Belirsizliğin İçinde Yeşerir “İnsanın Anlam Arayışı”
1942 yılının Eylül ayında, genç bir psikiyatrist kendisini, insanlık tarihinin en korkunç deneyimlerinden birini yaşamak üzere, bir Nazi toplama kampının önünde sıraya girmiş halde buldu.
Bugün çoğumuz, toplama kamplarında gerçekleştirilen korkunç ve insanlık dışı eylemler hakkında fikir sahibiyiz. Ancak “İnsanın Anlam Arayışı” isimli gelmiş geçmiş en önemli kitaplardan birinin yazarı Viktor Frankl’in esarete adım attığı o günlerde, çoğu kişi kamplardaki vahşetin boyutunu bilmiyordu.
Frankl’ın İnsanın Anlam Arayışı; Nietzsche’nin 'Beni öldürmeyen şey beni güçlendirir' cümlesinin gerçekliğini kanıtlayan bir hikayedir. Acımasız bir deneyimden kopup gelen bir umudun hikayesidir.

Umut, muhteşem bir duygu şüphesiz. Hayır, her şeyin yolunda gideceğine dair kör bir fikirden bahsetmiyorum. Gidebilir de çünkü bu olasılık dahilindedir. İşte bu olasılıktır aslında bizi ayakta tutan... Harekete geçmemizi kolaylaştıran ve vazgeçmemizi engelleyen budur aslında.
Bu yüzden biz insanlar belirsizliği severiz aslında. Çünkü belirsizlik içinde umut vardır, bir şeylerin değişebileceğine dair bir inanç vardır...
Viktor Frankl; toplama kamplarından minimum hasarla çıkanların, esareti boyunca odağını başka bir yere kaydırabilenlerden çıktığını söylüyor kitabında. Bunu yapabilen çok azdı, ancak kampta bir işle meşgul olanlar, bir şeyler üretenler zihinsel dayanıklılık geliştirip güçlenmişlerdi. Orada olmaya dair odaklarını anlamlı bir şeyler yapmaya yöneltmişlerdi. Kimi kitap yazıyor, kimi mola zamanlarında arkadaşlarını güldürecek skeçler hazırlıyor, kimi bir zanaat öğrenmeye çalışıyordu.
Hayatımızda bir anlam bulamadığımızda, varoluşsal boşluk olarak adlandırılan bir durumla baş başa kalırız. Kendi değerlerine göre yaşayamayan ya da hayatlarının bir anlamı olmadığını düşünen insanlar içlerinde bir tür boşluk hissederler.
Frankl, bunu kitabında şu satırlarla açıklıyor:
“İnsanın gerçekte ihtiyaç duyduğu şey, gerilimsiz bir durum değil, uğruna çaba göstermeye değer bir hedef, özgürce seçilen bir amaç için uğraşmak ve mücadele etmektir.”
Buranın altını çizmek istiyorum: Hayatınızın anlamının çok büyük ya da varoluşsal bir şey olması gerekmez. İçinde bulunduğunuz koşullara bağlı olarak, o an için bulduğunuz anlam yeterlidir.

Örneğin, toplama kampından ruhsal olarak sağ salim çıkanların çoğu, orada daha zor durumda bulunan insanlara destek olmuşlardı... Diğer insanların yaşamlarına dokunmak, ihtiyaçlarını karşılamak, dünya için olumlu katkı sağlayan bir şeyler yapmak gibi faaliyetler içinizdeki boşluk duygusunu süpürebilir. Çünkü gerçekten bir işe yaradığınızı hissedersiniz.
Birkaç gündür meydanlarda sesini duyurmaya çalışan gençlere baktığımda, işte bu belirsizliğin ve haksızlıkların getirdiği boşluk duygusunu, birlik olarak, anlamlı bir şeyler yaptığını hissederek dindirmeye çalışan bir kitle görüyorum.
Umutlu olduklarını görüyorum...
Çünkü umut, olan biteni kabul ettikten sonra, sonuçları etkileyebileceğinizi de kabul etmekle ilgilidir. Ya tek başınıza, ya birkaç kişi ile veya milyonlarla... Meydanlardaki seslerin nasıl ve ne zaman yankı bulabileceği ve gerçekten bir dönüşüme dönüşüp dönüşmeyeceğini bilemeseler de; yaptıkları şeyin önemli olduğunu biliyorlar. İşte bu; onları zihinsel ve psikolojik olarak güçlü kılıyor. İşte bu, beni umutlu kılıyor.
Çok sevdiğim bir yazar olan Rebecca Solnit’in dediği gibi;
“Onlar, senin gücünü unutturmak istiyor. Güçsüz hissetmeni, boyun eğmeni, her şeyi ayakları altına almalarına izin vermeni bekliyorlar. Ama sen bunu yapmayacaksın.
Pes etmiyorsun, ben de etmiyorum. Her şeyi kurtaramayacak olmamız, hiçbir şeyi kurtaramayacağımız anlamına gelmez.
Ve kurtarabileceğimiz her şey, kurtarılmaya değer.'
Viktor Frankl’e dönersem... O Nazi kampından minimum hasarla (olabilecek kadar iyi) çıktı. Orada yaptığı şey kendine o mevcut koşullar altında anlamlı olan bir uğraş bulmaktı. “Kontrol edebileceğim tek şey koşullara olan tepkimdi ve ben de bunu yapmayı seçtim” diyor satır aralarında.
Yazar ekliyor:
“Bir insandan her şey alınabilir, parası - pulu - ailesi - özgürlüğü.. Ancak bir şey dışında: Kişinin herhangi bir koşulda kişisel tutumunu ve kendi yolunu seçme özgürlüğü asla elinden alınamaz.'
Her yaşamda acı vardır. Kariyerimizde, ev hayatımızda, ilişkilerimizde, toplumsal sancılarımızda... Her şeyde acı var. Ne de olsa hayat inişli çıkışlı bir yolculuk...
Nihayetinde önemli olan acıyı sürdürmeyi değil; koşullara rağmen gelişmeyi ve güçlenmeyi seçmek... Frankl'ın dediği gibi, seçim her zaman bize bağlı. Yazdıklarıma şu alıntıyla nokta koymak isterim:
'Her kim ki hala yaşıyordur, o halde umutlanmak için bir sebebi vardır.'
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!