Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Bir Kadın Kariyer-sizliği Yazısı
14 yaşından beri çalışıyorum.
Harçlık almayı bırakabilmek kendimi o kadar iyi ve güçlü hissettirmişti ki…
Lise ve üniversiteyi İngilizceden Türkçeye çeviri yaparak bitirdim.
Kitaplar, diziler, filmler…
Çevrinin bir sanat olduğunu keşfedişim o yıllarda ama ondan da öte bir sorumluluk olduğunu. Yazarına, okuruna…
Sonra internet macerası başladı. İlk internet içerik sağlayıcı, ilk online haber ajansı…
Netbul tüm işlerimden öte çocuğum oldu. Gecelerim, gündüzlerim, gidemediğim seyahatler, buluşamadığım arkadaşlar, bazen öfkeler, bazen hayal kırıklıkları, bolca endişe, çokça yorgunluk… Ama en çok da yavaş yavaş büyüyen o çocuğa baktıkça duyulan aidiyet, mutluluk, güven... Her ödülde, her alkışta, her katlanan trafikte inanılmaz bir güven, bir mutluluk… Arada bir alınan kırık notlarla, hatalarla tıpkı bir çocuğa yaklaşır gibi kırmadan dökmeden iyileştirme çabası… Hiç unutmuyorum satış kararını alırken tüm çalışanlara fikirlerini sormuş ve demiştim ki “Bir çocuk doğurduk, hep beraber büyüttük ve şimdi talipleri çıktı. Ne yapalım everelim mi kızımızı?” Satış aşamasından sonra da yeni büyük ortağına kızım sana emanet demiştim. Yanlış kocaya gitti diye hala karalar bağlarım! Akıllı, öncü çocuğum benim.
Derken film yapımcılığı girdi hayatıma.
Her bir dergide duygum ne idiyse her bir filmde daha da fazlasıyla duygum o oldu. Şahane bir yolculuk ama nasıl sancılı doğumlar sonrasında… Ağlayarak, inleyerek, bazen tükenerek… Ama her birini seyircisine teslim ettikten sonra da dünyanın en mutlu doğumlarından birini yapmış olmanın verdiği tatminle… Beş çocuğum var benim böyle; evlerinizde, zihinlerinizde, yüreklerinizde…
Her bir çevirim, her bir yazım, röportajım, gazetem, dergim, işlerim, filmlerim, programlarım… Kaç doğum yaptım ben de bilmiyorum. Kimini gururla hatırlarım, kimi hala etkilerini gördükçe ne doğru şeyler yaptığımı anlatır uzaktan da olsa, kimileri hüzündür, kimileri unutulmuş… Ama hepsi çocuklarımdır benim…
Bu arada daha yirmili yaşların başında minicik bir bebek, kızım, o minik eline bir kere bile dokunamadan, odasını, annesini, babasını göremeden, bu dünyaya bir merhaba bile demeden gitti işte. Sonra orta yaşta bir kere daha çaldı bu defa oğlum kapımı, ama onun da durası olmadı. Doğmadan vedalaştı benimle. Üçüncü ve sonuncusu da öyle… Üstelik dursun diye bedenimi, olanaklarımı, ruhumu sonuna dek zorladığım, mecazen değil fiilen kanımın son damlasına kadar uğraştığım halde…
Takdir-i İlahi işte, Yaradan beni bir kariyer sahibi yapamadı. Ama içimde ölene kadar var olacak olan annelik dürtüsü belki bildiğimden de fazla hayata değen koca bir geçmiş ve hiç utanmadan devam edeceğim bir geleceğe yuva oldu.
Kalp kırıklığı notu: Şu yazıyı yazarken bile o kadar düşündüm ki; benim gibi çocuksuz, kayıplı anneler kadınlar incinmesin, yanlış anlaşılmasın diye… Keşke bazı metin yazarları da kitlelere ulaşacak sözcüklerini, ulaştıracak olanların ağızlarına kimleri paramparça edebileceklerini düşünerek yerleştirseler. Keşke o ağızlar o sözcükleri sadece ağızlarından çıkartarak değil gönüllerinden süzerek kullanabilse…
Yorum Yazın