İncecik Oldum! Diyetisyensiz, Hapsız - Çaysız, Spor Salonsuz... Hem Sigarayı Bırakıp, Hem de Kilo Verişimin Hikayesi!
Şimdiye kadar hep '6 ayda 70 kilo verdi' gibi çok büyük değişimlere dair hikayeler paylaşıldı. Elbette ki en çok takdiri hakedenler onlar. Zor olanı başarıyorlar ve ilham veriyorlar. Oysa ortamala kiloda olup 5-10 kilo vermek de yine azim ve kararlılık istiyor; ayrıca nüfusun büyük çoğunluğu da bu 'ortalama' dediğimiz kategoriye giriyor.
İşte ben de bu 'ortalama' insanlardan biriydim ve geçtiğimiz yıldan bu yana aslında küçük ama kendimce büyük, sadece görüntümde değil, enerjimde hissedebildiğim bir değişim yaşadım. Eş dost sürekli nasıl başardığımı soruyordu, madem Onedio editörüyüm, yazayım da herkese yardımcı olsun dedim.
İşte kilo verme, sigarayı bırakma ve sağlıklı, daha aktif bir yaşam tarzına kavuşma hikayem.
Sizi feci motive edeceğim!
Hiçbir zaman çok kilolu biri olmadım hayatım boyunca, kilom her zaman ortalamaydı. Ama 30 yaşıma gelince işler değişmişti.
Şimdilerde ise böyleyim!
Öncelikle sigarayla başlayalım... Çünkü ben 17 yaşımdan beri, resmen bir baca gibi tüttürüyorum!
Bırakacaktım. Çok aşırı kararlıydım. Bırakacağım. Bıraktım. Bırakamadım! Delireceğim!
'Basit, aciz bir alışkanlık!!!' diye küçümsüyoruz ama elbette ki hiç ama hiç kolay değil bu zıkkımı bırakmak. Deniyorum deniyorum ama nasıl irademe yenik düşüyorum, anlatamam.
En son tek başıma bırakamayacağımı anlayıp, İnternet üzerinden 'sigara bıraktırma' ilaçlarına baktım. Onların da 'depresyon' gibi yan etkilerini görünce iyice delirdim, bu kadar zayıf mıyım diye!
Sinir harpleri, kendine öfke, parçalanıp çöpe atılan ama sonra tekele koşulup yenisi alınan paketlerden sonra...
O eşiği aştıktan sonra en büyük desteğiniz teknoloji! Sigara bırakma uygulamaları gerçekten insanı çok motive ediyor.
Bu sinir harpleri ve başarısız girişimler, öfke... Hepsi ama hepsi de bırakma sürecinin bir parçası. Asla vazgeçmemek lazım. Çünkü kendi kendine sürekli tekrar edip, ısrarla mücadeleyi (evet, sadece bırakma mücadelesini bile) sürdürünce bence zihin bir yerden sonra 'amaaan iyi be! Al, istemiyorum sigara falan!!!' diye resmen posta koyuyor. Bana en azından böyle oldu. Herkesin yöntemi farklı olabilir tabi ama kilit nokta, başarısız girişimlerden sonra hemen vazgeçmemek ve kesinlikle ama kesinlikle bırakmak istediğine karar verme!
Ardından da bu uygulamalar sayesinde 'kan basıncım ne kadar düzelmiş, ne kadar sigara içmememişim' gibi bilgileri sorgulamak zaten sizi iyice mutlu edecek.
Sigarayı bıraktınız ve bu zor bir şeydi... Peki ardından sigaradan kurtulan ağzınızın içinde tat alma duyusunun coşarak iştahınızı açması?!
Ya offfff... Çikolatanın, makarnanın, pizzanın, hatta meyvelerin, en basit patates kızartmasının bile tadının resmen üçe, beşe katlandığını düşünün! Öyle bir iştah açılması!
E tabi artık dilinizin üzerinde iğrenç sigara katmanı yok, temizsiniz ve taze tatları olduğu gibi alabiliyorsunuz.
Ben de kendime yaklaşık bir hafta süre verdim işte. Madem sigarayı bırakmıştım, hayyyyyvan gibi yiyerek bunu kutlayacaktım.
