Polisiye roman okumayı da film izlemeyi de severiz. Aslına bakarsanız bunun arkasında çok farklı psikolojik ve içselleştirilmiş tepki eylemi olabilir. Bu noktada şöyle bir soru karşımıza çıkıyor: esas ilgi çeken bir hikayenin giriş-serim- düğüm ve çözüm döngüsü bağlamında şaşırtıcı neden sonuç ilişkileri kurarak sonuca ulaşması mı yoksa daha sosyolojik bir yerlerde, çoğu insan için kanun koruyucu ve huzur duygusu yaratan bir sosyal imgenin yine kanun veya kanun ve etik değerleri birlikte uç noktalarda rahatsız eden bir olay veya kişinin (nitekim olay örgüsü sıra dışı olmalıdır ki günlük hayatlarınızda karşılaşmanızın zor olduğu fakat bir o kadar da olası olduğu için genelde bu imgeler işlenir) doğru-yanlış çatışmasını en uç noktada hissettirip “sosyal rahatlık” veya türüne göre “özellikle yaratılan sosyal rahatsızlık” hissini özgün bir şekilde kanıksatması mı?
Tarihsel olarak bu kadar köklü bir şekilde polisiye olgusunun oluşmasında aslında çok farklı bir yaşanmışlık vardır: Cumhuriyetin ilk yıllarında geride bırakılan son imparatorluk günlerinden miras kalır şekilde işlenen bir suçun polis kayıtları olduğu gibi kamuya açılır ve bunu bir beyanat gibi gazeteler aracılığıyla yaparlar. Yine sosyolojik olarak baktığımızda halkın tümünün işlenen bir suç olgusunun nasıl oluştuğu konusunda en ince detayına kadar bilgi sahibi oluyor ve bu durum da bilgi kirliliğini önleyip gerçekçi bir kapsamda caydırıcılık ve sosyal bütünlük oluşturuyordu.
Bir süre sonra belki de batılılaşma veya sosyal insani değer yargılarının farklı bir forma bürünmeye başlamasında ötürü bu durum son buldu. Kısıtlı bir bilgi basın organları tarafından aktarılırken, bu mevzubahis bilgi hükümetin bu konudaki uzman kanadı veya doğrudan polis teşkilatının onlara ne kadar vermeleri gerektiği belirlenmiş bir bilgi olmaya başladı.
Bu tanıdık hisler öğrenilmiş toplumsal normlar kapsamında büyük bir etki sahibi olduğu için sıradan bir macera kategorisinden sıyrılmış ve kendi özgün üst başlığını yaratmıştır polisiye türü. Kendimizi illaki o hikâyenin bir yerinde buluruz ve benimseriz; deneyimlerken yaşamak isteriz ve bir bakmışız zihnimizi oldukça hareketli kılan bir olay örgüsü içinde zaman akıp geçmiş. Peki müziğin rolü burada nerede? İllaki bir rolü olmak zorunda mı? Bir bakalım...
Yorum Yazın