onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Dünyanın En Zeki 6 Dolandırıcısı

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

Dünyanın En Zeki 6 Dolandırıcısı

1 - Sülün Osman

1 - Sülün Osman

Osman Ziya Sülün, (d.1923 ö. 1984) 'Sülün Osman' olarak bilinen ünlü dolandırıcı.

Osman Ziya Sülün, 1923'te İstanbul'da doğdu. Adını duyurduğu ilk 'işini' 1948 yılında Fatih'te yeni tuttuğu evin sahibini dolandırarak yaptı. 1950 ve 60'lı yıllardaki 'işleriyle' ün kazanan 'Sülün Osman', tramvay, Galata Kulesi, kent meydanlarındaki saatler, şehir hatları vapurları gibi kamu mallarını saf vatandaşlara 'satarak' ya da 'kiraya vererek' efsane haline geldi. Bu olaylarKemal Sunal'ın filmlerine de konu olmuştur.

Galata Köprüsü'nü satmak üzereyken tesadüfen yakalandı. Ölümüyle ilgili kesin bilgi olmamakla birlikte, polisin tahminlerine göre 1984'te Beyoğlu'nda sürekli kaldığı otelde kalp krizinden öldü ve kimlik taşımadığı için kimsesizler mezarlığına gömüldü.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

2 - Gregor MacGregor

2 - Gregor MacGregor

Pek az dolandırıcı, 19’uncu yüzyılda yaşayan İskoçyalı Gregor MacGregor’un eline su dökebilir. Orta Amerika ülkesi Honduras’ta hayal ürünü bir koloni olduğuna insanları inandıran ve yüzlerce kişinin olmayan bir ülkeye göç etmesini sağlayan “Sir” unvanlı MacGregor, dünyanın en büyük sahtekarı olmayı hak kazandı. İşte “İskoç Sülün Osman”ın az bilinen hikayesi…

Babası gibi denize gönül veren 1786 Edinburg doğumlu Gregor MacGregor, 1803'te kraliyet donanmasına katılarak hem İspanya, hem de Portekiz ordularına hizmet etti. 1811'de Venezüella ordusunda albay olduğu ve İspanya'ya 'karşı' özgürlük mücadelesi verdiği haberleri geldi. 1817 yılında general rütbesine erişen MacGregor, Florida'nın Amelia Adaları'ndaki San Fernandina'yı İspanyolların elinden aldı.

Var olmayan toprakları sattı

MacGregor 1820 yılında Londra'ya, İspanyol-Amerikalı bir kadınla evli ve Honduras'ta bağımsız bir toprak olan Poyais'in prensi olarak geri döndü. Daha doğrusu, çevresindekilere anlattığı buydu. Honduras'taki yerli bir kabilenin şefi 32 bin 374 kilometrekare büyüklüğündeki toprakları ona vermişti. O da bu bakir topraklara altyapı götürmüştü. Ancak şimdi bu keşfedilmemiş toprakların yeni yerleşimcilere ve yatırıma ihtiyacı vardı. 'Prens MacGregor' ilk fırsatı Londra, Glasgow ve Edinburg'a verdiğini söyleyerek, hakimiyet kurduğu toprakları satmaya başladı. Ekim 1822'de bu sözde toprakları satarak 200 bin sterlin topladı. Aynı yıl Poyais ile ilgili 350 sayfalık bir rehber kitap hazırlayan MacGregor, Honduras Körfezi'ndeki bu toprakların yerleşmek için ideal bir coğrafya ve iklime sahip olduğunu, -şaşırtıcı bir şekilde- tropik hastalıkların bulunmadığını, üstelik çok 'İngilizsever' olduklarını yazdı. Ve fakat 'hikayenin yalan olduğunun ortaya çıkması' geç olmadı… 

Birkaç gün içinde gazeteler var olmayan Poyais haberleriyle doluydu. Ve MacGregor ortadan kaybolmuştu. 

MacGregor bir yıl sonra bu kez Fransa'da Poyais kolonisini tanıtmak üzere ortaya çıktı. Ağustos 1825'te Fransızlardan 300 bin sterlin toplayan 'Poyais Prensi', bazı Fransız yatırımcılara bu topraklardan hisse vereceğini söyleyerek kandırdı, ancak bu kez senaryosunu sonlandıramadı. Bir grup insanın adını hiç duymadıkları bir ülkeye gitmek için pasaport aldığını fark eden Fransız yetkililer, insanla dolu la Nouvelle Noustrie isimli gemiye Le Havre kentinden açılmadan el koyarak, MacGregor'un hilesini bastırdı. Fransa'daki dolandırıcılık çetesi tutuklandı ama MacGregor kaçmayı başardı. 

Sözde prens, 1826'da Londra'ya dönerek Poyais'in hayali topraklarını, bu kez yeni kurbanlarına satmayı başardı. 1837'ye kadar Poyais'i satan MacGregor 1839'da özgürlüğü için savaştığı ve general unvanı aldığı Venezüella'ya döndü. MacGregor, 1845'te 58 yaşında burada yaşama veda etti.

POYAIS DOLARI BASTI

İngilizleri Poyais isimli bir koloni olduğuna inandırmak için her yolu deneyen Gregor MacGregor, üzerinde kendi kaşe ve imzasının bulunduğu 'Poyais doları'nı bastı. 

HAYALLERDEKİ POYAIS 

Poyais'in Karayipler'e bakan Honduras'tan bağımsız küçük bir koloni olduğuna İngiliz ve Fransızları inandıran İskoç general Gregor MacGregor, hazırladığı Poyais rehberinde, sahibi olduğu cennet parçası toprakları resmetmeyi de ihmal etmedi.

3 - Gerd Heidemann

3 - Gerd Heidemann

Çalıştığı Stern dergisine 1983 yılında 6 milyon dolara Adolf Hitler’in sahte günlükğünü satmaya başarıyor. Arkadaşı Konrad Kujau’nun sahtekarlığına kanan Heidemann, ayrıca ünlü tarihçi Hugh Trevor- Roper’i de günlüğün gerçek olduğuna ikna etmeye başardı. Heidemann bu sahtekârlığı sonucu Alman mahkemeleri tarafından üç yıl hapse mahkum ediliyor.

4 - Güney Zobu

4 - Güney Zobu

Zor şartlarla büyüyüp sonra dolandırıcılık yaparak köşeyi dönen klasik dolandırıcı profilinin aksine Güney Zobu, ayrıcalıklı bir aileden geliyordu. Dedesi ünlü paşalardan Hasan Rıza Zobu, babasıMoskova Büyükelçisi Şemsettin Zobu idi. Ayrıca ünlü iş adamı Kuzey Zobu’nun ağbeyiydi. Kıvrak zekası ve enteresan numaralarıyla Türk popüler tarihine damgasını vuran Güney Zobu’nun başarısının en önemli sırrı, hedef kitlesini doğru seçmekti. Her daim yasadışı işler çevirmeye çalışanları dolandırıyor, bir başka deyişle ava gideni avladığı için şikayet edilemiyordu. 

En büyük vurgunlarını dövizle yapmıştı. Dolar taşımanın büyük suç olduğu yıllardı. Zobu’nun hedefi de çanta ya da bavul ile döviz kaçırmaya çalışan uyanıklardı. Kurbanlarına ‘keriz’ veya kerizin eş anlamlısı olan ‘kunduzi’ diyordu. Gözüne kestirdiklerini, piyasa kurunun çok altında bir fiyatla döviz satmayı vaat ederek avlıyordu. Balya balya parayla ön kapıdan girip arka taraftan tabanları yağlayan Raki’yi bekleyenler, saatlerce ağaç olurdu. Hatta ‘ağaç olma’ teriminin, Raki’den kaynaklandığı söyleniyordu. Zobu’nun en enteresan vukuatlarından biri de 6. Filo’nunİstanbul’u ziyareti sırasında, bir iş çevirmek üzere Amerikan subayı kıyafetiyle, dönemin en lüks mekanı Hilton’a gitmesi ve orada karşılaştığı Süleyman Demirel’i de sanki subaymış gibi kandırıp dakikalarca sohbet etmesiydi.

5- Eyüplü Halit

5- Eyüplü Halit

Türk dolandırıcılık tarihinin ilk ünlü ismi, Eyüplü Halit’ti. Bir Girit göçmeni olan Halit mükemmel Rumca ve Fransızca konuşan, iyi giyimli, beyefendi görünümlü biriydi. Mesleğe başladığında İstanbul işgali sona ermek üzereydi. Türk ordusunun henüz kente girip yönetimi devralmadığı ama işgal ordularının idareden elini eteğini çektiği, otorite boşluğunun zirve yaptığı günlerde, Türk dolandırıcılık tarihinin Rönesans’ı yaşanıyordu. O vakte kadar irili ufaklı dolandırıcılıklarla kesesini doldurmuş, genç yaşında yaptığı vurgunlarla emlak zengini olan Eyüplü Halit, kendisini döneminin en namlı ismi yapacak vurgununu gerçekleştirdi. Bütün işlerde ayakçılığını yapan kadim dostu Arap Abdullah ile birlikte, Rum zenginlerinin yaşadığı semtte metruk bir bina ayarlayıp biriki düzenlemeyle karakol haline getirmişti. Masalar, duvarlar, asılmış damgalı sahte belgelerle bina gerçek bir karakoldan farksızdı. İşgal kuvvetleri gitme hazırlığında olduğu için kimse bunu umursamadı. Halit, komiser rolüne büründü. Arkadaşı da bekçi olmuştu.

Hedefleri mahallenin zenginleriydi. Önceden belirledikleri bol paralı ama yaşlı adamları karakola çağırdılar. Uyguladıkları numara, Amerikan filmlerinden aşina olduğumuz ama zamanı için son derece özgün bir numara olan iyi polis-kötü polis taktiğiydi. Arap Abdullah iyi polis, Eyüplü Halit ile kötü polis olmuştu. Zenginleri sıkıştıran ikili, arkadaki nezarethane odasında psikolojik manipülasyon teknikleriyle kurbanların gözünü korkutup yüksek miktarda avantalar koparmıştı. Türlü numaralarla İstanbul’da fırtınalar estiren Eyüplü Halit sık sık hapsi boyluyordu.

Cezasını çekene kada da uslu durduğu vaki değildi. Mesela hüküm giydiği dönemlerden birinde hapse yeni giren zengin bir mahkumu, aslında hapishaneye ait olan sobayı kendi malı olduğuna inandırıp yüklü paraya ona satmıştı. Çevirdiği dolapların en büyüğü ise gerçekten ilginçti: 1935’de hapiste yatarken zamanın en önemli adamlarından olan İtalyan Başbakanı Mussolini’yi dolandırmıştı. Mahpus arkadaşlarından biri, ülkeye turist olarak gelmiş ama mesleği olan kasahırsızlığını tatilde bile icra etmekten kendini alıkoyamadığı için hapsi boylamış bir İtalyan’dı. Eyüp, bu adamı kafaya alıp Mussolini’ye hitaben İtalyanca bir mektup yazdırdı. Mektup, egomanyak olmasıyla kötü şöhrete sahip İtalyan diktatörü keyiflendirecek iltifatlarla doluydu. Halit mektupta ünlü diktatöre hayranlığını ağdalı cümlelerle dile getiriyor, hapiste olma nedeninin İtalyanların Birinci Dünya Savaşı’nda göz koyduğu Antalya’nın onlara verilmesini savunması olduğunu iddia ediyordu. Mektup, hapisten çıkan İtalyan mahkum tarafından bizzat İtalyan elçiliğine bırakılmıştı. İki ay sonra İstanbul İtalyan Başkonsolosu İstanbul Valisi’ne başvurup Halit’i bizzat ziyaret etmek istedi. Olayı araştıran vali Halit’in siyasetle işi olmamış, adi suçtan hüküm giymiş bir dolandırıcı olduğunu anlattıysa da konsolos ısrarcıydı. Rivayete göre Eyüplü Halit, mektup numarasıyla sadece Mussolini tarafından görevlendirilen konsolosla görüşmekle kalmadı, İtalyan Hükümeti’nden yüklü miktarda para yardımı koparmayı da başardı.

6 - Frank Abagnale

6 - Frank Abagnale

Frank William Abagnale, Jr. (d. 27 Nisan 1948), 1960'lı yıllarda resmi olarak Çek dolandırıcısıydı. Fransa'da yakalandı ve 12 yıl ceza alarak mahkûm edildi ve bir süre sonra FBI 'dan gelen teklifle kalan cezasını çekmek için FBI 'da Check Fraud(dolandırıcılık kontrol) departmanında çalışmaya başladı cezası bitince FBI'dan ayrıldı Şu an; Abagnale and Associates isimli finansal dolandırıcılık danışmanlık şirketini yönetiyor.

New York City'nin Westchester County'sinde;Ailenin tek çocuğu olarak doğan Frank; New Rochelle'deki bir katolik okulunda öğretimini sonlandırdı. 1964 yılında ailesi boşandı, ve bunu çok sorunlu bulan Frank ailesinden uzaklaştı. Bu dönem; babasını gördüğü son dönemdi; ancak annesi ile 7 yıl sonra görüştü.

New York City'de tek başına yaşıyan Frank; 'Big Nale' (Büyük İnleme) olarak anıldı, daha sonra da ismi 'Big' (Büyük) olarak kısaldı. Kendisini olgun göstermek için; ehliyetini olduğundan 10 yıl yaşlı olarak göstermek için değiştirdi.

Frank Abagnale'nin yaşamı; 2002'deki Steven Spielberg'in filmi Catch Me If You Can Türkiye'de Sıkıysa Yakala adı ile ekranlara taşınmıştır.

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam