Görüş Bildir
Haberler
Bir Kötülük Fermanı: Azraa-Eel Menkıbeleri Üzerine

etiket Bir Kötülük Fermanı: Azraa-Eel Menkıbeleri Üzerine

Serda Kranda
04.10.2023 - 22:52 Son Güncelleme: 28.10.2023 - 15:01

Ayıbı örtüp mağduru öldürüp katili kahraman edince kötülük dile gelir: “Öyle olmaz böyle olur…”

Uğur Batı, Azraa-Eel Menkıbeleri: “Osmanlının Mahzeninden Hayal Et Kıssaları” ile kaosun içinde ahlakın ve erdemin izlerini ararken feneri korkunun ellerine veriyor. Okur, bu romanda yaşamın, düzenin ve insanın en derin, el değmemiş, hiç ışık almayan derinliklerine yolculuk yapıyor, kötülüğün, kanın ve cinnetin ortasında, kendini de kaosun içindeki düzen sağlayıcı, oyun kurucu olarak buluyor.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Bu öyle bir roman ki okur olarak sen, kendi idrak ve iradenle bütün o olup bitenden yeni bir bakış ve yeni bir değerler hiyerarşisi kurarak bu zapt edilemeyen metne katılmazsan, onu yapıp yapıp bozmaz, bozup bozup yeniden yapmazsan metin asla tamamlanmıyor.

Bu öyle bir roman ki okur olarak sen, kendi idrak ve iradenle bütün o olup bitenden yeni bir bakış ve yeni bir değerler hiyerarşisi kurarak bu zapt edilemeyen metne katılmazsan, onu yapıp yapıp bozmaz, bozup bozup yeniden yapmazsan metin asla tamamlanmıyor.

Hikâyeden gelmesi istenen klik sesi, okurun aktif varlığıyla duyuluyor. Buna mecbur bırakıyor yazar seni, diyor ki bende bunlar var, al ve bütün bunlarla ne yapacaksan yap artık! Yapamadın mı bir daha yap.

Uğur Batı, varoluşun bilinen, idealize edilen anlamlarını Doğu’nun hikmetler âleminde parça pinçik etmiş, her birini kana ve karanlığa bürümüş sonra da sanki kaybolanların, uyuyanların, ölülerin ve görmezden gelinenlerin bir bildirisini yazmış. Daha doğrusu sanki bunu vadediyormuş gibi yapıyor… Büyük ihtimalle çok da umurunda değil… Belli ki vicdan ile hakikatin, hakikat ile adaletin artık kopuk ahretliklerine bozulmuş biraz. Belki buna isyan ediyor belki de bu gerçeği ikrar ediyor… Bilinmez. Kitap, içinden gümbür gümbür kötülük, gürül gürül kan, bangır bangır şeytanlık akan bir kitap: Bütün ışıklar söndüğünde, kilit taşı fazilet yerinden oynatıldığında, bir gün tamamen zıvanadan çıkıldığında ne oluru anlatıyor…

Konusunu kısaca anlatalım önce:

Konusunu kısaca anlatalım önce:

Kitap, Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin iblisvari kötülüklerin tam tezahüründe olduğu, zor zamanlarda geçiyor.

Azrail’in ıslıklarının Dersaadeti örttüğü yıllar. Osmanlı Sultanının canı sıkılır, sevgili vezirini cellatlarına emanet eder. Müneccimbaşı bir şey yumurtlar, batakhaneden onlarca adam alınır, küfelerde yakılıp denize atılır... Haremdeki cariyeler, âşıklarını gizlice odalarına aldığında bir şey olmazken, sokakta kem gözle baktı diye 15’lik bir genç fidan, en yakın sedir ağacında sallandırılır. İsyankâr yeniçeriler, İslambol’daki tütün yasağına karşın cigaralarını rahat rahat tüttürürken; Cibali’nin arkalarında kocakarı ilacı yapıp çocuğu iyileştireceğim diyen hekimin dili kesilir... Ne de olsa her şey aşinadandır!*

Böyle bakınca da çok ama çok alegorik bir anlatım var karşımızda…

* Tanıtım bülteninden.

Civar etraf şeytan, iblis, cin, gulyabani!

Civar etraf şeytan, iblis, cin, gulyabani!

Velhasıl, batakhane, tımarhane, hapishane ve piçhane dörtgeniyle çevrilmiş bu kentte hiçbir şey yolunda gitmez… Eh, tabii ki Osmanlının kalanında da. Trablus-ı Şam’dan Acem Şehri İsfahan’a, Tırnava; Eflak ve Boğdan’dan Erdel, Buhara, El-Ruha, Wallachia, Belgrad ve Hatukay’a daha pek çok Osmanlı memleketini cinler, gulyabaniler, vampirler, kurt adamlar basmış, kan döküyor. Lanetli gömüler, hortlaklar, tılsımlı fermanlar… İşte, böyle bir dönemde Azraa-Eel Menkıbeleri adlı bir kitap ortaya çıkıyor. 

Sıra dışı ve asimetrik kurgusuyla dikkat çeken kitapta Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’deki olağanüstü olaylar, 24 ayrı hikâye altında tek bir sonda kurgulanıyor.

Uğur Batı, kitabın kurmaca zamanını öyle bir işlemiş ki Osmanlı dönemi olduğunu sanıyorsunuz ama yazar bunun böyle olduğunu da hiç söylemiyor. Bazı mekanlar ve dil sizde bu hissi uyandırıyor… Ama bu Osmanlı bizim bildiğimiz Osmanlı olmayabilir, bizim Osmanlı’nın paralel evrenlerdeki diğer alternatiflerinin sentezlerinden yapılma bir kopya da olabilir. Bükülmüş bir Osmanlı. Tersi yüzüne çevrilmiş bir Osmanlı… Böyle bir realitedeyiz kitapta.

Alemin karanlık sırlarının ifşaatında bazıları için var olmayan, bazıları için ise her yerde bulunan bir kitap Azraa-Eel Menkıbeleri... Kitap gerçekte var olmayabilir de olabilir de… Kimse ayırt edemiyor. Belli ki kitap da ayırt edilsin istemiyor. Kitabın büyü ile ilgili bir kitap olduğunu söyleyenler olduğu gibi, melekler tarafından yazıldığına dair rivayetler de dolaşıyor. Kimileri ise her şeyin yalan olduğunu kitabın insanları korkutmak amacıyla yazıldığını düşünüyor; zamanın sonsuz kırılımlı yapısı içinde farklı isimlerle anılmış: Ölüler Kitabı, Kâhinlerin Kitabı… Ona, “düşlemiş olanın bilgeliği anlamında” Ulum-u Muhayyelat diyenler de var.

Üst kurmaca içinde bir üst kurmaca, metin içinde metin. Uğur Batı meseleyi sonsuz bir büyütmeyle kristalize ediyor. Görünen ile aslolanı iyice ayrıştırıyor. Gerçeğin içinden, henüz olmayanı çıkarıp önümüze koyuyor.

Kitap, bir hikayecinin ağzından yani gizemli muharrir Amr Bin Azraa-Eel'in ağzından anlatılıyor.  Osmanlı iblisleri dökülüyor her sayfasından…. Korkunç mücadeleler, iyinin ve kötünün sonsuz çatışmaları…

7 maddede kuş bakışı Azraa-Eel Menkıbeleri

7 maddede kuş bakışı Azraa-Eel Menkıbeleri

1. İstanboli’nin tünellerinde iblis avları, Evliya Çelebi’nin tanıklığında Osmanlı’nın Çerkez vampirleri, oburları, zındık kuyruklu yıldız Halley ve Osmanlı’nın delileri,

2. İki kere ölüp dirilen, cenaze namazı iki defa kılınan Osmanlı Padişahı Sofu Bâyezîd’in ibretlik hikâyesi,

3. Kuşçubaşı Eşref’e zahir olan melek, şeytanla iş tutan maktul şehzadelerin Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’den öç alması,

4. Dini ağırlıklı karakterler, tarihsel öğeler, gerçek kişilerle kurmaca olayların kolajı… En dikkat çekici noktalarından biri de İstanbul’un asıl adını “İslambol” olarak işaret etmesi.

5. Bab-ı Hümayun, Cellat Çeşmesi, Galata gibi farklı yüzyıllardaki İstanbul’u turluyoruz kitapta. Yürümek de iyi geliyor çünkü kitap deli deli sorular soruyor: Gafil ifritler İsrafil’in sur’unu çalmaya niyetlenirse nice olur kıyamet? Mukarrebün meleklerinin hafızalarını silmek mümkün mü?

6. Osmanlı-İslam bakışında farklı dünyaların olabileceğini hayal ettiğimizde dünya daha başka nasıl olabilirdi? Kitapta böylesi bir distopya var.

İslami fantazya

İslami fantazya

İslami fantazya nasıl oluyor? İslam ve Türk medeniyetlerinin köklü tarihi ve mitolojilerinden yola çıkarak oluşturulmuş heyecanlı olaylar ve mekanlar var kitapta. Kitapta, İslam dini ağırlıklı karakterler ve tarihsel öğeler de ön plana çıkıyor. Üslup olarak ise kutsal kitapları anımsatan fermanlar, kehanetler yazılıyor…

Azraa-Eel Menkıbeleri: “Osmanlının Mahzeninden Hayal Et Kıssaları”nda Osmanlı’daki erkek fahişe kahvehaneleri Dalyanlar da var, tarihi kayıtlara girmiş Vampir avları da. Tarihin en büyük maymun katliamı da var, şehzade katliamları da. Tarihsel fantastik kayıtların olduğu bir kitap. Yerel fantastik unsurlar çok etkili kullanılmış, fantastik edebiyat Batı formunun dışına çıkarılmış, dilin sınırlarına varılmış ve çoktan unutulan canım Osmanlıca kelimeler kapsül haline getirilip onlara da hikâye için bir dramatik unsur vazifesi verilmiş.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Kitabı neden okumalı?

Kitabı neden okumalı?

Piri Reis’in Deccal’la randevusu, Osmanlı ordusuyla savaşan kurtadamlar, sahte mehdi Dede Sultan, Osmanlı’da vampir avı ve daha neler neler…

Kitap şehir efsanelerinin, rivayetlerin, çocukların dilinden yayıp tutunan korkunç hikayelerin ruhunun bedenlenmiş hali gibi. İçerideki karakterlerin kimi gerçek, evet onları biliyoruz ama hiçbiri bildiğimiz gibi değiller. Hikayelerin her biri tarihin içinde olası, aklın içinde gerçek dışı, fantazyanın içinde ise mümkün. Güzel taraflarından biri de tarihselliğine rağmen herhangi bir dini ya da milli hamaset içermemesi. Bu açıdan sadece kendine dair bir roman. Kitabın içinde, bakmadan duramayacağınız ama bakınca rüyanıza girmesinden korkabileceğiniz acayip resimler de var. Onları, Hülya Aksoy ve Mebruke Arslan, Amr Azraa-Eeel anlatımlarından yola çıkarak çizmişler, resim yazılarını da Erdinç Arslan yazmış.  Kapak ise Mehmet Siyah Kalem’in çizimi. Bu çizim de alameti kendinden menkul bir ulum-i muhayyelat…

Uğur Batı gerçek ile kurmacayı öyle bir harmanlamış ki doğrusu ne gerçek ne kurmaca ayırt etmeyi ustaca güçleştirmiş. Kurmacanın sisi, gerçeğin üzerini örtmüş sanki. Ya da tam tersi.

Bir üst kurmaca olan metin iki yazarlı: Uğur Batı ve Amr Azraa-Eeel. Amr Azraa-Eeel diye biri var mı? İşte dedim ya belki var belki yok. Belli ki yazar için var. Okuyunca, bizim için de oluyor.

Doğrusu kitabı okumak biraz zor. Bir an bile gözünüzü ayırmamanız gerekiyor ama bu da çok mümkün değil çünkü metin, kısa süreli hafızanızı yakacak kadar hızlı, kalabalık ve söz dolu. Söz dolu da ne demek derseniz, bunu sadece kitabı okursanız anlayabileceğinizi düşünüyorum. Şöyle ki, yazar her an yeni bir şey yumurtluyor, öyle düşünün. Her satır bir sonrakinde yeniden parçalara ayrılıyor, dökülen parçalardan yeni tali yolları açılıyor, yazar sizi biraz da oralarda yürütüyor derken hop, yeni bir meselenin, başka bir detayın, olmazsa olmaz bir yan anlatının içinde buluyorsunuz kendinizi. Bir de dilin, yarı Osmanlıca olduğunu ekleyeyim. Ama ben bunu çok sevdim. Yepyeni ve harika kelimeler, ifadeler öğrendim. Üstelik bir sır vereyim, tamlamaların büyük çoğunluğunu yazarın kendi uydurmuş olmalı ama ne güzel uydurmak. Her birinin gerçekte var olduğuna yemin edebilirsiniz…

Kitabın 415 sayfa olduğunu söyleyelim. Çok katmanlı olduğunu da ekleyelim. Kutsal kitaplarla metinlerarasılık, tarih ile kurmacanın iç içeliğiyle olaylar arasılık, gerçek ile hayali olanın iç içeliğiyle varlıklarlar arasılık var hikâyede… Bence bu kitabı birkaç günde, ara vermeden ve araya başka kitap almadan okumak elzem. Yani Azraa-Eel Menkıbeleri: “Osmanlının Mahzeninden Hayal Et Kıssaları”ni okumayı günlük planınıza almalı ve plana sadık kalmalısınız. Aksi halde anlayarak metne katılmanız bence imkânsız. Dedim ya yazar, okurun varlığını da katmış metnin içine… Okur kendi zihninde her şeyi usulüne uygun zapt edemezse, metin kesinlikle darmadağın oluyor…

Hızlıca kitaptaki karakterlere bakalım:

Hızlıca kitaptaki karakterlere bakalım:

Yedi Kıtanın Gizemlisi Amr Bin Azraa-eel: İnsan mı melek mi yoksa üç harflilerden midir kimseler bilmez, Allah bilir! Zamansız ve mekânsız olan, çağları dolaşan, cem-i alem, tekinsiz bir Kalenderî, bir hükümdar belki, belki de dervişlerinin şahı… Onu, feth-i şerifler okuyarak elindeki kırmızı kaplı deftere zift ve katranla karışık yazılar yazdığını gören de olmuştur.

Osmanlının Hristiyan Şehzadesi Yahya ve 19 Şehzade Kılığındaki Mahlûkat: Öldürülen, Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’den öç almak için ruhunu şeytana satan ve asıl amacı Osmanlıyı Hristiyan yapmak olan Osmanlı’nın ilk Hristiyan Şehzadesi.

Bir 16. Yüzyıl Şarlatanı Şeyh Şücâ: III. Murad’ın Rüşvet Eli ve Osmanlının çöküşünü hızlandıran ve koca cihan imparatorluğunu rüşvete alıştıran rezil sahte şeyh. Osmanlıdaki erkek fahişe kahvehanelerinin işleticisi ve afyonlu büyüler yazan büyücü.

Kesikbaş Evliya Ayyaş Emir Mirgûnaoğlu: Osmanlı Padişahı Boncuklu Deli İbrahim’in katline neden olan ve aynı zamanda Emirgan’a da ismini veren Hurufi Kesikbaş Evliya.

Assia Kâtip Rufai Hazretlerine Saldıran Cin Tayfası: Günah ve sevap meleklerinin hafızalarını silmeye çalışan cin ordusu.

Dede Sultan ya da Ölü İsa Rûhullah: Hz. İsa olarak doğmayı gaye eden Trablus-ı Şam’ın Sahte Mehdisi.

İrlanda Cumhuriyet Ordusunun Kurucusu Kuşçubaşı Eşref: Arabistanlı Lawrance’ın baş belası Osmanlı ajanı. Tarihin en büyük casusu ve gerillası.

El-Hâkim bin Hasan-el-Esret: Bir halkı Aynalar Dünyasına hapseden lanetli var oluş.

Maymunkeş Hilmi Efendi: İstanbul’da tarihin en büyük maymun katliamını gerçekleştiren yeniçeri ağası zalim.

Leilah El-Mualla: Yeraltında hüküm süren ve efsanevi Cehennem Kulesinin de bekçisi olan ateş cini.

Amansız Hüsrev: Efsanevi Osmanlı Hafiye teşkilatı Teşkilat-ı Kıyam’ın lideri. Deccal’le savaşmaktadır.

Kanbolat: Seyyah Evliya Çelebi’nin Kafkasya ziyaretinde karşılaştığı bir Çerkez vampiri

Osmanlı Delileri: Ordu-yi Hümâyûn’un efsanevi bir parçası olan ve insan olmadıkları söylenen deli süvarileri.

Singi Cadıları: Fatih Sultan Mehmed’in Belgrad zaferinde ona yardım eden cadı ordusu.

Abdullah Pederi: İtikopuk ve mücerred yığını adamların başı hortlamış bir vampir eskisi.

Dehşet Muttalip ile İbn-i Hortlak: Eflak ve Boğdan’da Osmanlının başına bela olan horlak ile vampir avcısı.

 Mezamorta Civelek: Azrail’in söz verdiği kaçınılmaz ölümü tadan ve tüm hayatını bir yarı ölü olarak geçiren Midyatlı çöpçü.

Kefere Drakul: Fatih Sultan’ın kan kardeşi ve azılı düşmanı. Asıl adı Vlad olan caniyi kendi milleti cellatlığındandır Tepeş; Macar milleti şeytanlığındandır Drakul; Osmanlı ise habisliğindendir Kazıklı Voyvoda diye çağırıyordu.

Bin Muhtâr: Şehr-i İstanbul’u büyük bir depremden kurtaran efsunlu bir derviş.

X

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
3
1
1
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam