Hayatın Anlamı Hayatın Anlamını Aramaktır
Toplanın, hayatın anlamını buluyoruz. Kimselerin çözemediği hayatın anlamını, bilimsel araştırmalar yoluyla bulabilecek miyiz bir bakalım. Son cümlemi başta ifade etmeyi severim. Başlıkta yazdığım gibi, hayatın anlamını bu kadar arıyorsak belki de anlam, aramanın altında gizli olabilir. Kişisel görüşlerimizi bir yana bırakırsak, bilim de bu konuyu çözmeye epey kafa yormuş görünüyor. Zorlansa da önemli fikirleri var. Bu yazıda birçok araştırma verisiyle hayatın anlamını çeşitli konulara göre inceleyeceğiz.
Bu yazıda sözü geçen bilimsel araştırmaların verilerini derleyen çalışmanın yazarları* diyor ki; “Hayatın anlamı, paradoksların ve belirsizliklerin merkezinde yer alır. Hayattaki anlam hem hiçbir şey hem de her şey olan tarifsiz bir gizemdir.”
Bir de “hayatın anlamı” ile “hayattaki anlamı” birbirinden ayrı tutan görüşler dikkat çekiyor. Hayatın anlamı, insan hayatına nihai bir cevap sunan, anlamlı olmasını veya bir değer taşımasını sağlayan temel bir ilkedir. Hayattaki anlamdan bahsettiğimizde ise, bir deneyimden, zihinsel bir durumdan söz ederiz.
Zihin açıcı bir diğer fikir; araştırmaların, çoğunlukla hayatın anlamının yokluğuna odaklanmış olmasıdır. Hayat koşulları insanı anlam arayışına yönelttiğinde, olmayan bir şeyi arıyor gibiyiz.
Hayatın anlamının bilimsel sonuçlarını bulmak konusunda bazı engellerle karşılaşılmıştır. Çünkü araştırmalar, hayattaki anlam deneyiminin, mutluluk kavramları arasında özel bir konuma yerleştirilmesi nedeniyle sekteye uğramıştır. Mutlu bir hayat ile anlamlı bir hayat karşılaştırıldığında, anlamlı hayat daha üstün, daha nadide ve ahlaki açıdan daha yüce bir şey olarak tasvir edilmiştir.
Bilim hayatın anlamını nasıl ölçmüştür?

Hayatın anlamı konusunda insanlara sorular yönelterek ve ölçekler geliştirerek yürütülen araştırmalar 60’lı yıllarda başlamıştır. İlk ölçümler, hayatın anlamını “amaç” üzerinden ölçmeyi hedeflemiştir. Hayat amaçsız ise anlamsız, hayat amaçlı ise anlamlı yargısı merkeze alınmıştır. 90’lı yıllara gelindiğinde, kavrama ve yönetebilmeyle ilişkilendirilmiştir. Bu ölçüm sistemleri daha ziyade zevk ve tatmin odaklı oluşturulmuştur. 2006 yılında geliştirilen ve halen yaygın kullanılan ölçüm ise, anlamın varlığını olumlu duygularla ilişkilendirmesine karşın, en azından keyif ve zevke doğrudan odaklanmamıştır.
Kimi görüşler, hayatın anlamını fiziksel sağlık ve hayatta kalma ile ilişkilendirirken, kimi görüşler ise, hayattaki anlamın nadir olduğunu ve hatta imkânsız olabileceğini iddia etmiştir. Peki, gerçekten öyle mi?
