İnsanlar Telefon Alarmları ve Çalar Saatler Olmadan Önce Nasıl Uyanıyorlardı?
İnsanlar Telefon Alarmları ve Çalar Saatler Olmadan Önce Nasıl Uyanıyorlardı?
Merhabalar. Daha önce hiç insanların telefon ya da çalar saat olmadan sabahın köründe nasıl uyandığını düşündünüz mü? Ara sıra benim aklıma geliyor ve merak ediyordum doğrusu. Bu içerikte eskiden insanların alarm olmadan nasıl uyandıklarını ele aldım.
İyi okumalar dilerim.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
İnsanlar çalar saatlerden ve telefon alarmlarından önce nasıl uyanıyordu diye hiç merak ettiniz mi? 19. yüzyılda yataktan kalkana kadar insanların pencerelerine bir sopayla vuran profesyonel "tokmaklar" vardı.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Ondan önce ise insanların tamamen farklı bir zaman anlayışı vardı. Burada sorulacak ilk soru insanların zamanı nasıl takip ettikleridir çünkü bu insanlığın en eski problemlerinden biridir. Her şeyden önce bu tabii ki doğal gözlem yoluyla oldu.
Astronomi bilimi sayesinde gündüz güneşin, geceyse ay ve yıldızların hareketleri izlendi. Durum böyleyken zamanı ölçen ilk cihazların güneş saatleri olması da kulağa mantıklı geliyor. Zira onlar binlerce yıl önce icat edilmişti.
Peki insanlar nasıl alarm kurup da kalkıyordu? Hem Antik Yunanistan'da hem de Çin'de karmaşık ve özenle kalibre edilmiş su saatleri kullanılıyordu. Mesela Platon'un düştüğünde ıslık çalmaya başlayan ve böylece onu gece dersleri için uyandıran böyle bir tane su saati vardı.
Ayrıca ibadet ve toplanma saatlerini belirtmek için gece ve gündüz düzenli aralıklarla çalan kilise çanları ve ezan da zamanın ne olduğunu belirlemek için kullanılıyordu. Yatmadan hemen önce bir bardak su içmek gibi insanı erken uyandıracak yöntemlerse daha ilkeldi. Hâlâ işe yarıyor bu ama onu belirteyim.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Bir de güneş var tabii. Antik çağlarda insanlar vaktinde uyanabilmek için doğuya bakan odalarda uyurdu ki böylece güneş yükseldiğinde onları uyandırsın. Çünkü şafak vaktinin kendine özgü alarmları vardır: Şarkı söyleyen kuşlar, böğüren inekler, öten horozlar. Kulağa köy romantizmi gibi geliyor şimdi.
Tarihler 14. yüzyılı gösterdiğinde ise mekanik saatlerin icadı ile insanların gündelik hayatlarına bambaşka bir zaman tutma şekli girdi. Tabii bu mekanik saatler sadece büyük kamusal alanlarda ve dini saat kulelerinde sınırlıydı. Ancak yine de büyük şehirlere devrim niteliğinde bir teknoloji kazandırmıştı.
16. yüzyıla gelindiğinde ise bu saatlerin ölçüleri küçültüldü ve ev saati olacak boyuta kadar indi. Şimdiki saatlerin ataları evlere kadar girmişti. Bu noktada önemli bir soru daha akıllara geliyor. Eminim sabah işe gitmek için kalkmak zorunda olan herkes bu soruyu soruyordur kendine. “Neden erken bir saatte alarmla uyanmamız gerekiyor?”
Tabii ki her tarihi olayın başı gibi bu da tarımla başlıyordu. Tarlada çalışan köylülerin ve işçilerin saatlere veya ev saatlerine paraları yetmiyordu. Zaten ihtiyaçları da yoktu çünkü onların "işi" kaç saat çalışmaları gerektiği değil, herhangi bir gün, hafta, ay veya mevsimde hangi görevlerin yapılması gerektiğiydi.
Saatlere asıl ihtiyacı olan tüccarlar, akademisyenler, prensler, keşişler, politikacılar ve bürokratlardı. Tabii bu insanlar 16. yüzyıl civarı nüfusun küçük bir yüzdesini temsil ediyorlardı; onlardan geriye kalanlar doğal yollarla uyanmaya devam ediyordu.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Fakat bu durum Sanayi Devrimi ile değişmeye başladı. Konu geldi çattı yazının başındaki “tokmakla uyanma” meselesine. Sanayi Devrimi sırasında işçileri uyandırmak için pencerelere vurulan tokmaklara ihtiyaç duyuldu çünkü insanlar artık doğada değil, fabrikalarda çalışıyordu.
İnsanların ne zaman çalışacaklarını belirleyen güneş değil, patronun belirlediği saatlerdi. Böylece zamanla aramızda kurulan o doğal ilişkimiz de değişti. Bir zamanlar saatlerin uzunluğu göreceliyken ve insanlar zamanı bir tarlayı sürmeyle ya da ekinleri toplamayla tanımlarken şimdi saniyeler “sezyum standardı” ile tanımlanıyor.
Zamanın böylesine aşırı standardizasyonu, giderek küreselleşen ve endüstriyelleşen bir dünyada gerekliydi tabii, ona diyecek bir şey yok. Zamanın kaydını tutmak sadece insanlar toprakta çalıştıklarında ve yaşamları doğa tarafından programlandığında gerekli değildi.
Tohumların gün batımından önce ekilmesi gerekiyordu ve çiftçinin saat 16.00’da zorunlu katılması gereken bir Zoom toplantısı yoktu. Köylülerin hayatları pek çok açıdan iyi değildi belki ama zamanı güneş ve yıldızlarla tuttular, mevsimlere ve hayvanlara göre çalıştılar ve bizden çok daha fazla tatilleri oldu.
Modern dünyada yaşayan bizler ise hâlâ tokmaklarla uyanıyoruz. Onlara şimdilerde telefon alarmı deniyor.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Bonus: Bir de kediler var tabii...
Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
Yorum Yazın