onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
"Edebiyat Ve Mimarlık" Panelinde Mekan-İnsan İlişkisi Ele Alındı

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

"Edebiyat Ve Mimarlık" Panelinde Mekan-İnsan İlişkisi Ele Alındı

"Edebiyat Ve Mimarlık" Panelinde Mekan-İnsan İlişkisi Ele Alındı

İSTANBUL (AA) - Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ile üniversitenin Endülüs Fikir ve Sanat Kulübü tarafından çevrim içi düzenlenen panelde metin, mekan ve hafıza üzerinden edebiyat ve mimarlık konuşuldu.

'Edebiyat ve Mimarlık' panelinin ilk oturumunu Dr. Öğr. Üyesi Zeynep K. Şerefoğlu Danış yönetti.

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Fatih Andı, 'Viraneden Kaşaneye, Tabuttan Umuda: Edebiyatta Mimari Algıları' başlıklı konuşmasında edebiyatta mimari algıların çok kapsamlı bir konu olduğunu söyledi.

Mimari edebiyat konusunda tespit ettiği algı değişimlerine ilişkin bilgiler veren Andı, mimarinin 'Mekanın insan eliyle içinde barınmak ve yaşamak amacıyla şekillendirilmesinden oluşan bir disiplin' olarak tanımlanabileceğini kaydetti.

Mekan kelimesinin Arapça kökenli olduğunu bilgisini paylaşan Andı, 'Mekan 'kevn' sülasi mastarından geliyor yani Türkçede 'oluş' demek 'olmak' demek. Bu bağlamda mekanı hem dünyanın oluşu, içinde yaşanılan zeminin oluşu ve oluşumu hem de orada yaşayan insanın oluşumuyla birlikte düşünebiliriz.' şeklinde konuştu.

İnsanın varoluşuyla ilgili bir ontolojik kavram ve realite olarak mekanın, dini kaynaklardan yola çıkarak cennette yaratılışı ve arkasından yeryüzüne indirilişi bağlamında dahi algılanabileceğini dile getiren Prof. Dr. Andı, cennetin de dünyanın da bir mekan olduğunu ve insan için bir yaşama zemini olduğunu ifade etti.

  • 'Mimarinin arkasında bir medeniyet algısı var'

Prof. Dr. M. Fatih Andı, 'Mekan insan eliyle yapıldığında mimari çıkar. Evet mimariyi insanlar yapar ama bu ilişki tek boyutlu ve tekil bir ilişki değildir. Mekanı insan yaptığında mimari oluşur ama mimari de döner insanı yapmaya başlar. İşte ontolojik ilişki burada çok daha kapsamlı bir manzara arz etmeye başlar. Biz mimariyi böyle düşündüğümüzde mimarinin arkasında bir gözün bir bakış açısının hatta daha geniş kapsamıyla bir zihniyetin, daha da genişletirsek bir medeniyet algısının bir varlık tasavvurunun var olduğunu gözden ırak etmemek zorundayız.' değerlendirmesini yaptı.

Mekanın insanlığın hayatında medeniyetlere göre farklı zihniyetler ve perspektifler çerçevesinde algılanan bir realite olduğunun altını çizen Andı, şunları kaydetti:

'Toplumsal hayatımızda da, yakın tarihimizde de, bizim medeniyet akışımız içerisinde Osmanlı Türk toplumu özelinde mimariye bakış, mekanı kavrayışın bir medeniyet perspektifini yansıtır mahiyettedir. Mimarideki değişim de bir medeniyetten başka bir medeniyete geçişin bir ray değiştirme sürecini bize verecek en önemli imkanlardan birini teşkil eder.

Aslına bakarsanız okul müfredatlarında Osmanlı'nın Avrupa ile tanışmasının daha çok ve öncelikle askeri ve sonra siyasi alanlarda başladığı hep söylenegelir. Ben iddia ediyorum ki en az askeri ve siyasi alanlar kadar Osmanlı'nın, bir medeniyetin çocukları olarak Osmanlı toplumunun Batı medeniyetini tanıyışı, askeri ve siyasal alanlarda olduğu kadar mimari alanlarda da başlamıştır.'

Prof. Dr. M. Fatih Andı, mimariyle bağlantılı edebi eserlerden örnekler vererek, edebiyatçıların Avrupa ülkelerinde gördüğü mimari eserleri tasvir çabasına değindi.

Romanın doğası gereği tasvire dayalı, insan ilişkilerinin mahremiyetinin deşifresi üzerine kurulmuş bir edebi sanat olduğunu belirten Andı, 'Bu insan ilişkileri de Batı romanında genellikle burjuva hayatını esas alır. Burjuvazinin yaşadığı mekanlar görkemli binalar, büyük mimari eserler, büyük yerleşim birimleri veya evler ile salonlar gibi ev içi mekanlardır. Küçücük gecekondu türü evlerde romanlar yürümez. İnsanların birbirleriyle daha çok kişisel ilişkiler, mahremiyet aşınmaları, deformasyonları, gönül ilişkileri gibi bağlantılar kurabilecekleri büyük mekanlar istenilir.' diye konuştu.

  • 'Mimarlık hem sanat hem bilim olan bir dal'

Kocaeli Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nevnihal Erdoğan da panelde 'Mimarlık ve Tasarım Eğitiminde Büyük Edebiyat ve Sanat Yapıtlarının Değerlendirilmesi' başlıklı bir konuşma yaptı.

Erdoğan, mimarlık eğitiminin temel konularından birinin stüdyo dersleri olduğunu, bir stüdyo hocası olarak öğrencilere bir projenin nasıl yapılacağı konusunda yol gösterip destek olduğunu söyledi.

Öğrencilerin tasarımlar geliştirebilmesi için çeşitli disiplinlerden beslenmeleri gerektiğini vurgulayan Erdoğan, 'Mimarlık hem sanat hem bilim olan bir dal. Sanatsal yönden edebiyattan sinemadan müzikten tiyatrodan tüm bunlardan beslenerek duygu yönlerini geliştirmeleri gerekiyor.' dedi.

Türkiye'nin tarihsel miras açısından son derece karakteristik özellikleri ve özgün değerleri bulunan şehirlere sahip olduğunu belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

'Kentler, kötü tasarımlar özensiz ve sıradan yapılarla doldurularak kimliklerini büyük oranda kaybetmişlerdir. Kuşkusuz tüm bu olumsuzlukların nedeni tek başına mimarlar değildir. Bu olumsuz gelişmelerde toplumsal tutumlar, siyasi tercihler ve çağın getirdiği sorunlar da çok etkili olmuştur. Mimarlık gibi sanatsal yanı ağır basan bir meslek alanında mimar adaylarının nitelikli, estetik ve kültürel eğitimden geçmesi gereklidir.'

Toplumda ve mimarlarda yeni bir estetik algı oluşturmak için büyük edebiyat yapıtlarının yakından tanınmasının gerekli olduğuna değinen Erdoğan, 'Mimarlık eğitimi ve mimarlık mesleği nitelikli bir mimarlık ortamı arzularken öncelikle kendisini ve daha sonra da toplumu bu konuda bilinçlendirilmeli ve donatmalıdır.' değerlendirmesini yaptı.

  • 'Her edebi eser bir mekanda geçer'

Yazar Hikmet Temel Akarsu ise 'Çağdaş Edebiyatta Mimarlık' başlıklı konuşmasında, edebiyata yöneldikten sonra daha çok öykü, roman ve oyun dalında eserler verdiğini ve çok sayıda edebiyat araştırması yaptığını söyledi.

Akarsu, 'İlk yazdığı romanlarından 'Aleladelik Çağı' yayınlandıktan sonra, bir daha bu koşullar altında mimarlık yapmayı kabul etmemiş ve mimarlığın estetik boyutunun ve kültürel boyutunun Türkiye'de geliştirilebilmesi için çaba göstermiş bir insanım.' dedi.

Edebiyatta mimarlık projesinin ortaya çıkışına değinen Akarsu, edebiyatı akademik formattan çok toplumun özümseyebileceği bir şekilde anlatmak üzere yola çıkıldığını kaydetti.

Akarsu, tarihi şehirlerdeki olağanüstü güzellikteki estetiğin dönüştürülmesinin yanlışlığına vurgu yaparak, 'Bu güzelliklerin kaybolmasına biz ancak kültürel yükselişle karşı durabilirdik ve edebiyatta mimarlık kitabı bunun başlangıç noktası oldu.' ifadesini kullandı.

Her romanın ve edebi eserin bir mekanda geçtiğini dile getiren Akarsu, şöyle devam etti:

'Yani biraz zorlamayla dünyada yayınlanmış bütün eserleri mimarlıkla bağlantılandırmak mümkündür. Fakat bu sonsuz, sınırsız deryada boğulmamak adına biz bazı seçimlerde bulunmak, tasarımcıların, mimarların ve estetik arayışlar içerisinde olan insanların zihninde yeni ufuklar açacak, yeni hayaller kurmalarına neden olacak, yeni yollar açacak bazı özellikler taşıyan eserleri ön plana almaya çalıştık.'

Kaynak: aa:text:20210202:23650902
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
1
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın