Görüş Bildir
Haberler
Burçak Yüce Yazio: İstanbul Üzerine Yağan Küller ve Küllerimizden Doğma Vakti

etiket Burçak Yüce Yazio: İstanbul Üzerine Yağan Küller ve Küllerimizden Doğma Vakti

Burçak Yüce
07.08.2021 - 11:27 Son Güncelleme: 07.08.2021 - 12:37

Dehşet ve acı verici günlerin ardından gelir “küllerinden doğmak” vakti.

Geçmişinle yüzleşmeyi, hatalarından dersler çıkarmayı gerektirir. 

İçindeki dehlizlerde unutulmaya yüz tutmuş farkındalığı, merhameti henüz kaybetmemiş insana ulaşıp gün yüzüne çıkarmayı bizlere hatırlatır.

Şu sıralar ihtiyacımız olan en elzem şey.

Biz de kolektif olarak hatırlamalıyız artık doğaya, tüm canlılığa duyarlılığımızı.

Bu bizim özümüzde vardı.

Siz bakmayın böyle etrafımızı yakıp yıktığımıza.

İnsan, aslında muhteşem bir varlıktı. 

Yani o potansiyele sahipti diyelim.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Atatürk’ ün Yalova’daki yazlık evini hatırlayalım:

Atatürk’ ün Yalova’daki yazlık evini hatırlayalım:

Bir pazar günüydü… 

Ulu Önder Atatürk bir ağacın fazla büyümesi ve ahşap evi tehdit etmesi nedeniyle kesileceğini duymuş ve görevlilere ağacın korunması için evin yerinin değiştirilmesi talimatını vermişti. Çoğumuz için ağacın kesilmesiyle sonlanacak bu hikâyenin sonu çok farklı bitmiş, kızaklar üzerinde koca evin yeri yer değiştirilerek hem ağaç hem de ev kurtarılmıştı. 

Osmanlı medeniyetini ve medeniyetin merhamet hatıraları sayılan kuş evlerini hatırlayalım bir de;

Osmanlı döneminde köşk, cami, mescit, türbe, çeşme gibi yapıların duvarlarına inşa edilen, bugün gıpta ile baktığımız kuş evleri, canlılara gösterilen merhamet ve sevginin sembolü olmuştu. Çoğumuzun hayranlıkla tesadüf ettiği üzere halen varlıklarını sürdürüyor.

Hayvanlar için açılan vakıflarımızı hatırlayalım:

Misal sokak hayvanlarına ekmek veren vakıf Osmanlı insanının kendinden başka canlıları önemsediği, değer verdiğini gösteriyordu. İnsanlar, kendi aralarında kul hakkı olduğunu bilmenin ötesinde hayvanların bile kendileri üzerinde hakkı olduğunu düşünürdü.

Yine 1500’lü yıllarda Adana’da kurulan bir vakıf binek ve besi hayvanlarına otlayabilecekleri meralar açmıştı.

Halkın ve yolcuların hayvanlarını sulayan vakıf ise geniş arazilere, çeşmeler ve su yalakları yaptırırdı. Vakfiyesinde ise şu ibare yazılıdır;

Tapu senedinde açıkça belirtilen arazilerin sınırları dâhilinde çeşmeler yapıla ve bu çeşmelerin havuzlarından halk ve gelen geçen insanların hayvanları, kurtlar, kuşlar dilediğince yararlana…

Ya leylekleri koruyan vakfa ne demeli?

Zamanında leyleklerin geçiş yolu üzerindeki şehirlere leyleklerin ihtiyaçları ve dönüşleri sırasında hastalanıp sürüye katılamamış olanlarının bakımları için vakıflar kurulmuştur. Meselâ İstanbul Eyüp Sultan Câmii bahçesinde sürüsüne katılamayan sakat leyleklere bakan vakıf asırlarca hizmet vermiştir. Ayrıca göçmen kuşların yuvaları -her yıl aynı yerlere tünediklerinden- dokunulmayarak muhafaza edilmiştir.

