Bipolar bozukluk, genetik ve çevresel faktörlerin karmaşık bir etkileşiminin sonucunda ortaya çıkan bir psikiyatrik hastalıktır. Ancak kesin nedenleri hala tam olarak anlaşılmış değil. Genetik yatkınlık ve çevresel etmenlerin her birinin katkısı konusunda net bir oran vermek zor olsa da, genetik faktörlerin önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Bipolar bozukluğun aile geçmişi, hastalığın genetik yatkınlığı olduğunu göstermektedir. Birinci derece akrabalarında (ebeveynler, kardeşler) bipolar bozukluğu olan kişilerde hastalığın görülme olasılığı daha yüksektir. Yapılan çalışmalar, birden fazla genin bipolar bozukluğun riskini artırabileceğini göstermektedir. Ancak hangi genlerin ve nasıl etkileşimlerin bu hastalığa yol açtığı tam olarak belirlenmemiştir. Stres, travma, madde kötüye kullanımı, hormonsal değişiklikler gibi çevresel faktörlerin de bipolar bozukluğun gelişiminde etkisi olduğuna inanılmaktadır. Özellikle travmatik yaşantılar, duygusal dengesizlikleri tetikleyebilir veya mevcut olan bipolar bozukluğu şiddetlendirebilir. Uyku düzeni bozuklukları da bu hastalığın belirtilerini tetikleyebilir. Uyku düzeni, düzensiz beslenme, düzensiz yaşam tarzı gibi faktörlerin de bipolar bozukluğun seyrini etkileyebileceği düşünülmektedir. Örneğin, düzensiz uyku, bipolar bozukluğun manik dönemlerini şiddetlendirebilir. Sonuç olarak, bipolar bozukluğunun gelişiminde hem genetik yatkınlığın hem de çevresel faktörlerin rol oynadığı kabul edilmektedir. Ancak tam olarak hangi faktörlerin ne kadar etkili olduğunu belirlemek karmaşık bir konudur ve bireysel vakalara göre değişebilir. Tedavi ve destek yaklaşımları da bu karmaşıklığı göz önünde bulundurarak kişiye özgü olarak planlanmalıdır.
Bipolar bozukluğun 3 evresi
Bipolar bozukluk, genellikle kişinin duygudurumunda dalgalanmalarla karakterize edilen bir psikiyatrik bozukluktur. Bu dalgalanmalar üç ana aşamada gerçekleşir: hipomani, mani ve depresyon… Hipomani, hafif bir mani durumu olarak düşünülebilir. Kişi hipomani döneminde yüksek enerji seviyelerine sahip olur, aktif ve hedefe yönelik davranışlar sergileyebilir. Aynı zamanda kendine güven artabilir, sosyal etkileşimde artış gözlenebilir. Uyku ihtiyacı azalabilir, konuşma hızı artabilir. Hipomani döneminde kişi genellikle mutlu ve enerjik hisseder. Ancak, mani durumundaki kadar şiddetli değildir ve işlevselliği genellikle daha az etkiler. Mani, hipomaniye kıyasla daha yoğun ve genellikle işlevselliği daha fazla etkileyen bir duygudurum durumudur. Manik dönemde kişi aşırı enerji, hiperaktivite, aşırı özgüven ve abartılı düşünceler deneyimleyebilir. İyi düşünülmüş olmayan riskli davranışlar, aşırı harcama, aşırı sosyal etkileşim, dikkatsiz sürüş gibi davranışlar gösterme eğilimi artabilir. Manik dönemde kişi genellikle düşünce ve davranışları konusunda gerçekçi olmayabilir. Bu aşama, kişinin normal yaşantısını ciddi şekilde bozabilir. Depresyon, bipolar bozukluğunun diğer aşamasıdır ve mani veya hipomani dönemleriyle zıttır. Depresyon döneminde kişi aşırı üzgün, umutsuz ve enerjik düşüklük yaşar. Kişi umudunu kaybedebilir, uyku düzeni bozulabilir, iştahı azalabilir veya artabilir. Düşünce ve odaklanma zorlukları, suçluluk duyguları ve intihar düşünceleri gibi semptomlar da görülebilir. Depresyon dönemi, kişinin yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürebilir ve profesyonel yardım gerektirebilir. Bipolar bozuklukta bu üç aşama, genellikle birbirini izleyen bir döngü içinde gerçekleşir. Bazı kişilerde mani veya hipomani dönemleri daha sık görülürken, diğerlerinde depresyon dönemleri daha baskın olabilir. Tedavi, bu aşamaların yönetilmesi ve denge sağlanması için önemlidir.
Yorum Yazın
2000 li yıllarda ergen kişiler "şizofrenin ben yhaaa" derlerdi. Şimdi de her aptal çocuğun annesi "bizim çocuğumuz hiperaktif" diyor. Ergenlerde de "ben bipo... Devamını Gör
Arkanıza bakmadan kaçın bipolarmış şizofrenmiş sakın ha..