Hayri Cem ile Zihin Açıklığı 6: Kalemden Sahaya, Bir Spor Yazarının Hikayesi
Bir telefon aramasıyla başlayan ve beklenmedik bir yola dönüşen bir spor yazarlığı kariyeri... Röportajımızın konuğu Hayri Cem, gazeteciliğe adım atışını ve futbol üzerine düşüncelerini samimi bir dille anlatıyor. Yüksek lisans ve doktora yıllarından tanıdığı bir arkadaşının teklifi ile Beşiktaş ve Türk futbolu hakkında yorumlar yapmaya başlayan yazar, ilk yazılarında karşılaştığı zorlukları ve bu alanda edindiği özgün perspektifleri bizlerle paylaşıyor. Futbol yorumculuğuna dair iç görüler sunarken, bu alandaki kişisel gelişim sürecini ve yaşadığı deneyimleri de detaylandırıyor. “Hayri Cem ile Zihin Açıklığı” serisinin son röportajında ilk yazılarında hissettiği zorluklardan, objektiflik arayışına kadar pek çok deneyimi, futbol yazarlığının inceliklerini ve kişisel gözlemlerini anlatıyor.
- Spor yazarlığı kariyeriniz, bir telefon konuşmasıyla tesadüfen başlamış. Bu süreç, Beşiktaş ve genel futbol üzerine yazılarınızda nasıl bir motivasyon sağladı? İlk yazılarınızda hissettiğiniz zorluklar nelerdi?
- Beşiktaş yazarı olmanın zorlukları nelerdir? Yorumlarınızı objektif olarak yazılarınıza aktarabiliyor musunuz?
Türkiye’de futbol yazarı olmak oldukça zor bir iştir. Zira futbol dünyasındaki fanatizm medyaya da yansımış durumda. Bu çok uzun yıllardır böyle. Çok eski yıllardan beri, medya patronları ve genel yayın yönetmenleri ve spor bölümü yöneticileri iki büyük kulübün taraftarıdırlar. Kendi mecralarında, tuttukları takımın aleyhine yazı yazılmasına, yorum yapılmasına müsaade etmezler. Bu yüzden Beşiktaş yorumcularının üzerinde hep baskı olmuştur. Halen de o baskı sürüyor. Beşiktaş yorumcuları, Beşiktaş’a yapılan haksızlıkları çok rahat ifade edemezler. Hele bu haksızlık, bahsi geçen iki büyük kulüp tarafından yapılmışsa hiç bahsedemezler. Böyle bir durumda ekmek kapılarını kaybetme riskleri vardır.
Ben işte bu yüzden, yazılarımı para karşılığı yazamama kararı almıştım. Şimdiye kadar hiçbir yazım için tek kuruş telif ay da ücret almadım. Bu bana özgürce yazma imkânı sağladı. Beşiktaş’ın hakkını korkmadan savunmak, gördüğümü, düşündüğümü yazmak bana huzur veriyor. Yazılarımın içeriğine en ufak biri müdahale olsa, hemen o mecrayı terk ederim. Nitekim, Birgün’den sonra bir müddet sadece kendi web sitemde yazılarımı yayınladım.
Şu ana kadar da en özgür yazdığım yer Onedio. Şu ana kadar yazdığım tek satıra bile karışılmadı. Bu yayın anlayışından dolayı Onedio’da yazmaya devam ediyorum. Bahsetmeden geçemeyeceğim; Onedio’da da yazmaya 'bir telefonla' başladım. Bu sefer telefonu eden, Kültür Üniversitesi'nde ders verdiğim dönemde tanıştığım, Prof. Dr. Uğur Batı idi. Onun teşviki ile tekrar yazmaya başladım.
- Siyah-Beyaz Yazılar adlı 5 cilt kitabınız var. Bu kitapları yazma motivasyonunuz neydi? Bu kitaplar sizin gazetelerde yayınlanmış yorumlarınızdan mı oluşuyor?
- Daha önceki mülakatlarımıza konu olan kitapların her birinin tüm telif haklarını ve gelirlerini bir kuruma bağışladığını söylemiştiniz. Bu kitaplarınızla ilgili benzer bir tasarrufunuz oldu mu?
Ben gazete yazılarımı ve kitaplarımı kendime bir gelir sağlamak için yazmıyorum. Ancak bunların elbette bir maddi değeri var. Bu maddi değerlerin ise gönül verdiğim kurumlara gitmesini arzu ediyorum.
Siyah-Beyaz Yazılar adlı beş kitabımın tüm telif haklarını Beşiktaş Jimnastik Kulübüne bağışlamıştım. Ama üzücü olan nokta, gönül verdiğim kulübümün bu kitaplara yeterli ilgiyi göstermemiş olmamasıdır. Ne telif haklarının peşine düştüler ne de bu kitapları kulüp dükkanlarında satışa sundular. Belki yeni yönetim, bu kitapların Beşiktaş taraftarı ile buluşmasına aracı olur diye umuyorum.
- Futbolun profesyonelleşmesi ile taraftarların duygusal bağları arasında bir denge kurulması gerektiğini savunuyorsunuz. Bu bağlamda, kulüplerin ve futbolcuların taraftarlarla olan ilişkilerini iyileştirmek için hangi adımları önerirsiniz?
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!