.  34 yıl sonra da olsa geç de olsa darbenin sorumluları mahkum edildi. Gençleri yaşlarını büyüterek, denge olsun diye idam ettirmişlerdi. Binlerce vatandaşa ülkelerini dar etmiş, gurbete gitmelerine sebep olmuşlardı. Yıllarca baskı rejimiyle ülkeyi yönettiler, demokrasiye, ekonomiye zarar verdiler. Yıllarca kendilerini Anayasayla korudular ama işte o dönemler geride kaldı. Darbe yapanın yanına kar kalmayacağı, artık görülmüş oldu. Geç de olsa darbe yapanlardan nihayet hesabı soruldu.Elbette bu iş burada sona ermeyecek. Bu ülkede tekrar darbe olması için, hiç kimsenin darbeye teşebbüs etmemesi için ne gerekiyorsa yapacak, mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Şu hususun altını çiziyorum. 17 ve 25 Aralık’ta milletin seçilmiş iktidarına yargı yoluyla darbe yapmaya yeltenenlerden de bunun hesabı sorulacak. Üstelik 34 yıl bekleyerek değil hemen hesabı sorulacak.'AA
Flamingolar Üreyemedi!
Yaşamları göle bağlı olan canlılar da büyük bir risk altında. Flamingoların Akdeniz Havzası’ndaki en önemli üreme alanlarından biri olan gölde geçtiğimiz senelerde gerçekleşen yoğun yağışlar nedeni ile sayıları 22 bini bulan yavru sayısı bu sene yaklaşık yüzde 90′lık düşüşle 2 bin 650′yi ancak buldu. Doğa Derneği uzmanlarının gerçekleştirdiği havadan fotoğraflama çalışmalarında gölün yarısından fazlasının Haziran sonu itibarıyla tamamen kurumuş olduğu tespit edildi. Flamingolar ise gölün batı kısmında kalan bir avuç sudan medet umuyorlar. Yumurtadan çıkan yavruların kısıtlı su nedeni ile beslenememe ve ölüm tehlikesi ise kaygı verici bir boyutta. Ölü yavrulara rastlanmaya başlandı bile. 2003 yılından itibaren Tuz Gölü’nde flamingoları takip eden ve her yıl hava fotoğrafları ile yavruları tespit ederek flamingoların sayımını gerçekleştiren Doğa Derneği uzmanları türün geleceğinin büyük risk altında olduğunu belirtti. KURUMANIN NEDENİ YANLIŞ SU POLİTİKALARI Küresel ısınma gibi olguların etkisi olsa da gölün kurumasının esas nedeni gölü besleyen su kaynaklarının önünün kesilmiş olması.Havzada yapılan baraj ve kanal inşaatları, on binlerce yasadışı kuyu ve aşırısu tüketen tarımsal ürünler ve göle su akışını engelleyen tuzlalar,Türkiye’nin en büyük ikinci gölünü kuruttu. Uzmanlar bir kaç senedir dile getirilen başka havzalardan Tuz Gölü’ne su taşıma yönteminin ise o havzaların da sonu anlamında gelebileceğini söylüyor. Çözüm Tuz Gölü’nü besleyen doğal su kaynaklarının yeniden önünün açılması. GEÇTİĞİMİZ YILLARA GÖRE DAHA FAZLA YAĞIŞ VARDI Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre son 8 yılda Cihanbeyli, Aksaray, Şereflikoçhisar ve Kulu istasyonlarında ölçülen ilk 4 aylık toplam yağış ortalamaları bu yıl düşmek bir yana 2007 ve 2008 yılları ortalamalarının iki katı . Bu yıl Mayıs ve Haziran ayındaki yoğun yağışlar hesaba katılmadan bile bu oranlar kurumanın esas sebebinin yağış miktarı olmadığını gösteriyor. Konu hakkında açıklama yapan Doğa Derneği Genel Müdürü Engin Yılmaz, “Her gölün kuruyuşu ile vicdanların da kuruduğuna şahit oluyoruz. Yaklaşık 60 yıldır taşıma suyla değirmen çevirmeye çalışıyoruz; doğayı canlıların yaşam hakkını hiçe sayan politikalarla Anadolu’yu hızla kurutuyoruz. Tuz Gölü gibi Türkiye’nin en kurak bölgesinde su ihtiyacı en yüksek tarım ürünlerini yetiştiriyoruz. Bunun için, barajlar ve sondaj kuyuları ile önce nehirleri ve yeraltı su rezervlerini, ardından bunların beslediği gölleri yok ediyoruz. Oysa göl bulunduğu coğrafyanın kalbidir. Tuz Gölü’nün kuruması tüm havzanın yaşam döngüsünün, biyolojik ve kültürel zenginliğinin geri dönüşsüz bir biçimde yok edilmesi anlamına geliyor. Flamingoların bu sene susuzluktan dolayı ürememeyi tercih ederek yaşadığı trajedi tüm canlıların ortak kaderi olabilir. Oysa Tuz gölünü yaşatmak mümkün: Yöreye uygun, az su tüketen bitkiler yetiştirerek, tarımda tasarruflu sulama sistemleri kullanarak, en önemlisi gölün de her canlı gibi suya ihtiyacı olduğunu hatırlayarak, derelerden akan suyu barajlarla, kuyularla kesmeyerek.” diye konuştu. akyaka butik otel - gökova butik otel