İsmail Saymaz: Bölgede Uçan Kuş Bile Örgütle Eş Anlamlı Görülüyor
Gazeteci yazar İsmail Saymaz basın özgürlüğü üzerine çarpıcı değerlendirmeler yaptı
Selda Manduz / Demokrat Haber
Gazeteci yazar İsmail Saymaz “Basın Özgürlüğü“ konulu bir panelde Bandırmalılar ile bir araya geldi.
Konuşmasında gazetecilere uygulanan baskıların devam ettiğini söyleyen İsmail Saymaz, “Baskılar ile biz sadece mesleğimizi kaybediyoruz. Ancak sizler gerçeğe ulaşma hakkınızdan mahrum olacaksınız. O yüzden gazetecilere sahip çıkmak zorundasınız” ifadelerini kullandı.
İsmail Saymaz panelden sonra da Demokrat Haber’in sorularını yanıtladı. Saymaz, geçtiğimiz günlerde İMC muhabirinin yaralıyken gözaltına alınmasını, ‘elinde silah olan neyse elinde kamera olan da odur’ şeklinde düşmanca bir anlayışa bağlıyor. Bunun bölgede uçan kuşun bile devletin güvenlik güçleri tarafından örgüt militanlarıyla eş anlamlı görüldüğünü gösterdiğini belirtiyor.
‘SOLCULARIN BUNU YAPMASI ÇOK ABES’
Türkiye’deki tüm kesimler sizi eleştirdiklerinde geçmişte ülkücü olmanızı gündeme getiriyor, sizi oradan vurmaya çalışıyorlar. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu eleştiriyi her kesim yöneltiyor. Bana kim sinirlenirse, Gülen cemaatinden olsun, HDP’li olsun, AKP’li olsun, hemen benim ülkücülük meselemi gündeme getiriyorlar. Zannediyorlar ki ben bu konudan gocunucam.
Ben böyle düşünmüyorum. Geçmişimde kalmış. Bugün onu yaşadığımdan ötürü ezilip büzülmediğim bir konu, hoş bir anı olarak hatırlıyorum.
O dönemki arkadaşlarımla hala arkadaşlığımı koruyorum. Hala çok severim onları. Öyle ezilip büzüldüğüm bir konu değil. Solcuların bunu yapması çok abes.
Sanki solculuk kan bağıyla oluşan bir ilişki ağıymış, sanki akrabalık bağıymış, sanki bir klana mensup olmakmış gibi davranıyorlar.
Sol etnik kimlik, mezhep, ayırt etmeksizin mesajını herkese ulaştırır. Yani kendi özelimden çıkıyorum, Rize’nin bir ilçesinden bir çocuk gidip ülkü ocağına katılıyorsa orada solcu olmadığı içindir.
Oraya gitmeyen solcu düşünsün, oraya gitmiş ülkücünün ne günahı var?
Dolayısıyla solcular kendilerince sağdan geldiğini düşündükleri insanlarda eksiklik arayarak, kendi eksikliklerini, toplumu değiştirme niyetinden ne kadar uzak olduklarını gösteriyorlar.
O bakımdan bu bir eksiklik değil esasen kazanç olarak görülebilecek bir durum.
Ülkücülerin bir kısmı ait oldukları gelir düzeyinden, ait oldukları kültürel ve sosyal iklimden dolayı solcu oldular.
Anadan babadan soydan bağımsız olarak biri dünyaya soldan bakmaya başlıyorsa bunun sevinilecek bir yanı vardır.
Uğur Mumcu’ya benzetiliyorsunuz. Siz de tehdit alıyor musunuz?
Tehditler almıyorum. Eskiden oldu ama şu anda yok. Tutuklanma, gözaltına alınma, işsiz kalmak gibi riskler baki. Bu nedenle gazetecilik yapmaktan vazgeçmem.
Gazetecilik saydığım bütün riskler göz önüne alınarak yapılabilen bir meslek. Biraz da bu nedenle keyif alıyoruz. Riskler benim gazetecilik fikrimi değiştirmezdi.
Hükümete yakın çevreler ve Gülen grubu tarafından sevilmemenizin nedeni dünyaya soldan bakmanız mı, yoksa gazetecilik yapmanız mı?
Dünyaya soldan bakıyorum ama bir temsiliyetim yok. Herhangi bir sistemin temsiliyeti gibi bir iddiaya da sahip değilim.
Ben Gülen cemaatini ve AKP’yi gazetecilik verileri ile eleştiriyorum. Siyasi yönelimlerine ilişkin bir tahlilim çok yok.
‘HABER YAPMANIN İMZA ATMAKTAN DAHA ÖNEMLİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM’
Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’ne gazetecilerin yayınladığı destek bildirisine imza attınız mı?
Ben gazetecinin, buna imza kampanyası da dahil, eylem yapmaktansa haber yapmasını, haberle ilgili kitap yazmasını doğru buluyorum.
Öteden beri imza kampanyası ve bu tür aktivasyonlara mesafeli biriyim. Ancak düşünce ve ifade özgürlüğünün gazetecilik sınırları içerisinde kalması kaydıyla eylemliklere evet denebileceğini düşünüyorum.
İçerikten bağımsız olarak usulen imzalamıyorum. O günlerde gözaltına alınan akademisyenlerle ilgili haber yapmanın imza atmaktan daha önemli olduğunu düşünüyorum.
Toplumda kimseyi memnun edememek gibi bir durumunuz var, bununla ilgili ne söyleyeceksiniz?
Doğrudur. Gazetecinin herhangi bir görüşe doğrudan angaje olmaması gerekir. Herhangi bir görüş sahibinin gazetecinin davranışını ön görmemesi gerekir.
‘Şu konuda bizim siyasi eğilimimize denk düşer’ dedirtmemek gerekir. Nihayetinde gazeteci eline bulgu belge geçtiğinde eleştirebilmeli, haber yapabilmeli aleyhte veya lehte.
Gazeteci herkesin hakkında haber yapabilmeli. Kimse gazeteciye ‘bu haberi yapmaz, ya da yapar’ gibi bir ön kabulle yaklaşmamalı.
Partizan kimliğin içinde olmak istemiyorum zaten.
Aynı zamanda ben siyasi kimlik olarak bunların herhangi birine de mensup değilim.
Bir de şöyle bir şey var, insanlar gazetecililerin bilgi ve belgelerle haber yapmalarını değil tavır göstermelerini bekliyor.
Bu durum AKP’den sonra mı gelişti?
AKP döneminde daha yaygınlaştı. Ben gazetecinin tavır ve eylem göstermesinden değil, haber, röportaj, fotoğrafla kendini göstermesinden yanayım.
“BÖLGEDE UÇAN KUŞ BİLE ÖRGÜTLE EŞ ANLAMLI GÖRÜLÜYOR”
Gazeteciler şiddet ve baskı görüyor. Geçtiğimiz günlerde İMC muhabiri yaralıyken gözaltına alınmaya çalışıldı. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bunun adı vahşet. Bu durum, Kürt gazetecilerin, Kürt basın kuruluşu çalışanlarının devlet tarafından tıpkı silahlı militanlar gibi değerlendirildiğini, onlarla aynı yere konmak istendiğini, ‘elinde silah olan neyse, elinde kamera olan da odur’ şeklinde düşmanca bir anlayışla değerlendirildiğini gösteriyor. Başka bir anlamı yok bunun. Halbuki oradaki gazetecinin yaralandığı an gazeteci olmasıyla ilgili değildi. Sivillerin üzerine ateş açıldığı bir andı.
Dolayısıyla Sur’da, Cizre’de, bölgede uçan kuşun bile devletin güvenlik güçleri tarafından örgüt militanlarıyla eş anlamlı, aynı görüldüğünü gösteriyor bu.
Sizin için ‘İslamcı düşmanı Solcu sevici’ gibi eleştiriler var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben İslamcı düşmanı değilim. İnançlı bir aileden geliyorum. Herhangi bir grubun tümüyle karşısında ya da yanında değilim ben.
Dünyaya bakışım itibariyle şeriatçı gruplara mesafeliyim. Ama bu Müslüman ya da İslam karşıtlığı anlamına gelmez.
Solun çok değişik katmanları ve eğilimleri beni çok kendisinden görüyor değil.
Haberlerinizden dolayı hakkınızda açılan davalar ne durumda?
Hepsinden beraat ettim. Bir tane soruşturma kaldı.
‘HÜKÜMETİ ELEŞTİRMEK HDP’Lİ OLMAK ANLAMINA GELİYOR’
Atatürk Üniversitesi sizi ‘bölücülük’le suçlayıp panelinizi iptal etti. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Saçmalık. Benim Kürt meselesi ile ilgili yaptığım haberlerden dolayı sanırım beni HDP’li sanıyorlar.
Ama HDP’li olmaktan çok, aykırı görüş halinin üniversitede dillendirilmesinden rahatsız oldular.
Bu yaklaşım onun bir kulpu. Benim bazı meselelere karşıt görüşle bakacağımı öngördükleri için böyle bir kılıf buldular.
Benim HDP’li olmadığımı da bilirler, yalnız bu ülkede hükümeti eleştirmek HDP’li olmak anlamına geliyor.
Yorum Yazın