onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Ela Zehra Akoğul Yazio: Sahiden Kimsin Sen?

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

etiket Ela Zehra Akoğul Yazio: Sahiden Kimsin Sen?

Onedio Arena
09.02.2022 - 22:58 Son Güncelleme: 15.02.2022 - 18:47

Sene bilmem kaç. Ancak on iki yaşındayım o zaman. Televizyonun artık eve yerleştiği ama dizi sektörünün, hanelerin en önemli değeri olmaya yeni başladığı zamanlardı. Sıkça büyük annemin ahşap merdivenli müstakil evinde, toplanıyorduk bütün aile. Bir yandan yemekler yapılır telaşla, bir yandan aile içi her mevzu tartışılırdı hararetle. O zamanlar büyük annem çocuklarının bu tartışmalarına ortayı buldurma cümleleri kurar, daha çok önemsediği bir şeyin heyecanı ile bekliyor gibi her durumu oluruna verirdi.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Akşam saatleri yemek yenip, herkes bir köşeye çekileceği sıra daha bir artardı heyecanı.

Akşam saatleri yemek yenip, herkes bir köşeye çekileceği sıra daha bir artardı heyecanı.

Torunlarından en çok sevdiği beni –dedeme benzediğim için olmalı- yanına çağırır. “Aç kızım şu kanalı hele, ne oldu şu bizimkilerin işi” derdi. Bizimkiler dediğinin, dizi karakterleri olduğunu sonradan anlamıştım. Eline, şekerini atıp tutuşturduğumuz çay bardağını, heyecanla titretip üzerine döktüğünde, dizinin kadın kahramanı kaçıyor ve yakalanmak üzereydi büyük bir ihtimalle. Herkes paniğe kapılıp yanına koştuğunda, dizlerine vurarak, oturduğu yerde kıvranır halde “Söyleyin hele bu kıza, getirin telefonu, numarası yok mu bunların, arkasından geliyor gavur adam, sağ taraftaki eve saklansın” diyerek parmakları ile yüzünü tarardı.

Zihninin önünde, etiyle, kanıyla duran bu canlı ekran ve hikayeler gerçekliğe dönüşürdü belli ki onun için. Belki de gerçek olduğuna ikna olmayı seçerdi. O zamanlar böyle durumlarda gülüşürdük hep birlikte. O kahramanlarla ağlar, güler, acı çeker, başarır rahatlardı sanki. Onlar olurdu. O dönemin televizyon sektörünün sadeliği ya da toplumun bu çağa kıyasla daha arı olması ilgili olsa gerek, daha zararsız, safiyane devinimlerdi.

İnsanın kendini var etme içgüdüsünün kanalları, televizyon kanallarında aranıyor.

Aradan birkaç yıl geçtikten sonra bu konu ile ilgili biraz daha derin düşünmeye başlamıştım. Çünkü annem de seri olarak yerli film seyrediyor ve bütün varlığını o film süresince gerçekleştiriyordu gözümün önünde. Dizi izlemeyi çok tercih etmiyordu. Sanki kısa süre içerisinde, olacak olan orada olup sonuçlanmalıydı. Uzatmaya, varlık noktasını ayyuka çıkaran olayları yarına bırakmaya gerek yoktu. Biraz üzerine düşününce, ilk başta şöyle bir çıkarıma vardım.

Büyükannem ve annem, başına gelen ya da gelmesi muhtemel olası olaylarda yalnız olmadıklarını görmek istiyorlardı. Diğer bir ihtimal, başlarına gelen ya da gelme olasılığı olan hikayelerde, kendilerinin yapamadığı davranış biçimlerini, izlediği karakterlerin gerçekleştirmesi ile duygu boşalımı yaşıyorlardı. Başka bir ihtimal ise şuydu; inandıkları mitler ile şemalanmış “ilahi adalet” gibi olguların sağlamasını yapıyorlardı. Ne olursa olsun iyilerin kazanacağı, acı çekenlerin o spiritüel kutsallığı ilahi dağılım ile eşleştiriliyordu.  Bütün bu kuvvetle muhtemel ihtimallerin ortak paydası ise şu olabilirdi; kişiler sonucu neye dönüşürse dönüşsün, hangi gizil hali ortaya çıkarırsa çıkarsın orada, o hikayede bir “eylem” görmek istiyorlardı. Kendilerini buldukları bir eylemdi bu. Bu durum, çağın yaşam zorlukları, öfke bastırımları, duygusal bunalımları ile mi daha tehlikeli seçilimler haline gelmişti?

Bu bir içgüdüsel eylemsellik ve kahraman edinimi durumuydu

Kyoto Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmada, kahramanlara olan sevgimizin temelinin, daha konuşmaya bile başlamadığımız dönemde atıldığı ortaya çıktı. Altı aylık bebeklere üç ayrı animasyon izletildi. Bunların ilkinde bir karakter diğerinin üzerine atlıyor, üçüncü bir karakter ise sadece olanları izliyordu. İkincide, olanları dışarıdan gözlemleyen kaçıyor, üçüncüde ise üçüncü karakter olaya müdahale ediyordu. Görüntüler izletildikten sonra, bebeklere bu üç karakterin figürleri verildi. Henüz gelişmeye yeni başlamış olan bebekler “kahramanlık yapan” karakteri seçti. Yetişkinlerin kahramanlarla olan ilişkisi ise elbette bebeklik döneminkinden daha farklıydı. Klinik psikolog Robin Rosenberg, Simithsonian’da yazdığı bir makalede, süper kahraman hikayelerinin bize “Travma ve kayıpları anlamlandırmak, güçlerimizi keşfetmek ve onları iyi bir amaç uğruna kullanmak” için yardım ettiğini söyler. Lakin bu konuda bahsi geçen şahsi ihtimaller ile birlikte ortaya çıkan bilimsel veriler durumun en saf versiyonudur.

Güzel ahlaksızlar, saygın hırsızlar, havalı katiller durum algısını meşrulaştırıyor.

Güzel ahlaksızlar, saygın hırsızlar, havalı katiller durum algısını meşrulaştırıyor.

Yukarıda bahsi geçen dönemin toplum yapısı ve yayıncılık anlayışı, kişileri en çok ağlatıyor, güldürüyor, kızdırıyor, en nihai sonla mutlu ediyordu. Değişen tüketim şekilleri, kültür bozulmaları ve algı karmaşası ile birlikte, bu yansıma ve yansıtma hali, farkında bile olmadığımız bir yanılsama içine çeker bizi.  Özellikle içinde bulunduğumuz çağ insanının, bütün gizil doğasını keşfetmesi ve ortaya çıkarması ile bu durumun dijital platformlarla nasıl yansıtıldığını görmek şaşırtıcı bir hal alır. İnsanın bu gizil doğasını çözümlüyor ya da iyi gözlemliyor olmalılar ki, şiddet, tutku, vahşet, yasak aşk ve benzeri konulu yapımlar ardı ardına diziliyor ve izlenme rekorları kırar. 

Durum kapitalist mercek ile arz talep meselesini ortaya çıkarırken, psikolojik ve sosyolojik açıdan daha ürkütücüdür. Çağın maddesel ve hazcı eğilimleri ile daha da karmaşıklaşır bu durum. Çünkü yaşamın değerini manadan alıp maddeye teslim etmek ve doyuma ulaştırmayan refah seviyesi ile zorlaşan yaşamların öfkesi, tetikler mevcuttaki doğayı. Artık bir büyükannenin heyecanı ve umudu kadar masum değildir devinimler. Kişiler, öldürmek, zarar vermek, çalmak, yakalanmamak, çok zengin olmak, çok güçlü olmak, hükmetmek, otorite kurmak, çok güzel olmak, hazzın doruğuna çıkmak arzusu ile yeni kahramanlar seçer kendine. Ve bu rollere uygun kahramanlar salınır ekranlarda. Bu sefer bu ve benzeri konularda bir boşalım yaşıyordur kişiler. Bu bir bastırılmış içgüdü mastürbasyonudur. Kendini keşfetme yolculuğunu tamamlayıp, kendine bir ölçü belirleyip, kendini gerçekleştirme ile kişisel bütünlüğü tamamlamayı beceremeyen çoğunluk kendine bir çok kahraman seçecektir. Onarmayı başaramayıp bastırdığı bütün doğasını kahramanları ile yaşayıp gerçekleştirir. O kahramanla birini öldürür, başka bir kahramanla birini aldatır. Hatta bütün bir topluluğa hükmeden azılı bir lider olur.

Çok karizmatik göründüğü sürece seri cinayette işlenebilir. İhanet eder, çalar, kafa keser, hükmeder. Bütün bunları meşrulaştıracak bir çok sebebi de o izlediği hikayelerde bulur. Her şey o hikayede meşrulaşır. Tutkuyla aşık olan aldatabilir, saygın bir erkek yolsuzluk yapabilir, canı yanan kişi katil olabilir ve daha bir çok ikna olunan otokontrolsüz iç güdü yansımaları hayat bulur. Dijital platformlar ise bu tespit edilen durumun ekmeğini yemeye devam eder. Bu varılan noktanın çocuklar üzerinde ki etkisi ve benlik oluşumu döneminde ki renkli dürtüsü ise başka bir tehlikeli tartışma konusudur. 

Kişiler çoğu zaman kendilerini bu aracı kahramanlar ile keşfeder hatta. Ne olduğunu ne olmadığını, en fazla ne yapacağını ne yapamayacağını bu kanalla öğrenir ve bazen sürdürür. Daha önemlisi bu yolla, bazı toplumsal düzeni tahrip eden davranış biçimlerinin, zihinde normalleşerek gerçek hayatın içine sızdırılmasıdır. Kişiler, zamanını ve zihnini neye verdiklerini iyi ölçmeli, farkındalık bilinci ile karar vermelidir. Hani bildiğimiz bir söyleyiş vardır “ çevrenizdeki beş kişinin ortalamasısınız” bu konuyla ilişkili olarak durum şu ifadeye evrilebilir “izlediğiniz beş filmin ortalamasısınız” Peki siz bu gün kim olmayı seçtiniz?

Ela Zehra AKOĞUL

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
6
1
1
1
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın