Görüş Bildir
Haberler
Ela Zehra Akoğul Yazio: Bir Sevgililer Günü Bildirisi

etiket Ela Zehra Akoğul Yazio: Bir Sevgililer Günü Bildirisi

Onedio Arena
14.02.2022 - 11:28 Son Güncelleme: 14.02.2022 - 20:13

“Beni seviyor musun?” dedi kadın. “Seviyorum” dedi adam. Bir soru ve dıştanlıkla verilen bir cevap, çözdü mü şimdi bu sevebilme basiretini? Fazla yağlanmış bir halatta sarsılmadan yürüme becerisi gibi, yer çekimi ve ten çekimi arasında direnen bir gayret işi bu. Hem kimsenin de yüreği yok şimdilerde bu ahenkle yürüme yetisine. Kimse aşık değil çok, hem “aşk” ulu orta sarf ediliyor her yerde, izahının eski cazibesi bile yok.  Diyor ya Ahmet Kaya şarkısında; “Ne sen Leyla’sın ne de ben Mecnun”. Ama bu konuda haksızlık etmeyelim şimdi. Koca çölde, çokta karşı cins çeşitliliğinin olmadığı, tek taşın bütün sorunları bıçak gibi kesebilme gücünün keşfedilmediği, hissetmenin koku, et, saç ile çok ilişkilendirilmediği çağda işler daha kolay olmalı. Varsa yoksa Leyla ile Mecnun.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Ne sen Leyla'sın ne de ben Mecnun

Ne sen Leyla'sın ne de ben Mecnun

Şaka bir tarafa, burada asıl mevzu sevme ve sevilme birliğini aynı anda yakalayıp, sürdürme mucizesi. İçinde bulunduğumuz yüzyılda, bu ince ayar oldukça çetin bir hal alıyor. Kişilerde ki seri tüketim her alanda olduğu gibi ilişkilerde de kendini gösteriyor. Her şeyin bilincinde olmadan farkında olan insanlar bu durumu sessizce kabul edip onaylıyor. Kimsenin Mecnun olası yok, Leyla da bildiğimiz Leyla hiç değil. Düşünsenize, Mecnun çölleri aşmış, sizin erkeğiniz bir meme protezi yükseltisini aşamıyor. Ya da sizin kadınınız bilmem kaç karat bir taş oturtulmuş tepeciğin önünde tökezliyor. Azıcık bir pürüz çıksa, ya görmezden gelinip seri bedensel iletişime devam ediliyor ya da kişiler çok yorulmayı zamanın şartlarına uygun bulmayıp sıradaki adayı bekliyor. Kimsenin yaşadığı şeye sahip çıkası da yok. Çokta taşları yerine oturtmadan başlanılan öylesine ilişkiler, öylesine sebeplerden bitiveriyor. Başka bir ihtimalle öylesine sürdürülüyor. 

Bu kırk yılda bir denk gelinecek ahengi yakalayan şanslı çiftlerin de, bahsi geçen karşı güruh yüzünden seyirleri bozuluyor çoğu zaman. Diren direnebilirsen. Sergilemekle var ettiği dişiliğini yanına alarak dolanan iş arkadaşları, evli bekar demeden hamle yapan haz  peşinde olan komşular, her şeyin tadına bakmayı -insan da dahil- insani bir modernizme bağlayan sosyal çevre. İşin bir de ekonomik boyutu var. Maddi zorluklar, tüketim toplumunun gösteriş ile dayattığı lüx yaşam hayali, gidilmesi gereken mekanlar, alınması gereken eşyalar ve bir çok şey “Sevgili” olma ve sürdürme yolunun kapısında bekliyor cellat gibi. İnsanın keşke çöller aşsaydım, dağlar delseydim daha kolaydı diyesi geliyor, en azından daha kudretli bir mücadele olurdu bu. Mecnun’un çölü ile verdiği mücadeleyi, metropolle veriyor insanlar. Çiftler kocaman denizleri aşmakla değil, küçük ama sık, kirli su birikintilerine bulaşıp bulaşmamakla sınanıyor. Paçalarını toplayıp düşmeden atlamaya çalışıyor yola devam etmek için. Tabi ki bu mücadele, ilk kirli su çukuru önünde pes etmeyenler için gerçekleşiyor.

Şimdi ne yapacaksın bu eşikte?

Hem yollar ayrılır gibi olduğunda kimse kimseyi öyle köşe başlarında da beklemiyor artık. Buna ne vakti var ne yüreği. Her köşe başında da bir sokak lambası salınıyor zaten, karanlıkta kalıp, kaybettiğin ışığını aramak mümkün mü? Her adım başı renkli bir mekan, ruhtan bağımsız, parmaklarla yönetilebilen renkli dijital ekranlar durumu ustalıkla kurtarıyor.                    

Herkesin herkesle olabiliritesini çeşitlendiren algı tutulması ile birlikte, işler daha da kolaylaşıyor. Merhemler, ağrı kesiciler, yara bantları anlık tedavi için kol geziyor. Ama asıl yara, sonra fark edilmek üzere yerli yerinde, sızlayacağı zamanı bekliyor. Çağ gereği asgari yaşamını sürdürme kaygısı ile bir durakta oyalanacak çok vakti de olmuyor insanın canım. Herkesin işi gücü var. Sözüm ona nasıl hissedip, nasıl hissettirebileceğin ile izah edilebilecek olan “Aşk” ;neyi, ne kadar, ne süre verdiğinin fizibilitesi yapılarak anlaşılmaya çalışılıyor. Bütün bu öncüller, hikayede geçen çölün, susuzluğundan, ıssızlığından, sıcağından daha çetin bir meydan oluveriyor. Yürü de geç geçebilirsen, tırman da aş aşabilirsen. Hem de “birlik”te…

Bana Sevgililer Günümü ver!

Bana Sevgililer Günümü ver!

Gelelim sevgililer günü mevzusuna. Hep söylerim; sevgililerin de bir günü mü olur muş? Sevmenin ve sevgili olmanın şahsiyetli bilincini kavrayamamış olanların, armağan beklediği, çiçekçi dükkanlarının sevindiği, mücevheratçıların bayram ettiği bir gün işte. Alınan hediyenin miktarı ve harcanan ücret ile değeri belirleniyor bir de. Her şeyi de sahipleniveriyor herkes ayrıca. Şimdi siz, iki çift laf etmeyi becerebildiniz, iki flörtöz iç güdü ile kıvranabildiniz, iki salgı bezi salınımını sağlayabildiniz, iki seviştiniz diye sevgili mi oldunuz? Ayrıca güzel günler tabi bunlar, güzel ummalar, sağlam onaylanmalar. Ama demem o ki çokta şey yapmayın, olmuyor. “Sevgi”linin mevcudiyetine bütün mevcudiyeti ile vakıf olmak mevzusu daha önemli çünkü. O zaman her saniye sevgililer günü…

Ela Zehra AKOĞUL

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
8
4
1
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
GüngörFamily

Tebrikler, derin bir yürek ve kafadan çıkmış başarılı bir fikir yazısı olmuş. Paylaşımınız için teşekkür ederiz. Anlayana....:) Ayrıca "Aklı yok, fikri va... Devamını Gör