Kediler Camiini hiç duymuş muydunuz?

Şam’daki bu câmi ibadet amacının yanı sıra sokağa atılan kedi yavrularını himaye için kurulmuş bir vakıftır. Câmi cemaati, yüzlerce kedi yavrusunu vakıftan ciğer getirerek beslemiştir.

Gelelim günümüze…

Gelelim günümüze…

Kötü insanlar yeni mi peyda oldu?

Elbette hayır. 

Kötü inanlar da, kötülük de hep vardı ama teknolojinin ilerlemesiyle kötülüğün tahribat gücü arttı.

Bu da teknolojinin kötü yanı.

Zamanında insanoğlu atomun gücünü bile kötüye kullandı.

Peki, o iyilik yapma ve kötülükten uzak durma potansiyeli günümüzde neden açığa çıkmıyor?

Çünkü çağlar boyu şelale misali çağlayıp akarken, günümüzde yazık ki kaynakla irtibatını kesmiş ve çölleşmeye yüz tutmuştur. Nihayetinde hırslarına yenik düşerek bir damla suya bile ihtiyaç duyar hale gelmiş, özünü, ruhunu kaybetmiştir. 

Şimdi ülkemizin dört bir yanı yanıyor… 

Kimi koca yürekler birleşerek yangınları dindirmeye çabalıyor, her türlü yardım için maddi, manevi çırpınıyor, dünya genelini kuşatan yangınlara yetişemeyince acziyetimizi hatırlayıp irtibatımızı azalttığımız Yaradan’a bir yağmur gelse de derde deva olsa diye el açıyoruz. 

Çok şükür ki iyilik kırıntıları hâlâ mevcut.

Onlarca farklı noktada çıkan orman yangınlarıyla ilgili, kırılan cam şişelerin mercek görevi görmesinden uzaydan lazerle çıkarıldığına kadar ortaya atılan birçok teori var. 

Bazı terör örgütleri “gururla” vahim olayları üstlendi bile. 

Ama nihayetinde hangi sebepten olursa olsun hepsinin ortak noktası aptallığına doymayan, hırslarının, ihmallerinin esiri olmuş bizler, hadsiz insanoğlu. 

Kâinattan varlığı silinse bırakın eksikliğinin hissedilmesini kurulu düzenin tekrar tıkırında işleyeceği cani canlılarız.

Güya diğer canlılardan farkımız yüksek farkındalığımızdı…

Her türlü duyarsız davranışımızla, attığımız çöplerle, sanayi atıklarıyla, sınırsız tüketimle, israfla denizlerin, canlı çeşitliliğinin, atmosferin kısacası Dünyanın sonunu getirmenin eşiğindeyken acaba ne zaman fark edeceğiz aptallığımızı?

Belki bu aralar çıkan orman yangınlarının müsebbibi toplum olarak bizler değiliz ama biz de çok hatalar yaptık ve yapıyoruz.

İstanbul’a bugün kilometrelerce öteden kar gibi kül yağıyor…

Belki bir fabrikanın deposunun yanmasından belki de orman günlerdir söndürülemeyen yangınlarından…

Ne fark eder ki!

İstanbul yanıyor, 

Türkiye yanıyor,

Dünya yanıyor,

Canımız yanıyor,

Geleceğimiz yanıyor.

Küller bize sanki artık kendinize gelin, ecdadınızı, atanızı, özünüzü hatırlayarak küllerinizden doğun diyor…  

Facebook

Instagram

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
17
15
10
3
2
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
mky

İnşallah ormanlarımızın kıymetini bilir onlara sahip çıkarız. Güncel konulara ne de güzel değiniyorsunuz. Severek takip ediyorum 👏🏻

Burçak Yüce

Çok teşekkür ediyorum 🙏🙏🙏