Ama içim de şişti tabi. Bir hafta sonra asıl odaklanmam gereken meseleye döndüm:
Zincirlerimden kurtulduğuma ve kendime zarar vermeyi kestiğime göre, sıra bu bedeni güçlendirmekteydi!
Bu bir tavsiye değildir... Çikolataları, pastaları keseceksiniz annem. Başka yolu yok!
Kalori hesabı yapmaya başlayınca dehşete düştüm. Her gün löp löp yediğim abur cubur çikolataların o kadar yüksek kalorili olduğunu bilsem daha dikkatli olurdum! Nitekim öyle de yaptım. Artık her alışverişe çıktığımda market arabasına doldurduğum çikolataları, gofretleri hayatımdan çıkarmıştım. Kararlıydım. Hatta ofise getirilen baklavalardan, tatlılardan bile yemiyordum. Sadece yarım dilim belki... Tadımlık. O kadar!
Arkadaşlar bunları böyle kolay anlatıyorum ama sakın irade timsali biri olduğumu sanmayın. Ben tatlılara taparım, bayılırım, çok severim. Daha da önemlisi bu dünyada zevk alabildiğim nadir şeylerden biri olan tatlı yemeyi kesmeyi -kilo vermek gibi yüzeysel bir sebepten dolayı asla düşünmezdim. Ama gelin görün ki bu tatlıların size gerçekten bir faydası olmadığı gibi, zararı var! Böyle giderse şöyle uzun bir doğa yürüyüşüne çıkamayan, acil bir durumda hızlıca koşamayan, rahat rahat eğilip kalkamayan biri haline gelecektim ve bunlar bir bakımdan aldığım anlık zevklerden daha önemli ve hayatiydi.
Zaten kısa süre içinde 'hayattan zevk alma' listeme, uzunca koşmak ve ciğer dolusu aldığım bahar havası da eklenecekti. Tatlı abarttığımız kadar da şey değil hani... O da bağımlılık biraz!
Hazırdım! Yığınla alışveriş yapmadım, temelde iki ürüne ihtiyacım vardı sadece:
Adım ölçer / sağlık ölçer.
Sağlam ve pratik bir mikser.
Bu arada incecik belimin üzerine yemin ederim ki bu içerikte herhangi bir reklam, kazanç yoktur!
Kendime en ucuzundan bir adım ölçer aldım çünkü açıkçası hareketli bir hayat mı yaşıyorum, günde ne kadar yürüyorum, hızlı mı yürüyorum vesaire... Bunların cevaplarını gerçekten ayırt edemiyordum artık. Hayatıma bir 'plan' gerekiyordu ve bunun da en iyi yöntemi, önce içinde bulunduğum durumu kayıt altına alarak görmek ve değişimlere gitmekti.
Sağlık ölçer ile ilk hafta, normalde sağlıklı bir insanın en az 8000 adım atması gerekirken, benim günde sadece 2000 adım civarında kaldığımı gördüm.
Mikser de şu açıdan önemliydi: Yeme alışkanlıklarımı değiştirmem gerektiğini biliyordum. Adeta bir demirbaştı.
Adım ölçer'in yüzüme çarptığı acımasız gerçeklerden sonra günlük rutinimde bir değişiklik yapmam gerektiğini anlamıştım. Temelden başladım!
Bir insan günde en az 8000 adım atmalı. Ben 2000 adım atıyorum. Bu durumda yürümeliyim! Mantıklı değil mi?
Ofisim ve evim arası yürüyerek 1 saat sürebilecek bir mesafedeydi. Çılgınlık gibi görünüyor ama yine de gözümü kararttım ve denedim. İş çıkışı tıpış tıpış yürüdüm. İlk yürüyüşten sonra anlamıştım:
Süslü ayakkabılarıma ve şekil çantama veda etmem gerekecekti. Gittim kendime tank gibi, insanı zıp zıp zıplatan ve yürüyüşü eğlenceli hale getiren bir koşu ayakkabısı satın aldım. Bundan sonra da eşyalarımı sağlam sırt çantama doldurup, omzumun iki yanına asarak taşıyacaktım. Evet, eskisi gibi iyi görünmeyecektim belki ama sağlıklı olacaktım.
Eğer artık 'yürüyen' bir insansanız, rahat kıyafetin değerini kısa sürede anlarsınız. Modacıların 'rahat, casual' diye sattığı kot ceketler vesaire sizi kesmeyecek...
"Ay ben terlerim, makyajım bozulur..." gibi mazeretlere yer yok! Bu bir kararlılık işi!
Ben de makyaj seven biriyim ama bu yola girmiştim bir kere. Gerekirse çantanıza ekstra bir tişört atın ama yine de yürüyün. Ben evden makyajsız çıkıp, makyajımı ofiste yapmaya başlamıştım mesela.
Artık "aktif" bir hayat tarzına sahipseniz, koşu ayakkabılarınız ayağınızda, rahat tişört ve pantolonlarınız, saç tokalarınız, sırt çantanız olacak üstünüzde!
Ofis ve ev arası yürüyüşlerim, inanın 1 hafta içerisinde 1 saatten yarım saate düştü. Artık daha ritmik yürüyordum. Alışmıştım, nefes nefese kalmıyordum.
Ayrıca aktif olacağım diye kendimi şartladığım için de, herhangi bir merdivenden çıkacaksam ritimli ve hızlı davranıyordum mesela. Adım ölçerimdeki sayıyı arttırmak için boş boş hoplayıp zıplamak da buna dahil. 😂
Kilo verip vermeme kaygısı değildi artık bu; eğlenceli bi oyun haline gelmişti.
İşten çıkıp eve gelince önce yemeğimi yer; ardından bir paket sigara ve çikolatayla film izlerdim... Artık koşuyorum!
Spor salonuna falan gitmedim çünkü yabaniyim biraz... Zaten pahalıydı da! Mahallemizin parkına gittim bir akşam. Tenha bir anını kolladım çünkü insanlar sanki beni görecek ve 'zaaaa şuna bakın nasıl da kıçını hoplatarak koşmaya çalışıyor!!!! Hemen de tıkandı!!!' diye benimle alay edeceklermiş gibi geliyordu. 😂
Hemen de tıkanıyordum gerçekten. Fıtı fıtı koşmaya çalışırken 1-2 dakika içerisinde öksürmeye başlıyor ve lanet sigaranın bedenimde bıraktığı o iğrenç kalıntıları ağzımdan tiksinerek çıkarıyordum. Hiç kolay olmadı. Gecelerce tek başıma o parka 'yenilmiycem!!!! Ölmiycem!!!! Güçlü olucam, sağlıklı olucam!!! Herkes gücümü görücek!!!!' diye hırstan ağlayarak koşmaya çalıştım. Bazen düştüm, düştüğüm yerde yattım, yuvarlandım, bazen de parkın köpekleri kovaladı. Ama bir şekilde başardım. Artık koşan biriydim.
Bu noktada koşu uygulamaları insanı feci gaza getiriyor haberiniz olsun.
Ne kadar geliştiğinizi, ne kadar koştuğunuzu takip etmek muazzam bir his. İşte diyorsunuz 'meyvelerini alıyorum!
Peki bu kadarla bitti mi? Hayır...
Yeme içme kısmı en önemlisi. Bizim ofiste çok seçeneğimiz yoktu ve sürekli dışarıdan söylüyorduk. Hiç öyle 'ızgara isteyeyim, ne de olsa protein!!!' diye triplere girmeyin. O yağlı yağlı etler ile kilo verilmeyeceğini siz de çok iyi biliyorsunuz.
Ben şahsen bittim pazardan bir yığın sebze almakla başladım. Her türlü otu sirkeyle yıkayıp yıkayıp, saklama kaplarında bozdolabına kaldırdım. Her sabah ofise gitmeden önce de kendime dev salatalar yapma alışkanlığı geliştirdim.
Burada elbette Onedio gibi aşırı esnek saatleri olan bir şirkette çalışıyor olmamın payı büyük. Ama isteseniz siz de geceden yapıp hazırlayabilirsiniz bence.
Yaptığım en büyük hata diyet ürünlere fazlaca tamah etmek oldu!
Sunta gibi tadı olan bisküvileri falan alıyordum, nedense!
Kısa sürede İnternet araştırmalarında çoğunun kalitesiz buğdaydan yapıldığını ve aslında hiçbir desteği olmadığını öğrendim.
Yemeklerimi hazırlarken aklımdan tüm 'söylenti' bilgileri silmiştim. Tıpkı ilkokulda öğrendiğimiz gibi yapıyordum: Biraz karbonhidrat, protein, yağ... Mesela salatamı yapıyorum; yanına haşlanmış yumurta koyuyorum ve son olarak da üstünde zeytinyağı gezdiriyorum. Bunları bol bol ve büyük porsiyonlarda yapıyordum çünkü ilk başlarda gerçekten kesmiyordu. Salatamın bir kısmını öğlen, bir kısmını öğleden sonra yiyor, akşamı da bir kase yoğurtla geçiştiriyordum. İlk zamanlar zor oldu ama zamanla midem alıştı. En büyük faydayı ise kesinlikle bağırsaklarım gördü! Lifli gıdalara nasıl da muhtaçmış meğer vücudum!
Küçük detayların etkisi büyük!
Çok su içen bir insandım zaten. Artık her sabah aç karnına içtiğim koca bir bardak suyuma, azıcık sirke dökme alışkanlığı edinmiştim. Yağ yakmaya yardımcı oluyormuş. Ayrıca negatif enerjiyi temizliyormuş diyorlardı. Bunu da alışkanlık haline getirdim. Bazıları limon sıkmayı da tercih ediyor ama sirke bana daha pratik ve kolay gelmişti açıkçası.
Kahvaltıyı ise kesmedim; aksine kuvvetlendirdim!
Poğaça vesaire yiyerek daha sabahtan mideme sindirmesi zor ve faydasız gıdalar atmıyordum artık. Ne mi yapıyordum? Mikserime bir muz, biraz badem sütü, biraz yulaf atıp şöyle bir çeviriyordum. Al sana şampiyon kahvaltısı!
Aynı zamanda maydonoz ve limon karışımını da akşamları bol bol tüketiyordum.
Tüm bu alışkanlıkları oturtmak toplam 1 ayımı aldı. Sırada da şiddetlendirerek arttırmak vardı.
Artık günüm şöyleydi:
İyi kahvaltı, ofise ritmik yürüyüş
Öğle yemeğinden akşama kadar bölerek yavaş yavaş yediğim her şeyli salatam! Merdivenlerden hoplaya zıplaya iniş çıkış, hatta ofisin koridorlarında dahi esneme hareketleri :)
Eve dönüş, parkta koşu, yoğurt gibi protein ağırlıklı ama hafif bir gıda ile geceye giriş...
Ama yetmezdi bu kadarı elbette... İnceden başka work out'lara başlamam gerektiğini biliyordum kalçalarımı, bacaklarımı sıkılaştırmak için. Ona da evde başladım. Tracy Anderson'ı hepinize tavsiye ederim. Evde tv izlerken dahi squat yapıyor, dizilere bakarken matın üzerinden bacaklarımı çalıştırıyordum. Bol kaldıkça mekik çekiyordum! 😂
Zorlu bir süreç değil, eğlenceli bir süreç oldu ve üç ayın sonunda artık sağlıklı, mutlu ve fişşşşşek gibi biriydim!
Sigara yok, evde depresif depresif oturmak yok, herhangi bir bedensel aktivitede hemen tıkanmak yok. Siz de benim gibi 'ortalama' bir insansanız; böyle çok büyük işlere girmeden de bunu başarabilirsiniz.
Daha ne olsun?!
Hepinize tavsiye ediyorum, hayatın tadı gerçekten sadece yiyip içerek değil; sağlıklı ve güçlü olunca daha iyi çıkıyor!
Yorum Yazın
İşte bu ya. Zahmetli ama azmedersen olabilecek bir çalışma. Reklamsız dolansız.
tam motive oluyordum araya kfc reklamı girdi :(
Ben motive olmadım ben aksine sinir oldum bacım sen hiç bişi yememişsin ki zaten normal bir diyet egzersiz listeli plan bile daha çekici