Öncelikle anlamlı bir hayatın zihnimizdeki bilişsel bileşeninden söz edelim. Bunu bütünlük algısı şeklinde tanımlayabiliriz. Bir olayı çözdüğümüzü hissettiğimizde bizde bütünlük algısı ortaya çıkar. Başkalarıyla, fikirlerle, nesnelerle ve olaylarla bağlantıları kavradığımızda hayatın mantıklı geldiğini hissederiz. Bu algı, yaşadıklarımızı ve olayları anlamlandırmamızı ve hayatın kaotik olmadığını hissetmemizi sağlar. Geçmiş yaşantılarımızı tutarlı ve mantıklı bir hikâye içinde gördüğümüzde yaşamı daha anlamlıymış gibi algılarız. Yaşamın anlamlı olduğunu hissetmek için, yaşananların bir düzen içinde olduğunu, rastgele veya anlamsız olmadığını görmemiz gerekir. Bu bütünlüklü algının içine çoğunlukla inanç sistemleri, ideolojiler, kültürel bağlılık veya bilimsel açıklamaları da dahil ederiz. Bunları dünyayı anlamlandırmamız için birer araç olarak da görürüz. Sonuç olarak, hayatı anlamlı görmek, büyük ölçüde olup bitenleri ne kadar tutarlı ve anlaşılır algıladığımızla ilişkilidir. Günlük hayatın genellikle tahmin edilebilir olması, anlamlılık hissinin yaygın olmasını açıklayabilir. Araştırmalar, insanların bilinçli çaba harcamadan, çevrelerindeki düzeni fark ederek bile hayatı anlamlı olarak algıladıklarını ortaya koymuştur.
Hayatımızın yalnızca geçici bir varoluş olmadığını, geniş zaman dilimlerinde ve farklı bağlamlarda yankı uyandırdığını hissettiğimizde daha anlamlı bir yaşam sürdürebiliriz. Bu psikolojik iyi oluşumuzu destekleyen bir duygu olarak görülür. Özellikle sosyal bağlantılar, bu anlam hissini güçlendirmede önemli bir role sahiptir. Aile, arkadaşlar, topluluklar ve hatta daha geniş insanlık çerçevesinde kişinin varlığının değerli olduğunu hissetmesi, anlam duygusunu destekler. Bu nedenle, varoluşsal önemin gelişmesi için kişilerarası ilişkiler, toplum içinde katkı sağlama ve başkalarına yardım etme gibi unsurlar büyük önem taşır.
Araştırmalar, varoluşsal öneminin yüksek olduğunu düşünen kişilerin daha sağlıklı, dirençli ve tatmin edici bir yaşam sürdüğünü gösteriyor.

Kendi varlığının önemli olduğunu hissedenlerin, yaşamın zorluklarıyla daha iyi başa çıkabildiği ve daha yüksek yaşam doyumuna ulaşabildiği iddia ediliyor.
Olumlu duygular, hayatın beklenildiği gibi ilerlediğine dair inanç yaratıyor ve anlam duygusunu pekiştiriyor. Mutlu bir anıyı hatırlamak gibi basit bir duygu manipülasyonu bile, hayatın anlamlı olduğu hissini güçlendirebiliyor. Bu durum, olumlu duyguların yalnızca anlamın bir yan ürünü olmadığını, aynı zamanda onun oluşumuna aktif olarak katkıda bulunabileceğini düşündürüyor. Elbette farklı görüşler de var. Örneğin, mücadelenin, fedakârlığın ve acının da anlam kaynağı olabileceğini vurgulayan çalışmalar bulunuyor.
Hayatın anlamı, yaşla birlikte pozitif bir ilişki içindedir. Çeşitli araştırmalar, yaş ve belli bir zaman dilimiyle birlikte olumlu duygusal deneyimlerde anlam bulma olasılığının arttığını öne sürüyor.
Yaşamın içsel zevklerinin takdir edilmesi, anlam deneyimini güçlendirir. Sadece yaşamak gibi düşünebilirsiniz. Hayatın mucizesine duyulan şaşkınlığı korumak, hayatın doğal ritmine dalmak, en derin anlamda zevk aramak şeklinde ifade edebiliriz.
Sosyal ilişkilerin anlamlı yaşam konusundaki önemini baskın şekilde ortaya koyan görüşleri dikkate almak gerekir. Buna göre iyi sosyal ilişkiler, hayatın anlamının üç yönü için özellikle önemlidir. Deneyimimizi düzenler, hayatlarımıza amaç katar ve hayatlarımızın önemli olduğunu düşündürür. Hayatın anlamı genellikle başkalarıyla karşılıklı bağımlılık yoluyla bulunur ve anlam duygusuyla en ilgili olanlardır. Yakın ilişkilerimiz, zor zamanlarda anlamı yeniden kazanmamıza yardımcı olur. Hayat bizi zorlarsa, genellikle durumu anlamlandırmak için yakın çevremize başvururuz. Başkalarıyla konuşmak veya hikayeler paylaşmak, durumun yeniden olumlu bir şekilde değerlendirilmesine yardımcı olur ve kendimizi daha geniş bir şekilde anlamamıza olanak tanır. Aidiyet duygusu, hayatımızın anlamlı olduğuna olan inancı artırır.
Kendilik

Kişinin kendisiyle güçlü bir bağ hissetmesi, hayatını anlamlandırmasına yardımcı olabilir. Özellikle, tutarlı bir yaşam hikayesine sahip olmak böyle hissettirir.
Negatif deneyimlerin hayat hikayelerine entegre edilmesi: Negatif deneyimlerin hayat hikayesindeki varlığının, anlamı artırabileceğini destekleyen çalışmalar bulunur. Hayatın zorluklarını anlamanın, daha anlamlı bir varoluşa katkıda bulunabileceği görüşüyle uyumlu bir argümandır.
Gerçek benlik ve otantiklik: Birçok çalışma, insanın gerçek benliğiyle temas içinde olmanın veya otantik bir şekilde davranmanın anlamlı bir yaşam için kritik olduğunu belirtmiştir. Kişinin kusurları da dahil olmak üzere gerçek benlik özelliklerini hatırlatmak, yaşam anlamını artırabilir. Otantiklik uzun zamandır iyilik haliyle ilişkilendirilmiştir, çünkü insanlar kendilerini gerçek benlikleriyle bağlantılı hissettiklerinde anlam duygusunu yaşarlar. Ancak, damgalanmış sosyal konumlarda olan bireyler için 'kendin ol' yaklaşımı, dışlanma ve önyargılar gibi dış etmenler nedeniyle karmaşıklaşabilir, bu da otantik olma yolunu zorlaştırabilir.
Zihinsel zaman seyahati: Kişinin geçmişe, geleceğe veya alternatif gerçekliklere zihinsel olarak kendini yerleştirme yeteneği, yaşamın anlamını artırabilir. 'Zihinsel zaman seyahati' olarak bilinen bu kavram, kişinin mevcut ve gelecekteki benliği arasındaki bağları kurarak, benlik sürekliliği ve uyumu oluşturmasına yardımcı olur.
Nostalji ve anlam: Nostalji, geçmişe duyulan duygusal bir özlemdir ve anlam yaratma işlevi bulunur. Araştırmalar, nostalji deneyimlerinin veya bunu uyandıran uyaranların, yaşamın genel anlamını artırabileceğini göstermiştir. Deneysel çalışmalar, nostaljinin anlamlılık duygusuna doğrudan katkıda bulunduğunu ortaya koymuştur. Nostalji, insanları anlam tehdidinden korur ve hedeflere ulaşma motivasyonunu artırarak, yapılan işin önemli olduğuna dair inanç oluşturur.
Geleceği hayal etmek ve yaşamın anlamı: Kişinin kendisini gelecekte hayal etmesi de yaşamın anlamı ile bağlantılıdır. Araştırmalar, insanların geleceği, geçmiş ve şimdiki zamanla ne kadar iyi bağlayabildiklerinin yaşam anlamıyla ilişkili olduğunu gösteriyor. Anlamlı bir gelecekteki olayı hayal etmek, insanların tüm yaşamlarını gözden geçirmelerine neden olur.
Zihinsel görüntülerin kalitesi ve yaşam anlamı: Bir kişinin zihinsel imajının kalitesi yaşam anlamını etkileyen bir detay olarak görülebilir. Ayrıntılı ve canlı zihinsel simülasyonların, daha az ayrıntılı düşüncelere kıyasla yaşam anlamını artırmaya daha yatkın olduğu gösterilmiştir.
Düşünce kalitesinin anlam üzerindeki etkisi: Zihinsel imgelerin canlılığı, bir kişinin zaman ve mekânda kendisiyle ilgili güçlü, tutarlı bağlantılar kurduğunu gösterir. Bu durum yaşam anlamı üzerindeki etkiye dolaylı olarak aracılık etmiştir.
Ölüm farkındalığı: Hayatın anlamı konusunu, ölüm farkındalığından bağımsız düşünmek mümkün değildir. Ölümü düşünmek, bir kişinin hayatının gerçekten anlamlı olup olmadığını sorgulamasına neden olabilir. Kişinin kaçınılmaz ölümünü kabul etmesinin, paradoksal olarak onu daha anlamlı bir yaşam sürmeye yönlendirebileceği bu konudaki argümanlardan biridir. Araştırmalar, ölüm hatırlatmaları sonrası insanların dünya görüşlerine daha sıkı tutunduklarını göstermiştir.
Bunların dışında da bilimsel araştırmaların yanıtlamasını beklediğimiz başka birçok anlamlı soru sorabiliriz.

- İyi olmak ile yaşamın anlamı arasındaki ilişkilere dair daha fazla kanıt bulunabilir mi?
- Anlamlı bir yaşam, sürekli anlamlı olayların bir koleksiyonu mudur?
- Bir deneyimde anlam yaratmak, hayatın genel anlam deneyimini artırır mı?
- Travmaların hayatın anlamıyla ilişkisi nasıldır?
- İş hayatının, hayatın anlamına katkısı nasıl ve ne düzeydedir?
- Hayatta anlamın düşük olduğu duygulara yol açan deneyimler nelerdir?
- Sıkılma deneyimi (boşluk duygusu) hayatın anlamıyla nasıl bir ilişki içindedir?
- Hayatın anlamlı olduğuna dair objektif ipuçları var mıdır?
- Anlam arayışı ne zaman ve kimler için önemlidir?
Sonuç olarak, hayatın anlamı konusu çok sayıda belirsizlikle çevrili olmasına rağmen, bilim insanları bu deneyim hakkında oldukça fazla şey öğrenmişlerdir. Hayatta zorlu koşullar var olsa bile hayatın anlamı var olabilir. Anlamsız olaylar deneyimlemek, hayatın anlamsız olduğu anlamına gelmeyebilir. Hayatın anlamı, kişinin hayatının anlamlı, amaçlı olduğunu ve başkaları için önemli olduğunu hissedebildiği öznel bir duygudur. Anlamın her bir yönü, rutinlerin yerine getirilmesi, hedeflerin peşinden gidilmesi ve sosyal ilişkilerle etkileşim gibi günlük deneyimlerden ortaya çıkabilir. Hayatın anlamlı olmasını sağlayan şeyler esasen, çoğu insanın erişebileceği kaynaklardır. İyi bir ruh hali, sosyal ilişkilerde bulunma ve inanç, maneviyat gibi kaynaklar. Tabii yaşadığımız koşullarda bunlara kolaylıkla erişmemizi engelleyen birçok faktörü düşünmek gerekir ki, bu başka bir yazının konusudur.
Yararlanılan Kaynak
* King, L. A., & Hicks, J. A. (2021). The science of meaning in life. Annual review of psychology, 72(1), 561-584.
Not: Bu yazıda yararlanılan kaynaktaki veriler derlenerek aktarılmıştır. İçerikte başka kaynaklardan yapılan alıntılara ilişkin detaylı bilgiler için adı geçen çalışma incelenebilir.
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!