Bu Yıl Dilek Dilemek Yok, Daha İyi Bir Fikrim Var!
365. gün geldi çattı. Bu öyle bir gün ki ne her ayın ilk cumasına benziyor ne birinci gününe ne de başka bir güne. Sanki gaipten haber almışız gibi o gün geldiğinde hepimiz dilek ve isteklerimizi ilgili makama ulaştırmak adına durmaksızın içerik üretiyoruz:
Yeni yıldan ne bekliyorum?
Yeni yıl bana neler getirsin?
Yeni yılda neler gerçekleşsin?
Yeni yıldan umutlu muyum?
Bütün odağımız gelecekte… Geleceği en çok düşündüğümüz, hayal ettiğimiz ve onu domine edebileceğimize inandığımız günlerin içindeyiz. Umutla umutsuzluk, inançla inançsızlık, karamsarlıkla iyimserliğin iç içe geçtiği günler…
Dileklerimizden kâğıt gemiler yapıp zaman nehrine bırakırken geleceği, zamanı ve hayatı düşünmeden edemedim.
Birtakım genel kanılar…
Bir Dileğin Anatomisi
Zamanın Doğası Nasıldır?
Üreyen Yaşam
Hepimiz biliyoruz ki hakikatin çok azına vakıfız. Ve realitenin mekanizmasını da manyetizmasını da henüz çözemedik. Aslında bakarsanız pervaneler gibi dönenip duruyoruz şu dünyanın içinde. Bir şeyleri açıklayabilmek, anlaşılır kılmak, fikslemek, ortak akıl inşa etmek falan. Üstelik isteklerimiz konusunda da kafamız çok karışık. Bu konuyla ilgili sayısız teori var. Hepsini vakti zamanında duyduk, uyguladık. Dilek, istek ve niyet teorilerinin getirdiği yöntemlerin kimi çalıştı kimi çalışmadı. Dolayısıyla elimizde, bu budur, diyebileceğimiz hiçbir şey yok. Gelecek hâlâ her türlü spekülasyona açık…
Gelecekten Hoş Bir Fragman Almak Nasıl Olurdu?
Ancak ilginç şeyler de olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz haftalarda Jungien Koç ve FLP Türkiye Temsilcisi Master Trainer Şebnem Toker’in Türkiye’yle buluşturduğu FLP-Gelecek Yaşamı Programlama Uygulaması’nı deneyimledim. Bu teknik gerçekten çok ama çok ilginçti. Dilekler dilemenin, niyetlere girmenin, eylem planları yapmanın ve hayatımızda bir şeyleri yeniden organize etmenin çok ötesindeydi. FLP’de önce gelecekte hangi zamana erişmek istediğinize karar veriyorsunuz. Bu bir yıl, iki yıl, beş yıl ya da on yıl sonrası olabilir. Hatta sonraki sonraki sonraki ve sonraki yaşamınız da olabilir. Bu kararın ardından, derin meditasyon süreci başlıyor. Uygulayıcı eşliğinde yönlendirmeli bir derin meditasyon yapıyorsunuz. Ve sonrasında bir gelecek vizyonunun içinde buluyorsunuz kendinizi. Meditatif bir halde seyrettiğiniz ya da kendinizi içinde bulduğunuz gelecekten bir realite, size açılan bir portaldan kendinizi izlettiriyor size. Çok çılgınca değil mi? Bence değil. Çünkü böyle şeylere inanıyorum. Siz inanmayabilirsiniz elbette.
Kendi alternatif gelecek vizyonlarımı anlatmayacağım ancak meditasyonlar esnasında fark ettiğim bir şeyden söz edeceğim. Kendi sonraki yıllarımı ya da öte yaşamlarımı görebilince (gerçek ya da değil) bir anda içimde yepyeni bir bilgi aydınlandı. Sanki her şey ama her şey, toplu halde vardı. Vardı ve ona erişimimiz sınırlıydı sadece. Bunu belki Levhi Mahfuz’la açıklayabiliriz. Bu bilgi ne işimize yarayacak derseniz şöyle: Hepimizin hayatları inanılmaz bir potansiyeli içinde barındırıyor hatta o potansiyeli üretiyor. Her birimiz birbirimizi etkiliyoruz ve etkileşim durmaksızın yepyeni olasılıklar üretiyor ki bu üreyenler de potansiyeli genişlettikçe genişletiyor. Bu sonsuz potansiyel, zamanın hafızasına kaydediliyor. Sonsuzluğun kaydı anbean tutuluyor, saklanıyor…
Sadece bunu fark etmek bile bir şeyler istemek yerine kendimizi maceralara açık hale getirmemize yardım edebilir. Neler olabilir, gerçekten bilmiyoruz ve bilemiyoruz ancak hayattaki potansiyeli kavrayabiliriz. Kendi hayatımızın potansiyelini ve zaten var olan yaratım gücünü kavrayabiliriz.
Dünya dediğimiz yer deneyimin merkezidir. Maddi, somut, sayılabilir, ölçülebilir alem. Biz de fani bedenler. Bir metabolizmanın, kimyanın, fiziksel şartların sınırlandırması içinde sonsuz olanı kavramaya çalışıyoruz. Steven Johnson bu garipliği “Düşünülebilir kılınmış sonsuzluk” şeklinde ifade eder. Eh, sonsuzluğu kavrayamayız ama kavrayabileceğimiz bir sonsuzluk tanımı yapabiliriz. Bir şekilde kavrayarak ve açıklayarak, bilinmezliğe tahammülü olmayan varlık telaşımızı bir nebze olsun sakinleştirebiliriz.
Böylece sonsuzluğun ışığını geleceğe doğru yöneltiriz. Onu kavranabilir ve ölçülebilir kılmak adına zamanla sınırlar, zamanı da kadrana, akışı akrep ve yelkovana, anları saniyelere, dakikalara, saatlere pay ederiz. Oysa gerçek, çok daha fazlasıdır; çok daha fazlası.
Bu yıl yeni bir şey yapmaya ne dersiniz?
Diyorum ki bu yıl dilek dilemeyelim. Bunun yerine kendimize, hayatımızın ve hayatın içindeki potansiyeli gördüğümüz küçük pencereler, zaman yarıkları açalım. Özgürce, yargısız, imkânı ve imkânsızlığı düşünmeden. Gözlerimi kapadığımda nelerin aslında mümkün olduğunu görüyorum? Mümkün olan onca şeyi görebiliyor muyum? Mümkünlerin nasıl mümkün olduğunun farkında mıyım? Her şey mümkün olabilseydi, benim için ne mümkün olurdu?
Kendi mümkünlerinizi bir düşünmeye davet ediyorum sizi:
5 yıl sonra nerede olmak mümkün?
10 yıl sonra ne yapmak mümkün?
Tüm anların, geçmişin, geleceğin ve şimdinin bir arada ve burada olduğu kabulüyle zamanın sonsuz hafızasından bir kart çekmek denemeye değer bir çılgınlık değil mi? Geleceğe arzuhal bildirmek yok, dilek dilemek yok, niyet etmek yok… Sadece biz göz atmak var.
Özel bir şey yapmanıza gerek yok. Bu gerçeği düşünün yeter. Gelecek şimdi ve burada. Tüm zamanlar şimdi ve burada. Fark edin ve rahatlayın. Hiçbir şeyin olması ya da olmaması şart değil. Biz, hiçbirinden ibaret değiliz. Hayat, hiçbirinden ibaret değil. Bu yıl, 365. günde dilek dilemek yerine hayatın güzelliğini düşünün… Burada olmanın güzelliğini… Döngüleri boş verip akışın süreğenliğini ve iç içeliğini düşünün. Hayatın ve hayatta olmanın güzelliğini ve kendi güzelliğinizi.
Yorum Yazın