Görüş Bildir
Haberler
Hayri Cem Yazio: Türkiye'de Spor Devlet İlişkisinin Geçmişi

etiket Hayri Cem Yazio: Türkiye'de Spor Devlet İlişkisinin Geçmişi

Hayri Cem
17.11.2020 - 13:36 Son Güncelleme: 17.04.2021 - 18:50

1800’lerin son yıllarında Osmanlı İmparatorluğu topraklarında, özellikle de İstanbul, İzmir ve Selanik gibi şehirlerde Türk olmayan tebaa çeşitli spor faaliyetleri yürütüyorlardı. 

Dönemin en popüler spor faaliyetlerinin başında futbol, ragbi, kriket, tenis ve kürek sporları gelmekteydi. 

Futbol genellikle, ülkede yaşayan İngiliz Levantenler tarafından oynanmaktaydı. İlk kulüpler 1880’lerde İstanbul’da kurulan C.F.C. (Constantinopole Football Club), İzmir’de kurulan ‘Football and Rugby Club’, Selanik’te kurulan Union Sportive idi.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Ülkemizdeki ilk resmi futbol ligi, İngiliz maiyet gemisi olan Imogene’nin personelinin kurduğu kulübün öncülüğünde kurulmuştur.

Ülkemizdeki ilk resmi futbol ligi, İngiliz maiyet gemisi olan Imogene’nin personelinin kurduğu kulübün öncülüğünde kurulmuştur.

Osmanlı’nın bu döneminde yapılan bu spor faaliyetlerine Türk ve Müslüman tebaanın katılması yasaktı. Türk ve Müslümanların sadece spor müsabakalarını izleme hakları vardı. 

1889 yılında oynanan Bornova Futbol Kulübü ile Constantinople Futbol Kulübü arasındaki ragbi maçında ilk kez bir Türk sporcu, Osman Efendi İstanbul takımında yer almıştır. İlk Türk futbol takımı 1901 senesinde kurulan ‘Black Stockings’ (Siyah Çoraplılar) takımıdır. Bahriye zabiti Fuad Hüsnü Bey ve Reşad Danyal Fuad beyin öncülüğünde kurulmuştur.  

İlk maçlarını bir Rum kulübüne karşı oynamış ve maçı 5-1 kaybetmişlerdir. Papazın Çayırı’nda (Kadıköy) oynanan müsabakayı elbette sarayın hafiyeleri de izliyordu. Maç sonunda Fuad Hüsnü Bey tutuklanmaktan babası Amiral Hüsnü Paşa’nın faytonu ile kaçarak kurtulmuştur. Ancak oyunun içinde savaşı çağrıştıran ‘top’, ‘kale’ gibi terimlerin geçmesi hafiyeleri daha da tahrik etmiş ve takımın tüm oyuncuları gözaltına alınarak sorgulanmışlardır.  “Rumlarla aynı giysileri giymek, karşılıklı kaleler kurarak top atışları yapmak kolay affedilecek bir suç değildi.”

İlk Türk spor kulübü 1903 yılında, Beşiktaş’ta 22 Türk genci tarafından kurulan Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübüdür.

İlk Türk spor kulübü 1903 yılında, Beşiktaş’ta 22 Türk genci tarafından kurulan Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübüdür.

Adından da anlaşılacağı üzere kulübün ihtisası jimnastik, atletizm, eskrim gibi sporlardır. İlk futbol kulübü ise 1905’te kurulan Galatasaray’dır. Beşiktaş’ın futbol şubesi 1910 yılında kurulmuştur. 

Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübü kurucuları da Abdülhamid’in hafiyelerinin şerrine uğramış ve gözaltına alınmışlardır. Ancak kurucuların bazılarının aile fertlerinin Sarayda üst düzey görevlerde bulunmaları sayesinde tutuklanmaktan kurtulmuşlardır.  

Özetleyecek olursak, Osmanlı İmparatorluğu’nda, 1900’lü yılların başına kadar Türk ve Müslüman ahalinin geleneksel sporlar haricindeki branşlarda spor yapmaları hem ayıp hem de yasaktı. Bu yasak Türk futbol kulüplerinin kurulması ile kalkmıştır.

Cumhuriyet Dönemi

Cumhuriyetin ilk yıllarında spor henüz amatör olarak yapılıyordu. Olimpiyat gibi uluslararası turnuvalara sporcular devletin finansal yardımı olmadan gidemezlerdi. Bu durum zaten tek parti iktidarı yöneticilerini rahatsız ettiğinden, “parayı biz veriyoruz, o zaman biz yönetelim” politikasına götürmüştür.  

