Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Cenk Yüksel Yazio: Ah Şu Oktav Kavramı
Öncelikle herkese merhabalar.
Bundan böyle sizlerle, her hafta en az bir kez, köşem ‘’Deli Güllabicisi’’nde buluşacak, gündeme dair ya da o an gözlemlediğim şeyleri güllabici edasıyla buradan gayet nev-i şahsıma münhasır paylaşma gayretinde bulunacağım. Haftada en az bir kez diyorum çünkü canım isterse belki haftada beş de yazarım. Keyfimden sual olunmaz deli güllabicisi olduğum için neticede.
Peki nedir bu güllabici?
Dolayısıyla güllabiciyim diye de benim de çok normal olduğum gelmemeli akıllara.
Bilen bilir. Profesyonel manada sanat kariyerimin yanında sahne sanatları ve müzik konusunda da akademik kariyerimin devam ettiğini ve bir üniversitede de yine sahne sanatları alanında öğretim görevlisi olduğumu.
Müzisyen kişilerin haricinde,Türkiye, Counter tenor ve 3,5 -4 oktav tanımıyla ilk kez benim 2004 senesinde miniminnacık, gencecik, çiçeği burnunda bir müzisyen iken katılmış olduğum program olan Akademi Türkiye vasıtasıyla tanıştı.
Benim sesimin dört oktav olması benim aynı zamanda counter tenor olmam yani kadın registerını (kadın tonlarını)da kullanabiliyor olmamdan kaynaklanıyor.
Siz siz olun, bir akademisyenin size bu kadar detaylı anlattığı, açıkladığı bir olaydan sonra, sesinin 4-4,5 oktav aralığında olduğunu söyleyen birine kontr tonların mı var diye sorun.
Ama ekseriyetle gerçek sanat anlayışına eğilim ülkemizde maalesef yok denecek kadar az olduğu için, o kişiler de bu kadar yeteneklerine rağmen, pespaye sosyal medya karakterlerine, sesi olmadan sadece görsel ve yakın ilişkilerle müzik (!) yapan şarlatanlara, yetenekli insanlara kapı açmayıp, müzik bilmeden ülkenin müziğine yön veren sugar daddy’lerin ve vamp ablaların piyasada cirit atmalarının kurbanı oluyorlar.
Yazıma son vermeden önce; gencecik, çiçeği burnunda bir genç iken katıldığım o yarışmada, umutları, heyecanı olan bir şarkıcı adayı olan bana, Radikal’deki köşesinden annem yaşında olmasına rağmen hiç tereddütsüz ‘GICIK’ diye yazı yazan sevgili Perihan Mağden ablaya da selam olsun.
O yıllarda yazısını, 'belki yaşımın küçüklüğüne istinaden anlamamışımdır ve belki beni savunduğu ve benim idrak edemediğim nüktedan bir eda ile yazmıştır’’ iyi niyetime dair defalarca okudum. Yok! Her defasında aynı anlam mı çıkar yazıdan? Beni seven milyonlarca insana rağmen, neyim gıcık gelmişti acaba Perihan ablaya bilmiyorum ama o dönemden sonra kendisini daha bir yakın markaja aldım. Şu aralar hemen hemen onun bana ‘Gıcık’ yazdığı yaştayım. Öğrencilerime bakıyorum, etrafımdaki gençlere bakıyorum. Bırakın gıcık demeyi, onların onurlarını zedeleyecek bir şey yapmamak ve hayatlarında kötü bir insan olarak beni hatırlamamaları için ağzımdan çıkan kelimeleri iki değil beş , on kez düşünerek zikrediyorum. Dediğim gibi hangi ruh hali bunu ablamıza yazdırdı bilinmez ama yakın markaja aldıktan sonra gördüğüm şey şu ki:
O tatlı çizgi film karakterlerine benzeyen sesinin haricinde pek de tahammül edilecek bir yanın yok. Kısacası, sensin GICIK! Perihan abla…
Yorum Yazın