Spora yön verebilmek için yurt dışından uzmanlar davet edilmiştir. 1936 yılında, Hitler’in spor ve Olimpiyat bürokratlarından Carl Diem ülkeye davet edilmiş ve bir model ve politika oluşturması istenmiştir. Alman faşist yönetiminin destekçisi olan Diem, tüm spor kuruluşlarının yönetimini tek parti olan CHP’ye bağlamıştır. Böylece, politika ile uğraşmayan kurum ve sporcular spordan dışlanmış oldu. Diğer bir deyişle, spor yapabilmek için önce CHP’ye üye olmak gerekiyordu.

Sporun siyasi partiye bağlı olmasının sakıncalarını gören Atatürk 1938 yılında Carl Diem’i tekrar ülkeye davet ederek, kendi fikirlerinin de yer aldığı yeni bir spor politikası oluşturmuş, sporu partinin elinden çıkartıp, devlete bağlatmıştır.

Sporun siyasi partiye bağlı olmasının sakıncalarını gören Atatürk 1938 yılında Carl Diem’i tekrar ülkeye davet ederek, kendi fikirlerinin de yer aldığı yeni bir spor politikası oluşturmuş, sporu partinin elinden çıkartıp, devlete bağlatmıştır.

Aynı tarihte çıkartılan 3530 sayılı Beden Terbiyesi Kanunu ile değişik kaynaklardan spora finansal kaynak yaratılmış, bu kaynaklar stadyum, spor salonu gibi yatırımlara dönüştürülmüş ve spor kuruluşlarının giderleri karşılanmıştır. 

Dünyada ilk defa beden eğitimini milletine mecburi kılan devlet adamı Atatürk olmuştur. 3530 sayılı Beden Terbiyesi Kanununun 4.Maddesi’ne göre 12 yaşından 45 yaşına kadar tüm erkekler ile 12 yaşından 30 yaşına kadar tüm kadınlar haftanın 7 gününde, 4 saat beden eğitimi yapması zorunlu kılınıyordu. Beden eğitimi işlerinin idaresi ve sorumluluğu ise valilerden muhtarlara kadar, mahalli idarecilere verilmişti. 

Türkiye, Atatürk’ün ölümünden sonra sürekliliği olan bir spor politikası oluşturamadı. Türk sporu bazen Başbakanlık bazen de muhtelif bakanlıkların bünyesinde yer alan Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü (1938-1986), Beden Terbiyesi ve Spor Genel Müdürlüğü (1986-1989), Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü gibi müdürlükler vasıtasıyla yönetilmeye çalışıldı. 

Bu kurum her hükûmet değişiminde, iktidar partisinin yöneticilerinin işbaşına getirilmesi sonucunda hem tüm kadro hem de ilgi federasyonlardaki görevliler değişime uğramıştır. Dolayısıyla iktidar partisine göre değişen spor politikaları bir süreklilik gösterememiş ve devlet politikası haline gelememiştir.

Spordaki partizanlığın doğurduğu sonuçları çarpıcı bir örnekle açıklayalım: Ata sporu güreşte 1936-1970 yılları arasında uluslararası turnuvalarda 49 madalya kazanılmıştır.

Spordaki partizanlığın doğurduğu sonuçları çarpıcı bir örnekle açıklayalım: Ata sporu güreşte 1936-1970 yılları arasında uluslararası turnuvalarda 49 madalya kazanılmıştır.

Yaşar Doğu

1970-1992 yılları arasında ise tek bir madalya kazanılmamıştır. Bu 22 yıllık dönemde Gençlik ve Spor Müdürlüğü’nde toplam 19 Genel Müdürün ve onları göreve getirdiği 21 Federasyon başkanı ve yöneticilerinin, hatta antrenörlerinin değişmesi güreşte bu çöküşe neden olmuştur. 

Ülkemizde futbol ve basketbol dışındaki tüm spor federasyonlarının Gençlik ve Spor Müdürlüğü’ne bağlı olması büyük bir sorun teşkil etmektedir. Yukarıda sıralanan tüm federasyonlar iktidardaki hükûmetin atadığı başkan ve yöneticiler tarafından yönetilmektedir. Mali ve idari olarak söz konusu bakanlık ve genel müdürlüğe sorumlu olduklarından özerklikleri yoktur.

Her iktidar değişiminde yenilenen federasyon yönetimlerinin uzun vadeli, kalıcı spor politikaları oluşturmaları, uzun vadeli başarı hedefleri koymaları ve bu hedeflere göre organize olup, çalışmaları beklenemez. 

Devletin spordaki rolü, sorumluluk ve yetkileri iyi tanımlanırsa sporun siyasileşmesi de engellenmiş olur. Devlet, sporu geliştirici ve yaygınlaştırıcı politikalar üretmelidir. Bu politikaların uygulanması için gerekli yasal düzenlemeleri yapmalı ve uygulanmasını sağlamalıdır. Sporun özellikle de amatör sporun gelişmesi ve yaygınlaşması için gerekli olan finansmanın sağlanması, dağıtımı ve denetimi devlet tarafından yapılmalıdır.

Instagram

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
33
11
1
1
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam